Ali Yağmur
Çok, çok uzak diyarların yakınlarında bir yerde, düzlüklerin ötesindeki Kaf Dağı'nı düşleyen bir hayalperestti. Her yere koşarak gidebileceğini düşünürdü mesela ya da yüzerek okyanusların geçilebileceğini... Gündüzünün bir parçası yatağında, hayallerle oynarken geçerdi. Uykuyu da rüyaları da severdi. Ne var ki kurduğu hayaller, o büyüdükçe sevdiği rüyalar gibi soldu. Beyni bir diktatör gibi onu gütmeye başladı. Bir zaman, iflah olmaz gerçekçilerden oldu. Hatta matematik öğrenip, büyük adam olmaya bile çalıştı. Çalıştı çalışmasına da bir istikamette sadık olmayı beceremedi. Beyaz bir sayfa açıp, eline de kalemi aldı. Sonra... Eh, sonrası yok, Michael Ende'nin de dediği gibi: "Bu başka bir öykü ve başka zaman anlatılmalı."