in

Bol Ödüllü, Tuhaf Bir Kısa Roman: Biz Gayet İyiyiz

Ama yaşadıklarınız hiç de iyi şeyler değil sayın karakterler!

biz gayet iyiyiz ust
- Reklam -
- Reklam -

Tuhaf kurgu ve gerilim türlerini (bence şehir fantastiği de cabası) içinde harmanlayan, 158 sayfalık bir kısa romanla karşı karşıyayız. Onun birbirinden tuhaf ve yaşadıkları dehşetlerin de bir o kadar insanı fazlasıyla rahatsız eden cinsten olması da cabası. Fakat asıl gerilim kısmı, onların “gayet iyi” olması. Gerçekten. Bu derece vahşetin kurbanı olmuş insanlar, nasıl bu kadar “iyi” olabilir?

Biz Gayet İyiyiz, korkunun en prestijli ödüllerinden, büyük usta Shirey Jackson‘ın adını taşıyan Shirley Jackson Ödülü sahibi. Aynı zamanda, hepimizin gayet aşina olduğu Dünya Fantazi Ödülü‘nün de (World Fantasy Award) sahibi. Her iki ödülü de En İyi Kısa Roman dalında kazandığını da ekleyelim. Dahası, Nebula, Locus ve Sturgeon ödüllerinin de finalisti.

Şimdi tanıtım metnine geçmeden önce, 12 Ağustos günü çıkan kitabı çıktığı gibi edindiğimden ötürü, biraz okur yorumu sunmak istiyorum size.

- Reklam -

Yorumum (Spoiler İçermez)

Gönül rahatlığıyla okuyun, çünkü spoiler yok.

biz gayet iyiyizBiz Gayet İyiyiz, 158 sayfalık kısalığının yanı sıra, çabuk okunan bir eser. Bir günde bitirdim, kendi adıma dil oldukça yalın, çeviri ve editörlük de şimdilik hiçbir soruna sahip değil. Ayrıca, kitabın adının “We Are All Completely Fine” olduğunu ele alırsak, çeviride “Biz Gayet İyiyiz” olarak karşımıza çıkması da çok hoş. Completely’nin birebir çeviriyle “Tamamıyla” olarak bizimle buluşmayıp “Gayet” olarak gelmesi beni mutlu eden ayrı bir nokta.

Yalnız okurken bir yere takıldım: “vaat etmek”. Bu fiil ile hep sorun yaşadığım için her yazışımda durur bir sözlüğe bakarım. TDK, kendi sitesindeki sözlüğünde kelimeyi “vadetmek” olarak almış. Bu da okumayı baltalayan bir durum değil; sadece her yazışımda baktığım bir fiil olduğu için özel olarak dikkatimi çekti.

Ehem, ya kurgu, değil mi?

Şimdilik 5 ana karakterimiz var. Bunlardan 4’ü grup terapisinin korkunç şeyler yaşamış, ama şu anda büyük travmalar içinde gibi gözükmeyen hastaları ve bir de tabii ki doktorumuz. Karakterler şu şekilde.

Stan: Tekerlekli sandalyede, oksijen tüpüyle yaşayan ve vücudunun birçok uzvu yamyam bir aile tarafından yenmiş yaşlı bir adam. 70’lerde birçok çocukla birlikte Weaver adındaki yamyam bir ailenin mezbahasında kalmış bir kurban. Çeşitli uzuvları günlerce, bu aileye yemek olmak için kesilmiş. Sonrasında kurtarıldığında o kabusun sağ kurtulan tek kurbanı olmuş. Yıllar yılı bu efsanenin yaşayan tek kanıtı. Çok konuşkan, grup terapisinde odak noktası olamadığı zamanlarda içten içe öfke doluyor.

- Reklam -

Barbara: Şu ana dek beni en dehşete düşüren korkunç vahşetin kurbanı. Çok sakin, evli ve iki çocuklu bir kadın. Şu ana kadar içinde büyük bir merhamet taşıdığını gösterdi, ama ileride ne olur bilinmez. Kendisi kemik gravürü denilen ve genelde balina kemiklerine uygulanan tekniği canlı canlı yaşamış. Bir Oymacı tarafından yarı bayıltılarak, 1 gün ve 1 gece boyunca uzun kemiklerine gravürler yapılmış. Korkunç değil mi yahu! O kemiklere işlenmiş gravürlerin neye benzediğini ne kendisi, ne de başka biri biliyor. O nedenle görünür yaralar taşıyan insanları kendine göre şanslı sayıyor.

Greta: Barbara’nın koruyucu bakışları altında genç bir kız. Şimdiye kadar oldukça ürkek ve çekingen yaklaşımlar sergiledi. Gotik tarzda giyiniyor ve uzun kollu tişörtünün yenlerini hep çekiştiriyor. Kollarında korkunç izler var. Ve bu izlerin her biri rastgele değil, belli şekillerden oluşuyor. Dahası, kendi hakkında hiçbir şey anlatmasa da, Martin’in onunla ilgili ciddi bir iddiası var.

Martin: Siyahi bir genç, Greta yaşlarında. Hiç çıkarmadığı ve çıkarmamasından dolayı grup içinde sürekli tartışma yaratan teknolojik gözlükleri var. Google Glass gibi düşünebilirsiniz. Grup sık sık onun gözlükleriyle konuşmaları kayıt altına aldığından şüpheleniyor. Martin bu gözlüklerin bağımlısı. Dahası, bu gözlükleri kullananların şimdiye dek görmediği bir şeyler gördüğünden bahsediyor. Bak buranın devamı spoiler olabilir. Geçiyorum 🙂

Harrison: Bir çocuk macera kitabına ilham kaynağı olmuş eski bir kurban. Yoksa bir dedektif mi? O, ünlü bir canavar dedektifi ve şu sıralar emekli olmuş durumda. Öte tarafa gitmiş ve dehşetle yüzleşmiş. Dünyayı kötülüklerden kurtarmış.

Doktor Jan: Grup terapisti. Genelde akışa pek müdahale etmeyip hastalarının konuşmaları kendilerinin yönlendirmesine izin veriyor. Hastalarına karşı daima pozitif ve her daim sakin. İlginç olansa hastalarının anlattıklarına gerçekten inanıyor olması.

Bu kitap şehir fantastiği türüyle tuhaf kurgunun güzel bir harmanı. Özellikle bu terapi grubunun hikayeleri bir yerde kesişecek diyeyim, gerisini size bırakayım. Yazar Darly Gregory için farklı türleri bir arada kullanmayı sevdiği söyleniyor. Bu kitap buna güzel bir örnek. Farklı tatlar arayan ve “tuhaf” şeyleri sevenlere öneriyorum.

Neyse, beni bir kenara bırakırsak tanıtım metni ne diyor?
“Benzersiz bir kitap!”
-Josh Malerman, Kafes kitabının çoksatan yazarı-

“İlgi çekici ve korku verici; elinizden bırakamayacaksınız.”
-Tim Powers, Anubis Kapıları’nın Locus, Dünya Fantazi ve Philip K. Dick ödüllü yazarı-

“Bu kitaba bayıldım. Şüphesiz tavsiye ediyorum.”
-Will Wheaton-

“Zekice yazılmış, korkudan ürpermenize neden olacak benzersiz bir hikâye. Çok sevdim.”
-Ellen Datlow, Dünya Fantazi, Hugo ve Bram Stoker ödüllü editör-

Dünya Fantazi Ödülü ve Shirley Jackson Ödülü sahibi. Nebula, Locus ve Sturgeon ödülleri finalisti. “Normalmiş gibi davranmak hayatı çok zorlaştırıyordu.”

Harrison, Canavar Dedektifi, hikâye kitaplarından fırlamış bir kahraman. Şimdiyse otuz yaşlarında ve zamanının çoğunu uyuyamayarak geçiriyor. Stan, vücudunun bir kısmı yamyamlar tarafından yendikten sonra ufak çapta bir ün kazandı. Barbara, kemiklerinin üzerine kazınmış mesajlarla beraber yaşamaya çalışıyor. Greta, hem kana susamış bir katil hem de bir kundakçı olabilir. Nedendir bilinmez, Martin son teknoloji ürünü gözlüklerini hiç çıkarmıyor. Ve elbette, kimse onların anlattığı hikâyeleri dikkate almıyor… ta ki psikoterapist Dr. Jan Sayer onları bir araya getirene dek. Bu görünüşte çıldırmış olan kişiler bir terapi grubu oluşturursa ne olur? Irvin Yalom’un grup terapisi kitaplarından etkilenerek yazdığı, Sy-Fy kanalının haklarını opsiyonladığı bu kısa korku romanında Gregory, içimizdeki canavarlarla dışarıdakileri büyük bir cesaretle yüzleştiriyor.
İthaki Yayınları‘ndan çıkan kitabın çevirisi Aslıhan Kuzucan‘a, editörlüğüyse Burcu Uluçay‘a ait. Düzelti kısmındaysa bizi Ömer Ezer karşılıyor. Tanıtım metninde de dendiği gibi, Sy-Fy kanalı tarafından bir dizi olma ihtimali de bizlere göz kırpıyor. Ama çoğunlukla kitabın kendisinini dizisinden/filminden iyi olduğunu düşünürsek, önce iyi olanından başlamakta fayda var gibi. Ne dersiniz?

Hazal Çamur

2009 yılında Kayıp Rıhtım'a elimi verdim, sonra da ruhumu kaptırdım. Bu yolun devamında çeşitli gazetelerin kitap eklerinde kitap incelemelerim, TRT Radyo 1'de canlı yayın konuğu olarak katılıp kurgu edebiyatını anlattığım 2 yayın, 5 yıldır süren Kahramanın Yol Türküsü adlı kendi edebiyat temalı radyo yayınım, kitap inceleme videoları serim Kayıp Rıhtım İnceliyor ve bir de bonus olarak Oyungezer Dergisi'nin kültür sanat sayfalarında düzenli yazarlığım oldu. Tüm bunların yanı sıra, gerçek hayatın sıkıcılığında, bir bilgisayar mühendisi olarak yaşıyorum. Ama biz ona Clark Kent kimliğim diyelim.

2 Yorum

Yorum Yap
  1. Zamanın derinliklerinden gelen bir yorum olacak ama kitabı ancak okuyabildim. Olayların ve kişilerin hikayelerinin -bence- yarım kalmasının dışında, editörlükle ilgili de çok garip bir sorun var kitapta: Jan’in yerine Jan’le yazılmış olması (örneğin “Jan’in arabası” yerine “Jan’le arabası” gibi). Sanki biri tüm Jan’in kalıplarını seçip hepsini değiştir diyerek Jan’le haline getirmiş gibi. Nasıl böyle olmuş bilmiyorum ama geç de olsa belki yayınevi görür diye yazmak istedim.

    • Merhaba,

      Dediğiniz çok doğru. Şuradaki incelememizde biz de değinmiştik, tıpkı sizin gibi yayınevinin dikkatini çekmesi için.

      “Fakat güzel başlayan bu kısa romanın ilerleyen yerlerinde yanlış ek almış kelimeler karşıma çıkmaya başladı. Dahası, sadece düzeltmen değil, editör ve çevirmene de belirtmek istediğim üzere, bir yerde olay akışında karakterlerden birinin adı yanlış yazılmış. Martin olması gereken yerde birden Harrison yazınca okur olarak durumu kavramanız birkaç saniyelik kafa karışıklığına neden oluyor.”

      Dileriz İthaki biz okurların sesini duyar da kitaplarında daha özenli olmaya başlar 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kapkaranlık Ormanda - Ruth Ware

Karanlıklar İçinde Bir Başka Karanlık: “Kapkaranlık Ormanda”

George Orwell BBC Heykel

George Orwell, BBC’ye Heykeliyle Geri Dönüyor