in ,

İstasyon On Bir: Sadece Hayatta Kalmak Yeterli Değildir

George R.R. Martin’in “Çok iyi bir roman, uzun zaman unutulmayacak ve tekrar okunacak bir kitap,” diye övgüler sıraladığı, Arthur C. Clarke ödüllü İstasyon On Bir’i inceledik.

İstasyon On Bir - İnceleme
- Reklam -
- Reklam -

Shakespeare, oyun, tiyatro, perde; Beethoven, senfoni, orkestra, konser; kıyamet, grip, salgın, ölüm; din, tarikat, cinayet, kutsal; Hollywood, film, aktör, başrol… Şatafatlı hayatlar, yapmacık yüzler, tehlikeli hayatlar, tekinsiz yüzler… Falanlar ve filanlar…

Dilimize yakın zamanda Pegasus Yayınları aracılığıyla kazandırılan ve Emily St. John Mandel’ın kaleme aldığı İstasyon On Bir tanıdık bir temayla (tehlikeli bir hastalık sonucu meydana gelen kıyamet) karşımıza çıkıyor karşımıza; fakat farklı bir anlatımla: Sanatsal anlatım!

İstasyon On Bir – 1. Perde: Olmak ya da Olmamak

Gürcistan Gribi romanda diğer griplere nazaran kuluçka evresi kısa, bulaşıcılığı yüksek ve ölüm oranı korkutucu boyutta bir virüs olarak kendini gösteriyor. Dünya nüfusunun çok büyük bir bölümü birkaç hafta içinde yok oluyor. Hayatta kalanlar ise kaos ortamına doğru sürükleniyor. Ve zaman akıp giderken yanına modern dünyanın tüm nimetlerini de almayı eksik etmiyor.

- Reklam -

İnternet ağları, telefon hatları, hava yolları, deniz yolları ve benzeri unsurların hepsi artık anılarda varlığını sürdürüyor. Elektriğin, televizyonun, bilgisayarın, telefonun, buzdolabının, klimanın işlevselliği ve kullanım alanı yıkımdan sonra 20. yılda sorgulanır olmaya başlıyor; çünkü gripten sonra doğanlar için bunları idrak etmek zorlaşıyor.

Yıkımdan sonra Seyyar Senfoni diye anılan, gezici müzisyen ve oyunculardan oluşan bir ekip, motorunu ve benzeri aksamlarını çıkarttıkları ve atların çektiği karavanlarla nüfusu üç haneli rakamlara çıkamayan kasabaları bir bir geziyorlar. Shakespeare oyunlarını ve Beethoven müziklerini icra ediyorlar. Tabii bazı kasabalar misafirperverken bazılarıysa tehlikeli oluyor. Özellikle kıyamet sonrası tarikatlarıyla yönetilenler ekseriyetle uzak durulması gereken kasabalar oluyorlar. Tehlikeli hayatlar, tekinsiz yüzler, saldırgan tavırlar, ölümcül hamleler…

Yazar gripten önceki dönemde ise Arthur Leander’i merkezine alıyor. Arthur’un küçük bir kasabada ortalama biriyken ünlü bir Hollywood aktörü olmasına kadar geçen dönemi anlatılıyor. Şatafatlı hayatlar, sahte yüzler, abartılı hareketler, paparaziler, ünlüler, eşler, hatalar… Ayrıca Arthur’un eşi Miranda yaşadıklarını kâh bilinçli kâh bilinçsizce “İstasyon On Bir” adını verdiği çizgi romanına yansıtıyor. Bu çizgi romanda ise “Doktor On Bir”in ve uzaylı istilasından kurtardığı insanların (sonradan isyancı oluyorlar) arasında yaşananlar anlatılıyor. Konuların devamını size bırakıyorum ve eserin öne çıkan özelliklerine geçiyorum.

2. Perde: Örümcek Ağı Estetiğinde

İstasyon On Bir’in olay örgüsünün bir örümcek ağı estetiğinde inşa edildiğini düşünüyorum. Birbirine paralel seyreden ağlar, bağlanan ağlar ve merkezde toplanan ağlar; birbirine paralel seyreden hikâyeler, bağlanan karakterler ve kurguda toplanan atıflar, semboller, tasvirler, metaforlar… Romanın geneline yayılan bu durum müthiş bir uyum ve bütünlük içinde bulunuyor. Bu kadar övgüyle bahsedilmesinin altında da bu özelliğinin yattığını düşünüyorum. Bu çerçevede birkaç örnek vermem gerektiğine de inanıyorum.

Romanda paralellik gösteren birçok unsur var: Arthur Leander ve Kristen’ın (Seyyar Senfoni’nin aktörlerinden) oyunculuk kariyerleri; çizgi romanda bulunan isyancıların ve Grip sonrasında hayatta kalanların modern dünyaya duydukları özlemleri el ele gidiyorlar.

Bulutlu cam kâğıt ağırlığı, Hollywood yaşamının şatafatından bunalıp sakin bir hayatın özlemini çeken Miranda’nın elinden çıkıyor ve Grip sonrası yaşamın tekinsizliğinden bunalıp hareketli bir modern dünyanın özlemini çeken Kristen’ın eline geçiyor. İki karakter de aynı nesneyle bağlanırken birbirlerinin karşıtlığını oluşturuyorlar.

istasyon on birYazarın Shakespeare oyunlarından, Jean Paul Sartre ve Uzay Yolu sözlerinden atıfları kurgusuna eklediği görülüyor. Uzay Yolu‘nda kullanılan ve inceleme yazımızın başlığı da olan “Sadece hayatta kalmak yeterli değildir,” cümlesi Seyyar Senfoni’nin karavanlarından birinin yan yüzeyinde bulunuyor.

- Reklam -

Arthur Leander’ın iki defa taçla görülmesi ve özellikle Kral Lear rolünde tacına bakarken geçmişinde yaptıklarını anımsaması akla kral sembolünü getiriyor. Kral sembolü masallarda acımasızlığı ve zulmü anlatmak için kullanıldığından Arthur’un hatalarla dolu hayatı da bu sembolle pekiştiriliyor.

Kitapta bulunan tasvirlerin de özellikle çok dikkat çekici olduğunu düşünüyorum. Kristen aşırı sıcak bir havada yola bakarak, “Seraplar uzakta, yolun üzerinde hayalet havuzlar oluşturuyordu. El arabası süren bir adam sanki suyun üzerinde yürüyormuş gibiydi,” diye düşünüyor. Miranda ise kalabalık bir grupla yemek yerken masaya bakarak, “Masanın etrafında sohbet havuzları ve anaforları vardı,” diye düşünüyor.

Ayrıca Seyyar Senfoni’de bulunan müzisyenler isimleri yerine kullandığı enstrümanın adıyla anılması çok güzel bulduğumu söylemeliyim: “Yedinci gitar neredeyse kördü… İkinci korno onun dar kafalı olduğunu düşünüyordu… Üçüncü keman son reçineyi kullandığı için… Viyola başka birisine gizlice dargındı…

Bu bölümde verdiğim örnekler romanda bulunan unsurların küçük bir kısmı oluyor. Eserde herhangi bir aksiyon ve gerilim olmadığını da belirtmeliyim. Daha çok melankolik ve sanatsal bir anlatımla modern dünyanın kırılganlığı ve umudun olmadığı yerde sanatın tutunacak bir dal olduğu irdeleniyor. Yani yağmur sonrası toprak kokusunu içinize çekerken yudumladığınız çay yahut kahvenin yanında keyifle okunabilecek bir kitap olduğunu düşünüyorum.

Son Perde Çeviri, Editörlük ve Düzelti

Romanın çevirisini Ferhan Ertürk, editörlüğünü Kemal Küçükgedik, düzeltisini Ayten Koçak ve kapak tasarımını Abby Weintraub üstleniyor. Romanda her olay, karakter, nesne yahut sözler önemli olduğundan dolayı yapılan küçük hataların göze battığını belirtmek istiyorum. Örneğin Pablo’nun ismi bir ara Pedro oluyor ve sonra yoluna Pablo olarak devam ediyor. Tek sayfada görülen bu durum kaynak metinde bulunmuyor.

Ayrıca romanda Shakespeare’in oyununa atıf yapılırken Kraliçe (Perilerin Kraliçesi) yahut Punch (Eski dilde Şeytan) isimleri geçiyor. Bu ve benzeri örnekleri dip notlarla desteklenseydi daha anlaşılır, keyifli ve bilgilendirici bir metin olabilirdi diye düşünüyorum.

Kapak tasarımda ise ön kapakta bulunan çadırlar ve arka kapakta bulunan fotoğraf makinesi romana tam uymuş diyebilirim. Eski (modern) dünya ve yeni dünya arasındaki fark sade bir şekilde yansıtılmış görünüyor. Son olarak, eserden Seyyar Senfoni hakkında küçük bir pasajla inceleme yazımızı sonlandıralım. Keyifli okumalar.

…beraber yaşıyor, beraber seyahat ediyor, beraber prova yapıyorlar, yılın üç yüz altmış beş günü, beraber performans veriyorlardı, daima birlikteydiler, daima turdaydılar. Bunu dayanılabilir yapan şey arkadaşlık, yoldaşlık, müzik, Shakespeare, son reçineyi kimin yayında kullandığı ya da kimin kimle yattığı önemli olmadığındaki anların üstün güzelliği ve neşesiydi, bununla beraber birisi -büyük ihtimal Sayid [Kristien’ın eski sevgilisi]- karavanlardan birinin içine, “Sartre: Cehennem diğer insanlardır,” yazmıştı ve başka birisi “diğer insanlardır”ı karalayıp altına “flütlerdir” demişti…

Mustafa İzmirli

1986 Kırcaali doğumluyum. Kırcaali, İzmir, Ankara ve Bolu gibi bir yol haritam oldu. Bu yolculukta Veteriner Hekim oldum ve çalışmaya başladım. Evlendim ve şeker mi şeker kızım dünyaya geldi. Aynı zamanda bilimkurgu ve fantastik eserler arasında bitmek tükenmek bilmeyen bir yolculuğum var. Çok sevdiğim eşim ve biricik kızım Asu ile günümü gün ederken edebiyatın gel-git etkisiyle kendimi Kayıp Rıhtım'da buldum.

4 Yorum BULUNUYOR


  1. Avatar for Nemo Nemo dedi ki:

    İstasyon On Bir’in olay örgüsünün bir örümcek ağı estetiğinde inşa edildiğini düşünüyorum. Birbirine paralel seyreden ağlar, bağlanan ağlar ve merkezde toplanan ağlar; birbirine paralel seyreden hikâyeler, bağlanan karakterler ve kurguda toplanan atıflar, semboller, tasvirler, metaforlar… Romanın geneline yayılan bu durum müthiş bir uyum ve bütünlük içinde bulunuyor. Bu kadar övgüyle bahsedilmesinin altında da bu özelliğinin yattığını düşünüyorum. Bu çerçevede birkaç örnek vermem gerektiğine de inanıyorum.

    Şu yorumuna tamamen katılıyorum. Okurken karakterlerin hayatları, olaylar, hikayeler ve bunun gibi birçok şeyin özenli bir şekilde bağlanması hoşuma gitti. Yazar farklı birçok şeyi dediğin gibi örümcek ağı estetiğinde örmüş. Zaten başında ortalama bir eserken, ilerledikçe bu özelliğinin ortaya daha çok çıkmasıyla birlikte övgülerin altı da dolmaya başlıyor.

    Romanın çevirisini Ferhan Ertürk, editörlüğünü Kemal Küçükgedik, düzeltisini Ayten Koçak ve kapak tasarımını Abby Weintraub üstleniyor. Romanda her olay, karakter, nesne yahut sözler önemli olduğundan dolayı yapılan küçük hataların göze battığını belirtmek istiyorum. Örneğin Pablo’nun ismi bir ara Pedro oluyor ve sonra yoluna Pablo olarak devam ediyor. Tek sayfada görülen bu durum kaynak metinde bulunmuyor.

    Evet bu hata benim de gözüme battı. Ancak çeviri ve editörlük konusunda kitabı ikiye ayırmak istiyorum. İlk kısmında gördüğüm problemler korkuturken, ilerledikçe daha özenli ve temiz bir hale geldi.

    Eline sağlık diyerek, yorumu incelemenin sonuna koyduğun, kitabı okurken iyi güldüren alıntıyla bitiriyorum. :smiley:

    “Sartre: Cehennem diğer insanlardır,” yazmıştı ve başka birisi “diğer insanlardır”ı karalayıp altına “flütlerdir” demişti…

  2. Avatar for Mustafaizmirli Mustafaizmirli dedi ki:

    Ayrıntılı yorumun için çok teşekkür ederim :krs:

    Artık adam flütlerin sesinden ne kadar etkilendiyse… :joy: (Yazar kaliteli bir espri yakalamış)

    Güzel bir tespit :+1:

    Romanın sayfalarını çevirdikçe ayrıntılar ön plana çıkıyor; bu durum çevirideki titizliğe de yansıyor. :baris:

  3. Avatar for eenisoglu eenisoglu dedi ki:

    Şu an okuduğum kitap ve muhtemelen iki gün içinde bitireceğim. ilk 15 bölümde sıkıldım fakat sonrasında çok akıcı şekilde devam etmeye başladı. İşin içine Miranda ve İstasyon Onbir girince akıcı hale geldi. gayet başarılı bence

  4. Avatar for Davram Davram dedi ki:

    Ama ne kitaptı mon cher Hastings. Rüzgarın Adı’ndan bu yana ilk kez doyarak ve gri hücrelerimin sakinleştiğini hissederek okudum. (Öyle ki, çeviri ve edisyon esnasındaki bazı hataları bile gülümsemeyle karşıladım.) Ah, o ne incelikli bir sızıydı bu kitabı yalayıp yutmak. Nasıl da iç yakan bir pişmanlıktı artık uzaya açılmanın olanaksızlığını kavramak. Hayır hayır, çok ta teknolojinin derdinde değilmişim de, içimi korkuyla ürperten edebiyat ve müziğin yok oluşuymuş aslında. Bu ben miyim Mrs. Oliver, Mon Dieu!

Henüz yorum yok. Forum'a gelip sohbete katıl.

izmir bilimkurgu dizisi

İzmir’de Geçen Bir Bilimkurgu Dizisi: Zeta

jodie whittaker doctor who

Doctor Who’nun Kadına Dönüştüğü Ana Tanık Olun