in ,

Kapalıçarşı: “Masal Bu ya…” Dedirten Bir Roman

Fuat Sevimay’ın “tarihi olmayan, ama tarihte geçen” büyülü romanı Kapalıçarşı’yı inceledik!

Fuat Sevimay Kapalicarsi
- Reklam -

Çocukken her şey daha masalsıydı. Uyuduğumuz küçücük oda, yorgan kafaya çekildi mi Jurassic Park‘a dönerdi. Ekmek almaya gittiğimiz fırının mutfağında kocakarılar pekâlâ çocukları fırına atmak için bekliyor olabilirdi. Ya da koştuğumuz sokakların sonunda dünyadan aşağı düşmek elbette mümkündü.

“Orada” çok şey saklı ve bazen bu borçları ödemek dünyayı daha güzel bir hale getirebiliyor. “Küçüklüğümde elimden tutup Kapalıçarşı’ya götüren babama” ithafıyla açılan Kapalıçarşı romanı da Fuat Sevimay’ın bir çeşit iade-i ziyareti.

Tarihi bir nehir olarak kabul edersek iki nokta arasında masalla gerçeği birbirine bulaştıran keyifli bir kitaptan bahsedeceğim size. Romanın merkezinde İstanbul’un tarihi simgelerinden Kapalı Çarşı var. Onu bir tür anlatıcı olarak kabul etmemiz mümkün. İnşa edilmeye başladığı günden bu zamana geçen sürede yaşadıklarını, kendisinde emeği geçen kahramanlar eşliğinde bizlere aktarıyor.

- Reklam -

“Bu çarşı, bugüne değin yapılmış en yüksek bina olmayacak. Mimari yapıların en heybetlisi, en süslüsü, en büyüğü, en şatafatlısı da olmayacak. Ama gelmiş geçmiş hiçbir bina, bu çarşı kadar şehrin yüreğinde atmayacak, hiçbir bina içinde bulunduğu şehirle birlikte böylesine nefes alıp vermeyecek. Çünkü bu çarşıda fütüvvet ehli Ahiler işleyecek. İhvanü’s-safâ’nın ruhu çarşıda atacak. Bütün gayretim bu nedenle.”

1450’lerin ikinci yarısında, Marmara Adası’ndan İstanbul’a doğru yola çıkan bir kapalicarsimavna dolusu mermerle başlıyor hikâye. Neredeyse her bölümünde başka başka kahramanlar Kapalı Çarşı’ya doğru adımlıyor. Mermercisinden mimarına, zanaatkârına, sultanına kadar çarşıda emeği geçen sayısız kahramanla tanışıyoruz. Ve elbette kaderleri birbirleriyle kesişen bu hikâyeler, görkemli bir finale doğru adım adım yürümemize sebep oluyor.

Kapalı Çarşı’nın efsununu yaratan şahane insanlarla hemhal olurken tarihi de farklı bir bakışla yeniden yaşamanın keyfine varıyoruz.

Öyle ki Marmara Adası’ndan İstanbul’a yola çıkan geminin Cenevizli kaptanı, memleketindeki ailesinden bahsederken şöyle konuşuyor:

“Belki Kristof nam Kolombus büyüdüğünde o rüya ülkesine gider de babamın hayalleri gerçek olur. Kim bilir.”

Kitap boyunca pek çok tarihi karakteri bazen gıyaben bazense doğrudan kurgunun içerisinde gezinirken görüyoruz, ki Kapalıçarşı’nın en keyifli yanlarından birisi de buydu bence.

Tarihte geçen ve masalsı bir roman denince, ister istemez insanın aklına İhsan Oktay Anar geliyor, doğru. Fuat Sevimay’ın da aklına gelmiş olacak ki şehrin göbeğinden geçen bir Bengal kaplanının gizemini çözmek için Uzun İhsan Efendi’ye danışmak gerektiğini laf arasında bizlere duyuruveriyor.

Kitabın keyifli yanlarından biri de anakronikliğiyle alay eden bir tarafının olması. Hatırlarsanız daha önce, Elif Şafak bir kitabında Mevlana’ya domates yedirdiği için oldukça büyük tartışmalara yol açmıştı. Oysa Kapalıçarşı’da tarih, bile isteye bazen “canım bunda ne var?” seviyesinde, bazen de “Osmanlı’nın asıl gerileme sebebini ilan etme”ye varacak boyutlarda delinip duruyor. İşte keyifli bir örnek:

“(…) Yol yorgunluğunu attıktan sonra yaprak Edirne ciğeri (Baba İlyas’ın hatırlatmasıdır: O tarihte ciğer henüz yaprak halinde pişirilmiyordu amma karışmayın adamın keyfine canım siz de! Canı öyle çekmiş. Bırakın afiyetle yesin), yağda pişirilmiş kırmızı kuru biber, halis manda yoğurdu ve şerbetten müteşekkil mükellef sofranın başına yumulmuş Mimarbaşı Hayreddin, karşısında Osman Aga’yı görünce sofraya buyur etti.”

- Reklam -

Bu ve bunun gibi örnekler nedeniyle kitabı tarihi roman sınıfına koymak pek de mümkün değil. Fuat Sevimay da kitabını tanımlarken, “Tarihi olmayan ama tarihte geçen bir roman,” ifadesini kullanıyor.

Dil olarak da tozlu bir diyarda dolaştığımızı hissettiren bir üslup tercih edilmiş. Kitabın atmosferine son derece uygun düşen şu zaman zarfına birlikte göz atalım:

“Isparta’nın gül fidanları nispetinde kökü olduğunu söylenen dişin çekilmesi, Karaim köyündeki Arap camiinin müezzininin ikindi ezanını okuduğu anda başlayıp, Galata Kulesi’nde yangın gözetleyen azapların nöbet değişimine kadar sürdü ki bu da tam akşam ezanına denk geliyordu.”

Kitabın fantastik yanı, adeta büyüklerimizden bir masal dinliyormuşuz hissi uyandırıyor. Taşın sırrıyla birlikte canlanan mermerler dile gelirken insanların balığa dönüşmesi de o kadar uzak bir ihtimal gibi gelmemeye başlıyor.

Kapalıçarşı’nın kahramanları yeri geliyor bizi Fatih Sultan Mehmet ile birlikte Trabzon seferine çıkartıyor, yeri geliyor imkânsız bir aşk hikâyesine ya da bir külhanbeyinin yükseliş öyküsüne götürüyor, bazen de tutup Vinçili Leonardo Bey(!) ile tanışmamıza vesile oluyor. Hikâyede oldukça önemli bir rol oynayan Pir ise, bütün bu kahramanları Kapalıçarşı’nın efsununda buluşturmakla görevli. Ve elbette onun hikâyesi de en az diğerleri kadar büyüleyici ve keyifli.

İnsanın acı doğasına bir kez daha yakından bakma fırsatını bulduğumuz bu romanda, yarı ciddi yarı nüktedan bir masalın konukları oluyoruz.

Yazarın 2013 yılında Ara Nağme kitabında derlediği öyküleri 2014’te Orhan Kemal Öykü Ödülü’ne layık görülüyor. Kapalıçarşı romanıysa henüz yayınlanmamış bir dosya halindeyken, 2015 yılında Ahmet Hamdi Tanpınar Roman Yarışması’nda ödül alıyor.

Geçtiğimiz sene ise çevrilemezliği üzerine edebiyat camiamızda oldukça konuşulan James Joyce’un “Finnegans Wake”ini Türkçeye çeviren Fuat Sevimay ismine pek çok edebiyatsever aşina. Yazarın İngilizceden Oscar Wilde ve Henry James; İtalyancadan Luigi Pirandello ve Italo Svevo çevirileri de dikkat çeken işleri arasında.

hep kitap’tan 2017 Mayıs’ında yayınlanan Kapalıçarşı genel olarak temiz bir baskıyla karşımıza çıkıyor. Kapak tasarımını Yetkin Başarır’ın üstlendiği kitap 272 sayfa.

Kitabı bitirdiğinizde Kapalı Çarşı’ya belki de bir kez daha gidip yeni bir gözle bakmak istersiniz. Ya da sadece gözlerinizi kapatıp çarşıdaki zamanı ruhunuzda hissetmeye başlarsınız. Her iki ihtimalde de kazanan siz oluyorsunuz.

Onur Selamet

1993 İstanbul. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema ve Televizyon Bölümü mezunu. Çeşitli kısa ve orta metraj film projelerinde yer aldı. Öyküleri kimi dergi ve fanzinlerde yayımlandı. 2013'ten beri üç arkadaşıyla birlikte Marşandiz Fanzin'in makinistliğini yapmaya devam ediyor. İlk öykü kitabı "Ölü Dalgıcın Sonbaharı" ise Eylül 2018'de yayımlandı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

cibola yaniyor ust

Enginlik Serisi’nin Dördüncü Kitabı Ufukta Göründü

bu takside kitap var

Ataşehir Belediyesi’nden Taksilerden Minik Kütüphaneler Yarattı