in ,

KARABALA, Tarihi Çizgi Roman Alışkanlıklarımızı Yıkacak Galiba

Karabala, “Kırkından sonra azanı teneşir paklar” sözünü boşa çıkaran bir eser olma yolunda ilerliyor ve gözlemlediğim kadarıyla Hikmet Yamansavaşçılar adının çizgi roman dünyamıza kalıcı olmasını sağlayacak.

karabala
- Reklam -
- Reklam -

Hikmet Yamansavaşçılar “Karabala” adlı çizgi roman albümüyle kitapçılarda boy gösterdi ve hak ettiği üzere yoğun bir ilgi görerek kısa sürede 2. baskıyla ödüllendirildi. Arkabahçe Yayıncılık, Doğu Yürür’ün “İstanbul Odyssey” adlı çalışmasından sonra destek verdiği ikinci Türk işi çizgi romanla birlikte sektörde gerekirse risk alarak ilerlemek istediğini göstermiş oldu bence. Bu bağlamda değerlendirirsek yabancı işlerle gemisini yürüten yayıncıların aksine sektöre sanatçı ve eser kazandırması bakımından Arkabahçe Yayıncılık oldukça ciddi bir misyonu yüklenmeye devam edecek gibi görünüyor. Bununla birlikte bastığı eserlerin tanıtımını sanatçısına bırakmamasıyla da yayın evinin hevesli okur-yayıncı çizgisinden çıkarak standart bir yayınevi kalitesine ulaşma yönünde hızlı adımlarla ilerlediği de gözden kaçmıyor.

Karabala…

Hikmet Yamansavaşçılar yıllarca ara verdiği çizgi roman sektörüne dönerek bir hayalini gerçekleştirmeye karar vermiş, okurları son derece keyifli bir çalışmayla ödüllendirmiş desem yeridir. İkinci ciltle birlikte daha da farklı bir yola girebileceği sinyallerini vererek daha da umut dolmamı sağlıyor. Çünkü gördüğüm kadarıyla çizgi dizi eskilerin alıştırdığı tarihi Türk tipi kahramanlarından farklı bir düzlemde ilerleyecek.

İlk evvela Karabala’nın giriş sayfasına baktığımda gördüğüm ve beni umutlandıran şeyden bahsedeyim: “Günümüzden binlerce yıl önce… Yer ve zaman bilinmiyor.” Böyle diyordu kutu yazısında. Binlerce yıl öncesi ama bilinmeyen bir zaman ve mekan…!

- Reklam -

karabala-2Belki de her başarılı fantastik eserin temelini oluşturan zemindir bu cümle. Bertholt Brecht’in tiyatro için sarf ettiği “İnsanı insana insanla anlatan sanat” cümlesinin bence fantastik karşılığıdır bu zemin: “İnsanı insana farklı bir tarih, zaman ve mekandan insanla veya insansıyla anlatan sanat”. Bu belki de benim özlemini çektiğim Kral Kull, Conan, Red Sonja düzlemidir de. Gerçek hayattan, gerçek tarihten, gerçek mitolojiden, gerçek mekanlardan etkilenerek, alıntılar yapılarak, uyarlanarak oluşturulan fantastik evrenlerin okura farklı lezzetler sunabilme başarısıdır bu. Aynı zamanda gerçek hayattan kopan okurun aklına gerçek hayattan karşılık gelebilecek bazı olay, kişi ve durumları hatırlamasını da engeller. Okurun dikkati dağılmaz. Fantastik eser keyifli bir okuma sunarken mesaj gerçek hayata dokunur ve okuru tam da propaganda amacı gütmeyen sanatların yaptığı gibi düşündürerek bilinçlendirir.

David Eddings’in muhteşem “Elenium Üçlemesi” romanında olduğu gibi mesela. Fantastik alt yapıdan kopmayan eserde büyüler ve mistisizm her yandan fışkırırken eserin mesajı “devlet, mafya ve din kurumu”nun nasıl işbirliği içinde olduğudur. Karabala da ilk cildiyle şimdilik farklı bir düzlemden tanıdık kültürlerin izlerini taşıyarak bu yolda ilerleyebileceğinin sinyalini veriyor. Umarım yanılmıyorumdur. Oysa bunun tersine tarihe bağlı olaylara dolanan ve hayali kurguların peşinden koşturulabilinirdi.

Örneğin Sezgin Burak’ın Tarkan’ı gibi fantastik ögelerden kopmadan tarihi bir dönem içinden seslenebilirdi Karabala bize.

Ancak ne yalan söyleyeyim bir tarihi dönem seçilseydi ve bir milliyete ait kültür ön plana çıkarılsaydı “milliyet” sözcüğünün her okurda farklı yankı bulduğu bir ortamda o amacı gütmese bile eser hemen bir politik görüşün sesi olarak yaftalanabilir, çizim ve içeriğe bakılmaksızın bir yana bırakılabilirdi. Bu yola girilmemiş olmasına çok sevindim. Kaldı ki…

Kaldı ki çizgi roman sektörümüzde yaşanan en büyük yanılgı “kahramanlık” kavramına bakış açımızda. Kurtuluş Savaşı kahramanlarını çizgi romana uyarlayan bir yayın evinin yazarı “Gerçek kahramanlar bunlar, Örümcek Adam da kimmiş, bu okunsun,” diyordu bir TV kanalında. Konuştuğum birçok kişi de bu fikri destekliyordu üstelik. Ancak gözden kaçırılan şey gerçek karakterlerin yorumsuz bir şekilde çizgi romana uyarlanmasının ancak “belgesel” olarak nitelendirilebileceğidir. Sanat olansa bir sanatçının kurgulamasıdır. Sıfırdan veya etkilerle yepyeni bir şey ortaya çıkarmasıdır. Sanatçının mesajını iletmesi, onu okuyanların ortak bilincini aktarabileceği ve/veya okurun algısını, düşünce şeklini, alışkanlıklarını zorlayabileceği bir yol izlemesidir. Örümcek Adam bu noktada ne kadar sanatsa Kurtuluş Savaşı kahramanlarının çizgi romanı o kadar zanaattır. Ve Örümcek Adam’ın kurgusal varlığı okurun hassasiyetlerini kaşımadan mesaj iletimi bağlamında diğerinden çok daha etkilidir. Karabala şimdilik bende böyle bir yol izlenebileceğine dair ipuçları vererek heyecanlandırdı. Dilerim böyle sürer.

Hikaye ve gözüme takılanlar

Hikayede Mar Han adlı yöneticinin iki oğlunun babalarından gizli olarak köy bastığına tanık oluruz. Hikayede hava soğuktur, kıştır ve bu iki oğulun gaddarlığıyla hava son derece güzel bir şekilde örtüşmüştür. Üstüne üstlük sanatçının bu iki oğlun sefil kişiliği göstermek için sümüklerini dondurması da muhteşem bir ayrıntı olmuş. Özensiz kişilikler ve onların dışavurumları örtüşmüş.

İşte bu iki oğul adamlarıyla bir köyü basar, 17 yaşında olduğunu ilerleyen sayfalardan öğreneceğimiz genç bir kızı alıkoymak isterler. Büyük oğul kız tarafından ölümüne yaralanır. Kız kaçar. Peşine düşen adamlar onu yakaladığında da Karabala tarafından kurtarılır. Karabala müthiş ok atan, Kartallara hükmeden bir yiğittir.

karabala-1

Bundan sonrası Mar Han’ın o kızı buldurmak istemesi, büyücüsünün ölümle anlaşma yapması, saray entrikalarının ipuçları ve Karabala’nın köyü, annesi, gizli aşkı ekseninde gelişir. Kaçan kızın kardeşi de bulunur atlamadan belirteyim ve kurtarılır. Sonrası ikinci cilde bırakılır.

Karabala ilk cildiyle etkili bir giriş yapıyor ve okura klasik kurguya uyarak kişileri, mekanı, koşulları, çatışmaları tanıtıyor. Bir yandan da yaklaşan büyük maceranın ayak seslerini duyurarak merak unsurunu arttırıyor. Özetle okur şimdiden ikinci cildi hasretle beklemeye başlamış durumda.

Gelelim ayrıntılara

Karabala’da olağanüstü dünyanın kapıları aralanmış. Büyücü de var, ölümü temsil eden yaratıklar da var, kartallara hükmeden bir genç de var. Dilerim bu unsurlar artarak hikayeye lezzet vermeye devam ederler.

- Reklam -

Bu arada farklı sınıflardan ve yaşlardan kadınlar var öyküde. Hepsi güçlü ve dirayetli. Umarım bu pozitif ayrımcılıktan vazgeçilmez.

karabala-4Bunlarla birlikte sorularım da olacak tabii. Örneğin sayfa 26 5. karedeki adam neden yanlış ok atıyor? Gözden kaçmış bir çizim hatası besbelli ve zaten başkaca da olmadığına göre buna eserin mavi boncuğu demek yeterli olacaktır.

Sayfa 66 ve 67’de ortaya çıkan kadın ve çocuk figürleri aniden “Manara gelmiş Karabala’yı ziyaret etmiş,” dedirtti bana. Umarım kalıcı olmaz. Misafirliğin kısa olanı makbuldür ne de olsa.

Bir de küçük bir hata mı olmuş karakterin konuşmasında mı abartma var çözemedim. Mar Han oğluna “Yanına iki yüz savaşçı al,” diyor. Oğlan adamlarla kaleden ayrılıyor. Ancak ilerleyen sayfalarda Karabala’nın saf dışı bıraktığı bir savaşçı “Kızı aramak için binden fazla asker düştü peşinize” gibi bir cümle kuruyor. Muhtemelen köy baskınında iki yüz olduğunu söylemesi karışıklık yaratmış. Ama anlamadım işte.

Özetlemem gerekirse Karabala şu anda ve hatta hayalimdeki devamında özlemini duyduğum dünyayı çizgisiyle de hikayesiyle de alt yapısıyla sunabilecek gibi görünüyor. Daha önce de söyledim, hayal kırıklığı yaşamak istemiyorum.

Bu arada üç de noktaya değinmek istiyorum.

1 – Karabala, kartallara hükmeden yaman bir genç. Henüz on sekiz yaşında. Ancak yine de bu özelliklerinin abartılı bir şekilde bilinmiyor olması bana garip geldi. Bunları yapabilen bir genç nasıl bir yerde yaşamış ki civar köyler, göçmenler, askerler bunu duymamış olsun. Bir açıklama gerekebilir sanki.

2 – Karabala’nın bu özellikle kartallarla ilişkisi ve belki de gösterebileceği başka kerametleri için umarım destansı bir geçmiş hazırlanmıştır. Aksi halde böylesi bir girişin ardından oluşan beklentiler boşa çıkabilir.

3 – İkinci cilt fragmanına takıldı gözüm. Yeşilçam filmlerinden görmeye alıştığımız bir sahne gördüm. Ki bu benim çok zamandır düşündüğüm ve sevmediğim bir şeydir: Annenin çıplak çizilmesi. Yeşilçam filmlerinden bir ailenin, bir erkek karakterin namusudur annesi, bacısı, eşi, çocuğu. Sonra bunların başına taciz tecavüz gelir ve bir anda o namuslar çırılçıplak izleyiciye sunulur. Karakterle özdeşlik yakalamak ve onun acısını içte hissetmek yerine çıplak bedene odaklana gözler bambaşka hayallere dalmaya itilir. Bu aynı zamanda çoğu erkek olan hedef kitlenin filmi izlemesi için de kullanıldığına inandığım bir ucuzluktur. Karabala’nın fragmanında aniden annesinin çıplak memelerini görmek bana bunu hatırlattı. Oysa “imlemek” çok daha etkili olabilecektir. İşkence göstermek, zarar görmüş uzuvlar, yüz v.s. Çıplaklık olayı bambaşka bir yere taşıyor. Benim görüşüm…

Gelelim kırkından sonra azmaya… Çizgi romancıysanız “azın dostlar, çok azın, daha azın” demek istiyorum.

Okuyanınız bol olsun Hikmet Yamansavaşçılar.

karabala-imza

Ümit Kireççi

1972 Almanya doğumlu yazar ve sanat eğitmeni. Genel Sanat Yönetmeliği görevini sürdürdüğü Lila Düşler Tiyatrosunda çocuklar için oyun yazıyor, sergiliyor, yaratıcı drama liderliği yapıyor. Çizgi roman alanında araştırma yazıları kaleme alıyor, senaristlik yapıyor, ders veriyor, kitap yazıyor. Çizgi Roman Okurları Platformu (ÇROP) yöneticiliğini sürdürmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

polonya witcher okulu

Polonya’da Gerçek Bir Witcher Okulu Olduğunu Biliyor muydunuz?

video devrimin kardesleri

Kayıp Rıhtım İnceliyor – “Devrimin Kardeşleri”