in ,

Koca Dev Roald Dahl ve Son Perde

“ (…) ama bir de böyle bir şey var ki insanı kolayca içine çekip hayal gücüyle biraz dövdükten sonra tadını damakta bırakıp usulca çekiliyor!”

Roald Dahl
- Reklam -
- Reklam -

Başlıyoruz

Roald Dahl ile tanıştığım andan itibaren çevremdeki herkese ondan ve kitaplarından bahsediyorum. Onu tanıyan herkeste bende uyandırdığı hislerin aynısının yaşandığını görüp seviniyorum. Dahl okuyan herkes bir şekilde bu koca devden bahsetmek istiyor sanki. İnternette yerli ve yabancı pek çok kaynakta kendisi hakkında yazılmış değerlendirmeler var. Roald Dahl okumanın yükümlülüğünü yerine getirme arzusuyla ben de biraz ondan ve “Son Perde” adlı öykü kitabından bahsedeceğim size.

Kim Bu Koca Dev?

dahl 2

13 Eylül 1916 doğumlu Dahl, Galler’de Norveçli bir aile tarafından dünyaya getiriliyor. Annesini erken yaşta kaybediyor. Babası ise sarhoş bir doktorun hatası yüzünden bir kolunu kestirmek zorunda kalıyor. Dahl çok sayıda yatılı okulda kalıyor. Burada yaşadığı olaylar ve şahit olduğu katı öğretmenler daha sonraları edebi kariyerinde çokça kendilerine yer buluyor. Kaldığı okulların birisinin yakınlarında Cadbury isimli ünlü bir çikolata fabrikası bulunuyor. Bu fabrika ve oradan zaman zaman okula gönderilen “tadımlıklar” Roald Dahl’a “Charlie’nin Çikolata Fabrikası”nı yazması için ilham oluyor.

- Reklam -

İkinci Dünya Savaşı’nda pilotluk yapıyor ve tıpkı Antoine de Saint-Exupéry (“Küçük Prens”in yazarı) gibi kullandığı uçak çöle düşüyor. Bu olay, gelecekte yazdığı çoğu metni ve elbette ki hayatının kalanını etkiliyor. İlk eseri “Gremlinler” pilotluk yaptığı dönemden kalma bir yapıt. Hava Kuvvetleri arasında efsanevi birer masal kahramanı olan Gremlinler, yazacağı (daha sonra sinemaya da uyarlanıyor) aynı adlı esere esin kaynağı oluyor.

Dahl aynı zamanda son derece mücadeleci bir kimliğe sahip. Aileden yana hiçbir zaman şansı yaver gitmiyor; ancak o yılmıyor. İlk çocuğu kızamıktan hayatını kaybediyor. Bir kayba daha izin vermemek için başka bir çocuğunun hastalığı nedeniyle beyin cerrahisinde kullanılan bir aletin tasarlanmasına yardımcı oluyor. Daha sonra bu alete “Wade-Dahl-Till Tüpü” adı veriliyor. Nörolojiyle son derece ilgili olan yazarın ölümünden sonra “Roald Dahl’s Marvellous Children’s Charity” adlı bir vakıf kuruluyor ve aldığımız tüm Roald Dahl kitaplarının gelirleri bu vakfa bağışlanıyor.

dahl 3

Eserlerini bahçesindeki dört-beş metrekarelik bir kulübede yazıyor. Çeşitli ritüellere sahip birisi Dahl. Bu kulübeye en yakın dostu (ve çoğu kitabının çizeri) Quentin Blake dışında kimse giremiyor. Çok sıkı bir çalışma düzenine bağlı olan yazar her gün belli saatler arasında kendisini kulübeye kapatıyor ve yazması gereken süre dolmadan dışarı çıkmıyor.

“Charlie’nin Çikolata Fabrikası”, “Gremlinler” “Matilda”, “Cadılar”, “James ve Dev Şeftali”, “Yaman Tilki” (Bu film usta yönetmen Wes Anderson tarafından “Fantastic Mr. Fox” adıyla stop-motion tekniğiyle uyarlandı) gibi kitapları sinemaya uyarlanıyor.

Hem yetişkinler için hem de büyükler için pek çok öykü, roman, anı, oyun ve senaryo yazıyor. Senaryo alanında Alfred Hitchcock ile çalışma şansına eriştiğini de belirtmeliyim (“Alfred Hitchcock Presents” adlı dizide). Ayrıca Ian Fleming’in “You Only Live Twice” adlı James Bond macerasını ve çocuk romanı “Chitty Chitty Bang Bang” adlı eserini sinemaya uyarlıyor. Dilimize eserleri Can Çocuk ve Can Yayınları tarafından çevrilen Dahl 196 santimlik bir dev.

roald dahl dayHer yıl yazarın doğum günü olan 13 Eylül’de dünyada Roald Dahl Günü kutlanıyor. Buckinghamshire Müzesi’nin bir kısmında Roald Dahl Çocuk Galerisi adlı bir bölüm bulunmakta. Bunun yanında The Roald Dahl Museum and Story Centre adında başlı başına bir müze ve öykü merkezi de mevcut. Ayrıca çeşitli törenler eşliğinde eserlerini kaleme aldığı Yazı Kulübesi de bir müze haline getirilmiş durumda. Kulübeyi isterseniz buradan çevrimiçi olarak gezebiliyorsunuz.

23 Kasım 1990’da yaşamını yitiren Roald Dahl için ailesi tarafından gerçek bir Viking cenazesi düzenlendi ve sevdiği eşyalarla (bilardo sopaları, bir miktar kaliteli Burgonya şarabı, çikolatalar, favorisi HB marka kalemleri ve elektrikli testeresi) birlikte defnedildi.

Roald Dahl hakkında heyecanla anlatılıp konuşulacak çok fazla şey var. Bu kadarının yeterli olduğuna inanıyorum. “Son Perde” adlı eserinden bahsedeceğim biraz da.

Son Perde’ye Genel Bir Bakış

Son bir yılımın büyük kısmını öykü okumakla geçirdim, klasik ve çağdaş pek çok öykücüyü tanıyıp takip etme şansım oldu. Üst üste bu kadar yoğun edebiyatla yoğrulmak insanı yoruyor. “Son Perde” bu noktada benim nefes almama neden oldu diyebilirim. Biraz durmama ve, “Evet, ağır edebiyat, çok güzel, ama bir de böyle bir şey var ki insanı kolayca içine çekip hayal gücüyle biraz dövdükten sonra tadını damakta bırakıp usulca çekiliyor!” dedirtti bana.

Usul usul gerilmeyi, sonraki sayfaya ulaşmak için olabildiğince hızlı okumayı, durakta sıra beklerken bile birkaç sayfa ilerlesem kârdır diye düşünmeyi bana yeniden hatırlatan “Son Perde” işte bu sebeplerle çok özel bir yerde benim için. Kitap, arka kapağından “(…) alışıldık korku öykülerinden değil Roald Dahl’ın öyküleri. Çağdaş toplumun bireye yaşattığı ‘temel kaygı’ duygusunu, zaman zaman alaycı, nükteli bir dille ve sağlam bir kurguyla işliyor yazar.” diye sesleniyor bizlere. Bu cümlelerle sağlam bir dizi korku öyküsü okuyacağım fikrine kapılıyor ve yanılıyorum. Alaycı, nükteli ve sağlam bir kurgu yerinde; evet. Ama bu öykülere “korku” demek yanlış olur. Bunlar başka bir şey. Daha sinsi, sezgilere dayalı gerilim dolu şeyler. Her hikâye için aynı şeyi söylemek mümkün olmasa da kitaptaki eserlerin çoğu için “endişe veren” metinler olduğunu söyleyebilirim. Ki bu bence “düpedüz korku”dan daha keyif veren bir konu. Merak, gerilim ve endişe birleştiğinde KORKUdan daha büyük bir yapı oluşturuyor benim için.

Kitabın en büyük şansı dilimize Tomris Uyar gibi usta bir öykücü tarafından çevrilmiş olması. İngilizceden dilimize akarken öykülerin neredeyse hiç duygu kaybına uğramadığını söyleyebilirim.

Arka kapakta ‘temel kaygı’ olarak adlandırılan hisleri derinlemesine bir şekilde inceleyen on öykü var “Son Perde”de. Biraz onlardan bahsedelim.

Son Perde’ye Özel Bir Bakış

“Pansiyoncu Kadın” ile başlayan kitap bir sonraki hikâyeler için uyarı ateşi niteliğinde. Dahl öykücülüğünü büyük oranda tanımlıyor denebilir. Yeni bir şehirde pansiyonda konaklaması gereken Billy Weaver ile pansiyoncu kadın arasındaki gerilimi işleyen öykü birtakım ipuçlarını göstermesine rağmen dinamiti patlatacak son darbeyi yapmayı bize bırakıyor. Çok doğal bir şekilde akan hikâyenin çözümü yapmasına gerek kalmıyor; çünkü beynimiz usul usul ipuçlarını birleştirip ortalığı havaya uçurmaya niyetlenmiş bile.

- Reklam -

“Cennete Çıkan Yol”da ilk öyküdeki doğal akış aynı şekilde yerini korumakta. Arkadan işleyen olayları yine çaktırmadan çözüyoruz. Bir şeyleri kaçırmaktan ödü kopan Bayan Foster ile ona bir şeyleri kaçırtmaktan zevk duyan eşi arasındayız bu defa. Bayan Foster’la birlikte biz de uçağı kaçırıp kaçırmayacağımızdan endişe ediyor ve onunla birlikte biz de öykünün sonunda bambaşka birisi oluyoruz.

Kitaba adını veren “Son Perde”ye geldiğimizde eşini kaybeden Anna’nın yaşadığı değişime şahit oluyoruz. Onun intihar gelgitleriyle çalkalanıyor; hayata tutunmaya o kadar da gerek var mı’yı sorguluyoruz.

“Bayan Bixby ve Albayın Kürkü”, kitaptaki en sevdiğim öykülerden. Genç Amerikalı erkeklerin barlarda birbirine anlattığı ‘teselli’ hikâyelerinden birisi bu. En azından öykü bize bunu inandırarak başlıyor. Eşi tarafından aldatılan kocaların kurguda dahi olsa eşlerinden aldıkları intikamı dile getirme fırsatı olarak tanımlanabilir bu bar öyküleri. Kocasını aldatan Bayan Bixby’nin hikâyesi, sonunda size “zafer kazanmış” hissi uyandırırsa şaşırmayın.

son perde

“Çeşni”de bir şarap masasında gerilim nasıl yaratılırın dersini alıyoruz. Şarap tatma bahsinin ne kadar ileri gidebileceğini görüyor, çıkmaz bir sokaktan öylesine zarif bir şekilde çıkabiliyor oluşundan dolayı Dahl’ı ayakta alkışlıyoruz.

Bir sonraki hikâye olan “Deri”den bahsetmesi biraz güç. Sanatkâr tayfanın ne kadar ileri gidebileceğini çarpıcı bir şekilde görüyoruz. Bir insanın derisi bir anda nasıl açgözlü sanatseverler tarafından ilgi odağı olur, çaresiz ve yaşlı bir adam onlarla nasıl başa çıkar (belki de çıkamaz) bunu izliyoruz büyük bir endişeyle.

“Dilek” adlı öyküye geldiğimizde yüzüme büyük bir gülücük konuyor. Çocukluğuma dönüyorum birkaç sayfa içinde. Böyle bir olayı her çocuğun yaşadığını düşünüyorum. Bu öyküde kahramanımızın halıya karşı verdiği muhteşem bir ölüm kalım mücadelesine tanık oluyoruz. Dev bir halının bir ucundan diğer ucuna gitmemiz gerekiyor. Kırmızılara basamıyoruz, yoksa yanıp kül oluruz! Siyahlardaysa yılanlar var, zehirli yılanlar! Yalnızca sarılara basarak karşıya geçmemiz gerekiyor. Böylece ailemizin bize yavru bir köpek armağan etmesine hak kazanacağız! İşte bu heyecana ortak oluyoruz “Dilek”te.

“Georgy Porgy”de ikiyüzlü kahramanımızın kadınlarla mücadelesine eşlik ediyoruz. İnsan davranışlarının arkasındaki sebepleri farelerle yaptığı bir deneyle çözdüğüne inanan pederimiz ve onu elde etmek isteyen kadınların gerçek yüzlerini göreceğiz usulca.

Dokuzuncu hikâyede “Çakırpençe Foxley”yi tanıyoruz. Oldukça küçük bir kasaba istasyonundan işe gidişiyle bir rutin yaratan William Perkins’in, bu rutini bozan eski bir tanıdık(?) yüzünden aklından geçenler bizimle bu defa. Geçmişle yüzleşirken sürpriz bir finale doğru sürüklenip gidiyoruz.

Kitabın son öyküsü “Otomatik Dev Gramazitör” ise çoğu öykü yazarını, hatta edebiyatla alakası olan herkesi yakından ilgilendiren bir eser. Çünkü Adolphe Knipe adlı dâhimizin bir fikri var! Bu fikre göre yaratılacak bir makineyle kurgu eserleri birkaç dakika içerisinde bilgisayarvari bir alet yardımıyla yazdırabileceğiz. Sadece bir kelime hafızası yaratmamız ve sonrasında ne tür bir eser istediğimizi seçmemiz yeterli. Hatta bir pedal yardımıyla eserimize katacağımız tutkunun derecesini bile ayarlayabiliyoruz! Bu makine sayesinde piyasadaki tüm edebiyat dergilerine onlarca öykü gönderip köşeyi dönebiliriz. Kendi romanımızı yazıp piyasaları birbirine katabiliriz! Knipe’ın gözüyse bundan çok daha yukarıda, kendi kurduğu ajansa kayıtlı yazarlar dışında piyasada kimseyi barındırmak istemiyor. Çarpıcı bir finalle bizlere veda eden öykü; damakta buruk bir tat bırakıyor.

Quintin Blake yorumuyla Roald Dahl
Quintin Blake yorumuyla Roald Dahl

Kapatıyoruz

Böylece kitaptaki öykülerden kısaca bahsetmiş olduk. Dâhice fikirleri, ironisi, mizahı, usul usul yarattığı gergin atmosferi ve beklenmeyen sonlarıyla Dahl çok özel bir yazar olduğunu kanıtlıyor bu eserde. “Son Perde”yi bitirdiğimde yaptığım ilk işlerden birisi yazarın ulaşabildiğim tüm kitaplarını sipariş etmek oldu.

Koca dev bunu fazlasıyla hak ediyor. Dilerim onunla tanıştığınızda siz de benim yaşadığım bu heyecana ortak olabilirsiniz.

Belki bu incelemeden sonra, gelecek eylül biz de Roald Dahl Günü’nü kutlarız!

Keyifli okumalar.


Kaynakça
– http://www.buckscc.gov.uk/bcc/museum/dahl_gallery/things_to_see.page
http://www.roalddahlday.info/
http://www.roalddahlmuseum.org/
http://en.wikipedia.org/wiki/Roald_Dahl
http://en.wikipedia.org/wiki/Alfred_Hitchcock_Presents#Episodes
http://www.quentinblake.com/
www.birdolapkitap.com
www.canyayinlari.com/
www.cancocuk.com/

Onur Selamet

1993 İstanbul. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema ve Televizyon Bölümü mezunu. Çeşitli kısa ve orta metraj film projelerinde yer aldı. Öyküleri kimi dergi ve fanzinlerde yayımlandı. 2013'ten beri üç arkadaşıyla birlikte Marşandiz Fanzin'in makinistliğini yapmaya devam ediyor. İlk öykü kitabı "Ölü Dalgıcın Sonbaharı" ise Eylül 2018'de yayımlandı.

Henüz yorum yok. Forum'a gelip sohbete katıl.

göktuğ canbaba röportaj

Göktuğ Canbaba ile Röportaj

neil gaiman

Neil Gaiman: “İyi Sanat Yapın”