in ,

Legend of the Seeker İncelemesi

Legend of the Seeker dizi incelemesi ile sizlerleyiz. Terry Goodkind imzalı fantastik roman serisinden uyarlanan yapım, ABC ekranlarında izleyicilerle buluştu.

Legend of the Seeker
- Reklam -
- Reklam -

Legend of the Seeker (Arayıcı Efsanesi), Terry Goodkind tarafından yazılmış olan The Sword of Truth (Doğruluk Kılıcı Serisi) uyarlaması dizidir.

Kasım 2008 yılında başlamış olan bu dizi toplamda 2 sezon ve 44 bölümden oluşmaktadır. Amerikan Disney-ABC Domestic kanalında yayınlanan ve ABC stüdyolarında (ki Yeni Zellanda’yı es geçmek olmaz) çekilen dizinin başkarakterleri; arayıcı rolünde yakışıklı ve diziyle beraber birçok genç kızın sevgilisi haline gelmiş Craig Horner (Richard Cypher), güzelliğiyle gerçek dünyada sürüyle izleyicisini teslim almış olan confessor rolünde Bridget Regan (Kahlan Amnell), başbüyücü olarak tanıdığımız ve sesine hayran olunası Bruce Spence (Zeddicus Zu’l Zorander) ile pek tabii serinin kötü karakteri ama yine bizim bakış açımızla birçoğunun gözdesi haline gelen, daha önceden Yüzüklerin Efendisi Yüzük Kardeşliği ve İki Kule filmlerinde Haldir olarak tanıdığı Craig Parker (Darken Rahl). İlk sezonun son bölümü ve ikinci sezonun tamamında da başkarakterlerden biri haline gelecek Mord’Sith rolündeki Tabrett Bethell (Cara Mason)’ı da es geçmek olmaz tabii. Kendisine daha sonradan özel olarak ayrı bir paragrafta değineceğim.

Konu ile ilgili yapılan tanıtım yazısında şöyle yazar:

- Reklam -

“Ölüm döşeğindeki bir kâhin, gelmiş geçmiş en kötü insan olan Darken Rahl’ı öldürecek birinin olduğu kehanetinde bulunur. Bunun üzerine Darken Rahl, yeni doğan tüm çocukları öldürtür ama asıl çocuk bir büyücü tarafından sınırın diğer tarafına kaçırılır. Bu çocuk, kendinin ne kadar önemli biri olduğunu bilmemektedir.

“23 yıl sonra, Richard Cypher adlı genç bir korucu, Kahlan Amnell adlı esrarengiz bir kadın ve Zeddicus Zu’l Zorander adlı bir büyücüden oluşan üçlü, kötülerin kötüsü Darken Rahl’ın korkunç planlarını engellemek ve kehanette yazılanı gerçekleştirmek için destansı bir yolculuğa çıkar.”

Kısaca başkarakterlerin adlarını ve hikâyenin konusunu öğrendiğimize göre gelelim ayrıntılara… Başta da bahsettiğim üzere, hikâye Terry Goodkind’in yazmış olduğu Doğruluk Kılıcı Serisi’ne göre ilerliyor. İlk sezonun konusu da serinin birinci kitabı olan Wizard’s First Rule (Büyücünün İlk Kuralı)’na dayanıyor. Her ne kadar kitaba uymaya çalışmışlarsa da söylenene göre yapımcılar bu konuda biraz gevşek davranmışlar. Örneğin başta bulunan bazı kısa hikâyeler es geçilmiş ve yine kitapta bulunmayan birkaç karakter diziye eklenmiş. Söylenene göre diyorum çünkü kitabı okumadığımdan kendi adıma bu tür eksiklikleri hissetmedim. Maceramız ise Darken Rahl birliklerinin Midlands’ı istila edişinden sonraki zamandan başlıyor.

Buna göre üç ana bölgemiz bulunmaktadır. Bunlar Westland, Midlands ve D’Hara. Westland şehri büyülü bir sınır ile Midlands ve D’Hara’dan ayrılmıştır. Diğer taraftan Darken Rahl’ın getirdiği kurallar Midlands’ın tamamen D’hara’ya ait olduğunu söylemektedir. Bu nedenle kurdurmuş olduğu özel birliklerini -ki bunlar D’Haran Birlikleridir- Midlans’ta tutar.

Aslında elinden gelse Westland’ı da işgal edecektir. Fakat büyülü sınır yüzünden hiç bir şekilde içeriye giriş yapılamaz. Aynı şekilde içeriden de kimse dışarıya çıkamaz. Bu nedenle Westland halkı sihir olmadan rahat bir şekilde yaşamını sürdürmektedir. İşte dizinin başlangıcı ve maceraya girişimiz de bundan sonra başlar…

Kahlan Amnell ve kardeşi Dennee Darken Rahl’ın nasıl öldürüleceğini yazan Gölgeler Kitabı’nı Westland’a, yani Arayıcı’ya götürmek üzere atlarını sürerler. Dizinin başlangıcını bu şekilde yaparız. Sonra iki kız kardeşin arkasında onları takip eden ve yakaladıklarında da hiç iyi şeyler olmayacağını belli eden D’Haran Birliklerini izleriz. Kovalamaca böyle devam ederken aradaki ayrıntıları da atlarsak, Kahlan tek başına yaptığı sihir ile Westland’ın büyülü duvarlarından geçmeyi başararak Arayıcı’yı bulabileceği kişinin yanına, yani başbüyücü Zeddicus Zu’l Zorander’a varır. Yolculuk sırasında bilmeyerek de olsa Arayıcı ile karşılaşır.

Daha sonrasında yaşanan olaylar ve belli başlı durumlar neticesinde (Kahlan büyüyü yapıp sınırı geçtiği zaman, geçit kapanmadan arkalarından D’Haran komutanı da girmişti) kader ağlarını örer. Arayıcı’yı bulma çabası içerisinde olan Kahlan büyücü Zedd’i bulur. Hemen sonrasında babasının yönlendirmeleriyle Arayıcı yani Richard Cyper’da büyücünün yaşadığı yere gider. Ve böylece iki sezon boyunca maceralarını izleyeceğimiz üçlü bir araya gelmiş olur!

Diziden haberdar olmayanlarınız şu ana kadar yazdıklarımdan, daha doğrusu konu başlangıcından bir şey anlamamış olabilir. Merak etmeyin, bende ilk başta hiçbir şey anlamamıştım fakat her yeni bölüm ile dizi daha da kıvama geliyor, anlaşılır ve sürükleyici bir hâl alıyor. Kitapları okumamış bir izleyici olarak herhangi bir sempati eğilimim de bulunmadığımdan şu anki incelemenin oldukça objektif olacağı düşüncesindeyim.

Üçlü buluşmasından ve bazı kavramların herkes tarafından yavaş yavaş yerine oturmasından sonra Richard, Arayıcı’nın ne demek olduğunu sorar. Cevap da büyücü Zedd’den gelir:

“Arayıcı, sıkıntı ve ıstırap zamanında ortaya çıkıp kötülükleri arayıp bularak onlarla savaşacak olan kahramandır.”

Zedd her ne kadar bugünün gelmemiş olmasını içten içe dileyerek yaşamışsa da hata yaptığının farkındadır. Çünkü onun görevi Arayıcı’yı böyle bir güne hazırlamaktır. Fakat o Arayıcı’ya değil doğruyu söylemek, kendisini tavuklara konuşan deli bir adam olarak göstermekten başka bir şey yapmamıştır. İşte Kahlan’ın kızdığı ve kehaneti Richard’a anlatmadığı için büyücüye sinirlenme nedeni bu olmuştur. Bir confessor olan Kahlan, kendisini onca tehlikeye atmış, sevdiklerinden olmuş ve kitabı Arayıcı’ya yetiştirmek için ölümü göz önüne almıştır. Ama karşılaştığı manzara içler acısıdır. Dünyayı kurtaracak olan adamın daha kendisinden haberi yoktur…

Üçlünün buluşmasından sonra, Zedd’in evinde Richard’a, kendisinin neden Arayıcı olduğunu, bu olayların nasıl geliştiğini ve tüm gerçekleri bir bir söylerler. Bundan sonraki yaşamı asla ama asla eskisi gibi olmayacak, gücün gizemini barındıran kitapla birlikte (?) Darken Rahl ve onun yarattığı zorbalığı yok etmek, dünyaya tekrar Arayıcı’nın döndüğünü haber vermek için uğraşacaklardır.

Devam bölümlerde ise Richard, Kahlan ve Zedd’in her bölüm ayrı bir macera yaşayışını ve Rahl’i yenmenin yanı sıra dünyada bulunan diğer kötülükleri de yok etmeye çalışmalarını izleriz.

Şimdi bu tür ayrıntıları da geçtikten sonra gelelim olayın görünmeyen tarafına. Tanıtım vs. yapıp izleyin diye bırakmak var, “Hoca dizi acayip heyecanlı, hemen otur başla.” deyip geçmek var… Diziye ilk başladığımda aldığım yorumlar ile fantastik bir dünyaya giriş yapmanın verdiği heyecan ve bundan da öte, yazılmış bir kitap serisinden uyarlanmış serüven beni bekliyordu. Bu düşünceler ve izlediğim tanıtım fragmanlarını da yan yana koyduğum vakit dizi başlangıcında oluşan beklentilerim yüksekti. Ama maalesef dizinin başlaması ile büyük, hatta kocaman bir hayal kırıklığına uğramış oldum. Farklı bir yerde de belirtmiştim; dünyada ki bulabileceğiniz tüm fantastik kitap ve filmleri bir araya getirin, hepsinin içerisinden benzer olan klişe sözleri toplayın ve sırayla okumaya başlayın. Ya da durun, okumayın. Onun yerine bu diziyi izlemeye başlayın. Çünkü dizinin senaristleri bu dediğimi bizim yerimize yapmışlar. Hatta bırakın bunu yapmayı, mimikler bile bu kadar klişe olunca bunun ciddi ciddi kitap uyarlaması olup olmadığını düşünmeye başlıyor insan. Beşinci bölüm “Listener”ı da izledikten sonra “Yeter, benden bu kadar. Nedir bu saçmalık, niye zamanımı harcıyorum?” dedim. Aslında biraz daha ileri gidip o vakit aniden gelen kızgınlık ile ekranı pencereden atma isteğimi zar zor bastırmış olsam da böyle bir senaryoyu, ABC gibi bir kanal nasıl sunar diye de merak etmiştim.

Diziye neden bu kadar kızmıştım? Öncelikle bahsettiğim o klişe laflar ve pozlar beni sinir etmeye başlamıştı. Ama bunun haricinde daha diziye başlayalı üç bölüm olmamış, bizim Gerçek Arayıcı muhteşem bir şekilde savaşıyor. Daha iki dakika önce eline hayatında kılıç almamış yeniyetme bir çocuk değil miydi bu? Eline doğruluk kılıcı verilince biraz güç kazanmış olabilir, kabul; ama saatte bilmem kaç kilometre hızla gelen oku daha herhangi idman çalışması bile yapmadan nasıl savuşturabilir ya da artistik bir şekilde kendini kaçırabilir anlayamıyorum?..

Bununla beraber yeni tanıştığı birine, ilk başta o kadar kızan ve yüzüne bile bakmayan ama sonra Arayıcı olduğunu öğrenince anında sıcak davranmaya başlayan –kabaca yavşayan-, bir bölüm sonra da onun için yapmayacağı hiçbir şey kalmayan Confessor ne kadar inandırıcı olabilir? Sinema filmi olsa deriz ki zamanları yok tamam ama dizi bu yahu, dizi! Daha yeni başlamış üstelik. Yangından mal kaçırır gibi hemen ikinci bölümden böyle bir içli dışlı olma ve sanki sezonlardır birlikteymiş gibi davranma şekli ne ola ki?

Ayrıca mantık hataları birkaç yerde göze çarpıyordu. Yeri gelince oktan hızlı olan adam, farklı bir bölümde üflesen uçacakmış hissi veriyordu izleyiciye. Böyle yapmacık sahneler ve sinir edici tavırlar, bir insanın diziyi yarıda bırakıp atmasına yeterde artardı bile…

Ama sonra sözlüklerde okuduklarım, yine arkadaşlarımın söyledikleri ve araştırdığım yazılar ile asıl maceranın sezon sonlarına yakın zamanda başlayacağını ve ikinci sezon ile diziye bağlanacağımızı belirtiyordu. Ve böylece her şeye rağmen devam kararı aldım. Şu anda iyi ki de almışım diyorum. Emin olun en akıllıca kararlardan bir tanesi oldu bu. Bırakmış olduğum sekizinci bölüm bile sanki bir şeyler olacağı sinyallerini veriyordu…

Sekizinci bölüm olan “Denna”da diziye tat katan Mord’Sith’ler devreye giriyor. Hiçbir şekilde kendilerine büyü işlemeyen1, yaşam nefesine sahip olan, kullandıkları agiel adlı silahları ile avlarına inanılmaz derecede acı veren bordo derili elbiseler içerisindeki terbiyeciler… Evet, onlar Lord Rahl’ın emri altında çalışan terbiyeciler. Çünkü ifade edilebilecek en iyi şekilde, terbiye ediyorlar. İnsanları uysallaştırıyor, en sağlam yapıya sahip kişilerin bile iradelerini kırarak, köleleri haline getirebiliyorlar. Bunun oluş nedeni bana sorarsanız ellerindeki agiellerinden daha çok, verdikleri yaşam nefesi. Bu şekilde ölüm bile sizi bunların elinden kurtaramıyor. İşkenceye dayanamayıp ölenleri, verdikleri yaşam nefesi ile tekrar hayata döndürüyor, böylece yaptıkları işkenceye kaldıkları yerden devam ediyorlar. Ayrıca bir Mord’Sith sahneye girdiği zaman arka planda çalan müzik de bir o kadar etkileyici!

Sekizinci bölümden sonra diziye bakış açım, en azından o ilk başlarda oluşan ön yargı eskisi kadar zihnimi sarmalamıyor, bazı hataların bile tarafımca çok fazla büyütülmemesine neden oluyordu. Zaten her bölüm ile dizi biraz daha güzelleşiyordu. Ayrıca artık karakterlerin simalarına alıştığımdan olsa gerek, yaptıkları ve yaşadıkları maceralar daha keyif veriyordu. Zaten bir süre sonra baktım ki her gün en az iki bölüm izlemeden geçmiyor…

Böylece belirtmiş olduğum eleştiriler de geçerliliğini bu bölümlere göre büyük ölçüde yitirmiş bulundu. İlk sezonun finali ile dizi bana gerçek bir fantastik macera yaşatmış oldu. Tıpkı söylenenler gibi!

İlk başta söylemesem de, dizinin yapımcıları Herakles (Herkül) ve Xena (Zeyna) dizilerini de yapmış olan kişiler. O dizileri hatırlayanlarınız vardır, ben oldukça severek izliyordum. Hoş o zamanlar küçüktük ve dizideki olağanüstü sihir ve zamanın teknolojisi ile yapılmış yaratıklar bizlere adeta gerçek gibi geliyordu. Bu diziyi izleyecek olanlarınızda Herkül ve Zeyna’dan birer parça bulacaklardır eminim. Hatta daha üçüncü bölümde Zeyna dizisinde hırsız Joxer rolüyle tanıdığımız Ted Raimi’yi konuk oyuncu rolünde görüyoruz. İkinci sezonda da bir bölümlük karşımıza çıkıyor. Eminim bu iki diziden daha fazla kişiyi de Legend of the Seeker’da görebilirsiniz.

Fakat şöyle ki bu dizimizi tam olarak Herkül ve Zeyna gibi göremeyiz. Onlar çok daha fazla mitolojik ve mizah öğesi bol dizilerdi. Legend of the Seeker ise bunlara nazaran daha ciddi, oturaklı ve sürükleyici kaçıyor. Kitap uyarlaması olması bence asıl avantajı sağlayan durum. Alanında tek olduğunu söyleyebilir miyiz? Pek tabii hayır, benzer diziler bulmak zor değil. Şu aralar ülkemizde de yayınlanan Merlin’i bu dizi ile kıyaslamak şu günlerde oldukça popüler. Mekân benzeyişleri ve ikisinde de epik bir hikâyenin anlatılışı, büyüyü kullanmaları benzer olarak göstermeleri için yeterli. Ama ben buna da katılmıyorum. Merlin tamamen günü kurtarmak için havalı oyuncuların bir araya getirildiği ve düşünülmeksizin devam eden bir dizi yapımından başka bir şey değil gözümde. Bunu rahatlıkla söyleyebilmemin nedeni ise o diziyi de izlemiş olmam. Emin olun Seeker’ın ikinci sezonunu bitirdiğiniz vakit, eğer o diziyi de izlemişseniz dediğimi destekler nitelikte açıklamalar yapacaksınızdır…

- Reklam -

Gelelim ikinci yani beni diziye asıl bağlayan sezona… Çekimleri Temmuz 2009 yılında başlayan ikinci sezonun ilk bölümü 7 Kasım 2009’da yayınlandı. Bu sezonda gerek oyunculuk, gerek mekân gerek kurgu, gerekse diziye katılan Mord’Sith rolündeki Cara ve bizim ilk defa göreceğimiz Sister of Darkenss (Karanlık Rahibeler) çıtayı daha da yükseltmiş durumda. İkinci sezonun konusu da, serinin ikinci kitabı Stone of Tears (Gözyaşı Taşı)’a göre ilerliyor. Bu sezonda, Darken Rahl’ı yenmiş olan Richard, yeni çıkan ve daha kötü bir düşman olan Keeper (Gardiyan) ile uğraşacaktır. Bu yeni ve kendisinden kat be kat güçlü olan düşmanı yenebilmek için Gözyaşı Taşı’nı bulması gerekiyordur.

Fakat bu sezon uğraşması gereken çok daha fazla kötülük vardır. Darken Rahl’ı yenmiş olsa bile, hala ona bağlı olanlar Arayıcı’yı devirme ve Yeraltı Dünyası’na gönderme peşindedir. Bunun yanında Lord Rahl’ın gidişi ile birlikte kendilerini bir anda serbest bulan diğer krallıklar iktidarlıklarını yükseltmek için zorbaca yöntemlere başvurmaktadır. Karanlık Rahibeler, Gardiyan’ın tarafında olduklarından yine Arayıcı’ın yenilmesi için ellerinden geleni ardına koymamaktadırlar. Zaten daha sonra bu rahibeler arasından Nicci diye biri baş gösterir ki, öyle böyle değil! Dizinin kilit isimlerinden biridir bu ayrıca. Sezonun son bölümlerinde Arayıcı’nın başını oldukça ağrıtacaktır.

Rahl ölmüş olsa bile, Yeraltı Dünyası’ndan kötülükler yollamaktadır. ‘Uşak’lar! Bunlar, Gardiyan tarafından teklif edilen kötülüğü gerçekleştiren (başka insanları öldürerek ruhlarını Gardiyan’a yollayan ve bu sayede tekrar dirilmeyi göze alan) ruhlardır. İşte böylesi sürükleyici bir sezon bizleri beklemektedir…

Bu sezonda karşımıza çıkan Cara ikinci sezona pozitif enerji katan en önemli isim. Sezonun birkaç bölümünde ana karakter olarak kendisini görüyor, sona yaklaşırken yine onun kararları ve etkisinin maceraya tat kattığına tanık oluyoruz. İlk sezonda Richard’ın Darken Rahl’ı yenmesine yardım eden kişi olmasıyla da dünyanın kurtuluşuna katkıda bulunmuştur. Ve bunu eklemezsem ölürüm: Çoook güzel bir kadın yahu! Hareketleri, davranışları ve oyunculuğu beni benden aldı, ne yalan söyleyeyim. Kahlan’ı görmez oldum Tabrett diziye katıldıktan sonra. Ehem, neyse konuya dönelim…

Dizinin yapımcısı ve ortaya çıkışını sağalan Sam Raimi’nin bu kitabı bir dizi haline getirmesi de aslında ilginç bir şekilde gerçekleşmiş. İş arkadaşı Joshua Donen’un cesaretlendirmesi ile seri kitaplarını okuyan Raimi, Doğruluk Kılıcı’nı oldukça güzel bulmuş. Aslında ilk başta beş tane kısa film serisi olarak yapmayı düşündüyse de, daha sonradan yazar Terry Goodkind ile görüşmeleriyle TV dizisi haline getirilmesi kesinleşmiş.

Terry Goodkind da Sam Raimi’den önce kitabını bu tür bir yapımcıya satmamak için oldukça göğüs germiş, çünkü eğer böyle bir iş olacaksa da kendinden emin ve karakterlerini gerçek anlamda düzgün şekilde yansıtacak birisine ihtiyacı varmış. İki mitolojik dizinin yapımcısını da buna uygun görmüş. Ama doğru seçim mi değil mi şu an ben merak ediyorum…

Merak ediyorum çünkü yeni sezon gelmesi gerekirken, kanal istediği reytingi yakalayamayınca dizimiz ikinci sezonun son bölümü ile nihayete ermiştir. Her ne kadar sezon sonu finali ile (tanıtımlarda sezon finali olarak geçiyordu) yeni bir sezonun geleceğine dair izleyicilere göz kırpmış olsa da, kanal tarafından şu an için iptal edilmiş bir projedir…

Tabii dizinin fanları bu arada boş durmamış ve birçok konuda, Seeker’ın bitmemesi için çalışma başlatmışlardır. Bunların en büyüğü Psst! Save Our Seeker… Pass It On!3 projesidir. Başlatılan bu kampanyada, dünyanın farklı yerlerinde bulunan LOTS (Legend of the Seeker) hayranları, hazırlanmış olan “Save our Seker, Beacuse” yazılı kâğıtların arkasına neden bu dizinin devam etmesi gerektiği hakkında kendi görüşlerini yazarlar. Şu ana kadar dört bölüm yayınlanan videolara4 baktığımız zaman ciddi anlamda bir istek olduğunu görebiliriz. Mesela ben, bir sonraki video için bir şeyler yapıp gönderme planları içerisindeyim. Sırf o ‘Hey there delilah’ şarkısından uyarlama sözlerin arasında bulunmak için yapılmayacak şey değil bana göre. Zaten yapılan bu kampanyanın ilk videosu yayınlanınca, bu işin öylesine bir şey olmadığını anlayan çok sayıda kişi hemen video çekip göndermiş ve böylece hızlı şekilde üç video daha yayınlanmış. Umuyorum yetkili birileri bunları görür de dizinin devam etmesi için gerekli çalışmaları başlatır.

Bunun haricinde saveourseeker.com adlı sitede de farklı bir kampanya yürütülmektedir. Burada dizinin devam etmesi için çok fazla izleyici olduğunu ve birleştiklerinde ne kadar güçlü olabileceklerini göstermek amacıyla belli miktarda bir para toplayıp ünlü yerlere reklam vermeyi hedefleyen ve dizinin iki yüz elliden fazla DVD’sini alıp halk kütüphanelerine dağıtmayı amaçlayan kişiler baş göstermektedir ki karşılığında alıyor gözüküyorlar. Şu ana kadar yaklaşık 30,000 dolar bağış yapılmış, her geçen saniye rakam artmakta. Bu oluşuma yazar Terry Goodkind’da destek veriyor. Bir kez daha bu tür girişimlerin işe yaramasını umut ediyoruz…

Dizi kendi ülkemizde daha herhangi bir kanal tarafından yayınlanmadı. Ayrıca düşük reyting nedeniyle iki sezonda bitirilmiş bir diziyi bizim TV kanalları alır mı bilinmez. Düşük ihtimal diyelim biz buna. Ama kaliteli bir yapımın paralı bile olsa Türk izleyicileri ile buluşmasını isterim. Çünkü ne kadar farklı düşünmek istesem de, bu tür dizilerin insanlar tarafından daha fazla göz önüne alınması için o ülkenin TV kanalları tarafından yayınlanıp reklamının yapılması gerekir. Yoksa diğer türlü bir fan kitlesinin oluşması çok zor…

Yazımızın sonuna yaklaştığımız şu paragrafta bir kez daha belirtmiş olayım: Kitapları okumadım. Yazdıklarım, düşüncelerim, gördüklerim ve hissettiklerim tamamen dizinin akışına göredir. Zaten serinin sadece ilk kitabı yıllar önce dilimize çevrilmiş, o da fazla tutmadığındandır ki devamı gelmemiş. Umarım kısa sürede, çıktığı Oğlak Yayınevi olmasa bile farklı bir yayınevi ile devam eder. Bize de keyifle alıp okumak düşer…

“Yeni bir diziye başlamak ve ciddi anlamda keyif almak isteyen herkese önerebileceğim enfes bir dizi!” cümlesi ile tüm yazıyı özetleyerek huzurlarınızdan ayrılıyorum. Eminim ikinci sezonun final bölümü ile sizler de yeni bir sezonun gelmesini en az ben ve benim gibi diziyi seven diğer izleyicileri kadar isteyeceksinizdir.

Herkese iyi seyirler ve mutluluklar. Notları unutmayın!

* * *

Not 1: Başlarda değinmiş olduğumuz “Mord’Sith’lere herhangi bir şekilde büyü işlemez tabiri tam anlamıyla doğru denemez. Ekşi Sözlük’te bir üyenin tanım için girmiş olduğu entryde rahibeler tarafından yapılan büyülere karşı gelemedikleri yazıyor. Eğer bu doğruysa dizi bu konuda da bazı bölümlerde hata yapmıştır.

Not 2: Son sezonun son bölümü olan “Tears”, “Dizi devam etmeyecek.” açıklamasından sonra izlenme rekoru kırmış. Bununla beraber kanal bu duruma şaşırmış, severleri de bu şaşkınlığı “Dizi devam ediyor.” olarak yorumlamış. Fakat sonradan da görüldüğü üzere bu izlenme oranı dizinin devam etmesini sağlayamadı.

Not 3: Sizler de dizinin devam etmesi için başlatılmış olunan kampanyalara katılabilirsiniz. Yukarıda vermiş olduğum videoları izledikten sonra çok rahat bir şekilde neler istendiğini anlayacaksınızdır.

Not 4: Videoları aşağıdaki adreslere tıklayarak ulaşabilirsiniz. Bölümler sıralı halde verilmiştir.

Video 1

Video 2

Video 3 (Özelikle bu videoyu öneriyorum, sonunu çok tatlı bitirmişler…)

Video 4

Not 5: Dizide bulunan bazı mantık hatalarını ve çok önemli bilgileri spoiler nedeniyle veremedim. Bu notu düşmemin nedeni; dizi süresince yazdıklarımdan daha fazlasını göreceğinizi belirtmek istememden kaynaklanıyor. Yani ‘izleyin ve görün’ demek haricinde söylenecek bir şey kalmıyor.


(Bu inceleme ilk olarak Gölge e-Dergi‘nin 37. sayısında yayınlanmıştır.)

Hakan Tunç

Kocaeli Üniversitesi'nden mezun. Kitap okumayı, film izlemeyi ve özellikle animeleri çok sever.

3 Yorum BULUNUYOR


  1. Avatar for okanakinci okanakinci dedi ki:

    Bazı kusurları olsa da güzel diziydi. Devam etmeyecek olmasına üzülmüştüm. İyi kötü bir fantastik evren yaratılmıştı, fantastik dizilerin gelişmesi ve çoğalması adına çok iyi bir girişimdi. Nedendir bilmem ama Darken Rahl’ı çok sevmiştim.

  2. Avatar for silence silence dedi ki:

    Yüzüklerin Efendisi’nden dolayı olabilir mi?

  3. Avatar for okanakinci okanakinci dedi ki:

    Sanmam. Aynı adamın Yüzüklerin Efendisi’ndeki rolünü pek sevmemiştim.

Henüz yorum yok. Forum'a gelip sohbete katıl.

H P Lovecraft

Büyük Usta Lovecraft ve Necronomicon

Neil Gaiman söyleşisi

Neil Gaiman Söyleşisi: “Hikâye Başarılıysa, Rahatsız Etmelidir”