in ,

Romandan Çizgi Romana Uyarlamada Bir Milat: A’Mak-ı Hayal

Bugün bu çalışma Vertigo Comics’den çıksaydı ve ülkemize sonradan çevrilseydi eminim şimdikinden çok satardı.

amak i hayal
- Reklam -
- Reklam -

Alışılmış çizgi roman kalıplarının dışına çıkarak derin bir felsefi görüşün ele alındığı A’Mak-ı Hayal romanını çizgi romana uyarlamış Mustafa A. Kara. Satışı nedir, ne durumdadır bilmiyorum ama bugün bu çalışma Vertigo Comics’den çıksaydı (ancak ona yakışır) ve ülkemize sonradan çevrilseydi eminim şimdikinden çok satardı.

Kitap hakkında biraz bilgi verecek olursam şunları aktarabilirim: A’Mak-ı Hayal, Filibeli Ahmed Hilmi’nin kaleme aldığı aynı adlı romandan uyarlanmış. Döneminin batılı materyalist ve pozitivist felsefi görüşlerini sorgulayan bir düşünür olan Ahmed Hilmi, doğunun mistisizminin yok sayılmaması gerektiği fikrini savunarak bunu eserinde dile getirmiştir. Romanın kahramanı Raci (Rica eden, geri dönen, dayanan anlamına gelir) yaşam gayesini ve sebebini araştıran bir kişidir. Bu uğurda ruh çağırma seanslarından ilmî konulara kadar her alana dokunan ve yanıt arayan biridir kendisi. Etrafında gördüğü gerçeklik ile aradığı, ulaşmak istediği ama göremediği gerçekliği karşılaştırmakta ve sonuca ulaşmak istemektedir. Bu arayışı sırasında alkole kendini fazlaca kaptırsa da bundan bağımsız bir şekilde kendisine görünen her ulvi kişiyle uzun bir yolculuğa başlar. İşte roman onun bu astral ve iç dünyasında süren serüvenini anlatmaktadır.

İçeriğe dair daha fazla açıklama yaparsam bazı güzellikleri deşifre ederek şaşırtıcı unsurları ortadan kaldırabileceğimden burada duruyorum. Yazının devamı bundan dolayı daha çok roman uyarlama ve çizgiyle çözülen, sunulan çözümlere yönelik olacaktır.

- Reklam -

Ki bu noktada belki de ilk sorulması gereken soru “Neyi dert ediyorsun, içinde roman kavramı bulunan çizgi romana uyarlama kolay olmaz mı zaten?” olabilir. Buna yanıtım “Aman takılmayın böyle kelime oyunlarına!” olur. Hani biraz gerçekçi olursak göreceğimiz şey “çizgi roman” kavramının aslında zorlama ve yapıntı olduğudur.

Uyarlama sorunsalı

Ülkemize çizgi roman sanatının ilk örnekleri girdiğinde ve sonrasında isim arayışı olduğu bir gerçek. Bu dönemlerde çizgi romana farklı isimler takıldığı da olmuş. Resimli roman, çizgi roman, çizgiroman, resimli öykü, çizgi öykü, çizgili öykü bunlardan bazıları. O zamanlar görselle yazılı metnin iç içe olmasından dolayı edebiyat metinlerinin resimleştirilmiş veya çizilmiş olması ilişkilendirildiğinden kestirme sonuçlara gidilmiş. Kendi bünyesinden bir sanat oluşturamayan bir toplumun isim bulma çabalarından biri olmuş anlayacağınız. Kaldı ki adım gibi eminim o dönemler dizi filmler popüler olsaydı çizgi romanı arkası yarın, devamı haftaya, devamı gelecek sayıdalardan dolayı bugün belki de çizgi romana “çizgili dizi, çizgi dizi” diyor olabilirdik. Hani isim üzerinden roman uyarlamalarına bir kapı açmaya çalışmak “isimden fal bakılır” kadar saçma bir şey olacaktır çünkü ne insanlar isimlerini seçerek dünyaya gelirler ne de ülkemizdeki sanat ortamı kendi bünyesinden bir kavram yaratamamış.

Avrupa ve Amerika roman uyarlamalarına baktığımızda karşılaşacağımız birkaç çeşit uyarlama vardır:

  1. Romanın birebir aktarımı
  2. Romanın çizgi roman tekniklerine göre yeniden yazılmış aktarımı
  3. Romanın yorumlu aktarımı
  4. Romanın ana hatlarına uyan bağımsız aktarım

Romana uyularak uyarlanan yapıtlarda temel olarak kolaya kaçılan örneklere rastlarız. Çizgi romanın senaristi veya yazarı-çizeri olan sanatçı, romanın bölümlerini çizilmesi gereken sayfa sayısına göre bölümlere ayırır. Bölümleme zaten hazırdır. Eserin girişi, olaylar dizisi, çatışmaları, karakter tanıtımları, olaylar örgüsü, mekan, uzam hepsi mevcuttur hatta. Uyarlayan kişi yeniden bir yapıt üretme çabasını yaşamamaktadır. Bir de buna tasvir/betimleme eklenir. Uyarlayan sanatçı paragraflarda yer alan mekan tasvirlerini, karakterlerin dış görünüşlerini, kıyafetleri, ruh hallerini, doğayı, v.s. her şeyi görselleştirir. Bunu esere bağımlı kalarak yapar ve sıfırdan tasarım yapmak durumunda kalmaz. “Varlıkların sözcüklerle resmini yapmak” olarak tanımlanan betimleme kavramı bir bakıma; özellikle çizere, ayrıntılı bir yol gösterir. Son olarak da kutu yazısı olabilecek ek bilgiler paragraflarda yer alır. Tabii karakter arasında gerçekleşen konuşmalar da yine uyarlamacı için hazır balon anlamına gelmektedir. Geriye bir tek şey kalır o da hazır bir işi parçalar halinde doğru yerlerine yerleştirmektir.

amak-i-hayalDiğer bir deyişle bir/birkaç sanatçı yazılı esere bağlı kalarak çizgi roman uyarlaması gerçekleştiriyorsa ve özel yorum katma zorunluluğu yoksa kolayca işin içinden çıkabilir. Ancak böyle söylenince de sanatçıların “kolaycı” olduğu düşünülebilir, ki bu çok acımasızca bir sonuca varma olur. Bu noktada hedefin ne olduğu ve seçilen yolun hedefe uyup uymadığına bakmak gerekir. İşin sanatsal boyutu bence bundan sonra irdelenmelidir.

Bir bakıma roman uyarlamalarına aşağıdaki görüşler üzerinden de bakabiliriz. Romanların (veya öykülerin) çizgi romana uyarlanması noktasında üzerinde en çok durulan konuların başına “çizgi romanın kolay okunabilirliği sayesinde uyarlamaların asıl eserlerin tanınması bağlamında özellikle çocuklara yararlı olduğu” fikri gelmektedir. Bu görüşe göre kalın kitapları okumak yerine çizgi romanını okumanın okuma alışkanlığı kazandırırken ilerleyen yaşlarda romanın okunmasına katkı sağlayacağıdır. Kaldı ki görsel kitapların okuma bilmeyen veya az bilen çocuklarca daha çok tercih edildiği de gözlenmiştir.

Ancak bu “yararcı” bakış açısı içinde unutulan nokta çizgi romanın kendine özgü anlatım dili olan bir sanat dalı olduğudur ve sanat disiplinleri arasında iletişimi olsa da her birinin kendi içinde kendi okuyucusu/izleyicisiyle olan alışverişiyle değerlendirilmelidir. Çizgi romanı, özellikle de uyarlamalar üzerinden kitap okumaya alıştıran bir alan olarak görmek onun asıl etkisini görmezden gelmek olur.

Daha da kötüsü çizgi romana bu şekilde bakmak onu bir alt tür, sınıf, sanat kolunun dış kapının dış mandalı olarak tanımlamaya dönüşebilir. Nitekim Amerika üzerinden başlayan ve çizgi romanı “tu, kaka” ilan eden akımın olduğu yıllarda Avusturyalı bir gazeteci/pedagogun “resim aptallığı” fikrini ortaya atması işte bu bakış açısının bir yansımasıdır. Daha sonra bu eksik ve yanlı görüşlerin dilimize çevrilmesi ve 1960’lı yıllarda gazetede basılması da başka bir takım zor aşılan engellerin doğmasına da neden olmuştur. Çizgi romanın kötü olmadığı fikri her okurun yakından bildiği üzere ancak son 5-8 yıl içinde kabul görmüştür.

Ancak bence en büyük “çizgi roman kötü değildir manifestosu ve dolaylı itirafı” Ray Bradbury’nin “Fahrenheit 451” romanının çizgi romana uyarlanmasıdır.

Ray Bradbury edebiyat eserlerinin az okunmaya başlamasını endişeyle takip etmiş, bunu romanına büyük bir distopya olarak aktarmış ve hızını alamayarak klasiklerin çizgi romana uyarlanarak aşağılandığını dile getirmiştir. Amerika’daki sansür hareketinin başlangıcına denk gelen 1951 yılında kaleme aldığı romanında, yazar klasik eserlerin çizgi romanlara uyarlanmaları sebebiyle hızla tüketileceğini ve insanlığın çok büyük şeyler kaybedeceğini iddia etmiştir. Ama neyse ki bu öngörüsü yanlış çıkmış, eser Tim Hamilton’un çizgileriyle 2009 yılında çizgi romana uyarlanmıştır. Romana bağlı kalan çizgi romanın 47. sayfasında bu gerçekleşmeyen öngörü çizgilerle ironik bir şekilde okura sunulsa da eserin asıl mesajının çizgi romana dönüşmesinin ardından etkisini kaybetmediği görülmektedir.

fahrenheit-451-comic

Evet, böyleyken böyle. Romandan çizgi romana yorumsuz uyarlama yapılmasının temel olarak kolaylıkları bulunsa da, bu süreçte sanatın bizdeki ismindeki kavramlardan genel bazı görüşlere kadar genel bir yelpazede bakış açılarını da paylaşmaya gayret ettim. Dağılmadan başardıysam ne mutlu bana. Şimdi gönül rahatlığıyla “A’mak-ı Hayal” uyarlamasına geçebilirim.

Zoru zor yoldan başarmak

Mustafa A. Kara zor bir işe kalkışmış diyerek başlamak istiyorum söze.

Gördüğüm kadarıyla seçilen eser çizgi romana aynen aktarılmış. Kurgusu, mekanları, tasvirleri, karakterleri, olaylar örgüsü… Hepsi. Ancak belki de asıl zor olan da bu noktada başlamış çünkü roman yazarı ne kadar ipucu vermiş olursa olsun bir insanın iç dünyasında gerçekleştireceği ve bu yolculukta ziyaret edeceği fantastik dünyalarla olağanüstü kişileri asla ve asla yeterince betimleyemez. Belki ayrıntılı da olsa tarif eder ama bu defa da okurların zihninde aynı resimlerin canlanacağının garantisi yoktur. Bir bakıma roman okumanın en güzel yanı olarak görülen bir unsurdur bu, ancak belirli bazı şahsiyetler veya mekanlarda da ortak bir görsel birikim olması gerektiğine inanıyorum ben, ki A’mak-ı Hayal’de bu sonuca ulaşmak imkansız görünüyor.

Kimi bilgilerde ortak bir görselde buluşulamaması uyarlamanın bence tam da kalbi olmuş ve Mustafa A. Kara burada insiyatifi eline alarak hiç yoktan tasarımlara girişmiş. Sanatçı mekanları; delirium durumları; halüsinatif ruh halleri; astral yolculukları; doğunun farklı mistik dünya görüşlerinin kıyafet, aksesuar, beden dili, dans, konuşma, makyaj, özetle kültürel yansımalarını ve hikayenin o bölümündeki mesaj ve olaylar örgüsüne uygun iniş çıkışlarını baştan sona yeniden oluşturmak zorunda kalmış.

- Reklam -

Belki romana yüzde yüz bağlı kalınmış ama görselleştirme kısmında azımsanmayacak bir işçilikle son derece etkili ve okuru sıkmayan bir anlatım yakalanmış. Ki bu aşamada hikayeyi kurgusal bölümlere ayırmanın ardından gelen iki önemli bölümlemeye bakmak gerekir: Sayfalara bölmek, karelere bölmek.

amak-i-hayal-2

Türk çizgi romanlarında bir türlü oturmayan ve uzun uzun örnekleyerek yazışması gereken konuların başında geldiğine inandığım bir teknik ve sorundur bu bana göre. Gerçi hikayeyi uygun kurgusal bölümlere ayırmakta pek fazla sorun olduğu söylenemez. Sonuçta kurgu bilinci çok okumayla veya anlatımları takip ederek farkında olmadan öğrenilen bir şeydir. Klasik kurguların dışında kurgu geliştirmeleri saymazsak giriş, gelişme, sonuç olarak basite indirgeyeceğimiz yapı tüm çizgi romanlarımızda mevcut.

Ama iş hikaye bölümlerini okumayı sıkıcı hale getirmeyen ve okura sayfaları çevirme isteği uyandıracak şekilde sayfalara yerleştirmek ciddi bir uğraş gerektiriyor. Ve tabii her sayfayı kendi içinde sahne-sekans düzenine uydurmak ve kurguya nefes aldıracak veya sürükleyiciliğini sağlayacak yapıyı oluşturmak da şarttır. Bu teknik çoğunlukla atlanmıştır serüven içerikli Türk çizgi roman geleneğinde (mizah türü değil ama o başka bir konu).

Sayfayı, anlatımı ve içeriği tam yansıtacak karelere bölme tekniği ise başlı başına bir karmaşadır geleneğimizde. Okurun okuma rotası belirlenmeli, bu rotayı uygun anlatım tekniklerine göre kare, dikdörtgen, üçgen, daire karelere bölmek gerekmektedir. Sayfanın karelere bölümlenmesi klasik çizgi roman anlatımlarına göre 6-8 kare veya modern anlatım tekniklerine göre yeri geldiğinde daha az ve hatta tek kareye indirgenmesi söz konusudur. Bizde bu karelere bölmede yine sorun vardır.

Ve tabii ki de “kadraj.” Her kareye en iyi açıyı ayarlamak gerekir. Örneğin dev bir karakterin büyüklüğünü göstermek için onun yanında küçük kalan kahramanla özdeşleşen okurun da aynı hissi duyması için dev karakter daha alttan bakan bir göz açısından çizilir. Perspektifin okur üzerindeki etkisi her avantajıyla kullanılır çizgi romanda. “Aaa, bu bir dev,” denmese de anlaşılır ne anlatılmak istendiği. Görsel metin anlatımı en yetkin şekilde kullanılır böylece. Ki konunun geleceği yeri anlamışsınızdır işte bu teknikler bizde gazete bantlarından kalma alışkanlıkla hep atlanılır.

A’mak-ı Hayal de ise Mustafa A. Kara bu kuralları son derece bilinçli bir şekilde kullanmış. Eser, ağır içerikli felsefi yazılı metinle görsel metnin bütünleşmesiyle okuru yormayan ve sıkmayan bir aksiyon kurgusuyla akmış. Yeri gelmiş sayfalarda 6 kare yer almış, yeri gelmiş karelerin şekli sayfanın içinde değişiklik göstermiş, yeri gelmiş koca sayfaya iki kare konmuş ama işin güzel yanı şu ki kurgu bozulmadığı gibi yukarıda saydığım bölümleme tekniklerine en modern anlatım tarzıyla yaklaşılabilmiş. Kadraj kullanımı da yerinde ve dozajında olmuş.

amak-i-hayal-1

Üstün Alsaç çizgi roman anlatım dilini “Çizgi romanın en önemli özelliği yazı-resim ilişkisi, hatta bütünlüğüdür. Bu da okunup izlenmesine olanak sağlayan, anlaşılmasını kolaylaştıran belli biçimsel anlatım kalıpları aracılığıyla gerçekleşir. Sanatçılar bunları kullanırlar, okuyucu/izleyiciler de onları tanır, anlayarak doğru biçimde yorumlarlar. Bu nedenle çizgi romanın kendine özgü bir ikonokgrafisinin, yani im dilinin varlığından bile söz edilebilir,” diye açıklamaktadır. Mustafa A. Kara, romanı uyarlanmanın yanı sıra oluşturduğu yapıda çizgi romanın anlatım tekniklerini de uygun şekilde harmanlayabilmiş gördüğüm kadarıyla.

Ve yine Üstün Alsaç’ın saptadığı bir diğer husus “çizgi roman sanatçısının grafik sanattan yararlanması”dır ki A’mak-ı Hayal’de doğru yerde doğru çizgi değişimlerini, desenlerin değişimini, anlatımın etkisini arttırmak için kullanılan grafik tekniklerini görmek mümkün.

Ve balonlarla kutu yazılarının kullanımı. Bilindiği üzere dış ses veya kafa sesi gibi ek bilgiler gibi yazılar kutularda yer alır, diyaloglar ve/veya kafa sesi de farklı biçimli konuşma balonlarında. Bu yazılı metin alanlarında da Comic Sans fontu kullanılır (çoğunlukla). Ancak karakterlerin ses tonları, ses renkleri, konuşma şekilleri farklı olduğunda konuşma balonlarındaki fontlar değişim gösterir. Balonların içi beyazdan siyaha, yazılar beyazdan farklı renklere de dönüşebilir örneğin.  Yansıma sesler de aynı ölçüde farklı kullanılabilir. Veya balonun dışına diyalog yazılabilir ulvi veya güçlü bir sesi okura aktarabilmek için. A’mak-ı Hayal’de bu teknikler özenli bir incelikle yerleştirilmiş desem yanlış olmaz.

“Resimle yazılı metin arasında denge” olması gerektiğini ileri süren kimi görüşleri de ele alarak bitirmek isterim yazımın teknik kısmını ki bence denge diye bir şey olmaz çizgi romanda. Sanatçının uygun bulduğu ve doğru olarak ele aldığına inandığı görsel-yazılı metin dengesi neyse odur olay. Yeri gelir yazılı metin ağır basar, yeri gelir görsel metin. Ya da denge olur, olmaz. Bu ağır içerikli eserde dağılımın son derece ölçülü seçildiğini belirteyim.

Bir tutam üzüntü

Peki bu işte beni üzen hiç mi bir şey yok? Var. A’mak-ı Hayal’in sonunda bir sözlük yer almakta. Son derece güzel bir kaygıyla dil içi çeviri yapma zorunluluğu duymuş sanatçı. Günümüz okurlarının bazı kavramları anlamayabileceğini düşünmüş. Sözlüğe baktığımda ortalama bir kitap okurunun kesinlikle biliyor olması gereken sözcük ve kavramlarla karşılaştım. Sözlük fikrini de seçilen sözcüklere kavramların da yanlış olduğunu düşünmüyorum. Hayır. Benim takıldığım kısım gerçekten de günümüz okur kitlesinin son derece hayati kavramları bilmiyor olabileceği gerçeğinde.

Yakın zamanda öğrendiğim kadarıyla sanatçı Mustafa A. Kara, Yıldız Teknik Üniversitesinde “Yaratıcı Yazarlık” dersi verdiğim dönemde derslerime katılarak beni onurlandırmış. Umarım eserin yaratım sürecine dolaylı da olsa katkım olmuştur. Kendisine eserin devamını tamamlarken okuyanının bol olmasını, eserinin onu anlayabilecek veya ufkunu geliştirmek isteyen okurlara ulaşmasını diliyorum. Ve tabii acilen bu eseri dünyaya sunması için yurt dışında basılmasını umut ettiğimi de eklemek istiyorum.


Kaynakça:

  • A’mak-ı Hayal, Filibeli Ahmed Hamdi, uyarlayan-çizen: Mustafa A. Kara, Tuti Kitap, 2015
  • Çizgi Roman ve Çocuk, Prof. Dr. Nilüfer Tuncer, Çocuk Vakfı Yayınları, 1993
  • Fahrenheit 451, Ray Bradbury, uyarlayan-çizen: Tim Hamilton, çev: Ayşe Tunca, Epsilon Yayınları, 1. Baskı, Kasım 2009
  • Türkiye’de Karikatür, Çizgi Roman ve Çizgi Film, Üstün Alsaç, İletişim Yayınları, 1. Basım, Nisan 1994

Ümit Kireççi

1972 Almanya doğumlu yazar ve sanat eğitmeni. Genel Sanat Yönetmeliği görevini sürdürdüğü Lila Düşler Tiyatrosunda çocuklar için oyun yazıyor, sergiliyor, yaratıcı drama liderliği yapıyor. Çizgi roman alanında araştırma yazıları kaleme alıyor, senaristlik yapıyor, ders veriyor, kitap yazıyor. Çizgi Roman Okurları Platformu (ÇROP) yöneticiliğini sürdürmektedir.

Henüz yorum yok. Forum'a gelip sohbete katıl.

jrr tolkien

Tolkien’in Notlarını İçeren Orta Dünya Haritası, Bodleian Kütüphanesi’nin Koleksiyonunda

gotham 3 sezon kötü karakterleri

Gotham’ın 3. Sezonunda Hangi Kötüler Yer Alıyor?