in ,

War For The Planet of The Apes: Bütün Türler Kardeştir

Maymunlar Gezegeni, insanlığa büyük bir uyarıdır. Film, mesajını başarıyla veriyor ama bunu başarmak için kendisini paramparça ediyor.

war for the planet of the apes ust
- Reklam -

Pierro Boulle’nin Maymunlar Gezegeni adlı romanından uyarlanan film serisinin son bölümü, hayranlarının uzun bekleyişinin ardından beyazperdelerde göründü. Fakat karşımızda beklediğimizden çok farklı bir film var.

Başlamadan önce yazının filmi izlemeyenler için spoiler içerdiğini belirtmek isteriz!

Neler Olmuştu?

Bu filmi incelemeye koyulmadan önce, yeniden başlayan serinin ilk iki filminde neler olduğunu kısaca hatırlayalım.

- Reklam -

İlk filmde bir ilaç firmasının geliştirmekte olduğu bir ilaç, bir maymun üzerinde denenir ve bizim Sezar doğar. Sezar, normal bir maymun değildir. Bir insanla eşit düzeyde zekâya sahiptir. Bu ilaç deneyleri bir virüse sebep olmuştur. Virüs, maymunları bir insan kadar zeki hâle getirirken insanları da öldürmektedir. Sezar, virüsü maymunların arasında yayar ve maymunlar özgürlüğe kaçarken virüs de tüm dünyaya yayılır.

İkinci filmin başında görüyoruz ki aradan on yıl geçmiştir. Bütün insan uygarlığı yerle bir olmuştur. Öte yandan ormandaki zeki maymunlar yavaş ve emin adımlarla kendi uygarlıklarını inşa etmektedirler. Virüse karşı bağışıklık geliştirebilmiş az sayıda insansa kendi toplumlarını ayağa kaldırmaya çalışmaktadırlar ama işleri zordur, nesillerini devam ettirmekte zorlanırlar. İşte tam bu noktada iki zeki tür tanışırlar. Sezar’ın başlarda barışçıl ilişkiler kurma çabaları başarısızlığa uğrar ve film, bir insan ordusunun, dolayısıyla savaşın yaklaştığı haberiyle sona erer.

war for the planet of the apes

Hani Nerede Savaş?

İkinci filmin sonunu izledikten ve tabii ki bu filmin fragmanlarını gördükten sonra beklentimiz büyük bir savaşın, destansı çarpışmaların olacağı yönündeydi. Fakat işler hiç de öyle olmadı. Fragmana aldanmayın, bu film öyle aman aman bir savaş filmi değil. Elbette ortada bir savaş var ama doğrudan gördüğümüz çatışma sahneleri fragmanda gördüğümüz kadar fazla değil.

Bu da Hollywood’un son zamanlardaki başlıca hilelerinden biri. Yakın geçmişte izlediğim filmlere ve onların fragmanlarına bakıyorum da arada akıl almaz farklılıklar var. Son derece durgun ve sönük filmlerin dişe dokunur az sayıdaki sahnesini fragmana dolduruyorlar, biz de meraklanıyoruz ama sonra beklediğimiz gibi çıkmıyor.

Filmde savaşın dolaylı yoldan anlatımını görüyoruz. Amerikan ordusundan arta kalanlar organize olmuş ve maymunlara saldırmaya başlamıştır. İnsanlar, virüs nedeniyle nüfuslarını koruma ve toplumlarını sürekli kılma konusunda zorlanmaktadırlar. Üstelik kendi aralarında da sorunlar vardır. Fakat maymunların karşısında teknolojik üstünlüğüne sahiplerdir. Maymunlar her ne kadar ateşli silahlar da kullansalar da silah üstünlüğü insanlardadır. Maymunların cephesini ayakta tutan şey Sezar’ın zekice tasarlanmış savaş taktikleridir. Sezar, halkını alıp ormanlara çekilmiş ve orada gerilla taktikleriyle savaşmayı seçmiştir.

Zayıf Senaryo ve Mantık Hataları

Bu filmin senaristlerinin senaryoyu yazarken kafalarının çok karışık olduğuna eminim. Bir savaş filmi gayesiyle yola çıkmışlar, sonra savaşı boş verip mesaj verme kaygısına düşmüşler (filmin mesajına aşağıda değineceğim). Olayları doğru bir sıraya koyamamışlar.

Bütün bunların sonucunda ortaya çelişkilerle dolu bir senaryo, kendi kendisini baltalayan bir akış çıkmış. Filmde ne zaman heyecanlı bir olay yaşanacak olsa hemen başka bir yere atlıyoruz ve orada duygusal, mesaj veren bir sahne izliyoruz. Sonra da savaşın içine dönüyoruz. Film, mesaj verme kaygısı yüzünden en akıcı olacağı yerlerde kendi kendisini yavaşlatmış.

Bir de senaryodaki akıl almaz mantık hataları var. Bir kışla düşünün, normalde kışlanın belirli noktalarında nöbet tutan askerler olur. Ama nasıl oluyorsa bir çocuk bu nöbetçi askerlerin, parıldayan ışıkların, çeşitli güvenlik önlemlerinin arasından elini kolunu sallayarak fark edilmeden geçiyor, esir tutulan ve kaçmaması için başlarında nöbet tutulan maymunlarla içli dışlı oluyor ve yine fark edilmiyor.

Bir mantık hatası daha: Kışlanın ortasında, apaçık yerde, hiçbir koruması olmadan kocaman bir petrol varili duruyor. Bir kişi bile “Bu varil açıkta, bir çatışmada önce bunu vururlar, hepimiz havaya uçarız,” demiyor.

Sezar’ın yaralandıktan sonra haftalar ve belki de aylar süren bir yolculuktan sonra yaraları yüzünden ölmesi bambaşka bir komedi. Yarası varsa ya o kadar uzun yaşamaz ve kısa zamanda ölür ya da o zamana kadar yara iyileşir.

Maymunların mağaradaki gizli sığınağına insanlar gece gizlice girip Sezar’ın ailesini katlediyorlar. Aslında Sezar, son anda uykudan uyanıyor ama insanların, dikkatleri başka yöne çeken planı yüzünden buna engel olamıyor. İşte size bir başka mantık hatası daha. Mağarada gece bir maymun bile uyanık kalıp nöbet tutmamış. Bu ne kadar ciddiyetsiz bir savaş, anlamadım gitti.

İnsanların kendi aralarında da savaşmalarının nedeni her ne kadar açıklansa da pek tutarlı olmamış. Havada asılı kalmış. Bunların dışında film, kendi kendini yavaşlattıktan sonra en son kısımda açığı kapatırcasına hızlı bir çözüme bağlanmış. Son kısmı aceleye getirilmiş.

Hollywood klişelerini de unutmayalım. Sezar bu filmde, zalim bir adamın elinden kaçmaya çalışan mazlum halkını kurtuluşun simgesi olan cennet gibi bir diyara götürmeye çalışan lider rolünde. Bu Musa-Firavun hikâyesini kaçıncı izleyişimiz, ben sayamadım. Her şey yolunda giderken beklenmedik bir şeyin durumu berbat etmesi, her şey kötü giderken bir mucizenin her şeyi yoluna koyması, “En büyük fedakârlığı ben yaptım,” diyen kötü adamlar, kısacası bu film bir klişeler diyarı.

Andy Serkis

Bu filmden aklımda kalan iki olumlu şey var. Birincisi Andy Serkis’in oyunculuk performansıdır. Son zamanlarda işini özene bezene yapan oyuncular fazla kalmadı. Andy Serkis işini iyi yapan oyunculardan birisidir. Sezar rolünün de altından kalkmayı başarmış. Şu üç filmde Sezar’ın hayatının farklı dönemlerini, dolayısıyla farklı kişileri oynadı. Bu filmde ise Yaşlı Sezar başroldeydi. Andy Serkis zaten sıra dışı rollerin adamıdır. O, Planet Apes serisinde Sezar’ı canlandırmanın yanı sıra Yüzüklerin Efendisi ve Hobbit’te Gollum’u canlandırmıştı. 2005’teki King Kong filminde Kong’u, Yıldız Savaşları 7’de Snook’u canlandırdı ve önümüzdeki iki filmde daha aynı karakteri canlandıracak.

war for the planet of the apes behind the scenes1

Fakat filmdeki diğer oyuncular da fena değiller. Albay rolündeki Woody Harrelson hariç. Canlandırdığı karakter zaten fazlasıyla klişe. Buna bir de onun abartılı oyunculuğu eklenmiş. Tamamen çekilmez bir şeye dönüşmüş.

İkinci olumlu şey ise görsellik. Gerek tasarlanan mekânlar, gerek savaş sahnelerinde kullanılan efektler, gerekse maymunların yaratılmasında kullanılan efektler fazlasıyla başarılı. O maymunlar, gerçekten de maymun gibi görünüyorlar.

Türcülük Meselesi

Gerek Maymunlar Gezegeni adlı kitabın, gerekse de ondan uyarlanan filmlerin çok önemli bir mesajı vardır. Bu film de o mesajı taşıyor. Filmin mesajını eleştirmiyorum, sadece o mesajı verme şeklini eleştiriyorum. Mesaj vermek için filmin akışının bozulmasını eleştiriyorum.

- Reklam -

Planet Apes bugüne kadar yapılmış en önemli türcülük karşıtı eserlerden biridir. Farklı ayrımcılık türlerini tanımlayan ırkçılık, cinsiyetçilik, mezhepçilik ve homofobi gibi sözcüklerin yanı sıra hayatımıza giren bir başka sözcük de türcülüktür. Vikipedi’ye göre türcülük, canlı bireylere ait oldukları türden ötürü farklı değerler atfedilmesidir. Türcü düşünceye göre en değerli tür insandır. Diğer her şey insanın ihtiyaçlarını karşılamak içindir. Diğer canlı türlerinin insan türünün karşısında değeri yoktur. Türcü zihniyet diğer canlı türlerini de kendi aralarında bir hiyerarşiye sokar ama insanı her zaman türler piramidinin tepesine yerleştirir. Türcülük, insanı doğanın bir parçası olarak değil, doğanın efendisi olarak ele alır. Türcülük son derece yaygındır. Sadece onun farkında değiliz. Hatta pek çoğumuz farkında olmasak da türcüyüz. Çünkü gitgide çoğalan kanıtların aksine hayvanların da duyguları ve düşünceleri olabileceğini kabullenmiyoruz. Hayvanları yemek, giyim, eğlence, çeşitli deneyler ve diğer amaçlarla sömürmek ve öldürmekte yanlış bir şey görmüyoruz.

20. yüzyılın ikinci yarısında türcülük konusu dillendirilir oldu. Hayvanların öldürülmesine destek olmamak için vejetaryenlik ve veganlık daha hızlı yayılmaya başladı. Militan hayvan hakları eylemleri yapan ALF gibi örgütler doğdu.

maymunlar gezegeniPierro Boulle’un Maymunlar Gezegeni işte böyle bir dönemin ürünüdür. O, insanın hayvanlarla empati yapabilmesi için insanlarla maymunların yerini değiştirdi. Onun eserinde maymunlar, gezegenin hakimi olmuştur ve kendilerini üstün görmektedirler. İnsanlar ise maymunların yerine geçmiştir. Okuyucu, insanlara yapılanları görünce bir an öfkeye kapılabilir. Kitabın amacı da budur: Bunlar insanlara yapıldığında kızıyoruz, öyleyse biz neden aynısını başka türlere yapıyoruz sorusunu sordurabilmektir.

Maymunlar Gezegeni yayınlandıktan beş yıl sonra ilk defa sinemaya uyarlandı ve kült bir film oldu. Ardından dört film daha çekildi. 2001’de ise Tim Burton esere farklı bir yorum katan bir uyarlama yaptı. Şu an bu yazıya konu olan ve 2011’de başlayan üçleme ise diğer filmlerin öncesini, maymunların gücü ele geçirişini anlatıyor.

Bu üçlemede de türcülük eleştirisini sık sık görüyoruz. Üç filmde de olaylar öyle bir şekilde yansıtılıyor ki izleyici insan olmasına rağmen ister istemez insanın karşısında maymunların tarafını tutabiliyor.

İlk filmde maymunların deneylerde kullanılışını, ölüşünü görüyoruz. Hayvanat bahçelerinde ve sirklerde aşağılanmalarını ve sömürülmelerini görüyoruz. Nasıl bir esaret yaşadıklarını görüyoruz. Bununla da kalmıyor, maymunlar bir insan zekâsına eşit seviyede zekâ sahibi olduktan sonra özgürlük için ayaklanma planları yapıyorlar ve bunu uygulamaya koyuyorlar. Maymunlar, San Fransisco sokaklarında ve Golden Gate Köprüsünde özgürlük için savaşıyorlar, hayatlarını feda ediyorlar, polise direniyorlar.

İkinci filmde Sezar, insanlarla barışçıl ilişkiler kurmaya çalışırken insanlar her defasında ne kadar güvenilmez olduklarını gösteriyorlar. Çünkü maymunların sadece hayvan olduğuna inanıyorlar. Sezar savaş tehdidi gibi görünen konuşmasında bile aslında savaşı son çare olarak gördüğünü belirtiyor. “Maymunlar savaş istemiyor ama mecbur kalırsak savaşacağız,” diyor. Ki bu konuşmayı da mecbur bırakıldığı için yapıyor. Bu filmde savaşı başlatan kişi Koba adlı maymun gibi görünse de bunun suçlusu insanlardır. Koba’nın insanlardan bu kadar nefret etmesinin nedeni insanların geçmişte ona sayısız eziyeti reva görmüş olmasıdır. Ki, insanların güvenilmez eylemleri de Koba’nın fikirlerinin maymunlar arasında taraftar bulmasına neden oluyor.

Bu sefer ki filmde ise yine insanlar suçlu taraf. Kendi halinde yaşayan, ormanda saklanmaya çalışan maymunlara saldırmaya ve ısrarla onları yok etmeye çalışıyorlar. Sezar yine de iyi niyetini gösteriyor. Yakaladığı esirleri bir iyi niyet göstergesi olarak serbest bırakıyor ve barış teklifi gönderiyor ama insanlar, Sezar’ın ailesini öldürerek savaş istediklerini açıkça ifade ediyorlar. Sezar’ın sözleri çarpıcı: “Bu savaşı ben başlatmadım. Başlatan maymun öldü. Ben maymunları korumak için savaşıyorum. Size barış teklif ettim, merhamet gösterdim.

Kısacası bu üç filmde insanların türcülüğe inatla devam ettiğini ama maymunların sadece barış ve özgürlük istediğini görüyoruz. İnsanların bu hırsı onların büyük oranda yok olmasına ve maymunların gezegendeki baskın tür olmasına neden oluyor. İşte filmin mesajı budur: Biz insanlar beslenme, giyim, kozmetik deneyleri, ilaç deneyleri, temizlik malzemesi üretimi, eğlence ve diğer pek çok amaç uğruna hiç abartısız her gün milyonlarca hayvanı öldürüyoruz. Sayısız hayvanın canının alınmasının yanı sıra doğaya ve sağlığa verilen zarar ve ekonomik sürdürülememezlik de söz konusu. Eğer türcülükten vazgeçmezsek, bu gidişatı değiştirmezsek Maymunlar Gezegeni’ndeki gibi uygarlığımız yerle bir olacak.

Aslında Maymunlar Gezegeni, işlediği konu bakımıyla türünün tek örneği değil. Bilimkurguda başka örnekleri de var. Bu konuları en açık dile getiren eser bence Joon-ho Bong’un bu yıl yayınlanan Okja adlı filmidir. Okja, et endüstrisinin iki yüzlülüğünü ve kapalı kapılar ardında hayvanlara yapılan zulümleri gözler önüne seren bir bilimkurgu filmi.

Stargate: Atlantis dizisi, Pegasus galaksisinde Wraith adlı yabancı bir türün insanları beslenmek için kullanmasını konu ediniyor. Ve Dünya’dan Atlantis’e gelen insanlar, bu galaksideki insanların umudu oluyor. Ondan önceyse bu insanlar yüzlerce yıl boyunca Wraithlere karşı çaresizlik içindeydiler. Tıpkı hayvanların bizim karşımızda çaresiz olması gibi.

King Kong’un, Peter Jackson’ın yaptığı ve 2005’te yayınlanan versiyonu bir hayvanın özgürlüğünün ve duygularının umursanmayıp onun eğlence için köleleştirilmesini konu ediniyor. Fakat bunun da ötesinde türler arası bir aşk yaşanıyor. Kong, bir insana aşık oluyor ve sevgisi pek de karşılıksız sayılmaz. Konu, serinin filmleriyle genel olarak aynı olsa da serinin bu uyarlaması son derece romantik bir dram filmi. Öncekilerde duyguları bu kadar yoğun aktaramamışlardı.

Sanırım bu kadar örnek yeter. Ayrıntılı bir araştırma bu konu hakkında daha çok örnek ortaya çıkarabilir.

Yanlış İsimlendirme

Bu yazının hem başlığında hem de içinde filmin İngilizce ismini kullandım. Çünkü Türkçe ismi yanlış. Elbette pek çok filmin ismi Türkçeye pek alakası olmayacak şekilde çevriliyor. Fakat onlar görece kabul edilebilir şeyler. Bu sefer ki ise kabul edilemez, çünkü filmin mesajının tam tersini anlatıyor.

Kitabın orijinal adı Maymunlar Gezegeni’dir ki bizde de bu isimle yayınlandı. Filmlerin isimlerinde de Maymunlar Gezegeni (Planet Apes) diye geçer. Bizdeyse bu filmlerin hepsi Maymunlar Cehennemi adıyla yayınlandı. Maymunlar Gezegeni ismi, maymunların yönetimindeki bir gezegeni tanımlıyor. Fakat Maymunlar Cehennemi ismi, maymunların yönetimindeki gezegeni bir cehennem olarak tanımlıyor. Sanki insanların yönetimindeki gezegenimiz cennetmiş gibi.

Böylesine türcülük karşıtı bir esere böylesine türcü bir isim veren çevirmen her kimse kendisini alkışlamak lazım. Gerçekten olağanüstü bir fikir. Tek bir sözcük değişikliğiyle eserin mesajını yok etmeyi başarmış. Ben, kendisine inat Maymunlar Gezegeni ismini tercih edeceğim.

Son Söz

Maymunlar Gezegeni film serisinin bu son filmi, eserin mesajını aktarma konusunda bugüne kadar yapılmış en iyisi olabilir, fakat bunu yapabilmek için bütün konu akışını alt üst etmiş. Üstüne bir de akıl almaz mantık hataları yapmış.

Seri, şimdilik devam edecekmiş gibi görünmüyor. IMDb’ye göre yapılması planlanan bir film yok. Aslında devam etmeye müsait bir yerde bitti. Maymunların gelecekte kendi medeniyetlerini kurması ve insanlarınki gibi o medeniyetin de yozlaşmasını anlatan bir film yapılırsa şaşırmam. Ki önceki filmlerin konusu buydu.

Maymunlar Gezegeni filmleri devam eder mi bilmiyorum ama emin olduğum bir şey varsa türcülük meselesi gelecekte gündemimizi daha çok işgal edecek.

Okan Akıncı

1986’da Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesinde doğdu. 1998’den beri ailesiyle birlikte Adana’da yaşıyor. 2010’da Mustafa Kemal Üniversitesi Muhasebe Önlisans bölümünden ve 2013’te Anadolu Üniversitesi İktisat bölümünden mezun oldu. Katı bilimkurguya bayılıyor, kendi çapında öyküler yazıyor. Şu sıralar en büyük hobisi yeni diller öğrenmek ve bir gün tüm dünyayı görebilmek istiyor.

1 Yorum BULUNUYOR


  1. Avatar for SJack SJack dedi ki:

    Kaleminize sağlık, çok güzel ve bilgilendirici bir yazı olmuş. Filmin ve kitabın türcülük konusundaki mesajı gerçekten de çok anlaşılır bir şekilde verilmiş. Anlamayan yoktur sanırım mesajı.

    Mikroskop Bize Ne Kadar Önemli Olduğumuzu, Teleskop Ne Kadar Önemsiz Olduğumuzu Gösterdi!

    Umarım bu söz bir gün tüm dünya insanlarının aklına kazınacak bir söz olur. Evet biz varız ama başkaları da var her zaman.

Henüz yorum yok. Forum'a gelip sohbete katıl.

kahramanin sonsuz yolculugu ust

Mitoloji Şaheseri “Kahramanın Sonsuz Yolculuğu” Bir Kez Daha Bizlerle!

Stargate origins kapak

Stargate Hasreti Bitiyor! Stargate: Origins Aralık Ayında Bizlerle!