in , ,

“Keşke Geri Dönse” Dediğimiz Çizgi Filmler

Sarındık battaniyelerimize, sarkıttık dudaklarımızı ve “Biz bu çizgi filmleri yine seyretmek istiyoruz!” diye mızıldandık!

keske donse dedigimiz cizgi filmler ust copy
- Reklam -
- Reklam -

Kayıp Rıhtım ekibi ve üyeleri olarak hepimiz farklı yaş gruplarından insanlarız. Kimimiz yirmilerini bile görmemişken kimimiz otuzunu çoktan aştı. Bununla birlikte hepimizin pek çok ortak noktası var, bunlardan biri de çizgi filmler.

Kuşak farkı olduğundan nostalji damarlarımızı kabartan, hasretini çektiğimiz isimlerde farklılıklar var elbette. Ama hepimiz bir konuda hemfikiriz: Yeniden yapımların gırla gittiği şu dönemde asıl ilgiyi hak edenler bu çizgi filmler. Biz, onların geri dönmesini istiyoruz. Bir kez daha onlarla gülüp onlarla hüzünlenmek istiyoruz. Biz bunu istiyoruz!

İşte Kayıp Rıhtım üyelerinin “Keşke Geri Dönse” dedi çizgi filmler:

- Reklam -

Bengü Akagül (19)

402 Numaralı Sınıf

Çünkü bir nesil daha bu şarkı sözlerini ezberleyebilmeli, bilenler ise denk geldiklerinde mutlu olup söylemeye devam etmeli:

Nehirlerin üzerinden
Ağaçların arasından
Gideriz büyükanneye
Yolun büyük kısmında
Beyaz parlak karlardan
Uzaklara gideriz

402 numarali sinif

Beyza Taşdelen (20)

Afacan Louie

“Bunu duydum!”
Şu yaşta bile dönüp izlediğimde güldüren, keyif veren bir çizgi film. Loue’nin sevimliliği, peltek peltek konuşması ama yaşına göre bir o kadar da sivri dilli ve alaycı olması ve özellikle de babasıyla olan ilişkisiyle diyalogları bu çizgi filmi benim listemde zirveye taşıyor. Yıllarca izlemesem de unutamayacağım ve aklıma geldikçe sinirimi bozan müthiş bir diyaloğu vardı.

“-Hadi louie makarna ye.
-Ama baba bu makarna yeşil!
-Ben askerdeyken her şey yeşildi. Yeşil makarna, yeşil patates, yeşil marul…
-Marul yeşil olur baba.
-Evet. Bunu biz başlattık…”

Bir de erişkin kafayla izleyince aslında çocukken anlamadığınız ne laf oyunları, ne ince alaylar olduğunu keşfediyorsunuz. O yönü de ayrı güzel.

Bobby’nin Dünyası

Bu benim hayal meyal hatırladığım ve muhtemelen izlediğim ilk çizgi film. Bazen çizgi filmin adını bile unuttum ama giriş jeneriğini unutamadım. Bobby’nin o çılgın hayal gücü ve gündelik olaylara getirdiği sıra dışı açıklamalar çocukluğumu baya renklendirmişti. Küçükken örümceklerden epeyce nefret eden ben Bobby’nin oyuncak pelüş örümceğinden almanın hayalini kuruyordum bir yandan da. Nelere kadirdi o örümcek, her işe yarıyordu.

Burak İpek (23)

Bir Varmış Bir Yokmuş – Vücudumuzu Tanıyalım

Neden geri dönmeli? Çünkü herkes izleyip en azından bi kere biyolojiye tıpa heves edip ağızlarının ortasına şamarı yeyip kalsınlar diye.

Ben bu çizgi film ile çok küçük yaşlarda tanıştım. Zaten hepi topu 20 bölüm mü ne vardı, çevirip verirlerdi. Her ne kadar elektroniğe ilgi duysam da beni biyolojiye inanılmaz bağlamıştı. Kafamda da kurmuştum geleceğimi hani, doktor falan olamaz da istediğim gibi elektrikle makineyle bilgisayarla ilgili bir bölüm okursam beni Ant-Man gibi küçültecek bir araç yapıp istediğim gibi anamın babamın ağzından burnundan girip gezicem içerilerini, hücrelerle oynayacağım. Onlar sokaktaki arkadaşlarım gibi değiller, koşulsuz severler beni sonuçta.

Sonra lisede biyolojiden her sene kaldım. İstediğim bölüme de gidemedim.

10/10 gene izler gene kalırdım.

vucudumuzu taniyalim

Bülent Özgün (33)

Cobra

Aslında tam adı Space Cobra imiş adı aslında şimdi internete bakınca gördüm ama benim için hep Cobra’ydı.

Bu çizgi-filmde bir kolu mekanik bir delikanlı vardı, sürekli puro içen sarışın bir delikanlı. O mekanik kolu çıkardığında içinden bir silah çıkardı, bu silah her türlü şeyi yerle bir eden harika bir silahtı, gücü Cobra’nın zihinsel emirleri ile artıp azalabiliyordu. Bunun dışında belinde ayrı bir silah daha taşırdı.

Ama benim için bu çizgifilmin efsane sahnesi şuydu: Cobra’nın düşmanı bir camın ardındaydı, kahkahalar eşliğinde o camın asla kırılamaz olduğunu söylüyordu, Cobra’nın silahı falan da yoktu sanırım o sırada. Sonra Cobra cama bir yumruk attı, hiçbir şey olmadı. Camın ardındaki “kötü” hala gülüyordu. Cobra yine bir yumruk attı, bir şey olmadı, Cobra bir yumruk daha attı, kısa bir sessizlikten sonra cam çatırdamaya başladı. Benim için büyüleyici bir sahneydi. Hala fellik fellik arıyorum yeniden izleyebilmek için.

Thundercats

Öncelikle o harika açılış kısmı ve müziği için.
Yüzleri kediye benzeyen bu insanımsı varlıklar müthiş maceralara atılırlardı. Her birinin farklı bir yeteneği vardı. Farklı silahlara sahiptiler: Kimin kılıcı kiminin kırbacı vardı. Karakterlerin isimleri kedigillerden alınmaydı: Lion-O, Tygra, Panthro, Cheetara, WilyKit ve WilyKat gibi. Bir de hocaları, ustaları vardı, ak sakallı: Jaga.

O çevik ve güçlü halleri beni hayran bırakırdı.

En çok sevdiğim şey ise ThunderTank adındaki muhteşem araçları:

Bana ilk kez lego alındığında hemen bu aracın bir benzerini yapmıştım. Muhteşem günlerdi. Şimdi düşünüyorum da yeni Batmobil’e bir hayli benziyormuş.

YouTube video

Hazal Çamur (27)

Ciyak Kedi

Çünkü, “yardım etmek can yakmaz!”

O mor, o sevimli, o dünya dışı canlıların bile sevgilisi! Peki neden geri dönmeli?

Ciyak Kedi, yani Eek, bizlere çok kişinin öğretmek istediği ama kimsenin uygulamadığı bir şeyi “uygulayarak” gösterdi. O, her tür canlıya karşı hiçbir ayrım gözetmeyen bir kedi. Siz onu saf, hatta aptal bulabilirsiniz. Fakat o, onun tatlılığına vurulan pek çok dişi karaktere sevgilisi obez Anabel’in resmini göstererek aşkını vurgulayan ve bunun farkında bile olmayan bir kedi.

Şu konuşmayı hemen her bölümde görüyorduk.

(Eek, Anabel’in fotoğrafını gösterir)
– O çok…
– Tatlı mı? Güzel mi? Sevimli mi?
– Şişman!
(Eek fotoğrafı kendine çevirerek şaşkın şaşkın fotoğrafa bakar)
– Sahi mi?

Ne köpek Sharky’nin bitmeyen saldırıları, ne de başka şey onun hayata karşı olan  “ayrımcılık bilmez” bakışısına etki eder. O, bugün şişman diye aşağıladığımız tiplemede bir dişiye sırılsıklam aşıktır. O, “yardım etmek can yakmaz” dediği her an en kötü şekilde canı yanan bir kedidir ve biz buna güleriz. Ama Eek vazgeçmez. Bize hayatın her şeye rağmen zorluklarla dolu olduğunu gösterdiği gibi, pes etmemeyi de öğretir. İşte bu dünyada en çok ihtiyacımız olan ve en çok yapmadığımız şeylerin hepsi bu kedide toplandığı için Eek geri dönmelidir.

Çılgın Korsan Jack

Çünkü, “ay kaptancım!”

CatDog (KediKöpek)

Çünkü onlar “köpüş” kelimesini bana kazandıran çizgi film!

Kedi ve köpek yapışık ikiz (?) olarak dünyaya gelse ne olurdu? E tabii ki CatDog olur, ucube muamelesi görür, bir de vücutlarında türlü türlü tuhaf şey gerçekleşirdi. Kedi tüylerini yalar, köpek o tüy topunu kusardı mesela. Ehe.

Kedinin çakallıklarını, köpeğin şapşallıklarını ve etraflarınca itilip kakılmalarından el ele tutuşup bir tekerleğe dönüşerek kaçmalarını (cidden) çok özledim. Ne olurdu o açılış müziğini bir daha duysam? Ne olurdu Kedi’nin kardeşinden kurtulması ya da kısa yoldan köşeyi dönmelerine dair planlarını bir daha izlesem?

Peki ya Köpüş’ün hiç mi hatrı yok?

CatDog ekranlarımıza dönsün ki, farklılıkların o kadar da aşılması zor engeller olmadığını bir kez daha görelim. Özellikle içinde yaşadığımız zaman diliminde buna çok ihtiyacımız var.

Kediş’le Köpüş’ü özledim!

catdog
catdog
alone in the world was a little catdog

YouTube video

X – Men: Animated Series

Çünkü filmleri bu çizgi filmin tırnağı bile olamaz.

Başlarda sevmiyordum X-Men’i, çünkü anlamıyordum. Yaşım biraz daha büyüyünce o karanlık girdabına kapılmıştım bile. Her bölüm bir film izler gibiydim.

X-Men, çocukluğumun en dehşet verici anılarından biridir. Hala bazı bölümleri vardır ki hatırladığımda umutsuzluğa kapılırım ve kalbim sıkışır. İşte böyle bir etkiye sahip bu çizgi filmin meğer çizgi romanına oldukça sadık bir uyarlama olduğunu sonra öğrenecektim. Ve X-Men bana küçük yaşta bir şeyi tam da çizgi romanına sadık kalarak öğretecekti: Farklı diye başkasına eziyet edemezsin.

Tüm o X-Men ekibi devlete rağmen, onları istemeyen onlarca insana, hatta içlerinden bazılarının mutant diye onları kapının önüne koyan ailelerine rağmen bu insanları korumayı sürdürdüler. İyi olmanın zorluğunu X-Men ile öğrendim. Bugün kişilerin farklılıklarına saygı duyuyor ve onları yadırgamıyorsam bunda yine X-Men’in bu çizgi filminin büyük payı var. Hayır, hiç de abartmıyorum.

Keşke çocukluğunda daha fazla kişi izleseydi şu çizgi filmi. O yüzden geri gelsin de bari yeni nesil içimizden çoğu kişinin bilmediği bu değerleri birinci elden öğrenebilsin. Empati kurabilmek için mükemmel bir eser. O tüyleri ürperten açılış müziğine değinmiyorum bile.

The Terrible Thunderlizards

Bir çizgi film düşününki açılış şarkısını Twisted Sisters’tan Dee Snider söylüyor olsun. Yıllarca düşünün sonra, nasıl olur da bunu tam bir şarkıya çevirmeyip bizi bundan mahrum bıraktılar?

- Reklam -

Dinozorları bir göktaşı mı yok etti sanıyorsunuz? The Terrible Thunderlizards size gerçekleri anlatmak için burada!

Jurassic City’nin bilimadamları hayatlarını kökünden etkileyecek bir şey keşfetmiştir. Buna göre dünya üzerinde yeni bir tür olarak ortaya çıkmış insanlar, böyle giderse onların sonu olacaktır. Bu sırada dinozorlar metropollerde yaşayan, gelişmiş bir ırktır. İşte dinozorlar bilimadamlarının bu uyarısına tepkisiz kalmaz ve büyük suçlardan mahkum edilmiş The Terrible Thunderlizards ekibini şartlı salıverir. Yapmaları gereken tek şeyse iki insan erkek olan Bill ve Scooter’ı öldürmek, insan soyunu tüketmektir. Ama elbette işler yolunda gitmeyecek. Hatta dinozorları asıl tehdit eden şey saftirik Scooter’ın ta kendisi olacak.

İlk insanların bir kadın, bir erkek yerine iki erkek olmasıyla başlıyor hiciv. Hatta bir bölümde kendileri de bu duruma dikkat çekerek isyan ederler. Dinozorlar bu insanları birer cahil ve ilkel olarak görürken, Scooter her bölümde yepyeni şeyler keşfediyor. Hayvanları isimlendiriyor, “icatlar yapıyor”. Bir de Bill var tabii. Onu şöyle özetleyelim, “Neden ben… Neden her zaman ben!” Çünkü o, her türlü belayı çeken ve aklı başında olan tek taraf.

O muhteşem açılış şarkısını tekrar duymak istediğim (ve hala uzun versiyonunu arzuladığım) gibi, Bill’in bitmeyen çilesini, Scooter’ın taş devrinde çamaşır makinesini bile icat edebilen pozitifliğini görmek istiyorum. Dahası, bugünkü kafamla ve yaşımla oradaki pek çok hicvi sonuna kadar irdelemek de istiyorum. Çok güldürdüler ama o zamanlar çok şeyi de kaçırdım.

M. İhsan Tatari : 36 (42 olunca havlumun yerini öğreneceğim)

Darkwing Duck

Çünkü o geceleri kanat çırpan terör. Çünkü o gecenin 3’ünde bizi uyandıran yanlış numara. Çünkü o en sevdiğimiz televizyon şovunu bölen flaş haber bülteni. Saçımıza yapışan sakız! O Darkwing Duck! Ve muhtemelen bu sözleri söyledikten sonra etkileyici bir giriş yapmak isterken pelerinine takılıp paldır küldür düşecek.

Disney çizgi-filmleri öyle ya da böyle hepimizin hayatında yer etmiştir. Mickey Mouse, Goofy, Duck Tales… Bunların hepsi de yıllar içinde tekrarlanmaya veya yeni bölümleriyle karşımıza çıkmaya devam etti. Ama maalesef aynı şey kara pelerinli, kem talihli kahramanımız Kara Kanat için geçerli değil. Oysa o hem konusu hem karakterleri hem de esprileriyle diğerlerinden farklıydı, özeldi ve vazgeçilmezdi. Zaten o yüzden aradan geçen bunca zamana rağmen hâlâ zihinlerimize kazılı ya… O yüzden jenerik şarkısını bugün bile neşeyle, hatasız bir şekilde mırıldanıyoruz.

Darkwing Duck geri gelmeli, çünkü dünyanın sakar kahramanlara ve attırdıkları kahkahalara artık daha çok ihtiyacı var.

He-Man

“Gölgelerin gücü adına… güç bende artık!” Hangimiz çocukluğumuzda otuz santimlik cetvelimizi ya da şemsiyemizi göğe kaldırıp bu sözleri söylemedik ki? (Ya da belki de “Gölgelerin gücü adına, benim adım She-Ra!” diye bağırıp Hordak’ın peşine düşüyordunuz) Hatta bazen bir arkadaşımızı Titrek’ten Atılgan’a çevirip onun sırtına binme onurunu (!) bile gösterirdik.

He-Man küçük yaşlarımızda bizi farklı galaksilere götüren, ufkumuzu açan, hayal etmeye teşvik eden ama en önemlisi de dostluğun her zaman kazandığını aşılayan bir çizgi-filmdi. O dönem için eşsizdi. Eğer sonraki yıllarda Thundercats, G.I Joe, Saberknight gibi çizgi-dizilere kavuştuysak bunu büyük ölçüde He-Man ile ikizi She-Ra’ya borçluyuz.

Beterböcek

Beterböcek, Beterböcek, Beter… Öhöm! Başımıza belayı alıyorduk az kalsın. Ama tatlı bir bela o… en azından kendi çapında. Tim Burton’un efsanevi filminden yola çıkılarak hazırlanan bu çizgi-filmin yeri bizde bir ayrıydı. Çünkü filmini izlemiş, izlemiş, izlemiş, ama bir türlü tadına doyamamıştık. Yeni maceralarına açtık Beterböcek ile Lydia’nın. Eh… yeni filminin çekim haberlerini bile daha yeni duymaya başladığımız düşünülürse bu dileğimize nasıl kavuşacaktık? Çizgi-filmi sayesinde elbette.

Hazır ufukta yeni bir Beterböcek filminin haberleri dolanıyorken çizgi-filmi de tekrar çıksa fena mı olur yani?

beterbocek

Clementine

Çünkü dünyanın bu travmayı yaşamış daha çok çocuğa ihtiyacı var! (Malmoth mu lan o?)

Müfettiş Gadget

Aslında bu çizgi filmin neden geri dönmesi gerektiğini açıklamama gerek yok. Sadece açılış videosunun “Dıt-dırıt-dıt-dıt Gadget, Gadget. Hu-huuu!” kısmını size mırıldanmamla birlikte siz de şarkıya eşlik etmeye başlayıp “Geri dönsün!” diyeceksiniz nasıl olsa.

On parmağında on icat olmasına rağmen beceri konusunda bu sayıya yaklaşamayan sakar, şapşal ve beceriksiz müfettişimiz Gadget’ın maceralarını izleyip de sevmeyen yoktur herhalde. Her bölümde komiserinden kendi imha eden bir mesaj alır, sonra bir şekilde o mesajın komiserin elinde patlamasını sağlardı. hep yanlış iz peşinde koşar, tüm olayları yeğeni ve köpeği sayesinde çözerdi. Hatta köpeğini durmaksızın çifte ajanlıkla suçlayıp onu kovalardı akıllım.

Bir de her bölümün baş kötüsü Doktor Pençe vardı elbette. Hiçbir zaman yüzünü göremez, her bölümde acaba bu kez kim olduğunu bulacak mıyız diye ekrana kilitlenirdik.

Onur Selamet (23)

Çılgın Korsan Jack

Çünkü, “Şıpıdık öldürmeli!”

Heathcliff and the Catillac Cats

Herkes onu jenerik müziğiyle hatırlar. Araba mezarlığında yaşayan bu kedilerle tanışmayı gerçekten isterdim. Özellikle Heathcliff kahvede okey arkadaşım olsa hayatım daha huzurlu(?) geçerdi. Onları daha fazla görmek istiyorum.

Aaahh Real Monsters

Çünkü canavar okuluna gidip insanları korkutmak üzerine dersler almak yapılacak en doğru hareketlerden biri. Özgün canavar çizimleri, çöplükteki muazzam hayatları, harika jeneriğiyle hâlâ bana ilham veriyor. Ayrıca gözlerim ellerimde gezmeyi gerçekten çok isterdim.

Özgürcan Uzunyaşa (24)

Winnie The Pooh

Çünkü WİİİİNİİİ HEP BENİMLEEE KAAAAL

Hem duygusal hem yaratıcı hem de şahane bir tasarım ürünü bir çizgi film. Eskiden bu kadar güzel tasarlanmış şeyler fazla yoktu. Dublajından karakterlerine, ses tasarımından çizgilerine her şey bütünlük içindeydi.

Ve en önemlisi herkes saftı.

Tarık Kaplan (24)

Roboroach

Hamamböceklerinden korkmayan, abilerinin hinliklerine her zaman katlanamak zorunda kalan küçük kardeşler için olabilecek en iyi eser değil miydi ki bu?

Galactic Football

Çünkü futbol izlemeyi zevkli hale getiriyordu. 90 dakika boyunca bir iki tane gol beklemediğimiz gibi arkasında yatan evren de oldukça ilginçti aslında. Keşke galaksideki bütün süper güçleri savaş yerine sporda kullanan yasa bizde de olsa…

Shaman King

Küçük yaşta çocuklara anime çizgilerini tanıştıran, hep pozitif olmayı öğreten, pokemonvari hikayesiyle nostaljiler yaşatan bu tatlı mı tatlı çizgi dizi şamanlıkla ilgili de bilgi sahibi ederdi bizleri küçükken. Hem “Amidamaru” harika bir isim değil mi ya?

Türker Beşe (27)

Afacan Louie

Bu çocuğun naifliğine hayrandım, hala da hayranım. Tombiş, bozuk konuşmalı, ailenin en küçüğü olmaktan kılpayı kurtulmuş. Baba desen ayrı manyak, anne desen manyaklıkla tontiş bir tatlılık arasında kalmış. Geçenlerde küçük kardeşinin öldüğüne dair bir haber okudum, baya üzüldüm mesela, o kadar sevmişim aileyi.

Örümcek Adam

LAN ŞU MARRY JANE’E NE OLDUĞUNU ANLATMADAN BİTİRDİNİZ NE HAİN ADAMSINIZ LAN!

Çılgın Korsan Jack

Çünkü adını yazarken bile kafamda jenerik müziği çalmaya başladı. Bir de “Altın haggis”, o mühim.

YouTube video

İşte listemiz böyle… Hâlihazırda yeniden yapım aşamasında olduğundan burada adını anadığımız isimler oldu elbette. Adını atladığımız, unuttuğumuz çizgi filmler de muhakkak olmuştur. Onları da yorumlarda siz bizim için sayın, bu nostalji turuna hep beraber çıkalım! Hadi Rıhtımlılar!

35 Yorum BULUNUYOR


  1. Avatar for bluesedai bluesedai dedi ki:

    Bir Varmış Bir Yokmuş

    Belki bize bilimi öğretecek Dr. Proton’unumuz yoktu (Big bang theory izleyenler anladı :upside_down_face: ) ama bize hücrelerimizi, mikropları ve vücudumuzun çalışma şeklini anlatan bir çizgi filmimiz vardı :slight_smile:

  2. Avatar for DigitalMilitia DigitalMilitia dedi ki:

    Bunu yazmaya geldim ama çoktan yazmışsınız. Bunun bir de tarih versiyonu vardı ama sizin koyduğunuzu daha çok severdim. Alyuvar ve akyuvarlar dün gibi aklımda. Eğlenceli olduğu kadar öğreticiydi de.

  3. Avatar for maviadige maviadige dedi ki:

    Çocukluğumda Ay Savaşçısı vazgeçilmezimdi. Okuldan koşarak eve gelir trt’yi açar ve hipnoz olmuş gibi izlerdim. Bu arada gelen misafirlere de gürültü yaptıkları için çok gıcık olurdum. :grinning:

  4. Avatar for bluesedai bluesedai dedi ki:

    Ben tarih versiyonunu da severdim, özellikle de ilk insanlardan bahsettikleri bölümleri :slight_smile:

Henüz yorum yok. Forum'a gelip sohbete katıl.

30 cevap daha var.

alper beşe öykü atölyesi

Alper Beşe İle Öykü Atölyesi İçin Kayıtlar Başladı

castle rock

Gizemli Bir Teaser: Castle Rock