Baba Yaga, Slav masallarının en bilinen ve en karmaşık figürlerinden biridir. Hem korkutucu hem de bilge bir rehber olan bu efsanevi kadın, hikâyelerde kahramanlara yardım eder ya da onları zorlu sınavlardan geçirir. Onun gibi karakterler, halk hikâyelerinde bilge kadın arketipleri olarak sıkça ele alınır.
Halk hikâyeleri bilge kadın arketipleriyle doludur. Onlar şifacılardan cadılara, büyücülerden rehberlere kadar birçok farklı şekilde okurların karşısına çıkarlar.
Bu figürler bazen kahramanlara yolculuklarında yardım eder, bazen de onları sınavlara tabi tutarak zorluklarla karşılaştırır. Yardımları veya yıkımları, kahramanların kişisel özelliklerine bağlı olarak şekillenir.
Bilge kadınlar çok yönlü ve karmaşık karakterlerdir. Genellikle yanlış anlaşılırlar, toplum tarafından dışlanır ve “cadı” olarak etiketlenirler. Onlar aykırı düşünen, isyan eden, savaşan, kehanetlerde bulunan ve bilgelik sunan figürlerdir.
Baba Yaga bilge kadın arketipinin en tanınmış örneklerinden biridir. Hemen hemen her Slav ve Rus halk masalında yer alır. Ancak Baba Yaga, sıradan bir karakter değildir.
Baba Yaga’yı masallardaki sıradan iki boyutlu cadıların ötesine taşıyan şey, onun bazen bir kahraman gibi, bazen bir kötü karakter gibi davranmasıdır.
Baba Yaga Kimdir? Özellikleri Nelerdir?
Baba Yaga, tavuk bacakları üzerinde dönen bir ahşap evde yaşar; evinin çit direkleri, geceleri gözlerinden ışık saçan insan kemiklerinden ve kafataslarından yapılmıştır. Kapısının anahtar deliği ise keskin dişlerden oluşur.
Görünmez hizmetkârlar, her zaman onun emrindedir. Evinin içini temizleyen, tozunu alan bir çift el vardır.
Baba Yaga genellikle yaşlı, çirkin bir kadın olarak betimlenir. Burnu tavana değer, dudakları ise korkuluklara ulaşır. Demir dişleri ve kemikli bacakları ile dikkat çeker.
Baba Yaga’nın gündüzü, öğleni ve geceyi kontrol etme gücü vardır.
Evinden dışarı çıktığında bir havuç kovasında uçar, yolunu bir havaneliyle döver ve izlerini bir süpürgeyle siler.
Gökyüzünde daireler çizen, yiyebileceği çocukları arayan siyah kaz sürüleriyle birlikte hareket eder.
Baba Yaga İsminin Etimolojisi
“Baba” kelimesi, eski Rusçada yaşlı bir kadını veya büyükanneyi ifade eder; ayrıca köylü hiyerarşisinde evli bir kadını anlatır.
“Jaga” ya da “Yaga” ise eski Slavcada “Jadwiga”dan türemiştir ve “öfke”, “cadı” ya da “dryad” anlamına gelir. Lehçede ise “kâbus” ya da “hastalık” olarak kabul edilir.
Kısacası Baba Yaga bilgeliği yıllara meydan okuyan, hem yıkım getirebilen hem de bunu engelleyebilen bir kadındır.
Kişiye şifa verebilir ya da ona hastalık getirebilir; bu, ona kim yaklaşırsa, o kişinin zihnine ya da niyetine bağlıdır. Bu figür matriarkanın (anaerkil toplum düzeninin) hakim olduğu dönemde, kadın kültünün kutsandığı bir çağda ortaya çıkmıştır.
Bu nedenle karakterin adının ilk yarısı olan “Baba”, kadını ifade eder. Baba Yaga bir verici ve danışman olarak görülür ve olumlu bir varlık olarak algılanır.
Baba Yaga Figürünün Kaynaklardaki Yeri
Baba Yaga, birçok Slav ve özellikle Rus halk masalında yer alır ve yazılı olarak ilk kez 1755 yılında, Mikhail V. Lomonosov’un Russian Grammar (Rus Grameri) kitabında Slav halk figürleri üzerine bir söylemin parçası olarak kaydedilmiştir.
Bundan önce, en azından 17. yüzyıldan itibaren ahşap baskı sanatında görülmüş ve daha sonra Rus masalları ve halk hikâyeleri kitaplarında düzenli olarak yer almıştır.
Bununla birlikte Baba Yaga’nın kökenleri 17. yüzyıldan çok daha eskilere dayanıyor olabilir. Bazı akademik görüşlere göre o, Yunan tanrıçası Persefoni’nin (bahar ve doğa tanrıçası) Slav uygarlığındaki karşılığıdır. Bazı görüşler bu tanrıçanın Hekate olduğunu da öne sürer.
Kendisi ormanlar, vahşi doğa ve doğanın vahşiliği ile ilişkilendirilir. Baba Yaga’nın özü birçok kültürde ve hikâyede bulunur ve kadın ruhunun, Toprak Ana’nın ve kadınların doğayla ilişkisinin öngörülemez ve evcilleştirilemez doğasını simgeler.
Baba Yaga onlarca halk hikâyesinde yer alır ve hepsinde ne tam olarak şeytani ne de tam anlamıyla iyi bir figürdür. O kendisine karşı dikkatli olunması gereken ve kahramanı birtakım testlere tabi tutan bir karakterdir.
Baba Yaga ile ilgili en ünlü hikâyelerden biri ise Güzel Vasilisa’nın hikâyesidir.
Ünlü Baba Yagâ Masalı: “Güzel Vasilisa”
Hikâyeye göre bir zamanlar bir tüccar, karısıyla mutlu bir hayat sürüyormuş. Bir kız çocukları varmış ve adını Vasilisa koymuşlar.
Ne yazık ki, anne bir gün hastalanmış. Ölüm döşeğindeyken Vasilisa’yı yanına çağırmış, ona bir oyuncak bebek vermiş ve şöyle demiş: “Çocuğum, ben ölüyorum. Bu bebeği benim kutsamam olarak al. Onu her zaman yanında tut ve kimseye gösterme. Eğer başına kötü bir şey gelirse, bebeğe yiyecek ver ve ondan rehberlik iste.” Kısa bir süre sonra anne hayatını kaybetmiş.
Tüccar, yalnız hissetmeye başlamış ve yeniden evlenmeye karar vermiş. Yeni bir eş seçmiş; bu kadının iyi bir anne olacağını düşünüyormuş. Ancak, bu kadın ve iki kızı Vasilisa’nın güzelliğini kıskanmış.
Üvey annesi ve kız kardeşleri, Vasilisa’yı dışarıda ağır işler yapmaya zorlamışlar. Onun zayıflayacağını ve güneşle rüzgarın etkisiyle yüzünün çirkinleşeceğini düşünmüşler. Ancak buna rağmen, Vasilisa her geçen gün daha da güzelleşmiş. Çünkü her gün bebeğine yiyecek veriyor ve ondan tavsiye alıyormuş. Bebek yemeğini bitirdikten sonra ona işlerinde yardım ediyor, hatta güneş yanıklarını önlemek için otlar getiriyormuş.
Yıllar geçtikçe, Vasilisa’nın güzelliği daha da artmış, ancak üvey annesinin ona duyduğu nefret de aynı şekilde büyümüş. Sonunda, Vasilisa’nın babası iş seyahatine çıktığında üvey annesi ailesini yoğun bir huş ormanının kenarına taşımış. Ancak bu sıradan bir huş ormanı değilmiş; çünkü burada korkunç cadı Baba-Yaga yaşıyormuş. Baba-Yaga insanları yiyormuş. Üvey annesi her gün Vasilisa’yı ormana göndermiş, ama sihirli bebeğinin rehberliği sayesinde kız her seferinde sağ salim geri dönüyormuş.
Bir gece, üvey anne evin etrafında dolaşıp tüm mumları söndürmüş. Son mum da sönünce yüksek sesle, “Bu karanlıkta işlerimizi bitirmek imkansız. Birinin Baba-Yaga’ya gidip ışık istemesi gerek,” demiş. “Ben gitmem,” demiş ilk üvey kız kardeş, dantel işleyen. “İğnemi görebiliyorum.” “Ben de gitmem,” demiş ikinci üvey kız kardeş, çorap ören. “İğnemi görebiliyorum.” Böylece, Vasilisa karanlık ve korkutucu ormana gönderilmiş. Korkusuna rağmen, sihirli bebeğini beslemiş ve ondan tavsiye istemiş. “Korkma, Vasilisa,” demiş bebek. “Baba-Yaga’ya git ve ondan sana bir ışık vermesini iste.” O gece boyunca, sihirli bebeği yolunu gösterirken, Vasilisa korkuyla ormanın içinde yürümüş.
Birdenbire bir atlı hızla yanından geçmiş. Yüzü ve giysileri beyazmış; beyaz bir ata biniyormuş. O geçerken, gökyüzünde ilk şafak ışıkları belirmiş. Sonra başka bir atlı geçmiş. Onun yüzü ve giysileri kırmızıymış; kırmızı bir ata biniyormuş. O geçerken güneş doğmaya başlamış.
Vasilisa, böyle garip adamları daha önce hiç görmediği için çok şaşırmış ve ürkmüş.
Bütün gün yürüdükten sonra Baba-Yaga’nın kulübesine ulaşmış. Kulübe, korkutucu bir şekilde büyük tavuk ayakları üzerinde duruyormuş. İnsan kemiklerinden yapılmış bir çit, kulübeyi çevreliyormuş. Çitin tepesinde insan kafatasları sıralıymış. Kapıda ise keskin dişlerden oluşan bir kilit varmış. Vasilisa korkudan titriyormuş.
Aniden, başka bir atlı hızla yanından geçmiş. Bu atlı siyah giysiler giymiş, yüzü de siyahtı ve siyah bir ata biniyormuş. Kapıdan geçip gözden kaybolmuş. O geçerken gece çökmüş. Gökyüzü karardığında kafataslarının gözleri parlamaya başlamış. Bu ışık, ormanı aydınlatmış. Vasilisa korkuyla titremiş; kaçmak istemiş ama bacakları hareket etmiyormuş. Tam o sırada korkunç bir gürültü duyulmuş. Yeryüzü sarsılmış, ağaçlar inlemiş ve Baba-Yaga havanda sürerek gelmiş. Durmuş ve havayı koklamış. “Bir insan kokusu alıyorum!” diye bağırmış. “Burada kim var?”
Vasilisa korkuyla öne çıkmış. “Benim, Vasilisa. Üvey annem beni sana gönderdi. Işık istememi söyledi,” demiş. Baba-Yaga cevap vermiş: “Onu biliyorum. Bir süre burada kal. Eğer iyi çalışırsan sana ışık veririm. Ama çalışmazsan seni pişirip yerim.” Baba-Yaga kapılara emir vermiş, kapılar açılmış ve içeri girmiş. Vasilisa da onu takip etmiş ve kapılar hızla kapanmış.
Kulübeye girdiklerinde Baba-Yaga, Vasilisa’ya ocaktaki yemekleri getirmesini emretmiş. Ocakta on kişiyi doyuracak kadar yemek varmış. Ardından dolaptan kvas, bal şarabı, bira ve şarap çıkarmış. Baba-Yaga her şeyi yiyip içmiş, Vasilisa’ya yalnızca bir parça ekmek kabuğu bırakmış. “Yoruldum,” demiş Baba-Yaga. “Yarın, Vasilisa, bahçeyi temizleyeceksin, kulübeyi süpüreceksin, akşam yemeğini pişireceksin ve çamaşırları yıkayacaksın. Sonra mısır ambarına gideceksin ve çürük taneleri iyilerden ayıracaksın. Eğer bu işleri yapamazsan seni yerim.” Kısa bir süre sonra Baba-Yaga horlamaya başlamış. Uzun burnu kulübenin çatısına sürtüyormuş.
Vasilisa, cebinden bebeğini çıkarmış, ona bir parça ekmek kabuğu vermiş ve şöyle demiş: “Lütfen bana yardım et. Baba-Yaga bana imkansız bir görev verdi ve başaramazsam beni yiyecek.” Bebek cevap vermiş: “Korkma, Vasilisa. Akşam yemeğini ye ve yat. Sabah, akşamdan daha bilgedir.” Vasilisa ertesi sabah erken kalkmış ama Baba-Yaga ondan önce uyanmış. Vasilisa mısır ambarına gittiğinde, bebeğin siyah taneleri ayıkladığını görmüş. Diğer işler de tamamlanmış. Bebek, “Şimdi yapman gereken tek şey akşam yemeğini hazırlamak. Ondan sonra dinlenebilirsin,” demiş. Vasilisa bebeğine teşekkür etmiş ve akşam yemeğini hazırlamaya gitmiş. Yemeği pişirmiş, masayı kurmuş ve beklemeye başlamış.
Kafataslarının gözleri parlamaya başladığında, ağaçlar inlemiş, yeryüzü sarsılmış ve Baba-Yaga ortaya çıkmış. “Sana söylediğim her şeyi yaptın mı ?” diye sormuş Vasilisa’ya. “Evet,” diye yanıtlamış kız.
Baba-Yaga çok sinirlenmiş, çünkü kızı yemek istiyormuş ama verilen görevlerin hepsi tamamlandığı için bunu yapamazmış.
Öfkesini gizleyerek, “Çok iyi,” demiş ve ardından yüksek bir sesle bağırmış: “Sadık hizmetkarlarım, buğdayı öğütün!” Bir anda, iki çift el belirmiş. Buğdayı alıp kaybolmuşlar.
Baba-Yaga akşam yemeğini yemiş ve Vasilisa’ya, “Yarın da aynı işleri yapacaksın, sonra depoya gidip kirleri haşhaş tohumlarından ayıracaksın,” demiş.
Ertesi sabah Baba-Yaga, havanında süzülerek uzaklaşmış. Vasilisa, bebeğinin yardımıyla görevleri bitirmiş. Akşam olduğunda, yaşlı kadın geri dönüp her şeyi kontrol etmiş. İki çift el tekrar belirmiş, haşhaş tohumu dolu kutuyu alıp kaybolmuşlar.
Baba-Yaga masaya oturup yemeğini yemeye başlamış. “Neden orada öyle sessiz ve hareketsiz oturuyorsun?” diye sormuş Vasilisa’ya. “Konuşmaktan korkuyorum,” demiş Vasilisa. “Birkaç soru sormamın sakıncası var mı?” “Sor bakalım,” demiş Baba-Yaga. “Ama unutma, her sorunun iyi bir cevabı olmayabilir.”
Vasilisa tereddüt etmiş, ardından konuşmuş: “Buraya gelirken beyaz bir atlı gördüm. O kimdi?” “O benim Parlak Gün’ümdü,” diye yanıtlamış Baba-Yaga.
Vasilisa devam etmiş: “Sonra kırmızı bir atlı gördüm. O kimdi?” “O benim Kızıl Güneş’imdi,” demiş Baba-Yaga.
“Ve kapının önünde dururken beni geçen siyah bir atlı gördüm. O kimdi?” “O benim Kara Gece Yarısı’m,” diye yanıtlamış Baba-Yaga. “Bu atlılar benim sadık hizmetkarlarım. Başka soruların var mı?”
Vasilisa iki çift eli hatırlamış ama sessiz kalmış.
“Şimdi sana bir soru soracağım. Tüm işleri bu kadar hızlı yapmayı nasıl başardın?” Vasilisa, “Annemin duası bana yardımcı oldu,” diye yanıtlamış. “Biliyordum,” demiş Baba-Yaga. “Hemen git buradan. Evimde kutsanmış insanları istemem.”
baba yaga kafataslarından birini alıp bir çubuğun ucuna yerleştirmiş ve kıza, “İşte üvey annenle kızları için bir ışık. Bunun için gelmiştin, değil mi?” demiş.
Vasilisa kafatasını eve taşımış. Eve girerken, kafatası gözlerini üvey annesi ve iki kızına dikmiş. Gözleri onları ateş gibi yakmış. Kadınlar saklanmaya çalışmışlar ama delici bakışlar peşlerini bırakmamış.
Sabaha kadar üç kadından geriye yalnızca yerde üç kül yığını kalmış.
Vasilisa zarar görmeden kurtulmuş. Kafatasını bahçeye gömmüş ve en yakın kasabaya giderek barınacak bir yer aramaya karar vermiş. Orada yaşlı bir kadınla tanışıp onunla yaşamaya başlamış.
Bir gün yaşlı kadın, Vasilisa’ya biraz keten vermiş. Vasilisa, bu ketenle saç kadar ince,bir iplik çıkarmış. Daha sonra bu iplikten en zarif kumaşı dokumuş. Kumaş parlak beyaz, yumuşak ve son derece güzelmiş. Vasilisa kumaşı yaşlı kadına verip, ” bana çok iyilik yaptınız. Bu kumaşı satın ve parasını siz alın,” demiş.
Yaşlı kadın kumaşa bakmış ve, “Çocuğum, bu kumaş satılamayacak kadar değerli. Bunu Çar’a götüreceğim,” demiş.
Böylece kumaşı Çar’a hediye olarak götürmüş. Çar, yaşlı kadına teşekkür etmiş ve ona hediyeler vermiş. Çar, kumaştan çok etkilenmiş ve ondan gömlek yapabilecek birini aramış. Ancak tüm terziler, kumaşın zarifliğini görünce bu işi yapamayacaklarını söylemişler.
Sonunda Çar, yaşlı kadını çağırıp, “Bu kumaşı yapan kişi, nasıl dikileceğini de biliyordur,” demiş.
Yaşlı kadın, “Hayır, Majesteleri. Bu benim işim değildi. Bunu yanımda kalan bir kız yaptı,” diye yanıtlamış.
Bunun üzerine Çar, Vasilisa’nın gömlekleri dikip dikemeyeceğini görmek için yaşlı kadını göndermiş.
Vasilisa gömlekleri dikmiş ve yaşlı kadın bunları Çar’a götürmüş. Yaşlı kadının dönmesini beklerken, Çar’ın hizmetkarlarından biri içeri girmiş. Yüksek sesle, “Majesteleri, bu harika giysileri diken terziyi görmek istiyor,” demiş.
Böylece Vasilisa saraya gitmiş. Vasilisa ve Çar, birbirlerinden çok etkilenmişler ve sonunda evlenmişler.
Vasilisa’nın babası geri döndüğünde, hem onu hem de yaşlı kadını saraya davet etmişler. Saraya küçük oyuncak bebek de gelmiş. Vasilisa, öldüğü güne kadar o bebeği cebinde taşımış.
Hikâyede Baba Yaga’nın Rolü
Bu hikâye en ünlü Baba Yaga hikâyelerinden biri. Baba Yaga’nın korkutucu bir figür olarak tanıtılması, aslında bir çeşit sınav veya ders verme amacı taşıyor.
O, masallarda korkulan bir karakter olsa da, özünde genellikle insanları sınayarak değerli dersler çıkarmalarını sağlıyor ve yetişkinliğe geçiş aşamasında çocukları sınayan bir karakter görevi görüyor.
Kendisinin adaletsiz ve açgözlü bir canavara dönüştürülmesinin arkasında, belki de yaşamın zorlukları ve bunlarla nasıl başa çıkılması gerektiği gibi derin temalar var.
Görevleri ve emirleri bazen imkansız gibi görünse de bu, karakterlerin azim ve dürüstlükle hareket etmelerini gerektiren bir fırsat.
Çoğu zaman masallarda, Baba Yaga kimseyi yemiyor ve görevlerini yerine getirenlere ödüller sunuyor.
Bu noktada, Baba Yaga’nın bir canavar ya da kötü bir figürden ziyade, çok yönlü bir karakter olarak görülmesi mümkün. Onun rolü aynı zamanda insanları sınamak, karakterlerini test etmek ve bazen de büyü ya da sihir yoluyla onlara dersler vermek üzerine kurulu.
Baba Yaga, masallarda hiçbir zaman ana kahraman olmasa da hem antagonist (karşıt karakter) hem de yardımcı rolünü üstlenebilir.
Hem hayata karşı bir tehdit oluşturur hem de bazen hayırsever bir figür olarak karşımıza çıkar.
İlginizi Çekebilir: Noel Baba’nın Şeytani İkizi Krampus’un Ürpertici Hikâyesi
Baba Yaga Anlatısının Toplumsal Rolü
Baba Yaga, Slav halk masallarında önemli bir “antagonist” figürdür ve “Yasaklama Yasası” olarak bilinen bir motifle ilişkilendirilir.
Bu yasa, çocukları veya kahramanları genellikle bir “yasak” veya “uyarı” ile sınar ve eğer bu uyarılara uyulmazsa, onları tehlikeye atar.
Örneğin çocuklar genellikle gece dışarı çıkmamaları konusunda ebeveynleri tarafından uyarılırlar. Bu uyarıya uymadıklarında, Baba Yaga tarafından yakalanıp kaçırılma tehlikesiyle karşı karşıya kalırlar. Bu durum, toplumun normlarına ve kurallarına karşı gelenlerin nasıl cezalandırılacağını simgeler.
Baba Yaga’nın rolü, bu tarihsel ve kültürel bağlamda, güçlü hükümdarların ve (aynı zamanda zorba olanların) “Gölgesi” olarak daha da belirginleşir.
Baba Yaga, bu zorba kişilerin karanlık yönlerini, onların içsel canavarlarını, şeytanlarını temsil eder.
Yani Baba Yaga sadece folklorik bir kötü karakter değil, aynı zamanda güçlü figürlerin, halkın veya bireylerin psikolojik dünyasında var olan bastırılmış korkuların bir dışavurumudur. Baba Yaga’nın varlığı, Slav folklorundaki bu tarihi ve psikolojik arka planla yakından ilişkilidir.
Bu bağlamda Baba Yaga’yı sadece bir cadı veya kötü karakter olarak değil, bir figür olarak ele alırken, toplumsal ve bireysel psikolojiyi, tarihsel figürlerin etkilerini ve halk hafızasını göz önünde bulundurmak gerekiyor.

Korku folkloru hakkında daha fazlası için Zehra Akkuyu’nın YouTube kanalına abone olabilirsiniz.
Kaynaklar ve İleri Okuma
- Farzana, U., & Fathima, U. (2023). Baba Yaga: The mysterious wise woman in Slavic folklore. Journal Name, 10, s. 112.
- Rudy, J., & McDonald, J. (2016). Baba Yaga, monsters of the week, and pop culture’s formation of wonder and families through monstrosity. Humanities, 5 (2), 40.
- Karimov, B., Mukhammadiyev, S., & Tursakhatov, E. (2022). The folklore image of Baba-Yaga and the mythological image of a witch in the works of oral folk art. Central Asian Journal of Literature, Philosophy and Culture, 3 (4), s. 15–18.
- Anonim. (t.y.). Vasilisa the Beautiful: Bir Rus masalı.
- Lomonosov, M. V. (1757). Russian grammar of Mikhail Lomonosov. St. Petersburg: Pecs, Imperial Academy of Sciences tarafından.
Baba Yaga Mussorgsky’dir.