in ,

Benim Robotlarım – Isaac Asimov

Bilimkurgu edebiyatının ruhuna kazınmış “Robotbilimin Üç Kanunu” nasıl ortaya çıktı? Isaac Asimov’un kaleminden okuyalım.

ben robot illustrasyon ust
- Reklam -
- Reklam -

İlk robot hikâyem “Robbie”yi, Mayıs 1939’da yazdım. O zamanlar henüz on dokuz yaşındaydım.

Daha önce yazılan robot hikâyelerinden farkı, robotlarımdan metafor yaratmayı reddetmiş olmamdı. Bu robotlar, insanlığın kibrini temsil etmiyordu. İnsanların tutkularının Tanrı’nın sınırlarını ihlal etmesine örnek değillerdi. Cezalandırması gereken yeni bir Babil Kulesi değillerdi.

Bu robotlar, azınlık grupları da temsil etmiyordu. Hakları yenen zavallı yaratıklar olmalarını istemedim. Onların üzerinden Yahudiler, Siyahiler ya da toplumun diğer mağdur bireylerine dair Ezopvari çıkarımlar yapma niyetim yoktu. Elbette ki insanların böyle mağdur edilmesine son derece karşıydım ve bu konuya bazı hikâyelerimde ve makalelerimde değindim ama robot hikâyelerimi ayrı tuttum.

- Reklam -

Madem öyle, robotlarım neydi? Mühendislikte kullanılan cihazlardı. Her biri birer araçtı. İnsanlığın amaçlarına hizmet eden makinelerdi. Ve dahili güvenlik önlemlerine sahiplerdi. Başka bir deyişle, robotları, yaratıcılarını öldüremeyecek şekilde tasarladım, o klişeyi aradan çıkardıktan sonra daha mantıklı ihtimaller üzerinde kafa yorma fırsatı yakaladım.

1939’da robot hikâyeleri yazmaya başladığım günden beri robotların bilgisayarlarla aralarındaki bağa hiç değinmedim. Elektronik bilgisayarlar o zamanlarda henüz icat edilmemişti, ben de bunu öngöremedim. Fakat beynin elektronik bir yapı olması gerektiğini öngördüm. Yine e “elektronik” kelimesi kulağa yeterince fütürist gelmiyordu. Elektrona çok benzeyen, elektrik yükü zıt bir atomaltı parçacığı olan pozitron, ben ilk robot hikâyemi yazmadan dört sene önce keşfedilmişti. Adı bana bilimkurguyu çağrıştırıyordu, o nedenle robotlarımı “pozitronik beyinlerle” donattım, düşünce süreçlerini bir an yoktan var olup, neredeyse anında tekrar yok olan parçacıklardan oluşan pozitron akımlarının yönettiğini varsaydım. Bu yüzden yazdığım hikâyelere “pozitronik robot serisi” adını verdim ama bahsettiğim şey dışında elektron yerine pozitron kullanmamın özel bir sebebi yoktu.

ben robot illustrasyon4

Başta robotlarımın dahili güvenlik önlemlerini sistematize edip kelimelere dökmeye gerek yok diye düşündüm. Ama robotlar yaratıcılarını öldüremeyeceği için, en başından beri robotların insanlara zarar veremeyeceğini, böyle bir şeyin pozitronik beynin yapısına aykırı olduğunu vurgulamam gerekti.

O nedenle “Robbie”nin ilk baskısında (1940’ın eylül ayında, Super Science Stories dergisinde “Garip Oyun Arkadaşı” başlığıyla yayınlanmıştı), karakterlerden biri robotun tekine şöyle diyordu: “İstese de, istemese de, sadık, sevecen, kibar biri. Makine sonuçta; öyle yapmışlar.”

Astounding Science Fiction’dan John Campbell “Robbie”yi reddetse de, daha sonra yazdığım robot hikâyelerini kabul etti. “Yalancı!” adlı hikâyede hayata geçirdiğim zihin okuyan robot fikrimden 23 Aralık 1940’ta John’a bahsettim fakat robotun neden öyle davrandığına dair açıklamalarımı tatmin edici bulmadı. Robotu tam olarak anlayabilmemiz için güvenlik önlemlerinin açıkça belirtilmesi taraftarıydı. Sonra kafa kafaya verip bugün “Robotbilimin Üç Kanunu” olarak adlandırılan kuralları belirledik. Benim halihazırda yazmış olduğum hikâyelerimden yola çıktığımız için konsept bana aitti ama (yanlış hatırlamıyorsam) cümlelerin son halini o gün orada birlikte kaleme aldık.

Üç Kanun’un üçü de gayet mantıklı ve duruma uygundu. Robotlar hakkında  hikâyeler yazmaya başladığımdan beri aklımdaki en önemli konu, güvenlik meselesiydi. Ayrıca kişinin bizzat eyleme geçmese bile eylemsiz kalarak bir başkasının zarar görmesine neden olabileceğinin farkındaydım. Aklımdan geçen tam olarak Arthur Hugh Clough’un kinik eseri “The Lates Decalog”du. Bu eserde On Emir, son derece satirik ve Makyavelist bir dille baştan yazılmıştı. En sık alıntı yapılan maddesi de şuydu: “Öldürmeyeceksin; ama işgüzarlık edip de hayatını kurtarmana gerek yok.”

ben robot illustrasyon2

Bu nedenle güvenlik ilgili Birinci Kanun’un şu şekilde iki parça olmasını istedim:

- Reklam -
  1. Robotlar, insanlara zarar veremez ya da eylemsiz kalarak onlara zarar gelmesine göz yumamaz. Bu kısmı hallettikten sonra hizmetle alakalı ikinci kanuna geçtik. Robotlar emirlere itaat etmek zorundaydı ama tabii ki bunun güvenlik açısından herhangi bir tehdit oluşturmaması gerekiyordu. O nedenle ikinci kanunu şu şekilde belirledik:
  2. Robotlar, Birinci Kanun’la çakışmadığı sürece insanlar tarafından verilen emirlere itaat etmek zorundadır.

Ve son olarak, robotun temkinli olmasını sağlayan bir kanun gerekliydi. Robotlar doğal olarak pahalı makinelerdir, sebepsiz  yere tahribata uğramaları önlenmelidir. Ama elbette bu sağlanırken güvenlik ve hizmetten feragat edilmemelidir. Dolayısıyla, üçüncü kanunu şöyle belirledik:

  1. Robotlar, Birinci ya da İkinci Kanun’la çakışmadığı sürece kendi varlıklarını korumak zorundadır.

Tabii ki kanunların kelimelerle ifade edilmesi çok da doğru değil. Pozitronik beyinde, ileri düzey matematikle açıklanabilecek (ki emin olun o kadar matematik bilgim yok), birbirleriyle yarış halinde birtakım pozitronik potansiyeller bulunuyor. Ancak yine de bazı kısımlarda anlam net değil. İnsanlara “zarar” vermekle kastedilen ne? Robotlar, çocuklardan, delilerden, kötü niyetli insanlardan aldığı emirlere uymak zorunda mı? Bir robot, önemsiz bir insanı ufak tefek bir zarardan kurtarmak için değerli varlığını feda etmeli mi? Ufak tefek ve önemsizin tanımı ne?

Bu tarz anlam bulanıkları, yazar açısından sorun teşkil etmez. Üç Kanun net ve kusursuz olsaydı, anlatacak hikâye kalmazdı. Anlam bulanıklıklarının yarattığı boşluklar, hem hikâyeler için, hem Robot Şehri için temel oluşturuyor.

Mayıs 1941’de Astoundig’de yayınlanan “Yalancı!”da Üç Kanun’u harfiyen belirtmedim. Ancak Mart 1942’de yine Astounding’de yayınlanan bir sonraki hikâyem “Kovalamaca”da kanunları teker teker yazdım. O sayının yüzüncü sayfasının yedinci satırında karakterlerimden birinin, “Bak şimdi, işte robotbilimin üç temel kanunuyla başlayalım,” sözü üzerine kanunları alt alta sıraladım. Bildiğim kadarıyla “robotbilim” kelimesi de ilk kez burada yayınlandı, dolayısıyla ben icat etmiş oldum.

O günden beri kırk yılı aşkın süredir robotlarla ilgili pek çok hikâye ve roman yazmış olsam da, hiçbir zaman Üç Kanun’u değiştirme gereği duymadım.

ben robot illustrasyon

Ancak ilerleyen vakitlerde robotlarımın karmaşıklığı ve çok yönlülüğü arttıkça, daha üst düzey bir kanuna gerek duydum. 1985’te Doubleday tarafından yayınlanan Robotlar ve İmparatorluk adlı romanımda gelişmiş robotların tek bir insanın değil de, tüm insanlığın zarar görmesini önlemek isteyeceğinden bahsettim. Buna “Robotbilimin Sıfırıncı Kanunu” adını verdim ama bu konuda çalışmaların sürüyor.

Muhtemelen bilimkurguya yaptığım en önemli katkı, Robotbilimin Üç Kanunu oldu. Başka alanlarda da sıklıkla bahsediliyor. Üç Kanun, robotbilim tarihinin ayrılmaz bir parçası haline geldi. 1985’te John Wiley and Sons tek ciltlik dev bir Endüstriyel Robotbilim El Kitabı yayınladı. Kitabın editörlüğünü yapan Shimon Y. Nof’un isteği üzerine Üç Kanun hakkında kısa bir açıklama yazdım.

Bilimkurgu yazarlarının, başkalarının da içinde yüzebileceği ortak bir fikir havuzu yarattığı herkesçe biliniyor. Bu nedenle diğer yazarların hikâyelerinde Üç Kanun güdümünde hareket eden robotlar kullanmalarına hiçbir zaman karşı çıkmadım. Aksine, koltuklarım kabardı. Ayrıca, doğrusunu söylemek gerekirse, modern bilimkurgu robotlarının bu kanunlara ihtiyacı var.

Yine de Üç Kanun’u başka bir yazarın kelimesi kelimesine alıntılamasına şiddetle karşıyım. Kanunları istedikleri gibi kullanabilirler; yeter ki birebir aynısını yazmasınlar. Konseptler herkesindir fakat o kelime yalnızca bana ait.


Çeviri: Ekin Odabaş
Not: Bu metin, İthaki Yayınları’nın Bilimkurgu Klasikleri kapsamında yayımlanan “Ben, Robot” kitabından, yayımcısının izni dâhilinde alınmıştır.


3 Robot Yasası: Üç Adımda Asimov’la Tartışmak

* Isaac Asimov’un İnterneti ve Daha Pek Çok İcadı Öngördüğü Makale

1 Yorum BULUNUYOR


  1. Avatar for OgulcanKara OgulcanKara dedi ki:

    Harika bir alıntı olmuş. Bayıldım.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

bu ben degilim ust

Orçun Ünal, Sessizliğini “Bu Ben Değilim” ile Bozdu

haftanin kitabi 86 gunun sonu yok

Haftanın Kitabı #86 – Günün Sonu Yok