in ,

Dosya: “Fantastik Edebiyattaki Dev Örümcekler”

Fantastik edebiyatın vazgeçilmez temalarından biri olan dev örümceklerden en meşhurlarına göz atıyoruz. Ama uzaktan… Bayağı uzaktan.

Fantastik Edebiyat Örümcekler
- Reklam -
- Reklam -

Dev örümcekler… Onlar her yerdeler. Kitaplarda, filmlerde, oyunlarda… hatta odalarımızın en kuytu köşelerinde bile onlar var. Nedendir bilinmez ama insanoğlunun en çok korktuğu hayvanlar listesinin daima en tepelerinde yer alır bu canlılar. Kim bilir, belki de avlarını yapışkan ağlarına düşürüp ardından üzerlerine tekinsizce yaklaşmaları, sonra da zehirli dişleriyle onları felç etmeleridir bunun sebebi. Ya da o kıllı bacaklarıyla sizi canlı canlı bir güzel sarıp sarmalayıp… Tamam tamam, ürpermeyin hemen; size araknofobi bulaştırmak değil niyetim.

Örümceklere karşı duyulan bu korku onlara sadece gerçek dünyada değil, hayal alemlerinde de sık sık rastlamamıza neden olmuştur. Örneğin Zindanlar ve Ejderhalar ya da Magic: The Gathering temalı masaüstü oyunlarında; Conan ve Kull’un ilkel çağlardaki çizgi maceralarında; Resident Evil, Baldur’s Gate, Devil May Cry, Darksiders ve Warcraft gibi video oyunlarının en olmadık anlarında hep musallat olmuşlardır hem kahramanlarımıza hem de bize.

Mahallemizin dost canlısı kahramanı Örümcek Adam bile bir ara altı kollu, korkunç bir yaratığa, Man-Spider’a dönüşmüştür hatta. Spidey’den laf açılmışken Magicka’daki dev örümcek Peter’dan ve onu öldürdüğümüzde açılan “No Power, No Responsibility” (Güç yok, sorumluluk da yok) başarımından söz etmemek olmaz tabii.

- Reklam -

Kısacası, yazımın başında da değindiğim gibi, onlar her yerdeler. O yüzden ağa dolanmamak adına yazımın kapsamını fantastik edebiyattaki dev örümcekler ile sınırlı tutuyor ve onları şöyle bir anmaya davet ediyorum hepinizi.

İşte Fantastik Edebiyat Dünyasından Dev Örümcekler

1. Shelob

shelob

Fantastik edebiyat dendi mi akla ilk gelen isim bu türün babası olan J.R.R. Tolkien’dir elbette. Onun önderliğinde ortaya çıkan bu edebi türdeki örümceklerden bahsederken Shelob’u anmamak ise hiç olmaz. Kitaplarda ilk kez ikinci cilt olan İki Kule’de, filmlerde ise Kralın Dönüşü’nde karşımıza çıkan Shelob güneşin ilk çağından beri Orta Dünya’da varolan ve dördüncü çağında bile yaşamını hâlâ sürdüren, kötücül bir canlıdır.

Mordor’un batısındaki dağ geçitlerinde, Cirith Ungol’de (Örümcek Geçidi) yaşayan Shelob tür gözetmeksizin ağlarına takılan tüm canlılarla beslenir. Mordor yakınlarında olduğundan bunlar genellikle çelimsiz goblinler ve orklar olsa da arada sırada elflerle insanların tadına baktığı da olmuştur.

Shelob’un varlığından haberdar olan Sauron ona dokunulmamasını emretmiş, hatta bazen mahkûmlarını ona yem etmiştir. Çünkü geçidi korumak için ondan daha iyi bir gözcü bulamayacağının farkındadır. Sauron dev örümceğe “kedim” dese de Shelob kendisinden başka efendi tanımamaktadır.

Kitaplarda Mordor’a gizlice sızmak isteyen Frodo ile Sam bu geçidi kullanırken Gollum’un ihaneti sonucunda kendilerini Shelob’un ininde bulurlar ve sadece Sting ile Galadriel’in Şişeceği sayesinde kurtarabilirler canlarını.

Kuyutorman’daki irice örümceklerin anası da yine Shelob’tur. Kendisi de aslen bir Maia olan, ancak örümcek şeklini alan ve Sauron’un efendisi Melkor’la birlikte Valinor’un Ağaçları’na saldıran Ungoliant’ın son kızıdır.

2. Aragog

aragog
Akromantula sınıfından bir örümcek olan Aragog insan dilini konuşabilen, küçük bir fil büyüklüğünde, sekiz gözlü ve siyah kıllarla kaplı bir yaratıktır. Hareket ettiğinde, heyecanlandığında ya da öfkelendiğinde kendine özgü bir tıkırtı çıkaran kıskaçlara sahiptir.

Aragog’un türü tehlikeli doğalarından ötürü Sihirli Yaratıkların Düzenlenmesi ve Denetimi Dairesi’nce beslenmesi ve ticareti yasak hayvanlar sınıfına alınmıştır. Lâkin bu durum tuhaf yaratıklara karşı önlenemez bir tutkusu olan Hagrid’i durdurmamış, Hogwarts’taki öğrencilik yılları sırasında Aragog’u henüz bir yumurtayken edinmiş ve bir dolapta gizli gizli beslemiştir. Akabinde de bir dizi talihsiz olay sonucu okuldan atılmıştır.

Yine de Aragog’u Yasak Orman’a saklamayı başarmış, hatta daha sonrasında ona bir eş bile bulmuştur. Böylece devasa canavarımız kendisine etobur örümceklerden oluşan, kocaman bir aile kurmuştur.

Aragog karşımıza ilk defa serinin ikinci kitabı olan Sırlar Odası’nda çıkar. Her ne kadar Hagrid’e vefa borcu olduğu için kendisine dokunmasa da aynı şeyin diğer insanlar için geçerli olmadığını, oğullarını ve kızlarını taze etten mahrum bırakamayacağını söyleyerek Harry ile Ron’a oldukça zor anlar yaşatır. Serinin altıncı kitabı Melez Prens’teyse Aragog’un yaşlılıktan öldüğünü öğreniriz.

3. Lloth

lloth
Lloth, Unutulmuş Diyarlar evreninde geçen, kaosla beslenen, son derece kötücül bir ilahi varlıktır. Örümcek Kraliçe olarak da bilinir ve drow elflerinin baş tanrıçasıdır.

Karanlıktan, şeytani işlerden ve kaostan beslenen Lloth yeni doğan örümceklerin hayatta kalmak için birbirlerini öldürmesinden büyük zevk alır, takipçilerinden de aynı şeyi yapmalarını talep eder ve böylelikle “en güçlü olanların” hayatta kalmasını garanti altına alır.

İkiyüzlülükte, suikastçılıkta ve entrika sanatında en başarılı olan kullarını takdis eder. Zayıflarınsa en zalimce yollarla yok edilmesini talep eder. Bu kana susamışlığı onu bir deli gibi gösterse de aslında oldukça hesapçı ve akıllıdır; daima birkaç hamle ötesini hesaplar.

Gerçek adı Araushnee olan Lloth geçmişte kaderin, sanatçıların ve drow elflerinin tanrıçasıydı. Elflerin baş tanrısı Corellon’u kendisine âşık etmiş ve onunla evlenmiştir. Fakat güce olan tutkusu sonucunda eşinin arkasından entrikalar çevirip onu öldürmeye ve diyarların tek hâkimi olmaya kalkışmıştır. Corellon bir dizi olay sonucu saldırıların arkasında onun olduğunu öğrenir, onu lanetleyerek şeytani bir örümceğe dönüştürür ve Cehennem’e sürgün eder. Araushnee de bunun ardından Lloth adını alır.

- Reklam -

Kadınların erkeklerden üstün olduğuna inanan Lloth, drow elflerinin anaerkil bir topluluk kurmasının baş sebebidir. Onu hayal kırıklığına uğratan erkekler drider denen, yarı insan yarı örümcek, akılsız yaratıklara dönüştürülür.

4. Dokumacılar

weaver
China Mieville’in Perdido Sokağı İstasyonu adlı romanında karşımıza çıkan Dokumacılar zaman ve mekânda istedikleri gibi seyahat edebilen, örümcek benzeri, devasa varlıklar olarak betimlenir.

Dokumacılar için hayatın kendisi bir ağdır ve onu olabilecek en estetik şekilde örmek için seçimler yaparlar. Yani aslında ördükleri şey uzay ve zamanın ta kendisidir. Düşünce şekilleri ve neyi neden yaptıkları sıradan ölümlülerin anlama kabiliyetinin çok ötesindedir. Hiç durmadan, şiirsel bir şekilde konuşup dururlar ve söylediklerinin çok azı kulağa mantıklı gelir.

Kesinlikle dost canlısı değillerdir ve eğer size yardım ediyorlarsa bunun mutlaka kendilerince sebepleri vardır. Ayrıca her biri ilginç bazı takıntılara da sahiptir. Örneğin Perdido Sokağı İstasyonu’ndaki dokumacı makaslara ve insanların kulaklarını kesmeye son derece düşkündür.

5. Pennywise

Pennywise
Stephen King’in O adlı meşhur romanında karşımıza çıkan Pennywise aslında tam olarak bir örümcek değildir. Kendisi zamanın başlangıcından beri Derry kasabasına musallat olan, kadim ve kötücül bir kozmik varlıktır. İnsanları manipüle etme, vücutlarını ele geçirme ve şekil değiştirme yeteneklerine sahiptir, ki bunlardan biri de meşhur palyaço görünümüdür. Bir diğer görünümüyse devasa bir dişi örümcektir.

Ölü Işıklar adlı kozmik bir evrenden, dünyamızın ilk çağlarında uzaydan bir asteroitle gelen Pennywise uzun yıllar boyunca burada uykuya yatmış, Derry kasabası kurulduktan sonraysa her yirmi yedi yılda bir uyanarak çocuklara dehşet saçmıştır. Kurbanlarının en büyük kâbuslarının şeklini alarak onların korkularıyla beslenir. Çocukların hayal gücü daha güçlü ve korkuları daha sınırsız olduğundan onlardan beslenmeyi tercih eder.

Kaybedenler Kulübü’yle olan son savaşı esnasında devasa bir dişi örümcek şeklini alan Pennywise’ın gerçek formuna en yakın olan görünümünün bu olduğu kabul edilir.

6. Anansi

Neil Gaiman’ın Amerikan Tanrıları ve Anansi Çocukları adlı romanlarına konu olan “Bay Nancy” kökeni Batı Afrika ve Karayipler’e dayanan bir halk hikâyesi kahramanıdır aslında. Sıklıkla bir örümcek şeklini alır ve tüm hikâyelerin kendisine ait olduğunu iddia eder.

Gaiman kitaplarında ise normal hayatta insan görünümüne bürünen Bay Nancy, kafasında yeşil renkli fötr şapkası, gözünde güneş gözlükleri, elinde limon sarısı eldivenleri olan, siyah tenli ve kalem bıyıklı bir adam olarak çıkar karşımıza. Bir at ebatlarında, elmas gözlü bir örümcek olarak da betimlendiği gibi başka şekillere de girebilmektedir.

Üçkâğıtçı bir tanrı olan Anansi, Amerikan Tanrıları sırasında sürekli Gölge’yle dalga geçer ve ona bazı hikâyeler anlatıp durur. Anansi Çocukları adlı romansa adından da anlaşılacağı üzere çocuklarının etrafında şekillenir.

Anansi, Gaiman’ın bu iki romanı dışında pek çok kitaba da konu olmuştur. Bunlardan biri de China Mieville’in Kral Fare adlı ilk eseridir.

7. Mordred Deschain

Mordred Deschain
Stephen King’in Kara Kule serisinde tanışma bahtsızlığını yaşadığımız Mordred, yarı-örümcek yarı-insan denebilecek, kötücül bir karakterdir. İki annesi ve iki babası vardır. İlk kez serinin altıncı kitabı olan Susannah’nın Şarkısı’nda ortaya çıkar ve doğar doğmaz devasa bir örümceğe dönüşerek annelerinden birini yer.

Örümcek formundayken çok hızlı hareket edebilmesine rağmen metabolizması da hızlanmakta ve bu da kendisini neredeyse hiç dinmeyen bir açlığa sevk etmektedir. Dolayısıyla da sürekli hayvanlardan ve insanlardan beslenmek durumundadır.

Mordred, serinin baş kahramanı Roland’ı öldürmeyi ve Kızıl Kral’la birlikte hüküm sürmeyi kafaya koyar. Ve bunun için elinden geleni de ardına koymaz. İşin içinde korku üstadı King olunca örümceklerin kâbusumsu özellikleri feci derecede artıyor mu ne?


Böylelikle sekiz bacaklı ve ürkütücü dostlarımızın en ünlülerini listelediğimiz yazının sonuna gelmiş oluyoruz. Rakamı sekize tamamlayıp adına daha yaraşır bir iş ortaya koymayı çok isterdim doğrusu ama hafızamı o kadar zorlamama rağmen uygun bir isim bulamadım.

Unuttuğum ya da tanışma bedbahtlığını henüz yaşamadığım başka dev örümcekler varsa onları anmayı da yorum kısmında sizlere bırakıyorum.

M. İhsan Tatari

Yirmi yılı aşkın bir zamandır fantastik edebiyat, bilimkurgu, çizgi roman ve bilgisayar oyunlarıyla haşır neşir oluyor.

Fantastik edebiyat alanında dört basılı kitabı bulunan yazar, Kayıp Rıhtım'ın yanı sıra Oyungezer dergisinde de serbest yazar olarak çalışmakta, çeşitli yayınevlerinde çevirmen ve editör olarak görev almaktadır.

5 Yorum BULUNUYOR


  1. Avatar for kaanaskin93 kaanaskin93 dedi ki:

    Ne çok karakter varmış yahu, derlenince fark ettim. Ungoliant, Lloth/Lolth, Aragog, Anansi benim de ilk aklıma gelenlerdi.

  2. Avatar for LordKratos LordKratos dedi ki:

    Nedense fantastik kurguda Ejderha daha fazladır diye düşünürdüm; ama, örümcek daha fazlaymış. Çok ilginç.

  3. Avatar for Atasagun Atasagun dedi ki:

    Tv Tropes sitesinde, literatür başlığı altında edebiyattan bayağı örnek vermişler. Cidden bayağı çokmuşlar. :star_struck:

  4. Avatar for deeepreader deeepreader dedi ki:

    Belki scraeller de listeye eklenebilir. Örümcek olmadıkları belirtilse de görünümleri tastamam bir örümcek sonuçta :eyes:

Henüz yorum yok. Forum'a gelip sohbete katıl.

5 Yorum

  1. Conan Fil Kulesi’nde domuz büyüklüğünde bir örümcek öldürür. Örümcek Tanrı’da devasa bir örümcek ve yüzlerce yavrusuyla karşılaşır. Zath adındaki bu örümcekle ilk karşılaşması şöyle olur:
    “…
    Umutsuzluk deliliğiyle yeniden vuracaktı ama arkasındaki tıkırtılar dönmesi için uyardı onu. Tam bunu yaparken muazzam örümceği—yaratığın bir insan parmağı uzunluğunda sert kıllarla kaplı olması dışında mabetteki heykelin canlı bir kopyası—tepesinde buldu. Meşalesinin alev yansımaları yaratığın önündeki dört büyük yuvarlak gözde dans ediyordu.

    Bu gözlerin aşağısında bir çift kıllı, eklemli uzantı, kollar gibi öne uzanıyordu. Bu organlar Conan’a uzanırken, çekiciyle içlerinden birine vurdu ve boynuzsu kabuğun çatırdayarak esnediğini hissetti. Örümcek, yaralı uzvunu kıllı bedenin altına saklayarak bir adım çekildi.

    Sonra canavar yeniden ilerledi. Altı arka bacağın üstünde şahlandı ve avını yakalamak için yaralanmamış azalarıyla öndeki çifti iki yana açtı. Conan bir ağa yakalanıp kaderini bekleyen bir sinek gibi hissetti.

    Dokunaçların altında, örümceğin dişlerini görebiliyordu; kavisli, pırıl pırıl, bir boğa boynuzu gibi sivri uçlu bir çifti, dışarı ve içeri doğru uçları neredeyse birbirine değeçek şekilde bükülüyordu. Şimdi Conan’ın bedenini iki karşı taraftan delmek için yatay olarak yayılıyordu bunlar. Bu dişlerin arası ve aşağısında, eklemli ağız parçaları iştahla işliyordu.

    Bir kalp atımı süresinde birbirine baktı ikili; ölmeden son bir tahripkâr darbe indirmek üzere kaldırdığı çekiciyle Conan; insanı son bir kucaklayışla kavramak için yayılan devasa kıllı uzantılarıyla örümcek.

    Zath’ın arkasından tiz bir dehşet tonunda yükselen Rudabeh’in sesini işitti Conan: “Nial! Sevgilim! Ben—”

    Bu acı çığlık üzerine örümcek Conan’dan geri geri uzaklaştı. Döndü, bu esnada yandaki gözleri bir an meşale ışığında ışıldadı. Koca karın kesesi, dar boşluğun duvarına sürtündü ve Zath sese doğru atıldı. Conan bir korku çığlığı işitti; sonra boynuzlu pençelerin azalan tıkırtısı dışında sessizlik. O anda Conan’ın meşalesi söndü.

    Bir öfke çığlığıyla zifiri karanlıkta örümceğin peşinden koşmaya başladı Conan. Fakat yönünü şaşırdı ve tünel duvarına tosladı. Sallanarak ayağa kalkarak kemerinden ikinci meşaleyi çekti. Deli gibi sövüyordu. İlk meşalenin ucundaki paçavra, bir volkanın püskürdüğü lav topağı gibi donuk kızıl renkte parlıyordu hala.

    Conan uçları birbirlerine değdirdi ve ikinci meşale tutuşana dek, çılgın nefeslerle üfledi. Tükenen meşaleyi atan Conan, Zath’ın peşinden yokuşu koşarak indi. Ana kavşakta, meşalesi tünel zeminine uzanmış bir şeyi aydınlatınca yavaşladı—bir inek veya koyunun kokuşmuş kalıntıları değildi bu. Ne bulacağını bildiğinden korkarak yaklaştı Rudabeh’in bedenine. Adeta uyuyor gibi görünüyordu; fakat diz çöktüğü ve kulağını göğsüne dayadığı zaman, kalp atışı filan belirleyemedi.

    İki elini serbest bırakmak için meşalesini tünel duvarına yasladı ve daha yakından araştırdı. Dansçı kızların koroda şarkı söylerken giydiği şeffaf, fırfırlı giysiler giyiyordu. Bu belirsiz iplikleri koparıp attı ve kızın düzgün biçimli bedenini çevirdi. Bir omzun üstünde ve sırtın ortasında örümceğin etkili ağusunun zerk edildiği yerde her biri kararmış etten bir bölgeyle çevrili bir çift delinme yarası buldu.

    “Rudabeh!” diye seslendi. “Aşkım! Konuş!” Kızın ellerini ovdu ve kalp atışlarını başlatma umudu içinde kaburgalarını ritmik şekilde bastırdı. Hiçbir işe yaramadı.

    Sıcak gözyaşları süzüldü Conan’ın haşin çehresine—nice yıldır ilk dökülüşüydü. Onları öfkeyle sildi ama hala akıyorlardı. Conan’ı demirden, zorlu, merhametsiz ve çıkarcı biri olarak tanıyanlar, kendi güvenliğini umursamadan o mezar mahzeninde ağlarken görselerdi şaşırıp kalırlardı.
    …”

arcturus a yolculuk ust

Arcturus’a Yolculuk: Ah, O Müthiş Düş Makinesi Yok mu?

Canavarın Çağrısı Film İncelemesi

Canavarın Çağrısı (Film): Vahşi Hikayelerin Sanatsal Başarısı