in ,

Ellinci Yılında Uzay Yolu Ruhu

star trek 50
- Reklam -
- Reklam -

Tam otuz dizi sezonu, on üç sinema filmi, sayısız hayran filmi, sayısız kitap, sayısız çizgi-roman ve sayısız oyun. Sözcüğün mecazi değil, gerçek anlamında bir evren genişliğinde Uzay Yolu. Bugün 8 Eylül 2016. Uzay Yolu bugün ellinci yaşını kutluyor. Ve bu evren genişleyerek ve içeriği çeşitlenerek yoluna devam ediyor. Star Trek, orijinal adının karşılığıyla Yıldızlara Yolculuk, ama bizde Uzay Yolu olarak biliniyor.

Peki, Uzay Yolu evrenini bu derece büyüten, bu denli sevdiren neydi? Bunun cevabı onun tarihinde ve ruhunda saklı. Gelin bu evrende bir yolculuğa çıkalım ve gerçek Uzay Yolu ruhunu tanıyalım.

Uzay Filmleri Çağı

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, yirminci yüzyılın ortasında iki süper güç (ABD ve SSCB) arasında uzay yarışı başladı. İnsanlık ilk defa gezegenin sınırları dışına çıkarken iki süper güç bu alanda ilkleri (uzaydaki ilk araç, ilk hayvan, ilk erkek, ilk kadın, ilk uzay yürüyüşü, Ay’a ilk önce gitmek, Mars ve Venüs’e ilk insansız araçlar, ilk uzay istasyonu) başararak gövde gösterisi yapıyordu.

- Reklam -

Tüm insanlığın dikkati uzaya yönelmişken haliyle bilimkurgu da uzayı daha güçlü bir biçimde ele almaya başlamıştı. Fakat bu kez sadece bilimkurgu edebiyatı değil, sinema ve TV’nin de dikkati oraya yönelmişti. Ardı ardına uzay konulu sinema ve televizyon dizileri ortaya çıkıyordu ki bunlardan biri de Uzay Yolu’ydu. Fakat onu diğerlerinden ayıran ve bu denli başarılı olmasını sağlayan şey bir ruha sahip olmasıydı.

Uzay Yolu Ruhu

Uzay Yolu’nu Uzay Yolu yapan şey aslında bulunduğu dönemin bir eleştirisini yapması ve iyimser bir gelecek tablosu sunmasıydı. Bu tarz bir gelecek öngörüsü izleyicinin hayranlığını uyandırmıştır.

Dizinin yayınlanmaya başladığı 1966’da ABD’de ırkçılık sorunu maalesef bir gerçekti. Uzay Yolu ise buna karşın ırkçılığın olmadığı bir dünya tasvir ediyordu. Hikâyeye göre, üçüncü dünya savaşından sonra insanlık nihayet savaşların anlamsızlığını anlamış ve birleşmiştir. Tek bir çatı altında toplanan dünyada yoksulluk, ayrımcılık, savaşlar sona ermiştir. İnsanlık kendisini evreni keşfetmeye adamıştır. Bu esnada ışık hızının da aşılmasıyla başta Vulcanlılar ile tanışan Dünya, pek çok gezegenle bir araya gelerek Birleşik Gezegenler Federasyonu’nu kurmuştur. Böylece ırklar ve ülkeler arasındaki hoşgörü ve barış, türler arasında da söz konusu olmuştur.

Uzay Yolu’nun ırkçılık karşıtı duruşunu Atılgan uzay gemisinin mürettebatında da görmek mümkündür, çünkü Atılgan’ın oldukça kozmopolit bir mürettebatı vardır. Amerikalı beyaz bir kaptan (James T. Kirk) ve doktor (Leonard Mccoy), siyahi bir kadın iletişim subayı (Nyota Uhura), Japon bir pilot (Hikaru Sulu), İngiliz bir mühendis (Montgomery Scott), Rus bir rota subayı (Pavel A. Çekov) ve yarı Vulcanlı bir ikinci kaptan (Spock). Ki bunlar Atılgan mürettebatının sadece ekranda görünen kısmı.

captain-james-t-kirk-crew

Uzay Yolu, çekildiği dönemin bir parodisini de sunuyordu. Federasyon, Klingon ve Romulan arasındaki mücadele; Amerika, Sovyetler Birliği ve Çin arasındaki soğuk savaşa gönderme yapıyor ve yeni bir bakış getirirken barış mesajı da veriyordu.

Diğer pek çok uzay bilimkurgusunun aksine Uzay Yolu, savaşı değil, barışı ön plana çıkarır. Atılgan bir savaş gemisi değildir. O diplomatik ve bilimsel görevler üstlenmiştir. Onun amacı kimsenin gidemediği kadar uzaklara cesurca gitmek ve yeni gezegenler keşfetmektir. Atılgan ve diğer uzay gemileri savaş için tasarlanmamıştır, girdikleri bütün çatışmalarda karşı taraf eliyle buna mecbur bırakılmışlardır. Atılgan diplomatik çözümleri sonuna kadar denemiştir.

Uzay Yolu’nun Hayatımıza Kattıkları

Uzay Yolu’nun sadece Amerika’da değil, dünyanın dört bir yanındaki bilimkurgu hayranlarının ve dizi takipçilerinin üzerinde de yadsınamayacak bir etkisi olmuştur. Örneğin “ışınlanma” teknolojisi daha önce birkaç eserde kullanılmış olsa da bu yöntemi popüler kültürün bir parçası hâline getiren Uzay Yolu dizisidir. “‘Işınla beni Scotty,’ cümlesini bilmeyenlerin sayısı, hayatı boyunca ketçapı hiç duymamış kişilerle aşağı yukarı aynıdır,” diye ünlü bir söz vardır mesela, ki bu doğrudur. Hatta bizim ülkemizde bile son derece geçerlidir.

Diziyi sevmemizin nedenlerinden biri de Atılgan mürettebatının ancak rüyalarımızda görebileceğimizi düşündüğümüz bu teknolojik oyuncaklarıydı elbette. Örneğin şimdilerde hepimizin cebinde bizi dünyaya bağlayan akıllı telefonlar olsa da, o dönemler Kaptan Kirk ve arkadaşlarının hem birbirleriyle hem de gemileriyle haberleşmek için kullandığı cihazlar gözümüze inanılmaz bir icat gibi görünürdü. Bileklerinin zarif bir hareketiyle kapağını açar ve arada “kablo” falan olmaksızın uzak mesafelerle haberleşirlerdi.

Gündelik hayatın sıradan bir parçası olarak görünen otomatik kapılar, cep bilgisayarları, tabletler, e-kitaplar, hayatımızın bir parçası olmadan önce bu dizide görülmüştür. Hatta Uzay Yolu’ndaki bu cihazların, gerçeğine esin kaynağı olduğu da iddia edilmektedir.

Bir başka ilgi çekici icat da taşınabilir sağlık taraması yapan cihazlardır. Dizide bu cihazları kullanan doktorlar, hasta hakkında gerekli her türlü sağlık bilgisini öğrenip teşhis koyabilmektedir. Henüz bu icat gerçek hayatta karşımıza çıkmamış olsa da yapılması için çalışmalar var. Hatta her geçen gün daha da akıllı hale gelen cep telefonlarımız sağlık amacıyla da ilginç görevler üstlenebiliyor ve gelecekte, Uzay Yolu’nda gördüğümüz bu cihazlara dönüşmeleri mümkün olabilir.

Ancak bunlardan çok daha büyük ve unutulmaz bir katkısı daha var dizinin hayatlarımıza: Mr. Spock. Geçen yıl kaybettiğimiz ünlü aktör Leonard Nimoy’un can verdiği bu yarı-insan yarı-Vulcan karakter sivri kulakları, her daim soğukkanlı ve mantıklı kalışı, düşmanlarını bayıltan Vulkan tutuşu ve tabii ki Vulcan selamıyla unutulmazlar arasına adını altın harflerle yazdırmıştır. Hatta onun ismine sahip gerçek bir göktaşı bile var yukarılarda bir yerde… Spock’ın Kaptan Kirk’le olan ebedi dostluğu ve Doktor McCoy’la girdiği mantıksal tartışmalar da yapıma ayrı bir tat katardı elbette.

- Reklam -

Bu isimlerden bahsetmişken İkinci Nesil’in karizmatik kaptanı  Jean-Luc Picard’ı (Patrick Stewart) anmamak olmaz. Eski nesil için hiçbir zaman Kirk’ün yerini tutamadı belki ama bugün en sevdiğiniz uzay kaptanları kim deseler Kirk ve Adama’nın ardından hemen onun adını sayacak kişilerin sayısı hiç de az değil.

Uzay Yolu’nun Türkiye Macerası

İlk Uzay Yolu dizisinin Türkiye’de yayınlanması altı yıl gecikmeli oldu. 17 Ekim 1972’de dönemin tek televizyon kanalı TRT’de yayına girdi. Türkçe konusundaki hassasiyetiyle bilinen TRT’nin yaptığı özenli çeviri sayesinde Uzay Yolu, Türkçe diline de katkıda bulunmuş oldu. Dizideki teknolojik cihazların isimleri ve bilimsel terimler İngilizceden Türkçeye ithal edilmedi, onlar için Türkçe karşılıklar üretildi. Bu sayede tarayıcı, bilgisayar, ışınlanma, ışık hızı gibi kavramlar toplumun dilinde kullanılan terimler oldu.

Dizi TRT’den sonra Star TV, Show TV, Kanal6, CINE5 ve TGRT’de de gösterildi. Yani şu an benim çok eleştirdiğim yerli dizilerden ve yarışmalardan başka bir şey yayınlamayan bu kanallar bir zamanlar yabancı bir bilimkurgu dizisi yayınlıyorlardı. Ve bu dizi Türkiye’de izlendi, kültürel etki yarattı, dilimize katkıda bulundu. Üstelik sadece ilk dizi değil, sonraki dizilerin de bir kısmı Türkiye’de TV’lerde yayınlandı. Şu an bilimkurguya mesafeli duran ebeveynlerinize sorun, bir zamanlar Uzay Yolu dizisini heyecanla izlediklerini itiraf edebilirler. Benim bilimkurgudan hoşlanmayan annem ve babam, gençlik yıllarında Uzay Yolu’nu ilgiyle izlediklerini itiraf ediyorlar.

Turist_Ömer_Uzay_YolundaUzay Yolu’ndan söz etmişken, dünyanın ilk Uzay Yolu filminden söz etmemek olmaz. Hulki Saner’in yönetmenliğinde, Sadri Alışık’ın başrolünde olduğu Turist Ömer Uzay Yolunda adlı film 1973’te beyaz perdede gösterildi. Filmdeki Atılgan mürettebatını ise o dönem TRT’de dizinin seslendirmesini yapan tiyatro oyuncuları oynadı. Bu film hem bütün resmi Uzay Yolu filmlerinden hem de bütün hayran filmlerinden daha eskidir. Kısacası, dünyanın ilk Uzay Yolu filmi Yeşilçam’dan çıkmıştır. Dizinin ilk bölümü olan The Man Trap‘ten esinlenen Turist Ömer Uzay Yolunda‘yı, elinizde bir Uzay Yolu izleme listesi varsa, listeye dahil etmenizi tavsiye ederim.

Abrams’ın Uzay Yolu Ruhunu Yok Etmesi

J.J. Abrams’ın yeni bir Uzay Yolu serisi başlatması ilk başta sevindirici bir haberdi. Çünkü 2009 yılında, yani bu yeni film yayınlanmadan önce Uzay Yolu bir süredir sinemalara veda etmişti. En son çekilen film 2002’deki Star Trek: Nemesis (Uzay Yolu: İntikam)’di. Bu yönüyle düşününce Abrams, Uzay Yolu’nu yeniden beyazperdeye kazandırdı. Aynı şekilde gelecek yıl başlayacak olan Star Trek: Beginning (Uzay Yolu: Başlangıç) dizisinin başlaması da önemli görülebilir. Çünkü 2005’te Star Trek: Enterprise (Uzay Yolu: Atılgan)’ın iptalinden beri Uzay Yolu serisi ekranlarda yok.

Fakat şu ana kadar çekilen üç filmi izlediğimde hayal kırıklığına uğradım. Zaten Abrams ne zaman hayal kırıklığı yaratmadı ki? Bu yeni filmlerde yukarıda söz ettiğim Uzay Yolu ruhu yok. Bu filmler, orijinal senaryo üretmekte sıkıntı yaşayan Hollywood’un, yeni teknolojik imkânları arkasına alarak ürettiği yeniden çekim ve devam filmleri furyasının ürünleri.

Bu üç film (Uzay Yolu 2009, Uzay Yolu: Bilinmeze Doğru ve Uzay Yolu: Sonsuzluk) Uzay Yolu’nun bütün konusunu tepeden tırnağa değiştirirken konularının vasatlığını, önceki filmlerden esinlenen sahnelerin yanı sıra görselliğin de ön planda olduğu aksiyon sahneleriyle kapatmaya çalışıyor.

Özellikle 2013’teki Uzay Yolu: Bilinmeze Doğru filminde Birleşik Gezegenler Federasyonu, barış adına düzenlenen bir örgütlenme olmaktan çıkmış ve tepeden tırnağa militarist bir yapıya kavuşmuştur. Elbette militarist görüşlere sahip ve aksiyondan hoşlanan kişiler bu filmi sevecektir ama gerçek Uzay Yolu ruhunu bilen ve hisseden biri için aynı şeyi söylemek kolay olmayacaktır.

Yeri gelmişken şu an sinemalarda olan son film Uzay Yolu: Sonsuzluk hakkında da bir şeyler söyleyelim. Bu film de görsel efektlerin arkasına saklanan, oyunculukların yetersiz, konu akışının sıkıcı olduğu bir film. Fakat bu filmde militarizmin dozu bir miktar düşürülmüş ve Federasyon’un barış için inşa edildiği vurgulanmıştır. Fakat bunu konuya bir sürü tutarsızlıklar getirerek yapmıştır. Nasıl mı?

Konuya göre Federasyon kurulmadan önce Birleşmiş Dünya Ordusu diğer uygarlıklarla tanışmış ama onlarla kanlı savaşlara girişmiştir. Federasyon’un kuruluşu ise barışı getirmiştir. Fakat bu hikâye önceki eserlerle çelişiyor. Çünkü insanlık ışık hızını aşmadan önce hiçbir uygarlıkla tanışmamış, bunu başardığında doğrudan Vulcanlılarla tanışmış ve ondan sonra Federasyon kurulmuştur. Bu konuda özellikle 1996’daki Star Trek: First Contact (Uzay Yolu: İlk Temas) filmini izlemenizi tavsiye ederim. 2009’daki filmin yeni bir zaman çizgisi yarattığını söyleyerek işin içinden çıkmak da pek mümkün değil. Çünkü bu yeni zaman çizgisi Kaptan Kirk’ün doğduğu günden başlıyor, Federasyon kurulmadan öncesinden değil. Ayrıca kendi içinde her türlü bölünmüşlüğü aşıp, savaşları bitirip, birleşmeyi başarmış bir gezegenin, diğer uygarlıklarla nasıl olup da savaşabildiği ciddi bir soru işareti.

Uzun yaşayın ve başarılı olun.
Uzun yaşayın ve başarılı olun.

Uzay Yolu elli yaşında olsa da Uzay Yolu’nun ruhu sinema salonlarını ve TV ekranlarını terk ediyor görünmekte. Fakat hayran filmlerinde, romanlarında, oyunlarında, kısacası hayranlarının kalbinde yaşamaya ve geleceğe dair umutlarımıza yön vermeye devam edecek. Herkesi Vulcan selamıyla selamlıyorum.


Katkıda bulunan: M. İhsan TATARİ

Okan Akıncı

1986’da Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesinde doğdu. 1998’den beri ailesiyle birlikte Adana’da yaşıyor. 2010’da Mustafa Kemal Üniversitesi Muhasebe Önlisans bölümünden ve 2013’te Anadolu Üniversitesi İktisat bölümünden mezun oldu. Katı bilimkurguya bayılıyor, kendi çapında öyküler yazıyor. Şu sıralar en büyük hobisi yeni diller öğrenmek ve bir gün tüm dünyayı görebilmek istiyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

haftanin kitabı pusova

Haftanın Kitabı #53 – Pusova

stan lee dc

Stan Lee, DC Comics’in Nasıl Güzel Film Çekebileceğini Açıkladı