in ,

J.G. Ballard ve Geleceğin 40 Yılı

Bilimkurgu öyküleriyle tanıdığımız J.G. Ballard’ın geleceğe dair öngörüleri ve içi boşaltılmış Ballardian kelimesi hakkında konuşalım.

J.G. Ballard
- Reklam -
- Reklam -

Metin içerisinde geçen yazara ait röportaj kesitler Extreme Metaphors: Interwiews with J.G. Ballard 1967-2008 (Ekstrem Metaforlar: J.G. Ballard ile Söyleşiler,1967-2008) adlı henüz dilimize çevirisi olmayan kitaptan alınmıştır. Metnin orijinali Tim Maughan’a aittir.

 

“Ballardian- J.G. Ballard’ın roman ve öykülerinde kullandığı, özellikle de yarattığı distopya modernitesinde, insanların kendi elleriyle yarattığı kasvetli manzaraları ve teknolojik, toplumsal, çevresel gelişmelerin insan üzerindeki psikolojik etkilerini açıkladığı ve anlattığı kendine özgü edebi, üslup ve kurgu biçimidir.”
– Oxford İngilizce Sözlüğü

- Reklam -

“Bana öyle geliyor ki gelecek hakkında çoğumuzun korktuğu şey korkunç ve kötü bir şey olacağı değil de hiçbir şey olmayacağı… Geleceği tek bir keliyle özetlemek gerekirse bu kelime sıkıcıdır. Gelecek ‘sıkıcı’ olacak.” – J.G. Ballard, 1991

İçi boşaltılmış yüzme havuzları ve boğulmuş şehirler, arabaların çarpışma kazaları ve ıssız yollar… Ballardian* terimi kendisine sadece İngilizce sözlüklerde değil değerli yazarın ölümünden sonra halkın bilincinde ve medyada da kendisine yer buldu. Ancak bu müthiş popülerlik ve kontrolsüz yaygınlaşma, kelimenin anlam kaybına uğramasına da neden oldu. Kelime eleştirmenler, gazeteciler ve hatta politikacılar tarafından yazılarda ve nutuklarda kullanılacak denli aşina bir hale geldiğinde sadece arka planında kalan çağrışımlarını kaybetmekle kalmadı. Aynı zamanda Ballard’ın temsil etmeyi amaçlamadığı bir durumu da temsil etmeye başladı. Halkın bilincinde asla karşılık bulamamış bir insanlık distopya klişesini.

Amerika dışındaki pek çok okur tarafından bilinmese de J.G. Ballard en çok sinemaya uyarlanan iki romanıyla tanınır. Birisi Steven Spielberg tarafından yönetilmiş Güneş İmparatorluğu’dur. Başrolünde oldukça genç olan Christian Bale vardır ve Ballard’ın Japon işgali altında ezilen Şangay’da geçen çocukluğuna dayanır. Diğeri ise yazarın ilginç problemler sunan, rahatsız edici aynı adlı kitabından uyarlanan David Cronenberg’ün çektiği Çarpışma’dır. İkincisi için türünün ne olduğu konusu tartışmaya açık olsa da ikisi de bilimkurgu değildir.

Ancak Ballard yazarlık kariyerine bilimkurgu yazarak başlamıştır.

Başta “Drowned World” ve “The Wind from Nowhere” adlı romanları olmak üzere bir dizi etkili roman ve sayısız öykülerle de kariyerine devam etti. 1970’li yıllarda üzerine yapışan “distopik bilimkurgu yazarı” etiketini çıkarıp atsa da yazdıkları ileriye, geleceğin dünyasına dönük çalışmalar olmaya devam etti. Kendisi pek çok yazısı ve konuşmasında çağdaş İngiliz edebiyatının geçmişe dönük, nostaljik duygulara takıntılı bir edebiyat oluşunun iğrençliğinden de bahsetmişti.

Extreme Metaphors-yazarın 40 yıla yayılmış konuşmalarından oluşuyor- yazarın geleceğe dair öngörülerinin dikkatli bir şekilde yeniden ele alınmasına olanak sağlıyor. Bunun yanı sıra aynı zamanda High Rise, Beton Ada ve Çarpışma gibi romanlarında geçen, basit distopyaların aksine; sanat, teknoloji ve coğrafya gibi çeşitli dallardan bilgiler kullanılarak geliştirilmiş, karakterlerin bilinçlerinde çarpıcı biçimlerde kesinleşmiş distopik dünyalara daha bir derin bakmamıza imkân sağlıyor.

“Bence gelecekte herkes rahat, neredeyse çok rahat olacak. Burada, bu gelecekte, şehirdeki manzara kenar mahallelerden değil de; zengin sitelerden ve ileri teknolojik ürünlerin üyelerine sunulduğu bir golf kulübünden oluşacaktır. Böylece bilgisayarların sıradan gündelik hayatlarınızda, önceden de görülebileceği gibi, yer aldığını göreceksiniz. Sadece geleceğin bizi götüreceği yönü yazıyorum. Geleceğin Vermillion Sands’de** olduğu gibi olacağını düşünüyorum. Cesur Yeni Dünya ya da 1984’deki gibi değil de bir golf kulübü gibi olacak.” – J.G Ballard, 1974

Ünlü evinin yer aldığı, dünyadan soyutlanmış Shepperton şehri, Ballard’ın –kelimenin tam anlamıyla- modern kent kültürünün kanadığı bir kenar olarak gördüğü, İngiliz banliyöleriyle olan ilişkisi herkesçe kabul edilmiş ve yerleşik bir kenttir. Ancak okurlar tarafından çoğu zaman gözden kaçırılan veya unutulan şey, en gelişmiş toplumların ileri teknolojiyi ve dijital ağları nasıl karşılayacağı konusundaki tahminleridir. Bu tahminler belki de en fazla 1977 yılında yayımlanan “The Intensive Care Unit” adlı kısa öyküsünde, birbirleriyle sadece video ekranlarını kullanarak iletişim kuran bir ailenin en sonunda, kaçınılmaz olarak, şiddete başvurmasıyla gösterildi.

JG Ballard 2
“Televizyon izlemenin bizler için çok önemli olduğunu düşünüyorum. Hatta her gün 1 saatliğine televizyon izlememiz gerektiğini düşünüyorum ve eğer günde 3-4 saatliğine televizyon izlemiyorsanız bu sadece gözlerinizi en önemli bilinç akışına kapattığınız anlamına gelir. Demek istediğim şey şu: Televizyon izlememek, hiç kitap okumamaktan bile daha kötü.

Önümüzdeki 20-30 yılın en büyük teknolojik gelişmelerinin VHS sistemlerinin tanıtılmasından sonra gerçekleşeceğini düşünüyorum… Örneğin herkesin evinde yer alan her oda ya da odalarındaki bir bölüm; neler olduğunu kaydeden bir kameraya sahip olurlarsa TV stüdyosuna dönüşebilir ve yeni bir tür gerçeklik yaratabilir. Elektronik bir gerçeklik… Eğer herkesin evinde bir bilgisayar merkezi olursa tüm ihtiyaçlar, özellikle tüm yerel ihtiyaçlar, için mevcut yayın yapısı oldukça sınırlayıcı ve kısıtlı olacaktır.” – J.G Ballard, 1978

Bu internet öncesindeki görüşün Youtube tarzı bir kullanıcı deneyimi tahmin edebilmesi oldukça dikkat çekicidir. 1980’lerin sonunda video oyunları ve sosyal medya gibi yeni ortaya çıkan formlar; sürekli genişlemekte olan orta sınıf halkın sıradanlıkta kaçmasına, farklı olmasına ve öz psikolojisinin karanlık yanlarını keşfetmesine izin vererek çoğu birbirine benzeyen yeni yaratımlar ortaya çıkardı.

“Herkesin bir silah alıp, dışarı çıkarak McDonald’s’ta birçok insanı öldürebileceği işlevsel özgürlük var, evet. Ancak televizyon, etkileşime girebileceğimiz video sistemleri ve benzeri birçok şey bize akşam işten eve geldikten sonra seri bir katil gibi davranmamıza olanak verecek. Geleceğin televizyon seyircisi gelişmiş TV sistemleri sayesinde özel bir başlık kullanarak bilgisayar simülasyonu yaratabilecek. Böylece artık başkaları tarafından yaratılan fikirleri izlemek yerine kendi yarattığınız hayallere ve dramalara aktif olarak katılabileceksiniz.” – J.G Ballard, 1991

ExtremeMetaphors BallardBelki de 90’lı yıllarda gerçekleşen video oyunlarının patlamasından ya da bilimkurgunun bu yıllara damgasını vurmuş alt türü siberpunk hareketinin ardından bu tahminler size fazlasıyla sıradan, daha az şaşırtıcı ve devrimci gibi geliyordur. Ancak Ballard toplumun zengin kesiminin(ya da kaymak tabakanın) kontrollü bir şekilde şiddete yönelme ve uygulama isteğini öngördü. Yine burada yazarın banliyölerle alay eden niteliği onun itici gücü oluyor.

- Reklam -

“Gelecek Dusseldorf banliyöleri gibi olacak, başka bir deyişle, herkesin kendisine ait BMW’si, ultra modern tekneleri, orta büyüklükte bahçeli bir evi olan bir banliyö. Son derece garip ve ürpertici bir şekilde dünyanın dört bir yanında herkes aynı yerleri arzu ediyor: Nairobi veya Kyoto banliyöleri, şimdilik Bangkok da buna dâhil edilebilir.

Bu sırada, sol görüşlü bir silahlı çete olan Baader-Meinhof,*** bankaları soydu. Bir baskında Amerikan askerini kaçırdı ve diğer her şey en üst seviyedeydi. Kimse bu insanları anlayamadı. Onların hepsi, Baader-Meinhof örgütünün üyeleri, bu saçma şiddete, halkın kalanına nispeten iyi konuşan, iyi eğitim almış, iyi niyetli, aileleri zengin ya da orta sınıftan olan çocuklardı. Kimse onları anlayamadı. Ama ben bir gün kendi kendime “Tanrım, ben onları anlayabiliyorum,” dedim. Bir Alman şehrinin banliyösünde büyüdüyseniz, hiçbir şeyin olmadığı bir yerde, yerel halkın İkinci Dünya Savaşı ve Nazi döneminin deneyimlerinden sonra etkilenerek gidebilecekleri oradan uzak olan herhangi biryere gittiklerini görürdünüz. Sadece kendilerinin ve herkesin mutlu olduğundan emin olabilmek için… Eğer böyle bir dünyaya sahipseniz, gerçek bir ruh özgürlüğü olmadan, bulunabilecek tek özgürlük deliliktir. Demek istediğim şey, tamamıyla aklı başında olan bir dünyada delilik tek özgürlüktür!

İşte gelen bu. Bu yüzden banliyöler beni bu kadar ilgilendiriyor, çünkü bunu görebiliyorum. Neredeyse herkes sabahları kalkıyor ve sapkın, antisosyal davranışlarını gerçekleştirip, bir köpeğe tekme atmak için bile olsa, sapkınca davranarak kendisine bir özgürlük alanı inşa ederek buna geçici olarak bir çözüm getiriyor.” – J.G Ballard, 1981

Bir başka kesit:

“Bence tehlikeli şeyler oluyor. Temelde, kısaca söylediğim bu. Piyasalar artık toplumsal birliğe katkı sağlamıyorlar. Bu tehlikeli bir zaman, çünkü güvenebileceğimiz tek şey tüketicilikse, kendi uydurma hikâyemizdeki en kötü ihtimallere oynayabiliriz. Bilirsin, heyecana hatta daha fazla heyecana ihtiyaç var. Bu önemli bir gerçek, bence yüzleşmek için fazlasıyla göz korkutucu bir gerçek. Ama bugün hikâyemiz devam ederken, sapkın suçlara karşı 50 yıl öncesinden daha hoşgörülüyüz.

Bazen çok kritik bir dönemden geçtiğimizi düşünüyorum. Bununla 11 Eylül olayından ya da Irak’tan bahsetmiyorum. Demek istediğim şu ki, sahip olduğumuz şey(tüketim) şimdi her şeye egemen oldu. Sahip olduğumuz tek şey de bu. Sanırım insanlar yani tüketiciler tüketimden tatmin olmuyorlar ama en önemli ahlaki kaygılarının bir sonraki arabaların ne renk olacağının olmasına da karşı çıkmıyorlar. – J.G Ballard, 2003

Belki de “Ballardian” teriminin bu derecede toplumun ortak dili haline gelmesi oldukça ironiktir. Pek çok bakımdan zombi filmlerinden şiddetli video oyunlarına, televizyon programlarından harabe fotoğrafçılığına kadar tüketiciler için tüketilecek bir ürün haline getirildi.

Bunların hepsi de orta sınıf halk bölümünün sığınarak, geçim sıkıntılarından ve almaları gereken sorumluluklarından kaçabilecekleri aşırı basitleştirilmiş distopik kurgu dünyalarına dönüştürüldü ve yanlış bir biçimde Ballardian sözcüğüyle tanımlandı. Belki de Ballardian terimini yeniden tanımlamanın ve onu çürümenin estetiği olmaktan kurtararak gelecekteki kültürel çöküşe dair bir uyarı işareti olarak algılamanın zamanı gelmiştir.


J.G. Ballard’ın dilimize çevrilen kitaplarını öğrenmek, yazarla tanışmak isteyenler forumumuzda yer alan okuma listesine göz atabilirler.


*: Ballardian terimi daha çok Kafkaesk ve Tolkienesk kavramlarına benziyor. Türkçeye “Ballard-vari” olarak çevrilebilir.
**: Yazarın 1971’de yayımladığı ve Türkçeye henüz çevrilmemiş bilimkurgu öykü kitabı.
****: Diğer adıyla Kızıl Ordu Fraksiyonu. Batı Almanya’da Alman Sonbaharı gibi olayların sorumlusu olan, kendi deyimleriyle şehir gerillaları.


Gökdelen: Bir Modern Dünya Alegorisi

Kaynak: Tor

Emrecan Doğan

13 Ağustos 1996’da İstanbul’da doğdum. Halen Medeniyet Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı okuyorum. Daha önce Kayıp Rıhtım forumunda ve Aylık Öykü Seçkisi içerisinde yer aldım. Gölge E-Dergi, Bilimkurgu Kulübü, Genç Yazı ve Pejmürde Dergisi bünyesinde gerçekleştirilen Ortak Hikâye projesi gibi elektronik platformlarda ve basılı olarak da Adı Yok dergisinin 75. sayısında yazılarım yayımlandı. Yaklaşık olarak 12 yaşımdan beri yazıyorum. | İletişim: [email protected]

13 Yorum BULUNUYOR


  1. Avatar for DenaroForbin DenaroForbin dedi ki:

    Koskoca ülkede Ballard’la ilgili içerik üreten insan sayısı seninle birlikte 5 falan oldu galiba. Şaka değil. :smile: Bu sebeple benim için çok değerli olan bu çeviri için teşekkür ediyorum.

  2. Avatar for Agape Agape dedi ki:

    Adamın gelecekten gelmediğine emin miyiz? :thinking:

  3. Avatar for EmrecanDogan EmrecanDogan dedi ki:

    Rica ediyorum. :slight_smile: Ballard’ı daha önce “Bilimkurgunun Kısa Tarihi” yazısında tanıdım, aslında epey önemli bir yazar ve önemli düşünceleri var gibi göründü bana o zaman. Söylediği şeylerin kanıtı “rahat batması” deyiminden tut da Haçlı Seferleri sırasında orduya yazılan zenginlere kadar pek çok durumu açıklıyor. :buyucu: Henüz okumadım kendisini ne yazık ki.

    @Agape Poe’yla beraber gelmişler bence. :slight_smile:

  4. Avatar for DenaroForbin DenaroForbin dedi ki:

    Bir an önce okumalısın. Gökdelen veya Beton Ada romanlarından biriyle başlayabilirsin. Kısa öyküleri de çok iyidir tabii.

  5. Avatar for EmrecanDogan EmrecanDogan dedi ki:

    Şu an Tolkien okuyorum. Daha doğrusu Tolkien turundayım. Tolkien hakkında 2 dergi okudum ve daha okumam gereken 5 kitap ve 1 dergi daha var. Dinlemem gereken bir de Tolkien söyleşisi var. :confused:

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Behzat Ç.

Behzat Ç.’den Yeni Kareler Geldi ve Kadroya Yeni Bir İsim Daha Katıldı

Star Wars

Star Wars Filmlerinde Olması Düşünülen Fakat Gün Yüzü Görmeyen 10 Şey