Bugün 14 Şubat, yani Dünya Öykü Günü.
Onu her sene bir küçük projeyle mutlaka kutluyoruz. Oysa bu sene dedik ki, neden Dünya Öykü Günü‘nü bir de Sevgililer Günü ile birleştirmeyelim? Öykülere sevgimizi katmayalım? İşte böylece bu küçük, ama sıcacık proje çıktı ortaya: Öykülere İlan-ı Aşk.
Aralarında okurlarımız, forum üyelerimiz ve kadromuzdan isimlerin katılımıyla gerçekleşen projemizde, bu kişilerin ilan-ı aşk ettikleri öyküler şöyle bir çeşitliliğe sahip:
- Kitaplarda geçen öyküler
- Dergilerde geçen öyküler
- Fanzinlerde geçen öyküler
- Aylık Öykü Seçkimizde geçen öyküler
- Yabancı dildeki öyküler
- İnternet mecrasında ödül almış öyküler
İyi ki öyküler var. İyi ki kitaplar var. Ama hepsinden de önemlisi, iyi ki edebiyat var!
Dünya Öykü Gününüz kutlu olsun. Sevgililer Gününüz de aynı şekilde.
Mantık (Ben, Robot) – Isaac Asimov
Bir aşığın gözlerinden, sevdasının değer verdiği ruhu yansır. Zeki metal varlıklara bakıncaysa, parlak cilalı yüzeylerinden ruhumdan fazlası yansıyor. Mantığımın ve inancımın bilemediğim siluetleri, metal derilerinde canlanıyor. Ve dans ediyor o siluetler, pozitronik bilinçlerin parlak derileri üstünde. Yaşayıp da farkında olmadığım bir hikayeyi oynuyorlar. Siluetlerin oyunu bittiğinde, sen de bitiyorsun. Ama ruhuma tuttuğun aynadaki imgeler oyuna devam ediyor. Ve sonunda, seni sevmemek imkansız oluyor. – Bay Karamsar (Forum, Site Yazarı)
Zümrüt Soruşturma (Kırılgan Şeyler) – Neil Gaiman
Gel şöyle, otur yanıma… Nasıl bir güzellik bu böyle Allah aşkına? En sevdiğim şeylerden ikisinin tek vücutta buluşmuş hâlisin resmen, hey maşallah! Bir yanda Sherlock Holmes, diğer yanda Cthulhu. Olabilir mi böyle bir şey? Lütfen olmuş çünkü…
Üstelik sadece bu bileşim değil gönlümü çalan, kurgu olarak da çok sağlamsın. Son ana kadar beni kandırmış, parmağında oynatmışsın da ruhum bile duymamış! Hem de hilelerini gözüme sokmana, benimle açıkça oynamana rağmen. Seni hınzır! Peki ya aralarda klasik eserlere yaptığın göndermelere ne demeli? Ah ne şeytansın sen… Seni o kadar çok seviyorum ki tutup Türkçeye çeviresim geliyor. Hatta öyle bir tutku ki bu, adama meslek bile değiştirir. Bir bakarsın, muhasebecilik olmuş mazi, “çevirmen” yazmışlar adının yanına ani. – M. İhsan “mit” Tatari (Forum, Yönetici)
Bul Beni Bebek – Mehmet Emin Arı
Mehmet Emin Arı‘nın Bul Beni Bebek adlı bilimkurgu öyküsüne ilan-ı aşk etmek istiyorum ben. 2003 yılında, TBD Bilimkurgu öykü yarışmasında birinci olmuş. Bense onu TBD’nin çıkarttığı öykü derlemesinde okumuştum. Hatta kitabı bana Okan Akıncı vermişti. İnternet üzerinden de ulaşılabilir öyküye. Boşa kullanılmış tek bir kelimesi dahi olmayan harika bir hikâyedir.
Bir bilgisayar mühendisi bir program yazar (Bebek) ve programın tek bir görevi vardır. Anneyi bulmak. Ve bulamadığı takdirde de evrimleşmek. Ta ki bulana kadar.
Hikayede çok güzel göndermeler var, ben en çok bu yönünü sevdim. Sonunda çok duygulandım. Üç dört defa okuduğum bir öykü ve bu mesajı yazarken iki kez yeniden okudum :). Sonuç olarak kalite kokan ve nefes alıp verdiğiniz ritimde okumanıza müsaade eden bir hikaye ortaya çıkmış. Ben çook seviyorum bu hikayeyi ve herkese okumasını tavsiye ediyorum. – Atakan Hatunkız (Forum)
The Last Question – Isaac Asimov
Asimov’un tarzını, özellikle robotlarını ve onlar aracılığıyla ağır bilimkurguyu sosyal bilimlere vs. bağlamasını severim. Asimov’un bu öyküsünde süper işlem gücüne sahip bir bilgisayar inşa edilmiş. Bu bilgisayar gün geçtikçe de farklı medeniyetler tarafından geliştiriliyor, döneminin en gelişmiş bilgisayarı olarak varlığını sürekli sürdürüyor.
2061’den itibaren gelecek zaman boyunca çeşitli dönemlerden ve uygarlıklardan kesitler şeklinde ilerleyen öyküde, her bölümde bilgisayara bir soru soruluyor ancak bilgisayar bu sorulara aynı cevabı veriyor. Böyle söyleyince fantastik bir şey gibi durdu, spoiler vermemek için soruları veya cevabı söylemiyorum. Öyküyü okursanız her bir sorunun ve verilen aynı cevabın bilimsel olarak da ne kadar mantıklı olduğunu kendi gözlerinizle görebilirsiniz.
Öykünün beni tam olarak tavladığı yön ise en son bölümü. Zaman sıçramaları şeklinde gide gide bir noktaya varıyoruz. Bu anda bilgisayar sonunda bir cevap veriyor. Ve bu son kısım öykü boyunca devam eden “bilimkurgusal gelecek kehanetleri” ve bilimsel bakış açısını bir anda felsefeyle alakalı bir kısma çekiyor ki, muhteşem. Çok muğlak anlattığımın farkındayım ancak yazdıklarım bile aslında fazla, öyküyü okuyup neler olduğunu kendiniz mutlaka görmelisiniz.
Güzel başlayıp ilginçliğini giderek arttıran, sonunda da vaaay diyerek hayran kaldığım nadir öykülerden birisi oldu The Last Question. – Lordmuti (Forum)
Öyküyü buradan okuyabilirsiniz.
Çoban Haita (Sarı Kral Öyküleri) – A. Bierce
Mitolojik anlatımı, tatlı alegorisi ve verdiği mesajla çok etkileyici bir öyküydü benim için. – Türker “estorn” Beşe (Forum, Editör)
İlahi Bugs Bunny Komedyası’na İki Ciltlik Metro Bileti – Bahri Vardarlılar
Bahri Vardarlılar ile tanıştığım İlahi Bugs Bunny Komedyası’na İki Ciltlik Metro Bileti adlı öykü kitabının aynı adlı öyküsüne vurulmamak için çok çabaladım ama olmadı. O kaosu, o çözülemedikçe delirten esrarları bir türlü unutamıyorum. Hem dünyasıyla hem diliyle benim için yeni bir kapıydı. Zihnim açıldı, gönlüm hızlı hızlı atmaya başladı. Sevdim işte seni. – Onur Selamet (Forum, Editör)
Kendi Halinde Bir Adam – Henri Michaux
Tuhaf öykülere olan düşkünlüğümün çıkış noktası olduğu için Henri Michaux’yu başa koymadan yapamadım. Kendi Halinde Bir Adam, pasif ve her halükarda kurban olmaya yazgılı karakterimiz Plume’ü konu alan bir hikaye serisindeki ilk öykü.
Belki Michaux’nun sürekli kıyaslandığı Kafka’yla en paralel gittiği metnin bu olduğunu düşünmemden, belki tren raylarında sekiz parçaya ayrılmış karısının yanında fütursuzca uyumaya devam eden Plume’ü aklımdan çıkaramamamdan ya da belki de sadece bir sabah uyanıp elimi uzattığımda evimin duvarını orada bulamamak gibi bir korkuyla beni tanıştırmasından ötürü, Kendi Halinde Bir Adam benim gözümde kesinlikle bir çikolata kutusu hak ediyor. – Beyza “Black Helen” Taşdelen (Forum, Editör)
Benim Frapan Torunum (İkna Ulusu) – George Saunders
Tuhaf demişken Saunders’ı anmadan bir öykü listesi yaptığımı hayal edemiyorum. Pek çok hikayesine gönlümü kaptırmış olsam da Benim Frapan Torunum, kendimi en yakın hissettiklerimden biriydi. Saunders’ın -tıpkı Michaux gibi- olağan karakterleri, rahatsız edici ve abartılı bulup görmezden gelsek de aslında çoktan gerçeğimiz oluvermiş olaylara paketlemesini epey seviyorum. Bu hikayede de, reklam bombardımanına tutulmadan iki adım bile atamadığımız “modern” hayatlarımızın, tıpkı bizler gibi sıradan karakterlere yüklenip tekrar gözümüze sokulmasını zevkle okumuştum. – Beyza “Black Helen” Taşdelen (Forum, Editör)
Korkuyu Beklerken – Oğuz Atay
Seni içime çektim bir nefeste; yüreğim tutuklu, göğsüm kafeste. Yanacağız ikimiz de ateşte. Dilediğin kadar acıt canımı; varlığın da, yokluğun da yetmiyor. Ahh kimin için atıyor bu yürek? Söyle kimin için atıyor bu yürek? – Guy Fawkes (Forum)
Omelas’ı Bırakıp Gidenler (Rüzgarın On İki Köşesi) – Ursula K. Le Guin
Bir şehir düşünün ki tek bir çocuk hariç herkes çok mutlu ve bütün insanların mutluluğu o tek çocuğun yaşadığı eziyete bağlı. Le Guin’in öyküye bir ütopya anlatır gibi başlayıp sonra madalyonun diğer yüzünü göstermesi beni acayip etkilemişti. Gerçi bir Ursula Le Guin eserine aşık olmam için pek fazla şeye ihtiyacım yok, yine de okuduktan sonra aklımda en çok yer eden edebi metinlerden biridir bu. – Burak “zehir” Mermer (Forum, Editör)
Kara Kedi – Edgar Allan Poe
Samimiyetin cezbetti. İçtenliğin, apaçık yaşanan korkunçluğu anlatsa da… Çürümüşlüğün ve deliliğin elçisi olan kelimeleri, bir kedinin huzur dolu mırıltılarına sarıp sarmalar gibi anlatmanı takip ettim; sonuna dek. Bir yanım bundan utanmış olsa da, içindeki dehşeti huzurluca dillendirmeni sevdim. – Bay Karamsar (Forum, Site Yazarı)
Deli ve Ejderha – Hazal “Fırtınakıran” Çamur (Öykü Seçkisi)
Ejderhaları severim. Senden ilk görüşte hoşlanmamın sebebi de bu olsa gerek… Öte yandan delilik? Bir şey diyeceğim ama inanmayacaksın. Şakayla karışık da olsa hep delinin teki olduğumu söyler arkadaşlarım. Efendim? Aramızda ortak bir nokta bulup aklını mı çelmeye çalışıyorum dedin? Evet, haklısın; yapıyorum bunu. İkili delilik dedikleri şey bu değil mi zaten?
Ne diyordum? Daha adını görür görmez cezbetmiştin beni. Ama ben ne bileyim bunun tutkulu bir aşkın ilk kıvılcımı olabileceğini? Ne kadar da ince betimlemelerin. Kara bir ejderhanın zar kanatlarının arasından süzülen iç karartıcı güneş ışığı, mağlup olan büyücünün sıkıntıdan sırtına yapışan kalbi… Peki ya “etekleri zil çalmak” deyimini kendine uyarlama zarafetin?
Ama en güzeli aldatışın elbette. Hem de iki kere! Biliyorum, kusurların da var. Ama aşk dediğin karşısındakini tüm hatalarıyla kabul etmek değil midir zaten? Ah, kara sevda… – M. İhsan “mit” Tatari (Forum, Yönetici)
Öyküyü buradan okuyabilirsiniz.
Zümrüt Soruşturma (Kırılgan Şeyler) – Neil Gaiman
Hem Cthulhu hem Sherlock Holmes olması bile yetecekken bir de Neil Gaiman’ın kaleminden çıkan bir öyküye nasıl aşık olmayabilirdim, bilmiyorum. Daha önsözünde aşık olmuştum zaten, öyküyü okuyunca aklım çıktı resmen. Üstelik bazen ince bazen bodoslama göndermeleri, kurgusu ve hem Cthulhu hem Sherlock Holmes içeriyor olması… Cthulhu ve Sherlock Holmes bir arada demiş miydim? – Türker “estorn” Beşe (Forum, Editör)
Tilkiler Aç mı Kalsın? – Mevsim Yenice (PostÖykü Dergisi)
Post Öykü’nün Mart – Nisan 2016 tarihli sayısında karşıma çıkan bu öykü, Mevsim Yenice ile ilk karşılaşmam olması adına da çok önemliydi. Öyküyü okuduğumda bitirip tekrar okudum. Sonra yanımdaki arkadaşıma uzatıp ona da okuttum. Üzerine dakikalarca konuştuk. Bir dergide karşıma çıkan en güzel şeylerden biri olduğunu daha ilk anda anlamıştım. Bence Mevsim Yenice’nin adını ve kalemini önümüzdeki yıllarda çokça duyacağız. Evvelden keşfedip kalemine âşık olma fırsatı bulduğum için kendimi şanslı hissediyorum. – Onur “Darly Opus” Selamet (Forum, Yönetici)
Dönüş – Ferit Edgü
Dönüş, öykü kurulumu hakkında son derece kalıplaşmış fikirlere sahip olduğum bir dönemde karşıma çıkıp şiirsel dili ve yapısıyla beni büyülemişti. Kendi bulantısının tam ortasına yine kendi ayaklarıyla dönecek kadar bir yere bağlı olmanın çaresizliğini okurun omuzlarına yükleyişindeki sadelikle ve sonunda Sait Faik’e çaktığı zarif selamla gönlümü fetheden bu kısacık öykünün kalbimdeki yerini bir başkasına bırakabileceğine pek az ihtimal veriyorum. – Beyza “Black Helen” Taşdelen (Forum, Editör)
Martıdan Korkan Oğlan (Birtakım Tuhaflıklar) – Alper Beşe
Hani bir öyküyü her okuyan farklı anlamlar çıkartır ya, ben bu öykünün bana çağrıştırdıklarına bayılıyorum işte. Bir yandan çok tanıdık, bir yandan çok uzak. – Türker “estorn” Beşe (Forum, Editör)
Fable – Charles Yu
Tom Gauld’un çizimleri var diye okumuştum, başlı başına aşık olduğum bir öykü oldu. Charles Yu çok bilinen bir isim değil ama Westworld’un ilk sezonunda hikaye editörü olarak yer aldı, yani ileride ismi daha çok duyulabilir. Fable’da ise terapideki bir adam aracılığıyla bize hikaye içinde hikaye anlatıyor. Fantastik bir dünyada ejderhalardan korkup avukat olmayı tercih eden bir adamın hikayesiyle başlıyor fakat öykü ilerledikçe terapinin amacını, adamın asıl derdini anlıyoruz. Fantazya ögelerinin bu şekilde mecazi amaçlarla kullanılması, öykünün asıl anlatmak istediği şeyleri yavaş yavaş belli etmesi şahane olmuş. – Burak “zehir” Mermer (Forum, Editör)
Gördüğümüzü Beğenmek: Bir Belgesel (Geliş: Hayatının Hikâyeleri ve Diğer Öyküler) – Ted Chiang
Güzelliğinin sebebi nedir acaba? Sakın ola “Asıl o senin güzelliğin,” diyerek alçak gönüllülük yapma. Aklın, güzelliğin tılsımındaki uğur ve uğursuzluğa takılmış. Ondan mıdır acaba bu dikkat çekiciliğin? Kelimelerini aldatıcı süslerden uzak tutarken, güzelliği savunan, yeren ve olduğu gibi anlatanlarla tanıştırdın. Beraberinde tanıttığın hayat(lar) mı seni hem tanıdık hem keşfedilmeyi bekleyen yapıyor? “Güzellik” senin için basit bir kelime değildi. Seni tanıdıktan sonra, artık benim için de değil. Ve senin de arzu ettiğin üzere, seni sen olduğun için sevmek gerekliydi. Yanılsama olarak değil sahiden sevmek. – Bay Karamsar (Forum, Site Yazarı)
Sürdürülebilir Balıkçılık Talimatı – Tevfik Uyar
Tevfik Uyar’ın aynı zamanda Artful Living’de yayınladığı ilk yazı olma özelliğini de taşıyan bu öyküde ameliyat masasından kalkan bir adamın yaşadığı şok edici ve absürt olaylar ele alınır. Normal bir dünyada, yaşadığı bir hastalık nedeniyle ameliyat olan adam kalktığında kendini köhne bir kulübede ve hiç beklemediği bir şekilde bulur. Karabatakların ihtilal yaptığı ve bu nedenle insanların zor durumda olduğunu söyleyen ailesine inanmakta güçlük çeker. Biz de bu aşamada kendisine yol arkadaşı olur ve olayları onun gibi yeni öğreniriz. Gerek dili, gerekse son dönem okuduğum öyküler arasında verdiği mesajla da beni en çok etkileyenler arasında yerini almıştır efenim. Tavsiye ederim. – Hakan “magicalbronze” Tunç (Kurucu)
Küçük Bir Fedakarlık (The Witcher Serisi 2: Sword Of Destiny) – Andrzej Sapkowski
Ah, benim çarpıtılmış masalım. Senin gibilere çok kaptırdım gönlümü, zaafım var ne de olsa size karşı. Özellikle de bunu yapan kişi, Witcher evreninin yaratıcısı üstat Sapkowski’yse. Ama Küçük Deniz Kızı masalını bir güzel çarpıtan sen var ya sen, hepsinden daha bir vurgunum işte sana.
Ama sana olan aşkımın tek nedeni bu değil. Essi Daven… O mavi saçlı, billur sesli, güzeller güzeli, boynu bükük ozan. Ah Essi ah… Seninle ilgili daha fazla şey söylemek istemiyorum, çünkü olur da günün birinde dilimize çevrilirsen herkes kendi tatsın, hazırlıksız yakalansın kâh güldüren kâh heyecanlandıran, ama en sonunda da boğazlara koca bir yumru oturtan hikâyeni. Benim gibi onlar da yapsın seni okuyarak “küçük bir fedakarlık…” ve unutamasınlar seni ömürleri boyunca. – M. İhsan “mit” Tatari (Forum, Yönetici)
Koku – Yalçın Tosun
Koku, bu saydıklarım içerisinde sanırım kanıma en çok dokunmuş olan öyküydü. Anne-babanın ölümü gibi sayısız metinde, sayısız duygularla işlenmiş bir konunun, koku duyusuyla birleşince öyküyü bu kadar özelleştirebileceğini hiç düşünmezdim ama ne derler bilirsiniz, aşkın nereden geleceği belli olmaz. Yazar tarafından huzursuz bir anda dondurulmuş tüm o çocuksu fakat bir o kadar da iğneleyici duygular ve betimlemeler gırtlağına tıkanıp kalıyor insanın. Bu öyküyü bu denli unutulmaz yapan da, bir anı basit bir şekilde kucaklayışı ve onu tepeleme dolduruşuydu bence. – Beyza “Black Helen” Taşdelen (Forum, Editör)
Küçük Tufan (Gecikmeli) – Alper Beşe
Ehe, şey… Bu öykü bana ithaf edilmiş bir öykü ve bir kardeş ağabeyinden daha güzel bir hediyeyi nasıl alır bilmiyorum. Öykünün sadece ağabeyimle benim anlayabileceğimiz gerçekliği de ilan-ı aşk etmem için başka bir sebep sayılabilir. – Türker “estorn” Beşe (Forum, Editör)
Tanrı Misafiri (Tek Kişilik Firar) – Tevfik Uyar
İtiraf ediyorum; sıradan biriydin karşılaşmamızın ilk anlarında benim için. Tesadüf kisvesi altında tesadüf olamayacak bir karşılaşmanın olağan eseri gibiydin. Tembel zihnim, bir sonraki adımı tahmin ederek kendini eğlendirme utanmazlığına düşünceyse, minik sürprizlerini gösterdin. Ne olursa olsun yaşanan ve yaşanacak anların başkalarıyla paylaşılma arzusunu anlatıverdin. Sonunda, “Anladın ya?” diyen gözlerle baktın bana. “Galiba…” diyerek, utanç içinde gözlerimi yere dikmiştim. Bir sonraki sayfaya geçip ayrıldığımızda, hissettiğimin utanç olmadığını ancak anlayabildim… – Bay Karamsar (Forum, Site Yazarı)
Kapı Birden Vuruldu – Etgar Keret
Bir Keret öyküsü yazmasam rahat edemezdim. Aslında Kapı Birden Vuruldu’yu okuyalı baya oldu, kitaba adını veren bu öyküden daha çok sevdiğim öyküler olması da mümkün içinde. Ancak gelgelelim aklımda en çok yer eden öykü bu. Keret’in dili zaten oldukça samimi ama Kapı Birden Vuruldu’da kendini öykünün başkahramanı haline getirip içinde bulunduğu tuhaf durumu doğrudan bize anlatıyor. Üstkurmaca en sevdiğim edebi yöntemlerden birisi ve Keret’in bu öyküsü de okuduklarım arasında bunun en iyi örneklerinden. – Burak “zehir” Mermer (Forum, Editör)
MacGuffin Diye Bir Şey Yoktur – Emirhan Burak Aydın (Öykü Seçkisi)
Emirhan Burak Aydın’ın öykülerini sayısız dergide ve fanzinde okudum. Birçoğu aklımda yer etti. Bazılarını tekrar okudum. Uzun soluklu işlerine de aşinaydım ve onları da seviyordum. Ancak bir öyküsü var ki aklıma gelince bile heyecanlanıyorum: MacGuffin Diye Bir Şey Yoktur. Kayıp Rıhtım Aylık Öykü Seçkisi’nin 1. Yıl Özel Sayısı için kaleme aldığı bu öykü, benim gerçeklik algımı şiddetli bir şekilde kırmıştı. O öyküyü okuduktan sonra bir kovboy hikâyesi yazmaya karar vermiştim. Ama hiç fırsatım olmadı. MacGuffin diye bir şey olmamasını seviyorum. – Onur “Darly Opus” Selamet (Forum, Editör)
Öyküyü buradan okuyabilirsiniz.
Gölgelet: Kurşun Asker – Onur Selamet (Öykü Seçkisi)
Defne Dimemma’nın tımarhanelere şenlik dilemması… Nasıl unutabilirim ki seni? Aradan bunca zaman geçti ama hâlâ aklımda gölgesiz Yüzsüz Herif ile kız kurusu Defne’nin hikâyesini kulağıma fısıldayışın. Birbirinden zarif kelime oyunların, aklını kaçırmış birinin yaşadıklarını birinci tekil şahıstan leziz anlatımın, son derece inandırıcı başkarakterin, şaşırtıcı ve gülümseten üslubun… Ah o üslubun yok mu o üslubun! “Üslup” kelimesinin sözlük anlamı gibi. Farklı, özgün, karakteristik, tanınası, tadılası…
Tatlı sözlerin değil beni sana bağlayan tek şey elbette. Bir kere (tembelliği bir yana bırakıp dişini azıcık sıkarsa) önümüzdeki yılların en büyük yazarlarından biri olabileceğini düşündüğüm birinin kaleminden çıkıyorsun. Diğer öykülerini de pek bir severim keratanın. Ama nedense aşk ve öykü dendi mi Onur Selamet’in bu öyküsünü anmalıyım dedim kendi kendime.
Neden mi? Hani bazı öyküler vardır, sadece konusuyla ya da finaliyle değil de her satırıyla, okudukça okuyasınızı getiren birbirinden keyifli cümleleriyle sizi kendine bağlar ya… Her bir cümlesiyle keyif sarhoşu olursunuz hani. Hah! Sen de onlardan birisin işte Gölgelet. Ben âşık olmayayım da kim olsun sana? – M. İhsan “mit” Tatari (Forum, Yönetici)
Öyküyü buradan okuyabilirsiniz.
Benim Adım Feridun (Olduğu Kadar Güzeldik) – Mahir Ünsal Eriş
Anlatımının güzelliğini saymasak bile, anlatılan olayın saçma bir şekilde komik ve aynı zamanda bir o kadar da gerginlik verici olması bu öykünün buraya yazılmasını gerektiriyor bence. Filmi nasıldır bilmiyorum, ama öykü, filmini merak ettirmeyecek kadar güzeldi. – Türker “estorn” Beşe (Forum, Editör)
İsmail Hakkı Tilbe’nin Cenazesindeki Erkekler – Hasan Basri Çiftçi (Marşandiz Fanzin)
Marşandiz Fanzin’in 9. sayısındaydı bu öykü. Herhalde dergiyi aldığım hafta içinde en az 5 kez okumuşumdur İsmail Hakkı Tilbe’nin hikayesini. Hasan Basri Çiftçi daha fazla yazıyor mu, yazıyorsa nerelerde yazıyor bilmiyorum ama okuma fırsatı bulduğum için kendimi şanslı hissettiğim bu öyküden dolayı minnettarım kendisine. – Burak “zehir” Mermer (Forum, Editör)
Cadı Evindeki Düşler – H.P.Lovecraft
Uzun zaman önce tanışmıştık. Farelerden korkmam için bana çılgın gerekçeler verdiğini hatırlıyorum. Eski duvarların küflü diplerine açılmış küçük kara deliklerin, akılalmaz dehşetlere açıldığından bahsetmiştin ya hani? Kozmik dünyayla ve tanımlamak için kelimelerin yetmediği varlıklarıyla aramızdaki engellerin, sadece biz farkında olmadığımız için orada durduklarından bahsetmiştin. Vakti geldi, şimdi itiraf zamanı. Seninle olmak ürkütücüydü. Ve bu yüzden seni tanıyabilmiş olmak güzel. Sözlerin, varlığımın önemsiz ve bu yüzden de her zaman tehdit altında olduğunu hissettirmişti. Beni korkutup, ardından alay etmek için bunları anlatmadığını biliyorum. Caziben, asla saklamadığın gizeminden. (“Ya?” diyen sahte şaşkınlık? Bayılıyorum kendinden eminliğine.) Unutulmazlığını dehşetine yormam -benim için- tuhaf kaçmaz. (İçten gülümsemenden, tuhaf iltifatımın onayladığını sanıyorum.) – Bay Karamsar (Forum, Site Yazarı)
Limbo – Beyza “Black Helen” Taşdelen (Öykü Seçkisi)
Kara hanımım… Betimlemeleriyle beni benden alan, “Kayıp Rıhtım” temalı bir seçkide karşılaşmayı beklemeyeceğiniz kadar çarpıcı ama bir o kadar da karanlık, kanlı kadın. Kim Shined Hanımı Eris’le, ruhunun aydınlık yarısı çalınan bu kadınla tanışıp da bu öyküye âşık olmaz ki? Karanlık fantastiğin en güzel örneklerinden olmasından mı dem vursam, yoksa çok başarılı bir intikam hikâyesi olmasından mı? Yoksa uzunluğuna rağmen kendisine doyamamanızdan, “Bu bir roman olmalıydı,” dedirtmesinden mi? Öyle ya, kara kaplı bir roman olmalı ki daha uzun sürsün aşkımız… – M. İhsan “mit” Tatari (Forum, Yönetici)
Öyküyü buradan okuyabilirsiniz.
Siyah Giysili Adam (Karanlık Öyküler) – Stephen King
Karanlık Öyküler kitabında yer alan bu öyküyü ilk dinlediğimde -o yaşlarda aşırı korktuğum için King öykülerini anneme okutturuyordum- günlerce kâbus görmüştüm. Öyküde bir çocuk, ormanda siyah giysili bir adamla karşılaşıyordu. Şeytan ona annesinin bir arı tarafından sokularak öldürüleceğini söylüyordu. O korkuyu dün gibi hatırlıyorum. Çünkü “o arıyla” bir gün boyunca evde mahsur kalmıştım. Aynı arı olduğundan eminim. Dehşet dolu dakikalar yaşadım. Bu unutulmaz anı için Siyah Giysili Adam’a âşığım. – Onur Selamet (Forum, Yönetici)
Son Bir İyilik – Hakan “magicalbronze” Tunç (Öykü Seçkisi)
Hey gidi küçük Âdem… ve senin hüzünlü hikâyen. Karla kaplı bir sokakta, tek istediğin bir lokma yemek ve ısınabileceğin, kuytu bir köşeydi sadece. Çünkü zeki bir çocuktun sen, devlet amcanın yardımını kabul ettiğinde başına gelecekleri biliyordun “bakımevi” denen o korkunç yerlerde. Bilmediğin şeyse “son bir iyilik” peşinde olduğuydu bu dünyadaki en kadim varlıklardan birinin. Biz de bilmiyorduk, öğrendik… ama… öğrenmese miydik ne? Hangi iyilik boğaza bir yumru oturtur ki? Böyle bir iyilik işte, son bir iyilik… Hüzünlü ve duygusal hikâyelerden hoşlanmayan benim gibi birine bile kendini sevdirdin, bunca zaman sonra bile aklında yer ettin ya… Ne diyeyim ben sana! – M. İhsan “mit” Tatari (Forum, Yönetici)
Öyküyü buradan okuyabilirsiniz.
İnsan Kalma Alıştırmaları – Atilla Atalay
Çok fazla eserini okumuş olmasam da Atilla Atalay’ın mizah ve melankoliyi birleştirdiği kısa öykülerini çok seviyorum. “Delirtici kırmızılıkta perdeleri içeriye gün ışığı sızdırmayan mağara gibi bir eve sığınmış” iş arayan üç adamın hayatla mücadelesini anlatan bu öykü ise aralarındaki en sevdiğim. Okurken ister istemez gülüyorsunuz ama karakterlerin dertleri, çaresizlikleri, aralarındaki muhabbetler o kadar gerçek ve tanıdık ki bitirince içinize bir şey oturuyor. Kendimi baş kahramanıyla bu kadar özdeşleştirdiğim bir başka öykü de hatırlamıyorum. – Burak “zehir” Mermer (Forum, Editör)
Bayan Gülseren (Havuz Başı) – Sait Faik Abasıyanık
Sait Faik’in yazdığı herhangi bir öyküye aşık olmamak mümkün mü, bilmiyorum ama bunun yeri bambaşka benim için. – Türker “estorn” Beşe (Forum, Editör)
Edirne’nin Köprüleri – Füruzan
Füruzan’ı bu yaşıma kadar neden ve nasıl okumadım bilmiyorum. Parasız Yatılı kitabında yer alan bu öykü yüreğimi kabarttı. Memet Fuat’ın, “Orhan Kemal’in kahramanı olan kızlardan biri yazmaya başladı.” yorumu o kadar gerçek ki, üstüne daha ne denir bilemiyorum. Hala Adile sanki aklımın bir köşesinde daima benimle olacakmış gibi hissediyorum, bu bir çeşit aşk. – Onur Selamet (Forum, Yönetici)
N. (Karanlık Çökünce) – Stephen King
Bir başka Stephen King öyküsüyle devam etmek istiyorum. Karanlık Çökünce kitabından “N.” aşklarımdan biridir. Obsesif Kompulsif Bozukluk tanısıyla ilk defa bu öyküde karşılaşmıştım. Öykünün dış dünyaya açılan ve içinde dehşet barındıran gedikleri bir yana, beni daha çok bu tanım germişti. Kendimi daha iyi tanımama sebep olan, çok kıymetli ve muazzam bir öykü bu. – Onur Selamet (Forum, Yönetici)
Maple Sokağı’ndaki Ev (Rüyalar ve Karabasanlar #1) – Stephen King
Tamam, bu son King öyküsü ilan-ı aşkım. Ama Rüyalar ve Karabasanlar’ın ilk cildinde yayınlanan bu öyküyü atlasaydım eksik hissederdim. King’in yine bütün sınırları kaldırdığı, akıllara “bir şey olacak” hissini kazıdığı, aşırı yaratıcı ve bence eşi benzeri olmayan bir öykü. Üstelik Bradbury çocuklarının başına gelenleri anlatıyor. Nasıl âşık olunmaz? “Bir şey olacak” hissi hayatımın önemli bir kısmında hep benimleydi. Yine dünyayı tanımanın en harika yolusun King. – Onur Selamet (Forum, Yönetici)
Demiryolu Hikâyecileri (Korkuyu Beklerken) – Oğuz Atay
Korkuyu Beklerken’de yer alan Demiryolu Hikâyecileri uzun yıllar bir ütopyaydı benim için. Bir dağ kasabası istasyonunda üç hikâyeci… Trendeki yolculara hikâyelerini satarak geçiniyorlar. Ötesi var mı? Seviyorum. – Onur Selamet (Forum, Yönetici)
Kar Yolcusu (Demiryolu Öyküleri) – Ayfer Tunç
Kemal Varol’un derlediği “Demiryolu Öyküleri” kitabında yer alan çoğu öyküye objektif yaklaşmamış olabilirim. Hepsi benim bebeğim gibiydi. Ama Ayfer Tunç dağların arasında öyle huzursuz bir çember çizmişti ki âşık olmamak elde değildi. Yanan sobanın ıslak çoraplardan çıkarttığı dumanları görebiliyorum. Kurtlar olmasa kendisini yokmuş gibi sanacak Eşber’e sayfalar boyu yarenlik ettim. Yine ederim, hiç sıkılmam. Çünkü seviyorum. – Onur Selamet (Forum, Yönetici)
Augusta Prima (Zeplin) – Karin Tidbeck
Bu listeye başlarken Tidbeck’in Zeplin adlı derlemesinden bir öykü söyleyeceğimden emindim. Hangisine âşıktım, bunu kestirmek için biraz düşünmem gerekti. Kitabın tamamına ilan-ı aşk edemediğim için ilk defa gerildim. Ama sonunda diğer öykülerin arasından bir milimle öne çıkan Augusta Prima’yı gördüm. Zamanın oraya ait olmadığı ve tiksindirici bir şey olarak kabul edildiği o acayip yer. Sabır isteyen, insanı zamanın dışına çıkartan bir öykü. Tam âşık olmalık. – Onur Selamet (Forum, Yönetici)
Karanfil, Zambak, Zambak, Gül (Tuhaf Şeyler Oluyor) – Kelly Link
Tuhaf Şeyler Oluyor yine benim için çok özel bir yere sahip kitaplardan. Sanırım bazı hisler var, onlara erişince otomatikman âşık oluyorum. Bu listeyi yazarken fark ettim ki Stephen King’in Maple Sokağı’ndaki Ev öyküsündeki “belirsizlik” hissi, yine karşıma çıkmış da haberim yok. Hatta beni vuran satırların altını çizmişim, aynen alıntılıyorum:
“Geçen hafta boyunca sürekli bir şeyler olacakmış gibi hissettim, içimde kelebekler uçuşuyordu âdeta. Bir şey olacaktı. Derslerimi anlattım, eve gelip yatağa girdim, bütün hafta olacak o şeyi bekledim ve derken cuma günü öldüm.”
Bir şey olacak diye beklerken âşık oldum. – Onur Selamet (Forum, Yönetici)
Dilek (Son Perde) – Roald Dahl
“Son Perde”, Roald Dahl ile tanıştığım şahane bir öykü derlemesi. “Dilek” adlı öykü ise başlı başına bir mutluluk sebebi. Çocukluğa dönüş. Bir halıya karşı verilen ölüm kalım savaşı. Nasıl âşık olunmaz ki? – Onur Selamet (Forum, Yönetici)
Muz Balığı İçin Mükemmel Bir Gün (Dokuz Öykü) – J. D. Salinger
Salinger’ın Dokuz Öykü adlı kitabında yer alan mükemmel bir hikâye. Sadece ismi bile âşık olmanıza yetecekken Glass Ailesi’yle tanışmak için de harika bir fırsat. Kumsalda geçirilen bir tatil öyküsü, çarpıcı finaliyle ancak bu kadar yürek burkabilirdi. Muz balıkları hâlâ aklımın sularında yüzüyor. – Onur Selamet (Forum, Yönetici)
Öyle Bir Hikâye (Alemdağ’da Var Bir Yılan) – Sait Faik Abasıyanık
“Alemdağ’da Var Bir Yılan”da yer alan hikâye okuduğum en fantastik şeylerden biri. Lisede neden Sait Faik’ten bu kadar sıkıldığımı hatırlayamıyorum bile. Paltosunun cebine cinayet işlediğini iddia eden bir deliyi saklayan kahramanımızla tanıştığımda heyecandan aklım çıkmıştı. Bu sınırsızlık beni de özgür hissettirdi. Ve âşık tabii. Bu öyküden sonra Sait Faik’le yeni baştan tanıştım diyebilirim. E öyle olunca da insanın dünyası değişiyor. Nasıl değişmesin? – Onur Selamet (Forum, Yönetici)
Tüyler (Katedral) – Raymond Carver
Carver’ın “Katedral” adlı kitabının ilk öyküsü “Tüyler”. Bence Carver ile tanışmak için harika bir fırsat. Gözle görülmeyen gerilimler beni hep çekmiştir. Yine mi şu “bir şey olacak” hissi, demeyin. Bu öyküde ötesi de var. Ve bir tavus kuşu. Gel de âşık olma. – Onur Selamet (Forum, Yönetici)
Abdullah Efendi’nin Rüyaları (Hikayeler) – Ahmet Hamdi Tanpınar
Yanılmayı çok seviyorum. Aynı yanılgıyı Sait Faik’te de yaşamıştım. Yıllar sonra dönüp âşık olduğum yazarlardan Ahmet Hamdi Tanpınar. “Hikayeler” adlı Dergâh yayınlarından çıkan toplu derleme bir çeşit edebiyat dersi gibi. Abdullah Efendi’nin Rüyaları ise bambaşka bir dünya. Üstüne kelime söylemek haddim değil. Sadece âşığım. Bilin istedim. – Onur Selamet (Forum, Yönetici)
Bir 14 Şubat daha… Sevdiğiniz öykülere ilan-ı aşk etme günü
Küller Küllere - Alan Hillery
Satırlarını bir çırpıda okutturdun; duyguların en nahoşlarından biri yüzünden; gerçekleşmemesini istediğim büyük hatadan bir sonraki satırda dönüleceği umudumdan. Karşılıklı alınacak çifte öcün dehşetiyle kalbime bir ağırlık çöktürdüğünden iz bıraktın, o yüzden seviyorum seni; yoksa ilahi adalet kisvesi altında, büyük bir hatanın öyküsü olduğundan değil.
Piyango - Shirley Jackson
Seviyorum, seviyorum seni… Bir köşede unutulmaya yüztutmuş olacak kadar önemsizin, gün gelip kalplerdeki karanlığın aynası olabildiğini anlattığın için. Seviyorum, seviyorum seni… Haksızlığın ne demek olduğunu bilenlerin, gün gelip de düzen öyle buyurduğu için haksızlığı adalet adına savunabileceklerini hatırlattığın için.
Gün bitti, ben yine geç kaldım. Yine de ilan-ı aşk etmekten geri durmayacağım. Okumamın üzerinden yıllar geçse de unutmadığım ve hiç unutmayacağımı düşündüğüm öyküleri seçtim. Buraya eklemediğim bazı başka öyküler de var, onları gelecek yıllara saklıyorum artık.
Diğerlerinden farklı olarak bu öyküyü ne kadar çok sevdiğimi daha önce de söylemiştim zaten. Şimdi bir kez daha söylemiş olacağım sadece.
İçindeki fantastik unsurlara rağmen yaşananları kendi hayatımdan birer anıymış gibi hatırlamamı sağlayacak şekilde büyük bir özen ve beceriyle yazıldığı için gönlüme girdi Çolpan.
İlk okuyuşumun üzerinden neredeyse beş yıl geçmiş. Kalbimde değişmeyen bir yeri var hala.
Kaybetmeyi, çaresizliği, kabullenememeyi insanın kalbini kıran bir zarafetle anlattığı için seviyorum bu öyküyü.
Çok iyi betimlemelerle okurun da kendisini o anı paylaşanlardan biri gibi hissetmesini sağladığı için seviyorum. Hiç bitmeyecek bir anda kalıyoruz onlarla birlikte.
Henüz yazılmadı bu öykü aslında ve hiç yazılmayacak da. Bizim bildiğimiz; tutkulu bir aşkı anlatan uzun bir hikayeden kısacık kırpılmış, öncesini sonrasını öğrenemediğimiz kısacık bir sahne. Böyle hissettirdiği için seviyorum.
Öyküyü yetişkin olarak okusam da bittiğinde hep çocukluğuma dönmüş oluyorum. Sadece bir çocuğun hissedebileceği o saf sevinci ve acıyı bana hatırlattığı için sevdim.
Hem Kibritçi Kız’a benziyor hem de çok farklı. Onun kırılganlığı, masumiyeti ve hüznü var. Hava soğuk, lapa lapa kar yağıyor; yer ve zaman değişse de dünya aynı. Noel Baba da öyküye dahil oluyor ve okura etiğe dair bir soru soruyor. Naifliğine karşın bu soruyu sorma cesareti olduğu için sevdim.
İnsanın tüm ilkelerine ve tüm tercihlerine rağmen olağanüstü zamanlarda olağanüstü güçlü duygular hissedebileceğini ve aynı şekilde hissetmeye devam etmek için tüm hayatıyla çelişen kararlar alabileceğini gösterdiği ve dahası soğuk, bembeyaz bir kış gününde geçtiği için aşık oldum bu öyküye.
Kaybetmek, kaybetmek ve kaybetmek… Hayat böyle geçip giderken kaybetmenin sırası değişse bir lütuf olur muydu bu? Bir hediye, belki de acı veren bir lanet derdik ona.
Yaşam, ölüm, güzellik ve kadın üzerine ilginç bir fikir sunarak düşünmeyi sağladığı için kalbimde yer etti bu güzel öykü.
Her 14 Åubat’ta bu baÅlıÄı küçük bir ziyarette bulunalım
Ne güzel projeydi yalnız, şöyle tekrar okuyunca bir kez daha anladım
Şimdiye kadar yaptıklarımız içerisinde en sevdiğim proje bu galiba. Hem fikir çok güzel hem de insanlara okuyacak bir sürü yeni şey önermiş oluyoruz.
Yalnız son 2 senede epey öykü okumuşum, akşam eve geçince buraya birkaç öykü daha yazayım en iyisi.