in , ,

Dörtnala Gelen Felaket: Mitoloji ve Folklorda Şeytani At Sembolizmi

Şeytani at sembolizmi, mitoloji, folklor ve halk hikâyelerinde zamanın, kaosun ve ölümün habercisi olarak karşımıza çıkar. İşte bu kötücül anlatının izini süren uğursuz bir yolculuğa davetlisiniz.

Şeytani At Sembolizmi
- Reklam -
- Reklam -

At, karşımıza çoğu zaman iyi yürekli kahramanın yardımcısı olarak çıksa da bir zaman sembolü olarak fazlasıyla korkutucudur. Biz de bu yazıda zamanın sembolü olan şeytani at imgesini inceledik.

Çocukluğumuzda dinlediğimiz masallarda, efsanelerde karşımıza çıkan en önemli unsurlardan biri de hayvanlardır. Konuşan kurbağalar, kurnaz tilkiler, uğursuz baykuşlar ve masum kuzular…

Hayvanlarla bu kadar içli dışlı olan imgelemimiz onlara çeşitli simgesel değerler de yüklemiştir elbette. Barışın simgesi sayılan güvercin gibi kimi hayvanlar olumlu özellikler edinmişken baykuş, yılan gibileri uğursuzluğu çağrıştırır. Keçi de sık sık şeytan ile özdeşleştirilerek bundan payını almıştır. Zihinlerimizde genellikle olumlu izler bırakan at da aslında birçok inanışta ürkütücü bir yaratık olarak tasvir edilerek kötücül bir anlam taşır. Özellikle zaman ile ilişkilendirildiğinde en masum görünen at figürü bile ölümcüldür.

- Reklam -

Şeytani At Sembolizmi ve Hayal Gücünün Ölümle Mücadelesi

Bizim burada özellikle başvurduğumuz kaynak olan The Anthropological Structures of the Imaginary eserinde Gilbert Durand, atın insanın ölüm korkusunun bir sembolü olduğunu söyler. İmgelem çalışmalarında önemli bir yeri olan Durand’ın sınıflandırmasına göre insanın ürettiği ve üreteceği imgelemsel unsurlar yani mitlerde ve halk hikâyelerinde karşımıza çıkan arketipler, imgeler ve simgeler zamanın geçişi ve dolayısıyla ölüm üzerine odaklanır. İnsanın en büyük korkusu ölümdür ve bununla başa çıkmak için söz konusu unsurları üretir.

Yazar Kubilay Aktulum bu konuda şöyle demektedir:

“İmgelemin düzenleyici ilkesi, Zaman’ın ve Ölüm’ün değişik yüzlerini temsil eden, simgeleyen, gösteren imgeleri belirlemektir; çünkü Zaman ve Ölüm düşüncesi ancak bu yolla bastırılabilecektir. Tüm toplumlar mitleri, efsaneleri, değişik yazınsal ürünleri vb. aracılığıyla bu iki izleği kendilerince değişik biçimlerde temsil etmişler, böylelikle onlar konusunda değişik imge ve simgeler üretmişlerdir. İnsanoğlunun temel amacı, imgelem aracılığıyla akıp giden Zaman ve Ölüm karşısındaki varlıksal korkularını olabildiğince azaltmak olduğundan bu arayışını simgeleyen temsil araçları (tüm yazınsal, folklorik ürünler) “korkunç gece”, “yok edici düşüş”, “saldırganlık” vb. imgelerle doldurulmuştur. Öyleyse yaratıcı imgelem “uğursuz Nesne”nin (Ölüm ve Zaman) doğurduğu “yaratıcı işlevden” yola çıkarak, onu yaşama bağlayan, yüzünü yaşama döndüren imgelerle bu korkularından kurtulmaya uğraşmaktadır.” (Aktulum, 2021a:39)

İmgelem yoluyla yarattığımız olumlu veya olumsuz imgelerin mücadelesi aslında bizim zaman ve ölüme karşı olan mücadelemizi göstermektedir ve yaratıcı hayal gücümüz yoluyla vücuda getirdiğimiz tüm yazılı ve folklorik ürünler bir nevi katarsis yaşamamıza sebep olarak rahatlamamızı, en azından imgesel düzeyde ölümsüzlük elde etmemizi sağlarlar. Kısacası imgeler yaratmak yani hayal kurmak bizim için bir ölüm kalım meselesidir diyebiliriz.

Zamanın Kaotik Temsilcisi Olarak Atlar

Zamanın geçişini temsil eden at da işte bu yarattığımız imgelerden birisidir. Durand’ın sisteminde, zamanın geçişinin ve ölümün simgelerinin sınıflandırıldığı zamanın yüzleri kategorisinde yer alır. Buna göre at, su, gök gürültüsü, cehennem ve güneş mitleriyle ilişkilidir ve bu dört mit kümesinin sadece bir ortak duygusal teması vardır o da değişim ve gürültüyle sembolize edilen, zamanın geçişine dair duyulan korkudur (Bkz. Durand, 1999: 73). Biz de zamanın akışını temsil eden at imgesini bu dört mit kümesine bağlı olarak inceleyeceğiz.

Mitolojide Atlar

Atın da içinde olduğu hayvanbiçimli simgeler insanların korkularının birincil maskelerindendir. Hayvanın içgüdüsel yani tahmin edilemez olan hareketleri insan için bir tedirginlik sebebidir. Hızlı hareketler ise zamanın geçişinin ve değişimin sembolik bir anlatımıdır. Bu, ölüme giden yoldur dolayısıyla değişim insanın en büyük korkularından biridir. At, hem hızlı olmasıyla değişim ve zamanın geçişinin hem de geçip giderken çıkardığı yoğun gürültüyle ölümü hatırlatan kaosun tümden bir temsilidir. Biliyoruz ki kaos çoğu mitte evrenin yaratılmadan önceki haline işaret eder yani düzensizliğe… Düzen tanrının bir eseridir, onun olmadığı yerde şeytani güçler hükümdarlıklarını ilan ederler.

Mircea Eliade de Kutsal ve Kutsal-Dışı eserinde insanın, yaşadığı yer ile onu çevreleyen belirsiz uzam arasında belli bir karşıtlık kurduğunu hatırlatır. Her bir düzen yaratma atılımıyla tanrının kutsal kozmos yaratma atılımını tekrar eden insan için düzen kurduğu yer dışındaki yerler tanrının değil, şeytanın meskenidir (Bkz. Eliade, 2019: 29-30). İşte, zamanın ve ölümün temsilcisi olarak at da bu kaotik, şeytani düzene aittir ve bu haliyle olumsuz bir anlam taşır.

Aysız Gecelerin Ürkütücü Canavarı Cheval Mallet

Özellikle Avrupa folkloruna bakıldığında kaotik, ölüm getiren at figürünün oldukça yaygın olduğu görülür. Fransa’da Cheval Mallet denen şeytani at yorgun yolcuları sırtına binmeleri için ayartan, oldukça bakımlı, beyaz ve etkileyici bir yaratıktır. Akşam veya gece yarısı görünür ancak sıklıkla aysız gecelerde ortaya çıkar. Uzun bir yoldan gelen yolcu ata bindiğinde at adeta şimşek hızıyla dörtnala koşmaya başlar ve önünde kimse duramaz. Bu yolculuk çoğunlukla sabahları binicinin ölmesiyle son bulur. Kurban yere düşüp hemen ölür ya da atın toynakları altında ölümüne ezilir. Daha sonra ise bedeni bir uçurum kenarında ya da bir pınarın içinde bulunur, yanında ise toynak izleri görülür… Bu attan kurtulmanın çeşitli yolları vardır. Yolculuğa karşılık verilen, üzerinde haç işareti olan para, haç çıkarma ya da kutsal su bunlardan birkaçıdır. Ancak en etkili yöntem Aziz Benoît madalyonu kullanmaktır (Bkz. Bouchet, 2019).

Henri Dontenville La France Mythologique kitabında gece yarısı uzun yoldan dönen bir adamın Cheval Mallet ile karşılaşmasını anlatır. Onu önce normal bir at sanan adam birkaç saniye sonra ne olduğunu anlar. Önce korkar ancak daha sonra durumu lehine çevirmeye karar verir zira üzerinde Aziz Benoît’nın madalyonunu taşıdığını hatırlamıştır. Atın yelesinden tutup sırtına atlar atlamaz dörtnala gitmeye başlarlar. At bazen onu düşürmeye çalışsa da yolcu iyi tutunmuştur. Bir süre sonra sallanmanın verdiği yorgunluğu fark eden adam havada haç işareti yaparak cebinden madalyonu çıkarır ve ata onu önce Paris’e, sonra da karısına götürmesi emrini verir. Korkuyla sarsılan at emre uymak zorundadır. Her şey tam da yolcunun istediği gibi olur. At da bilinmeyen meskenine geri döner (Bkz. Dontenville, 1966: 104-105).

Ölümle eşdeğer olan ve dörtnala gitmesiyle adeta Durand’ın bahsettiği kaosu temsil eden bu cehennem atının sadece aydınlığı yani tanrısal olanı temsil eden bir aziz madalyonuyla alt edilebilmesi insan imgeleminin, yarattığı kaotik ve karanlık imgeleri kontrol altına almak için karşısına aydınlık imgeleri koyduğunu göstermektedir. İnsan böylece tanrısal olanın yardımıyla aslında ölümü, bilinmezi ve kaosu kontrol altına almıştır.

Felaket Habercisi: Helhest

Kaos ve felaket getiren atlardan biri de Danimarka folklorundan gelmektedir: Helhest. Ateş saçan gözleri, üç bacağı ve bir deri bir kemik vücuduyla daha görünüşte bile insanlara açlık, hastalık ve ölümü çağrıştıran bu cehennem atı Danimarka folklorunda gerçekten de onu gören kişi ya da o kişinin yakını için gelecek olan ölümü veya hastalığı haber verir. Eski zamanlarda insanların bu felaketlerden korunmak için Helhest’in mezarı olduğunu düşündükleri yere tükürdükleri söylenir. Hatta insanlar yeni bir mezarlığa gömülmenin uğursuzluğunu savuşturmak için canlı bir hayvanı, genellikle de tek bacağı kesilmiş bir atı ölen kişinin yanına gömerlermiş ki hem ruhları korusun hem de ölülerin dünyası ve yaşayanların dünyası arasında gidip gelebilsin (Johan H, 2024).

Helhest

Benjamin Thorpe, evinin camından kilise avlusuna bakan bir adamın bu atı gördüğünde renginin bir ölü gibi bembeyaz olduğunu ve kısa bir süre sonra hastalanarak öldüğünü aktarır. Ayrıca yine Thorpe’a göre, Hel, ölümle özdeştir ve veba zamanlarında üç bacaklı atın üzerinde gezerek insanları boğduğuna inanılır. Bu yüzden, bir hastalık ortalığı kırıp geçirdiğinde “Hel geziniyor”, köpekler havladığında “Hel köpeklerin arasında”, bir yerde bir hastalık olduğunda “Hel geldi”, hastalık bittiğinde “Hel gitti” gibi ifadelerin kullanıldığını da belirtir (Bkz. Thorpe, 1851: 209).

Ölümle eşleştirilen Hel figürünün Nordik mitolojide Loki’nin çocuklarından biri olan ve Odin’in ölüler diyarını yönetmesi için yeraltına yolladığı tanrıça Hel ile de alakalı olabileceğini söylemekte yarar görüyoruz. Bu durum at figürünün özellikle Avrupa halklarının imgeleminde ne derece ölümle iç içe geçtiğini açıkça göstermektedir.

Bilinçdışının Kaotik Yolcusu: At, Su ve Yeraltının Karanlık Mirası

Atın kaotik ve kontrol edilemez yanının onu tanrısal düzenin tam karşısında, şeytani düzenin ise yanı başında konumlandırdığını görmekteyiz. Makrokozmik düzeyde bir düzensizliği temsil etmenin yanında at, mikrokozmik olanda yani insanda da kaotik, düzensiz ve kontrol edilemez olanın sembolüdür: bilinçdışı. Atın bilinçdışındaki korkuların ve arzuların bir simgesi olarak düşünülmesi yaygın bir görüştür.

J. E. Cirlot, Paul Diel’in atı derin arzu ve içgüdülerin sembolü olarak gördüğünü belirtirken Carl Gustav Jung’un da atı insanın derinlerdeki güçleri ve aynı zamanda su ile bağdaştırdığını ekler ve bunun atın Plüton ve Neptün ile ilişkilendirilmesinin nedeni olabileceğine değinir (Bkz. Cirlot, 2001: 152). Bu noktada dörtnala koşan bir at, yine bilinçdışını sembolize eden yeraltı ve su imgeleriyle de yerdeş hale gelmiş olur. Görünenin ötesini temsil eden imgelerden oluşan bu yerdeşlik, zamanın akışına dair duyulan, derinlerde saklanmış korkuyu da özellikle su atı anlatılarında açığa çıkarır.

Cehennemin Kızgın Ateşinden Britanya’nın Serin Sularına…

İskoç folkloruna bakalım. Katharine Briggs, bunlardan biri olan Each Uisge hakkında “An Encyclopedia of Fairies: Hobgoblins, Brownies, Bogies, and Other Supernatural Creatures kitabında geniş bir bilgi verir. Genelde parlak tüylü ve güzel bir at görünümünde olsa da bazen devasa bir kuş ya da yakışıklı bir genç adam olarak da görünebilir. Yoldan geçenleri sırtına binmeleri için ayartan bu ata binmekte acele eden kim varsa inanılmaz bir hızla atın sırtında göle taşınır ve canavar tarafından yenir. Sadece karaciğeri bırakılır ve sahile vurur. Atın özelliklerinden birisi de derisinin yapışkan olmasıdır. Öyle ki bir kez tuzağa düşüp ata binen kurban kendini ondan asla ayıramaz (Bkz. Briggs, 1976: 116).

Kelpie - Şeytani At İmgesi

Bununla birlikte şeytani su atı dendiğinde akla ilk gelen yaratık şüphesiz Kelpie’dir. Jason Marc Harris, “Perilous Shores: The Unfathomable Supernaturalism of Water in 19th-Century Scottish Folklore adlı makalesinde Kelpielerin kurbanlarını tuzağa düşürerek ya da zorla sırtına binmelerini sağlayarak acımasızca suya sürüklediğinden bahseder. Avını ele geçiren bu şeytani su atı hızla mesken edindiği sulara dalarak avını boğar ya da yer. Derenin yanından geçen kişiyi yakalamak için sellere sebep olduğu da söylenmektedir (Bkz. Harris, 2009: 11). Bazen kaba saba, pejmürde bir adam formuna girdiği olsa da sıklıkla genç bir at olarak ortaya çıkar (Bkz. Briggs, 1976: 246).

Kelpie’nin Galler folklorundaki karşılığı ise Ceffyl Dŵr olarak görülür. Delyth Badder ve Mark Norman The Folklore of Wales: Ghosts isimli kitapta rahip William Hobley’nin 1923 tarihli Hanes Methodistiaeth Arfon eserinden şu anlatıyı aktarır: “Kişi bir kez Ceffyl y Dwr’un sırtına atladı mı hayata veda etmiş demektir zira adam çığlığı basmaya yeltenmeden at ve sürücü gölün dibini zaten boylamış olur! Bu şeytana gelince, et ve deri onun için özel lezzetlerdir; avını yavaşça yutar çünkü onlara çok düşkündür” (Badder ve Norman, 2024).

Gecebiçimli Kaotik Bir Simge: Su ve At İlişkisi

At ve su, kontrol etmekte zorlandığımız güdülerimizi hapsettiğimiz, kaotik bilinçdışını sembolize etmenin yanında değişimi ve geri dönmeyecek olan zamanın akıp gidişini de temsil eder. Böylece, zamanın müdahale edemediğimiz ilerleyişi ve hareket, at ve su yerdeşliğinin ortak noktası haline gelir. Durand, atın hareketinin de akan su gibi hareket şemasına bağlı olduğunu ve atın verdiği ürkütücü, öfkeli at imgesinin suyun kontrol edilemez, öfkeli, boğucu doğasıyla imgelemde eşleştirildiğini söyler (Bkz. Durand, 1999: 76). Bu sebeple bu iki imgenin yanyana gelmesi şaşırtıcı değildir.

Zamanın ilerleyişini temsil etmesiyle zaten ölümcül hale gelen su imgesi, atların kurbanlarını geceleri kaçırmasıyla karanlığa bağlanır. Karanlıkta kurbanların boğularak ölmelerine sebep olan su da böylelikle zamanın ve ölümün gecebiçimli kaotik bir simgesi haline gelir. Su, hayat verici olduğu kadar kontrol edilmezliği, derinliği ve her şeyi içine alıp yok etmesiyle korkutucu bir imge yaratır. Bu yok edicilik tufan mitlerinde bozulmuş olanı temizleme, yeni başlangıçlara yol verme yani bir nevi yeniden doğuş gibi hayırlı işlere vesile olsa da neticede aynı anda bazı şeylerin ölümüne de sebep olmaktadır, tıpkı su atı anlatılarında olduğu gibi…

Karanlığın Korkunç Gürültüsü

Gecebiçimli kaotik bir simge haline gelen su karanlığı çağrıştırır. Karanlık ise gürültü ve kaosa işaret eder. Şimdi, gözlerinizi kapatın ve dörtnala giden at imgesini gözünüzde canlandırın. Çok geçmeden koşan toynakların tedirgin edici gürültüsünü duyacaksınız. İşte size bir şeylerin yolunda gitmediğine dair hisler yaşatan ve sebebini bilmediğiniz bir şekilde korku duymanıza sebep olan ses bu dörtnala gidiştir ve bu hisler Durand’ın insanın kaosa ve zamanın uçup gitmesine karşı duyduğu korku diyerek bahsettiği şeydir.

Halk Hikayelerinde Şeytani At

Karanlık ve gürültü ilişkisini ele alırken Kubilay Aktulum, Bachelard’ın karanlığı gürültü ve yankıyla eşdeğer gördüğünden bahseder zira göz göremediğinde kulak en derindeki gürültüleri bile duyabilir (Bkz. Aktulum, 2021b: 402). Etrafında neler olup bittiğini görememek ancak nereden geldiğini bilmediği, alışılagelmişin dışında gürültüler duymak insanda bir tedirginlik yaratır zira neyle karşılaşacağını bilemez. Anlatılarda gördüğümüz, tüylerimizi diken diken eden şeytani atlar da gecenin sessizliğinde ortaya çıkıp dörtnala koşarak imgelemimizde gömülü olan bu tedirginliği ve ölüm korkusunu ete kemiğe büründürürler.

- Reklam -

Yıldırım Kadar Hızlı!

Atların adeta şimşek hızıyla dörtnala gitmesi kurbanın afallamasına ve müdahale edemeden kendini suyun dibinde bulmasına sebep olur. Atın hızını şimşeğin hızıyla kıyaslamamız lafın gelişi değildir zira şimşek de en az at kadar ani hareket eden, gürültülü, müdahale edilemez ve hızlı bir fenomendir. Ölüme yol açan bu korkutucu hız ve ani hareket kaosun bileşenlerinden biridir ve zamanın hızla geçişini hatırlatır. Kaotik olanın tüm bu özelliklerini taşıyan şimşek ve at böylece yerdeş hale gelir. Durand, bu yerdeşliğin sebebinin hızlı hareket etme şemasının şimşeğin hızıyla çakışması olduğunu söyler ve duyulduğunda tedirginlik yaratan ses ile gök gürültüsünü ve atın dörtnala koşmasını bağdaştırarak bunların insandaki ölüm korkusunu tetiklediğini belirtir:

“Böylece folklor, tıpkı mit gibi, gök gürültüsünü huzursuz, gürültülü bir at olarak hayal eder ki bu gök gürlediğinde söylenen ünlü “şeytan atını nallıyor” sözünün de anlamıdır (…) Atın dörtnala gitmesi ile aslanın kükremesi, denizin uğuldaması ve sığırın böğürmesi yerdeştir” (Durand, 1999: 77).

Mitolojide de şimdiye kadar bahsettiğimiz kaotik su, yıldırım ve at imgesinin yakınlığını vurgulayan birçok örnek vardır. Heybetli deniz ve fırtına tanrısı Poseidon dört atın çektiği bir arabayla denizde dolaşır ve atları yarattığı için onların tanrısı olarak kabul edilir. Oğlu olan at Pegasus ise Zeus’un yıldırım taşıyıcısıdır. Kelt mitolojisinde deniz tanrısı ve öte dünyanın kralı Manannán mac Lir de denizde at arabasıyla seyahat eder (Bkz. MacCana, 1970: 70).

Biz de yukarıda verdiğimiz örneklere bakarak diyebiliriz ki insanın folklorik imgeleminde atın koşuşu, gök gürültüsü ve hız gerçekten de yerdeş ve ölümü hatırlatan imgeler olarak ortaya çıkmaktadır.

Şeytanın Elçisi, Cehennem Zebanisi

Atların ölüm ve cenazelerle alakalı olduğunu Ebedi Dönüş Miti kitabında Mircea Eliade de belirtir. Noel ve Epifaniyi ayıran on iki günlük arada geceleri ölülerin ailelerini ziyarete geldiklerini ve cenazeyi temsil eden hayvan olan atın da yılın son gecesinde göründüğünü söyler (Bkz. Eliade, 2020:81). Böylece, at aslında eski, geçip gitmiş yani “ölmüş” seneyi temsil eder ve bu noktada zamanla olan ilişkisi tekrar ortaya çıkmış olur.

Güney Galler’deki geleneksel kukla at Mari Lwyd buna iyi bir örnektir. Noel ve Epifani arasındaki zamanda ortaya çıkarılan bu at, Eliade’nin bakış açısını dikkate aldığımızda geride kalan yılın bir temsili olmaktadır. Bu ara dönem, ölülerin geri geldiği, ölü ve diri arasındaki sınırların kalktığı ve tam bir kaosun hâkim olduğu geçiş zamanlarıdır. Bu da bize yaratılıştan hemen önceki kaosu hatırlatır. At, yeni yılın gelmesiyle yeni bir başlangıç yapmadan önceki kaotik zamanın temsilcisi olarak sokaklarda gezdirilir ve eski, ölmüş diyebileceğimiz yılı alıp götürür.

Başsız Süvari - Şeytani At Sembolü

At arabaları da bu ölüm sembolizminin bir parçasıdır. Yunan mitolojisinde ölülerin dünyasına hükmeden yeraltı tanrısı Hades de yeryüzüne çıkarken kullandığı at arabasıyla ünlüdür. Washington Irving’in The Legend of Sleepy Hollow öyküsünden ve bu öykünün adapte edildiği Sleepy Hollow filminden aşina olduğumuz başsız süvari efsanesinin çıkış noktası olan, İrlanda’nın başsız süvarisi Dullahan da kendisi gibi başsız, kara bir atın üzerinde ya da altı tane siyah at tarafından çekilen bir at arabasında seyahat eder. Atlarının çok hızlı olduğu, o kadar ki burun deliklerinden ve toynaklarından ateş çıktığı söylenir. Sürdüğü at arabası tabutlardan, mezar taşlarından ve kemiklerden oluşur. Kesilen başını gökyüzüne kaldırarak yanında götürmek istediği ruhları aradığına inanılmaktadır (Bkz. Connor,2019).

İrlanda’dan bir diğer şeytani at arabası da Cóiste Bodhar (Ölüm Arabası) olarak bilinir. Biri öldüğünde ortaya çıkan bu araba hakkında kimi anlatılar onu Dullahan’ın ve dört siyah atının sürdüğünü söylerken bazıları da arabanın altı başsız attan oluştuğunu söyler (Bkz. Donnelly, 2020). William Henderson da Northumberland’daki bir görgü tanığının ifadesini aktarır. Anlatıcıya göre, başsız bir sürücü ve yine başsız atlar tarafından sürülen bu cenaze arabası gece yarısına doğru hızlıca ama sessiz bir şekilde kiliseye doğru ilerlediğinde oranın cemaatinden hatırı sayılır sayıda kimselerin kısa süre içinde öleceğine inanılırmış (Bkz. Henderson, 1879: 326).

Fransız folklorunda da at arabasıyla gelen ölümün olduğunu görmekteyiz. Özellikle Bretagne bölgesinde ölüm Ankou ismiyle kişileştirilmiştir. Ölüm getiren bu arabanın değişmeyen özelliği, görüldüğünde bir ölüm kehaneti meydana getirmesi ve ölüleri öbür tarafa taşıyıcı rolüdür. Émile Souvestre, bölgede Karr an Ankou olarak anılan arabanın bir tabut beziyle örtülü olduğunu, altı siyah at ve Ankou tarafından sürüldüğünü söyler (Bkz. Sébillot, 1904: 153). Proinsias MacCana da Celtic Mythology kitabında özellikle halk masallarında ölümlüleri ölülerin olduğu dünyaya taşıyan atlardan bahseder (Bkz. MacCana, 1970:55).

Mahşerin Dört Atlısı

Kıyamet Dörtnala Gelir

Atın ölümle ilişkilendirildiği ve ölümün habercisi olarak ortaya çıktığı en net örnek sanıyoruz ki Hristiyanlık inancında kıyamet zamanı ortaya çıkacağına inanılan Mahşerin Dört Atlısı’dır. Yeni Ahitteki Vahiy kitabında bu dört atlının fetih, savaş, kıtlık ve ölüm olduğunu görürüz. Atın kıyamet zamanıyla olan ilişkisi Türk mitolojisinde de belirgindir. Telengitlere göre Kalgançı Çak (kıyamet) geldiğinde:

“Kalgançı Çak geldiği, kara yer ateşle kaplandığı zaman büyük hakan ata tanrı (kayra kaan ada kuday) kulaklarını tıkar, o çağda dünya bozulur; yer ve insan nesli mahvolur. Fitne ve fesat saçan gaddar rüzgâr insanları heyecanlandırır. Töre bozulur. Tepeler çalkalanır; demir üzenginin dibi delinir. Çuvaldızın deliği yırtılır. Ulus bozulur. Kara böcek (gibi insan) kanatlanır, gözlerine kan dolar; kara su kanla karışık akar, yer uğuldar, dağlar sallanır, çukurlar, hendekler yıkılır, gök gürler, göğün kenarı açılır, deniz çalkanır dibi görünür, yerin altı üstüne gelir; yosunlar öğütülüp kül (toz) olur, gök sallanıp eteği açılır, deniz dalgalanıp dibi görünür; deniz dibinden dokuz parça kara taş çıkar, dokuz taş dokuz yerinden yarılı, her taştan dokuz çemberli dokuz sandık çıkar, her sandıktan demir atlı dokuz kişi çıkar, bu kişilerden ikisi başkan olur. Bunların bindikleri atlar “Vuruşkan ulu sarı” (adlı) olur, ön ayakları kılıçlı, kuyrukları kamalı olur, ağaca rastlarsa ağacı keser, canlıya çarparsa canlıyı mahveder; il güne rahat olmaz.” (Sakaoğlu ve Duymaz, 2020:181).

Werner Wilhelm Gustav Schuch -The Four Horsemen of the Apocalypse - 1910 - Atlar Mitoloji

Ölüm getiren at imgesi sanat eserlerinde de kendine yer bulmuştur. Örneğin 1921 İsveç yapımı film Körkarlen (Hayalet At Arabası) zamanı gelince ölen insanların cenazelerinin öte tarafa at arabasıyla götürülmesini anlatır. Yalnız, bu arabayı sürenler yeni yıl gecesinde en son ölen kişilerdir. Bu yüzden, arabayı süren kişi her sene değişmektedir. 19.yüzyıl sanatçısı Horace Vernet, Gottfried August Bürger’in Lenore adlı baladından etkilenerek The Ballad of Lenore, or the Dead Travel Fast tablosunu resmetmiştir. Resimdeki genç kız Lenore, sevgilisi sandığı ama aslında ölüm olan atlının kara atında mezarlığa doğru yol alır.

Émile Jean-Horace Vernet - The Ballad of Lenore, or The Dead Travel Fast -1839 - At Sembolizmi

Werner Wilhelm Gustav Schuch, Death Riding Over the Battlefield tablosunda ölümü bir atlı olarak resmeder. Gustave Doré’nin Yeni Ahitteki dördüncü atlı olan ölümü konu ettiği The Vision of Death illüstrasyonunu da unutmamak gerekir. Doré gibi Schuch, Albrecht Dürer, Eduard Jakob von Steinle gibi isimler de mahşerin dört atlısını resmetmiştir.

Gustave Dore - The Vision of Death-1868 - At Sembolizmi

Güneş ile Gelen Karanlık

Son olarak bu kadar kasvetli anlatıdan sonra at imgesinin daha iç açıcı bir boyutuna, güneş mitlerine bir göz atacağız. Görünürde göksel ışık ve aydınlık ile alakalı olsa da söz konusu aydınlığın arkasında aslında zamanın yok ediciliği pençelerini açmış beklemektedir. Bu da atı aydınlığın tarafında yer alan göksel bir imgeden çok zamanın ilerleyişinin yani ölümün bir sembolü yapar. Dolayısıyla güneşin hareketine bağlı olarak incelenen bir at da özünde yukarıda bahsedilen atlar kadar korkunçtur.

Durand’a göre güneş mitleri yoluyla at sembolizmi kitonik attan pür göksel bir sembolizme evrilmiştir. Öyle ki at adeta kuş imgesinin bir eşi olmuş ve kitonik yılanın düşmanı olarak karşımıza çıkmıştır. Bunun sebebi tarihsel gerçeklik olabilir yani aslında bir toprak üzerine ardı ardına yerleşen iki farklı toplulukla alakalıdır. Durand, bu duruma örnek olarak iyiliksever Hyperbora güneşi Apollon’un subtropik ve tropik kültürlere Hint-aryan işgalciler tarafından empoze edilmesini gösterir. Böylece, bu arketipsel gök-güneş emperyalizmi zararlı güneşsel at sembolizmini zamanla pozitif bir hale sokmuştur (Bkz. Durand,1999: 76). Bütün bu süreçte at da vardır ve zamanın geçişinin sembolü olarak kalmaya devam etmiştir.

Apollon’un her gün güneşi gökyüzünde oradan oraya sürüklemek için kullandığı ve dört atın çektiği at arabası bunun bir örneğidir. Veda mitolojisinde tanrı Surya, güneş tanrısı olarak bilinir. Her gün yedi atın çektiği bir at arabasıyla güneşi gökyüzünde sürükler. Bu noktada önemli olan atın güneşle ilişkisinden çok zamansal hareket ile olan ilişkisidir zira bizi ölüme adım adım yaklaştıran bu harekettir. Güneş de tıpkı ay gibi zamanı tayin etmeye yarayan önemli bir unsurdur.

Durand, Yunan, İskandinav ve Pers mitolojisinde ay tanrıçalarının da atların sürdüğü arabalarla yolculuk ettiğini belirtir (Bkz. Durand, 1999: 75). Bunu göz önüne aldığımızda atın güneşin ve aydınlığın bir sembolü olduğunu değil güneşle aynı sembol kümesinde yer alan, güneş ve ay gibi zamansal hareketin bir temsilcisi olduğunu görebiliriz.

Kötücül At Sembolü

Tüm bu su, şimşek, ölüler dünyasından gelen cehennemi at ve güneş mitlerinin ortak noktası zamanın geçişi ve ölüm ile ilgili olmalarıdır. Su ile alakalı inançlarda atların dörtnala gidişi ve suyun akıp gidişi üzerinden zamanın geri döndürülemezliği ve devamlı akışına, değişime dair ortak noktaya vurgu yapılır. Şimşek ile atın, hız ve kaotik gürültü açısından benzeşmesi de insanda ölüme dair korkuyu uyandırmaktadır. Ölüleri öbür dünyaya götüren hayvan olarak atın öne çıkması da aslında zamanın akışını temsil etmesiyle alakalıdır zira zamanın akması zaten ölüm demektir. İstediği kadar pozitif görünsün sakladığı ışığın ardında ölüme uzanan bir karanlık yatar. Bu açıdan güneş mitlerindeki atlar da göksel aydınlık ile alakalı görünse de ileriye dönük hareket sebebiyle zamanın geçişini temsil ederler ve bizler için sevimli bir dost olmak yerine ölümü hatırlatan bir cehennem yaratığı olurlar.

Kaynaklar ve İleri Okuma


Mitoloji ve folklorda şeytani at imgeleri üzerine görüşlerinizi yorumlarda veya Kayıp Rıhtım Forum’da paylaşabilir, daha fazlası için bizleri Google News’ten takibe alabilirsiniz.

Damla Ötenkuş

1994 İstanbul doğumluyum. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nde Karşılaştırmalı Edebiyat dalında lisans ve yüksek lisans yaptım. Kendimi bildim bileli bir şeyler yazıyorum. Hakkında yazmayı en çok sevdiğim konular ise gotik edebiyat, mitoloji ve folklor. Çevremdekilerin başını şişirmekten vazgeçtiğim için yazdıklarımı ilgi alanlarıma sahip olanlarla paylaşmaya karar verdim. Bunlardan bazıları Fantasantik dergisinde yayımlandı. Hâlâ düzenli bir şekilde yazıyorum.

  1. Uzun zamandır böyle güzel, etkileyici ve buram buram olağanüstülük kokan bir metin okumamıştım. İyi geldi.Emeğinize sağlık…

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yeni Zelanda Arı Fosili Keşfi

Yeni Zelanda’da 14,6 Milyon Yıllık Arı Fosili Keşfedildi

Joseph Kosinski UFO Filmi

Joseph Kosinski’den Gerilim Temalı UFO Filmi Geliyor