Margaret Atwood
Okuyucunun dikkatini çekin (bunun en kolay yolu kendi dikkatinizi çekmektir). Ama okuyucunun kim olduğunu bilmezsiniz, o yüzden bu iş karanlıkta sapanla balık tutmaya benzer. A’yı heyecanlandıran şey B’yi canından bezdirebilir.
Kendi yazdığınız bir kitabı asla yeni aldığınız bir kitabın ilk sayfasıyla gelen o masum beklentiyle okuyamazsınız, çünkü onu yazan kişi sizsinizdir. Sahne arkasında bulunmuşsunuzdur. Tavşanların o şapkaya gizlice tıkıştırıldığını görmüşsünüzdür. Bu yüzden yazdıklarınızı bir yayıncı kuruluşa göndermeden önce bir ya da iki okur arkadaşınıza gösterin. Bu arkadaşınızla romantik bir ilişki içinde de olmamalısınız. Tabii ondan ayrılmak istemiyorsanız…
Büyük ihtimalle bir sözlüğe, gramer kitabına ve gerçeğe tutunmaya ihtiyacınız olacak. Sonuncusunun anlamı şu: bedava öğle yemeği diye bir şey yoktur. Yazarlık bir iştir. Ama aynı zamanda da bir kumar. Asla bir emeklilik maaşınız olmayacak. Diğer insanlar size bir parça yardımcı olabilir, ama çoğunlukla tek başınasınızdır. Bunu size hiç kimse yapmadı, siz seçtiniz. Bu yüzden sızlanmayın.
Ve evet, paranoyalarınızın hepsi gerçek. Üstelik dahası da var. Dolabınızda yürüyebilen bir kıl yumağı yetişiyor! Ama onları kendinize saklamaya çalışın, diğer insanların kendi paranoyaları var. Paranoyalarla zıtlaşmak şimşek çaktırır; çünkü birbirine sürtünen benler elektrik yükü oluşturur. Bunu fizik dersinde öğrendim.
Çok iyi bir çalışma olmuş. Ellerinize sağlık…
Ed Greenwood’da yazma tavsiyesi vermiş … Güler misin ağlar mısın