in ,

Witcher: Bazı Şeyler Biter, Bazı Şeyler Başlar | Kısım 1

Rivyalı Geralt ile en büyük aşkı Yennefer’ın düğününü anlatan kısa hikâyeyi sizler için çevirdik. Maceranın ilk kısmı sizlerle.

witcher oyku
- Reklam -
- Reklam -

Witcher Geralt’ı pek çok sözle tanımlayabiliriz. Cesur, onurlu, dürüst, kinayeci… ve çapkın. Ama maceraları boyunca pek çok güzelle birlikte olmasına rağmen Geralt’ın kalbi her daim tek bir kişiye ait olmuştur: Vengerbergli Yennefer

Witcher kitaplarında bir ayrılıp bir barışan ancak birbirlerini sevmekten asla vazgeçemeyen bu ikili bir türlü kavuşamaz. Andrzej Sapkowski’nin yazdığı Bazı Şeyler Biter, Bazı Şeyler Başlar adlı öykü hariç…

Ünlü yazarın 1993 yılında iki arkadaşına düğün hediyesi olarak yazdığı bu hikâye, Geralt ile Yennefer’in evliliğini anlatır ve serinin yedinci kitabı olan Gölün Hanımı’ndan (Lady Of The Lake) sonraki bir zaman diliminde geçer. O nedenle içinde, Geralt ile Ciri’nin karşılıklı sohbet ettiği sekizinci bölümde çok küçük de olsa bir miktar sürprizbozan (spoiler) içeriyor, baştan uyaralım.

- Reklam -

Bununla birlikte hikâye Witcher evrenine dâhil değildir ve eğlencelik olarak kaleme alınmıştır. Roman serisinde yer almaz. Onun yerine Sapkowski’nin farklı farklı konuları ele alan kısa öykülerinin derlendiği aynı adlı bir kitapta (Bazı Şeyler Biter, Bazı Şeyler Başlar) geçer. Bu derlemedeki hikâyelerden sadece iki tanesi Witcher evreniyle alakalıdır. Biri bu, diğeri de Geralt doğmadan çok önce annesiyle babasının başından geçenlerle ilgili başka bir çalışma.

Lafı fazla uzatmadan sizleri yazarın mizahi bir dille yazdığı, Dandelion’dan Triss Merigold’a kadar pek çok tanıdık karakteri barındıran bu öyküsüyle baş başa bırakıyoruz. Keyifle okuna!


Bazı Şeyler Biter, Bazı Şeyler Başlar

Andrzej Sapkowski

I

Güneş ateşli dokunaçlarını panjurların arasındaki çatlaklardan zorla soktu, odayı eğimli ışık huzmeleriyle böldü, uçuşan tozların üstünde bir nabız gibi attı, yerde parlak benekler oluşturdu ve Yennefer’ın kemer tokasından kör edici bir şekilde yansıdı. Büyücü kadının kemeri yüksek topuklu bir ayakkabının, yüksek topuklu ayakkabı beyaz bir dantelli gömleğin, beyaz dantelli gömlek ise siyah bir eteğin üzerine seriliydi. Siyah bir külotlu çorap, chimera şeklinde oyulmuş bir sandalyenin arkalığından sarkmaktaydı. Ortada ne çorabın ne de ayakkabının diğer tekinden eser vardı. Geralt içini çekti. Yennefer hızlı ve basitçe soyunmayı seviyordu. Witcher buna alışmaya başlasa iyi olurdu. Başka şansı yoktu.

Ayağa kalktı ve panjurları açıp dışarı baktı. Yüzeyi bir ayna kadar pürüzsüz görünen gölden hafif bir pus yükseliyor, kıyılarda yetişen huş ve fındık ağaçlarının dalları çiy damlalarıyla parıldıyordu. Uzaklardaki çayırlar, çimlerin hemen üstünde tıpkı bir örümcek ağı gibi asılı duran, alçak ve kalın bir sisle kaplıydı.

Yennefer battaniyenin altında kıpırdanıp anlaşılmaz bir şekilde mırıldandı. Geralt içini çekti.

“Bugün güzel bir gün Yen.”

“Ha? Ne?”

“Güzel bir gün. Olağanüstü derecede güzel.”

Yennefer onu şaşırttı. Küfredip başını yastığın altına gömmektense doğrulup oturdu, bir elini saçlarının arasında gezdirdi ve geceliğini bulmak için yatakta aranmaya başladı. Geralt kadının geceliğinin yatağın baş tarafının arkasında, Yennefer’ın dün gece attığı yerde olduğunu biliyordu. Ama bir şey söylemedi. Yennefer bu tür gevezeliklerden nefret ederdi.

Büyücü kadın ansızın küfredip battaniyeyi bir kenara tekmeledi ve kollarını havaya kaldırıp el çırptı. Gecelik yatağın arkasından uçarak çıktı, havada ürkütücü bir hayalet gibi dalgalandı ve kadının öne doğru uzattığı eline kondu. Geralt içini çekti. Yennefer kalkıp Witcher’a doğru yürüdü, sonra da ona sarılıp kolunu ısırdı. Geralt içini çekti. Alışması gereken şeylerin listesi sonsuza dek uzayıp gidiyormuş gibi görünüyordu.

“Söylemek istediğin bir şey mi vardı?” diye sordu büyücü kadın, gözlerini kısarak.

“Hayır.”

“Güzel. Biliyor musun, bugün sahiden de güzel bir gün. İyi iş.”

“İş mi? Ne demek istiyorsun?”

Yennefer cevap veremeden önce aşağıdan bir yerlerden yüksek sesli, uzun bir nara ve hızla hareket eden bir şeyin sesi duyuldu. Ciri, gölün kıyısında etrafa sular sıçratarak siyah bir kısrak sürüyordu. Safkan ve oldukça güzel bir hayvandı bu. Geralt o kısrağın bir zamanlar sarışın Witcher kızı ilk izlenimine göre yargılayan ve çok pis yanılan, malum bir yarı-elfe ait olduğunu biliyordu. Ciri ona Kelpie diyordu; Skellige adalarının lisanında bazen at şeklini alan, korkunç ve huysuz bir deniz ruhunun ismiydi bu. Çok kısa süre önce Kelpie’yi çalmaya çalışan bir buçukluk bunu zor yoldan öğrenmişti. Buçukluğun adı Sandy Frogmorton’du ama o zamandan beri (yüzündeki nal izinden ötürü) herkes ona “karnabahar” diyordu.

“Bir gün düşüp boynunu kıracak,” diye homurdandı Yennefer, dizginlerini sıkıca tutup öne eğilen Ciri’nin etrafa su sıçrata sıçrata dört nala at binmesini izlerken. “Günün birinde senin şu deli kızın boynunu kıracak.”

Geralt başını çevirip tek kelime etmeden büyücü kadının menekşe rengi gözlerine baktı.

“Pekâlâ,” dedi gülümseyen Yennefer, bakışlarını kaçırmadan. “Özür dilerim, bizim kızımız.”

Ardından Witcher’a bir kez daha sarıldı, vücudunu onunkine sertçe bastırdı ve tekrar kolunu ısırdı. Sonra onu öptü ve yine kolunu ısırdı. Geralt kadının saçlarını öperek geceliğini dikkatle çekip çıkardı.

Kendilerini bir kez daha dağınık yatakta buldular; hâlâ sıcak, hâlâ rüyalarla sırılsıklamdı. Ardından uzun uzun ve oldukça sabırlı bir şekilde birbirlerini okşamaya başladılar. Eninde sonunda birbirlerini keyif ve mutlulukla dolduracaklarını biliyorlardı. Yaptıkları her şey keyif ve mutluluk doluydu. Birbirlerinden çok farklı olduklarını bilmelerine rağmen her zamanki gibi bu farklılıklar onları ayırmıyor, aksine bir araya getirip sıkı ve kuvvetli bir şekilde birbirlerine bağlıyordu; tıpkı bir evi taşıyan sütunlar ve çatı kirişleri gibi… Tıpkı ilk kez birlikte olduklarındaki gibi, Geralt kadının göz kamaştırıcı çıplaklığı ve yoğun arzusu karşısında büyüye kapıldı; Yennefer da adamın inceliği ve hassasiyetine hayran oldu. Ve yine tıpkı ilk kez birlikte oldukları zaman gibi büyücü kadın bunu ona söylemek istedi, fakat adam öpüp okşayarak onu susturdu ve kelimenin tam anlamıyla aklını başından aldı. Daha sonra, bu sefer de Geralt ona bundan bahsetmek istediğinde sesini bile çıkaramadı. Ardından, keyif ve mutluluk onları bir heyelanın gücüyle sarıp sarmalarken geriye yalnızca göz kapaklarının altındaki büyük bir ışık patlaması, sessiz bir çığlık kaldı. Sonra dünya var olmayı bıraktı, bazı şeyler bitip bazı şeyler başladı, bir şey sona erdi ve geriye yalnızca sessizlik, sessizlik ve huzur kaldı.

Ve büyü.

Dünya yavaşça rayına döndü. Rüyalarla sırılsıklam olan yatak, güneş ışığıyla dolu oda ve gün geri geldi. Gün…

“Yen?”

“Hmm?”

“Bugünün güzel bir gün olduğunu söylediğinde ‘iyi iş’ dedin. Bunun anlamı…”

“Evet,” diye doğruladı kadın, kollarını iki yana açıp battaniyenin kenarlarını kavrayarak gerindi ve o anda göğüsleri öylesine belirginleşti ki Witcher’ın belinden aşağısının şiddetle titremesine neden oldu.

“Bak Geralt, bu havayı biz yarattık. Dün gece. Ben, Nenneke, Triss ve Dorregaray. Riske giremezdim, bugün çok güzel olmak zorunda…”

Duraksayıp adamın böğrünü diziyle dürttü.

“Çünkü bugün hayatının en önemli günü, aptal.”

II

Gölün ortasındaki bir çıkıntının üstünde duran Rozrog Kalesi’nin hem içi hem de dışı feci derecede tamirata ihtiyaç duyuyordu. Üstelik bu yeni bir durum değildi. Rozrog en hafif tabiriyle bir harabe, her yanını sarmaşıkların, likenlerin ve yosunların bürüdüğü bir taş yığınıydı. Kurbağalarla, semenderlerle ve kaplumbağalarla dolu göllerin, bataklıkların ve sazlıkların ortasındaki bir yıkıntı… Kral Herwig’e verildiği zamanlarda bile bir harabeydi burası. Rozrog Kalesi ve etrafındaki bataklık arazi on iki yıl önce yeğeni Cömert Brennan için tahttan çekilen Herwig için bir tür hediye, bir veda armağanıydı. Geralt eski kralla Dandelion vasıtasıyla tanışmıştı çünkü Herwig hoş ve kibar bir ev sahibi olduğundan ozan sık sık adamın kalesinde kalıyordu.

Yennefer, Witcher’ın listesindeki tüm yerleri reddettikten sonra Herwig ile kalesinden bahseden de Dandelion olmuştu zaten. Ne tuhaftır ki büyücü kadın Rozrog’u hemen kabul etmiş ve burnunu bile kırıştırmamıştı.

İşte bu yüzden Geralt ile Yennefer’ın düğünü Rozrog Kalesi’nde gerçekleşecekti.

III

Başlangıçta bunun küçük ve gizli bir düğün olması düşünülmüştü ama zamanla – çeşitli nedenlerden ötürü – böyle bir şeyin mümkün olmadığı ortaya çıktı ve böylece organizasyon yapmaktan anlayan birine ihtiyaç doğdu. Yennefer bu rolü üstlenmeyi reddetti elbette; kendi düğününü organize etme fikrinden hoşlanmamıştı. Dandelion şöyle dursun, Geralt ile Ciri’nin de organizasyonlar hakkında hiçbir bilgisi yoktu. Böylece bu görevi Tanrıça Melitele’nin Ellander’deki başrahibesi Nenneke’ye verdiler. Nenneke hiç vakit kaybetmeden soluğu orada aldı. Her ikisi de birer rahibe çırağı olan genç Iola ve Eurneid da yanındaydı.

Ve sorunlar başladı.

IV 

“Hayır Geralt,” diye öfledi Nenneke, ayağını yere vurarak. “Ne düğün töreninin ne de şölenin sorumluluğunu kabul ediyorum. Aptalın tekinin kale dediği bu harabe beş para etmez bir yer. Mutfak dökülüyor, dans salonu sadece bir ahır olarak kullanılmaya müsait, şapel ise… Eh, bir şapelle alakası bile yok. Bana en azından şu Herwig’in hangi tanrıya ibadet ettiğini söyleyebilir misin?”

“Bildiğim kadarıyla hiçbirine. Dinlerin kitleler için bir tür uyuşturucu olduğunu iddia ediyor.”

“Ben de öyle düşünmüştüm,” dedi başrahibe, küçümseyici tavırlarını gizleme gereği görmeden. “Şapelde tek bir heykel bile yok, hatta fare kapanları dışında hiçbir şey yok. Hepsinden de önemlisi burası kahrolasıca bir virane. Geralt, neden düğününü Vengerberg gibi medeni bir şehirde yapmak istemiyorsun?”

“Yen’in dörtte bir melez olduğunu ve senin şu medeni şehirlerinde karışık evliliklerin hoş karşılanmadığını biliyorsun.”

“Yüce Melitele aşkına! Dörtte bir elf kanı… Bütün sorun bu mu yani? Neredeyse herkesin damarlarında bir parça kadim kan vardır. Bu aptalca bir önyargıdan başka bir şey değil!”

“O önyargıları ben yaratmadım.”

V

Ziyaretçi listesi çok uzun değildi. Nişanlı çift kimleri çağıracaklarını kararlaştırmış ve davetiyeleri yollama görevini Dandelion’a vermişlerdi. Ancak çok geçmeden ozanın listeyi okumaya bile fırsat bulamadan önce onu kaybettiği ortaya çıktı. O da bunu itiraf etmeye utandığından ucuz bir numaraya başvurmuş ve aklına gelen herkesi davet etmişti. Geralt ile Yennefer’ı çok yakından tanıdığı için önemli hiç kimseyi unutmamıştı elbette fakat davetli listesini çok sayıda rastgele isimle zenginleştirmeyi de ihmal etmemişti.

Böylece ilk önce Geralt’ın hocası ihtiyar Vesemir, Kaer Morhen’den çıkıp geldi. Yanında Geralt’ın çocukluk arkadaşı olan Witcher Eskel de vardı.

Ardından şaman Fareçuval yanında Freya adında, kendisinden bir baş daha uzun ve birkaç yüzyıl daha genç olan, bronzlamış bir kızla geldi. Onlara Skellige kontu Crach an Craite ve iki oğlu Ragnar ile Loki eşlik ediyordu. Ragnar o kadar uzundu ki at üstündeyken bile ayakları neredeyse yere değiyordu. Loki ise zarif bir elfi andırıyordu. Gerçi bunda şaşılacak bir şey yoktu; kardeş de olsalar ikisi de kontun farklı cariyelerinden doğmuştu.

Blaviken muhtarı Caldemeyn, oldukça çekici ama son derece utangaç kızı Annika ile geldi. Sonra cüce Yarpen Zigrin göründü; ne ilginçtir ki “umacılar” dediği, her zamanki sakallı haydutları yanında yoktu. Yarpen’e yolda elf Chireadan katılmıştı; kendisinin Kadim Halk arasındaki statüsü pek bilinmese de oldukça yüksek olduğu açıktı. Ona kimsenin tanımadığı birkaç suskun elf eşlik ediyordu.

Ardından yaygaracı bir buçukluk topluluğu çıkageldi. Geralt aralarından yalnızca Düğümotu Çayırı’nda bir çiftçi olan Dainty Biberveldt’i ve söylentilere göre çok geçimsiz bir kadın olan eşi Gardenia’yı tanıyordu. Bu buçukluk grubunun arasında aslında bir buçukluk olmayan, ünlü iş adamı ve tüccar Novigradlı Tellico Lunngrevink Letorte da vardı; kendisi aslında Dudu adıyla buçukluk numarası yapan bir doppler, yani bir şekil değiştiriciydi.

- Reklam -

Brokilonlu Baron Freixenet, soylu bir dryad olan eşi Braenn ve beş kızı Morenn, Cirilla, Mona, Eithe ve Kashka’yla birlikte teşrif ettiler. Morenn on beş, Kashka ise beş yaşında görünüyordu. Freixenet kapkara, Braenn ise bal sarısı saçlara sahip olmasına rağmen beş kızın da saçları alev kızılıydı. Braenn gözle görülür bir şekilde hamileydi. Freixenet tüm ciddiyetiyle bu seferkinin bir erkek olduğunu belirtirken kızıl saçlı dryad sürüsü kendi aralarında bakışıp kıkırdıyordu. Braenn ise hafif bir tebessümle ‘oğullarına’ Melissa adını vereceklerini ekledi.

Nenneke’nin çıraklarından biri olan, Ellanderli genç rahip ve tarihçi Tek Elli Jarre da geldi. Burada bulunmasının sebebi daha çok gizliden gizliye âşık olduğu Ciri’ydi. Genç kız ise Nenneke’nin içerlemesine aldırmadan bu kötürüm ve utangaç delikanlının başarısız flört girişimlerini hafife alıyordu.

Beklenmedik davetlilerin listesi Bremervoordlu Prens Agloval’la başlıyordu. Geralt ile Prens birbirlerinden açıkça nefret ettiğinden adamın gelmesi bile bir mucizeydi. Daha da tuhaf olanı eskiden bir denizkızı olan eşi Sh’eenaz’la birlikte gelmesiydi. Genç kadın her ne kadar kuyruğunu bir çift alışılmadık derecede güzel bacak karşılığında feda etmiş olsa da karadan korktuğu için deniz kıyısını terk etmekten hoşlanmadığı bilinen bir gerçekti.

Diğer kraliyet mensuplarının gelmesini bekleyen pek fazla kişi yoktu, zaten davet de edilmemişlerdi. Yine de hükümdarlardan bazıları mektuplar, hediyeler ve ulaklar göndermişti. Hatta bazen üçünü birden… Bunu kendi aralarında ayarlamış olsalar gerekti çünkü ulaklar tek bir grup hâlinde seyahat etmiş ve yolda arkadaş olmuşlardı. Şövalye Yves Kral Ethain’i, Komutan Sulivoy Kral Venzlav’ı, Sör Matholm Kral Sigismund’u ve Sör Devereux da bir zamanlar bir striga olan Kraliçe Adda’yı temsil ediyordu. Yolculukları oldukça neşeli geçmiş olmalıydı çünkü Yves’in dudağı yarılmış, Sulivoy’un ise kolu alçıya alınmıştı. Matholm topallıyordu. Akşamdan kalma Devereux ise öyle bir baş ağrısı çekiyordu ki eyerinde zor duruyordu.

Kimse altın ejderha Villentretenmerth’i davet etmemişti çünkü ona nasıl ulaşacaklarını veya kendisini nerede bulabileceklerini bilmiyorlardı. Ama ejderha herkesi şaşırtarak çıkageldi. Tabii ki kimliğini gizleyip, Şövalye Borch Üçkarga kılığında. Dandelion’ın olduğu bir ortamda hiç kimse kimliğini saklamaktan bahsedemezdi elbette ama ozan, bu kıvırcık saçlı şövalyeyi gösterip aslında bir ejderha olduğunu söylediğinde çok az kişi ona inandı.

‘Dandelion’ın arkadaşları ve tanıdıkları’ olduklarını söyleyen renkli güruhu ne davet eden ne de bekleyen olmuştu. Büyük bir çoğunluğu şairlerden, müzisyenlerden ve ozanlardan oluşuyordu. Aralarında bir akrobat, profesyonel bir barbutçu, bir timsah güreşçisi ve aşırı makyajlı, bebek gibi dört kadın da vardı. Kadınlardan üçü fahişeye benziyordu, pasaklı bir görünümü olmayan dördüncüsüyse kesinlikle öyleydi. Grup biri sahtekâr olan iki kâhin, bir heykeltıraş, her daim sarhoş olan sarışın bir medyum ve adının Schuttenbach olduğunu iddia eden, çiçek bozuğu tenli bir gnomla tamamlanıyordu.

Büyücüler ise bir kuğu ile bir yastığın karışımından elde edilmiş gibi görünen ve hem karada hem de denizde ilerleyebilen, büyülü bir gemiyle geldiler. Sayıları davet edilenlerden dört kat daha az, beklenendense üç kat daha fazlaydı, zira dedikodulara göre Yennefer’ın meslektaşları onun cemiyetlerinden olmayan biriyle, bilhassa da bir Witcher’la evlenmesini tasvip etmiyordu. Bir kısmı davetiyeyi görmezden gelmişti, bir kısmı da zamanlarının olmadığını ve yıllık büyücüler toplantısına katılmaları gerektiğini belirterek özürlerini sunmuştu. Bu yüzden, Dandelion’ın “yastıkkuşu” olarak adlandırdığı geminin güvertesinde sadece Voleli Dorregaray ile Oxenfurtlu Radcliffe vardı. Bir de kestane rengi saçlı Triss Merigold…

VI

“Triss Merigold’u sen mi davet ettin?”

“Hayır,” dedi Witcher, başını iki yana sallayıp kızarmasını engelledikleri için damarlarındaki mutajenlere sessizce şükrederek. “Ben davet etmedim. Sanırım bu Dandelion’ın işi. Gerçi hepsi düğünü büyülü kristalleri aracılığıyla öğrendiğini iddia ediyorlar.”

“Triss’i düğünümde istemiyorum!”

“İyi de neden? O senin arkadaşın.”

“Beni aptal yerine koyma Witcher! Onunla yattığını herkes biliyor!”

“Bu doğru değil.”

“Doğru!”

“Onunla yatmadım!”

“Yattın!”

“Peki, tamam,” dedi Geralt, öfkeyle dönerek. “Yattım. Ne olmuş yani?”

Büyücü kadın bir müddet sessiz kalarak, siyah kadifeden bir kurdeleyle boynuna bağladığı obsidiyen yıldızla oynadı.

“Hiç,” dedi sonunda. “Sadece itiraf etmeni istedim, o kadar. Asla bana yalan söylemeye kalkma Geralt. Asla.”

VII

Duvarlar ıslak taş ve ekşi ot kokuyor, güneş hendeklerdeki kahverengi sulardan yansıyor, bataklıkların dibinde yaşayan bitkilerin sıcak yeşilini ve yüzeyinde süzülen zambakların parlak sarısını ortaya çıkarıyordu.

Kaledekiler yavaş yavaş uyanmaya başladı. Batı kanadındaki biri panjurları açıp gür bir kahkaha attı. Başka birisi zayıf bir sesle kendisine lahana turşusu getirilmesi için yalvardı. Dandelion’ın meslektaşlarından biri olan kör bir adamsa bir yandan tıraş olurken diğer yandan da şarkı söylüyordu:

“Saman ambarının arkasında bir yerlerde,
Horozun teki ötüyor gür bir sesle.
Birazdan yanında olacağım hayatım,
Hele önce biraz istim atayım.”

Kapı gıcırdayarak açıldı ve Dandelion avluya çıktı. Gerinip gözlerini ovuşturdu.

“Nasılsın bakalım damat bey?” dedi yorgun bir sesle. “Eğer kaçmak istiyorsan bu son şansın.”

“Bakıyorum da erkencisin Dandelion.”

“Aslına bakarsan hiç uyumadım,” diye homurdandı ozan, taş bir bankta oturmakta olan Witcher’ın yanına ilişip sırtını sarmaşıklarla kaplı duvara yaslayarak. “Tanrılar aşkına, ne geceydi ama. Ama hey, insanın arkadaşları her gün evlenmiyor. Bunu kutlamamız gerekiyordu.”

“Düğün eğlencesini bugün yapacağız,” diye hatırlattı ona Geralt. “Sonuna kadar uyanık kalabilecek misin?”

“Bana hakaret etmeye mi çalışıyorsun?”

Güneş artık yakmaya başlamıştı ve çalılıkların arasında kuşlar ötüşüyordu. Gölün olduğu taraftan su sıçratma sesleri ve tiz çığlıklar geldi. Morenn, Cirilla, Mona, Eith ve Kashka – Freixenet’in kızları olan kızıl saçlı dryadlar – her zamanki gibi çıplak yüzüyor, Triss Merigold ile Fareçuval’ın arkadaşı Freya da onlara eşlik ediyordu. Tepelerindeki yıkık dökük mazgallı siperlerde teleskop için birbirleriyle kavga eden kraliyet ulakları Yves, Sulivoy, Matholm ve Devereux’nün sesleri geliyordu.

“Eğlendin mi bari Dandelion?”

“Sorma.”

“Büyük çaplı bir skandal yaşanmamıştır umarım?”

“Birkaç tane.”

Ozanın anlattığı ilk skandal ırksal farklılıklarla alakalıydı. Tellico Lungrevink Letorte partinin ortasında aniden bir buçukluk gibi görünmekten bıktığını ilan etmişti. Şekil değiştirici bir parmağıyla karşısındaki dryadları, elfleri, buçuklukları, deniz kızını, cüceyi ve adının Schuttenbach olduğunu iddia eden gnomu göstererek herkes gerçekte olduğu kişi gibi davranabilirken kendisinin, Tellico’nun başka birinin derisini giymeye mecbur bırakılmasının ayrımcılık olduğunu söylemişti. Sonra da kısa bir süreliğine gerçek biçimine bürünmüştü. Gardenia Bibervelt bu manzara karşısında bayılmış, Prens Agloval’ın yediği ıstakoz boğazına kaçmış, Muhtar Caldemeyn’in kızı Annika ise histeri krizi geçirmişti. Durumu kurtaran hâlâ Borch Üçkarga suretinde olan ejderha Villentretenmerth olmuş, bir doppler’ın biçim değiştirme yeteneğinin bir ayrıcalık olduğundan bahsetmiş ancak toplumun kabulleneceği bir biçim almanın hem bir zorunluluk hem de ev sahibine karşı bir nezaket olduğunu belirtmişti.

Doppler bunun üzerine Villentretenmerth’i ırkçılıkla, şovenistlikle ve cahillikle suçlamıştı. Hakarete uğrayan Villentretenmerth de kısa bir anlığına doğal biçimine, yani bir ejderhaya dönüşerek birkaç mobilyayı kırmış ve genel bir paniğe sebep olmuştu. Ortam sakinleşir sakinleşmez bu sefer de ateşli bir tartışma başlamış, insanlar ve insan-olmayanlar birbirlerini dar kafalılıkla ve ırkçılıkla suçlamaya başlamıştı. Tartışmayı hiç beklenmedik bir yere çeken kişiyse bir fahişe gibi görünmeyen çilli fahişe Merle olmuştu. Kadın, tüm bu tartışmaların saçmalıktan ibaret olduğunu, böyle şeylerin gerçek bir profesyoneli hiç ilgilendirmediğini, çünkü öyle kimselerin ayrım yapmaya gerek bile görmediğini ve dilerlerse bunu hemen orada (münasip bir ücret karşılığında elbette) kanıtlayabileceğini söylemişti. Hatta Villentretenmerth’in gerçek biçimiyle bile… Salona ansızın çöken sessizlikte medyumun da aynısını yapmaya hazır olduğunu, üstelik para mara istemediğini duymuşlardı. Villentretenmerth bunun üzerine konuyu çabucak değiştirerek sohbeti ekonomi, politika, avcılık ve balıkçılık gibi daha tehlikesiz sulara çekmişti.

Diğer skandallar aşağı yukarı daha dostçaydı. Fareçuval, Radcliffe ve Dorregaray sadece irade güçlerini kullanarak aynı anda en çok eşyayı kimin havaya kaldırabileceği konusunda bahse tutuşmuştu. Kazanan iki sandalye, bir meyve tepsisi, bir çorba kâsesi, bir küre, bir kedi, iki köpek ve Freixenet ile Braenn’in kızı Kashka’yı aynı anda havada tutan Dorregaray olmuştu.

Derken Freixenet’in iki kızı, Cirilla ile Mona, kavga etmiş ve ceza olarak odalarına gönderilmişti. Kısa bir süre sonra Skelligeli Ragnar ile Şövalye Matholm arasında Freixenet’in en büyük kızı Morenn için bir kavga patlak vermişti. Öfkelenen Freixenet karısından tüm kızıl saçlı kızlarını tek bir odaya kilitlemesini istemiş, sonra da Fareçuval’ın kız arkadaşı Freya tarafından düzenlenen içki içme yarışmasına katılmıştı. Çok geçmeden Freya’nın alkole karşı bağışıklık derecesinde, muazzam bir dayanıklılığı ortaya çıkmıştı. Dandelion’ın arkadaşları olan şairlerle ozanların büyük bir bölümü çoktan masanın altına devrilmişti ama Freixenet, Crach and Craite ve Muhtar Caldemeyn cesurca mücadele etmeyi sürdürmüştü; lâkin sonunda onlar bile pes etmişti. Büyücü Radcliffe azimle içmeye devam etse de bir tek boynuzlu at boynuzundan faydalandığı keşfedilmişti. Ona el konduktan sonra Freya karşısında hiç şansı kalmamıştı. Adalı kadının masası bir müddet boş kalmış, ardından eski moda bir kaftan giyen, son derece solgun tenli bir adam onunla bir müddet karşılıklı içmişti. Aradan bir süre geçtikten sonra o da ayağa kalkmış, hafifçe sendelemiş, kibarca eğilmiş ve sanki sisten yapılmış gibi duvarın içinden geçip ortadan kaybolmuştu. Salonun duvarlarını süsleyen kadim portreleri iyice araştırdıktan sonra adamın Rozrog’un vârislerinden biri olan ve birkaç yüzyıl önce, Karanlık Çağlar’da cinayete kurban giden ‘Şeytan’ lakaplı Willem olduğu anlaşılmıştı.

Kadim kale pek çok sırra ev sahipliği yapıyordu ve geçmişte tartışmaya açık ve meşum bir üne sahip olmuştu. Ancak başka bir doğaüstü olay yaşanmamıştı. Gece yarısına doğru açık pencereden içeri bir vampir uçmuş fakat kendisine sarımsak atıp onu vurmaya çalışan Yarpen Zigrin tarafından kovalanmıştı. Gece boyunca bir şey inleyip durmuş, ulumuş ve zincirleri şakırdatmıştı ama hiç kimse ona aldırmamıştı çünkü herkes bunu yapanın Dandelion ile hâlâ kısmen ayık olan pek bir seçkin arkadaşları olduğunu düşünmüştü. Hâlbuki sesleri çıkaran şey sahiden de bir hayaletti ve merdivenlere birkaç kişinin kayıp düşmesine yetecek kadar ektoplazm saçmıştı.

Alevli gözleri olan, bulanık bir hortlak Sh’eenaz’ın kıçını muzipçe çimdiklediğinde tahammül sınırları aşılmıştı. Genç kadın bunu yapan kişinin Dandelion olduğunu iddia ettiğinden karmaşayı bastırmak zor olmuştu. Hortlak bu karışıklıktan derhâl faydalanıp salondaki diğer kadınları da çimdiklemeye başlamış ancak daha sonra Nenneke tarafından yakalanıp kötü ruhları kovma duasıyla defedilmişti.

Birkaç kişi, efsanelere göre Rozrog’un yeraltı mezarlarına canlı canlı gömüldüğü söylenen Ak Hanım’ı görmüştü. Bunun doğruluğundan şüphe edip gördükleri kişinin Ak Hanım olamayacağını söyleyenler olduysa da medyum tüm bu olanlara aldırmadan galerilerde dolaşıp daha fazla şişe aramaya koyulmuştu.

Ardından insanlar kaybolmaya başlamıştı. Önce Şövalye Yves ile timsah güreşçisi ortadan yok olmuştu, kısa bir sürenin ardından Skelligeli Ragnar ile Melitele rahibelerinden Eurneid de kaybolmuştu. Onları Gardenia Biberveldt takip etmişti ancak daha sonra dişi buçukluğun yatmaya gittiği anlaşılmıştı. Ansızın Tek Elli Jarre ile bir başka Melitele rahibesi Iola da kayıplara karışmıştı. Bu durum, Jarre’ye karşı hiçbir şey hissetmediğini iddia eden Ciri’yi çok endişelendirmişti ama çok geçmeden delikanlının sığ bir hendeğe düşüp sızdığı ortaya çıkmıştı. Iola’yı ise merdivenin altında bulmuşlardı. Elf Chireadan’la birlikte… Triss Merigold da Kaer Morhenli Witcher Eskel’le birlikte bahçedeki kameriyede gözden kaybolurken görülmüştü. Sabah olduğunda birisi kameriyeden çıkanın şekil değiştirici Tellico olduğunu iddia etmişti. Akabinde doppler’ın Triss’in mi yoksa Eskel’in mi şeklini aldığına dair pek çok tahmin yürütülmüştü. Hatta başka birisi kalede aslında iki doppler olduğunu iddia edecek kadar ileri gitmişti. Biçim değiştirme konusunda bir uzman olduğundan Villentretenmerth’e fikrini sormak istemiş ancak hem ejderhanın hem de fahişe olmayan Merle’nin ortadan kaybolduğunu fark etmişlerdi.

Bir başka fahişe de kâhinlerden biriyle sırra kadem basmıştı. Geriye kalan kâhin sahiden de kendisi olduğunu, bir şekil değiştirici olmadığını iddia etmiş fakat bunu kanıtlayamamıştı. Schuttenbach denen gnom da yok olmuştu ve henüz onu bulabilen olmamıştı.

“Pişman olmakta serbestsin,” diye anlatmayı bitirdi ozan, ağzını ardına dek açıp esneyerek. “Orada olman lazımdı Geralt. Çok yoğun bir geceydi.”

“Pişman oldum bile,” diye homurdandı Witcher. “Ama biliyorsun… gelemezdim çünkü Yennefer… Eh, sebebini gayet iyi biliyorsun.”

“Tabii ki biliyorum,” dedi Dandelion. “Zaten o yüzden evlenmiyorum.”


İkinci kısım için:

Witcher: Bazı Şeyler Biter, Bazı Şeyler Başlar | Kısım 2


© Andrzej Sapkowski 1993
©
Kayıp Rıhtım 2019

çeviri
M. İHSAN TATARİ

düzelti
NUR BİLGE KUL

M. İhsan Tatari

Yirmi yılı aşkın bir zamandır fantastik edebiyat, bilimkurgu, çizgi roman ve bilgisayar oyunlarıyla haşır neşir oluyor.

Fantastik edebiyat alanında dört basılı kitabı bulunan yazar, Kayıp Rıhtım'ın yanı sıra Oyungezer dergisinde de serbest yazar olarak çalışmakta, çeşitli yayınevlerinde çevirmen ve editör olarak görev almaktadır.

5 Yorum BULUNUYOR


  1. Avatar for Waxillium Waxillium dedi ki:

    Yennefer’a biz de aşığız reis :sob::sob:

  2. Avatar for mit mit dedi ki:

    Yazık size… Essi ya da Triss gibi iki ılımlı hatun varken Yen fettanıyla işiniz zor :slight_smile:

  3. Avatar for Waxillium Waxillium dedi ki:

    Ah ah gönül bu laf dinlemiyor.

  4. Avatar for Nemo Nemo dedi ki:

    Doppler bunun üzerine Villentretenmerth’i ırkçılıkla, şovenistlikle ve cahillikle suçlamıştı. Hakarete uğrayan Villentretenmerth de kısa bir anlığına doğal biçimine, yani bir ejderhaya dönüşerek birkaç mobilyayı kırmış ve genel bir paniğe sebep olmuştu. Ortam sakinleşir sakinleşmez bu sefer de ateşli bir tartışma başlamış, insanlar ve insan-olmayanlar birbirlerini dar kafalılıkla ve ırkçılıkla suçlamaya başlamıştı. Tartışmayı hiç beklenmedik bir yere çeken kişiyse bir fahişe gibi görünmeyen çilli fahişe Merle olmuştu. Kadın, tüm bu tartışmaların saçmalıktan ibaret olduğunu, böyle şeylerin gerçek bir profesyoneli hiç ilgilendirmediğini, çünkü öyle kimselerin ayrım yapmaya gerek bile görmediğini ve dilerlerse bunu hemen orada (münasip bir ücret karşılığında elbette) kanıtlayabileceğini söylemişti. Hatta Villentretenmerth’in gerçek biçimiyle bile…

    O kadar fazla gülmekten kıran yer var ki… :smiley: Çok eğlenceli hikayeymiş. Çeviri için çok teşekkürler.

  5. Avatar for mit mit dedi ki:

    Aynen öyle :slight_smile: Witcher öykülerinin ve Sapkowski’nin mizahi yanının güzel bir örneği. Çevirirken ben de çok eğlenmiştim. Beğenmene sevindim :slight_smile:

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

stan lee ust

Stan Lee İçin Çizgi Roman Dünyasından Hürmet Yağıyor

vikings

“Vikings” Sonlanırken Aynı Evrende Geçecek Yeni Bir Proje Yolda