in , , ,

Yan Lianke: “Koronavirüs Sonrasında Ne Olacak?”

Çinli yazar Yan Lianke’nin Koronavirüs, toplumsal hafıza ve hikâye anlatıcılarının bir gün salgını nasıl anlatacakları üzerine yaptığı konuşmayı Türkçeye çevirdik.

Koronavirüs - Yan Lianke
- Reklam -
- Reklam -

Ülkemizde Günler Aylar Yıllar, Patlama Kayıtları ve Lenin’den Öpücükler isimli kitapları ile tanıdığımız yazar Yan Lianke, Hong Kong Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nde Çin Kültürü IAS Sin Wai Kin profesörü ve kürsü başkanı olarak görev yapıyor. Yan Lianke 21 Şubat’ta lisansüstü öğrencilerine bir e-ders verdi. Dersin başında Koronavirüs, toplumsal hafıza ve hikâye anlatıcılarının bir gün salgını nasıl anlatacakları üzerine bir konuşma yaptı.

İlk olarak ThinkChina’da, sonrasında ise Literary Hub’da yayınlanan ve Grace Chong’un Çinceden İngilizceye çevirdiği bu önemli konuşmayı biz de sizler için Türkçeye çevirdik.


Sevgili öğrencilerim,

- Reklam -

Bugün ilk e-dersimizi yapıyoruz. Başlamadan önce biraz konunun dışına çıkmama izin verin.

Küçükken, ne zaman aynı hatayı art arda iki ya da üç defa yapsam, anne babam beni önlerine çeker ve alnımı işaret edip sorarlardı:

“Neden bu kadar unutkansın?!”

Çince dersi alırken, ne zaman sayısız defa okuduğum bir edebi metni ezberden okumakta başarısız olsam, öğretmenim ayağa kalkmamı söyler ve tüm sınıfın önünde bana sorardı:

“Neden bu kadar unutkansın?!”

Hatıraları Kaybetmek

Hatırlama yeteneği, hatıraların büyüdüğü topraktır ve hatıralar da bu toprağın meyvesidir. İnsanları hayvanlardan veya bitkilerden ayıran temel fark, hatıralara ve hatırlama yeteneğine sahip olmaktır. Büyümemiz ve olgunlaşmamız için ilk gereklilik budur. Çoğu zaman bunun yemekten, giyinmekten ve nefes almaktan daha önemli olduğunu hissederim –hatıralarımızı bir kez kaybettik mi nasıl yiyeceğimizi unutacağız veya tarla sürme yeteneğimizi kaybedeceğiz. Sabah uyandığımızda kıyafetlerimizin nerede olduğunu hatırlamayacağız. İmparatorun çıplakken daha iyi göründüğüne inanacağız. Bugün neden tüm bunlardan bahsediyorum? Çünkü Koronavirüs -ulusal ve küresel bir felaket- tam olarak durdurulamadı; aileler hâlâ parçalanıyor ve yürek burkan çığlıklar Hubei’de, Wuhan’da ve başka yerlerde çınlıyor. Yine de galibiyet şarkıları şimdiden dört bir yanda yankılanıyor. Hepsi istatistikler iyiye gittiği için.

Bedenler henüz soğumadı ve insanlar hâlâ yas tutuyor. Yine de zafer şarkıları söylenmeye hazır ve insanlar, “Ah, ne kadar da mahir ve harika!” diye ilan etmeye can atıyor.

Koronavirüs Covid 19
Koronavirüs / Covid 19

Covid-19’un hayatımıza girdiği günden şimdiye dek kesin olarak kaç insanın hayatını bu hastalık yüzünden kaybettiğini bilmiyoruz –kaç kişi hastanelerde öldü ve kaçı dışarıdayken gözlerini yumdu. Bunları sorma ve araştırma şansımız bile olmadı. Daha da kötüsü, bu tür araştırmalar ve sorular zaman geçtikçe sona erebilir ve sonsuza dek bir gizem olarak kalabilir. Gelecek nesillere kimsenin hatırlamadığı dağınık bir yaşam ve ölüm karmaşasını miras bırakacağız.

Salgın nihayet hafiflediğinde, Xianglin Teyze (Lu Xun’un romanından kurgusal bir karakter, feodalizmde sıkışmış aşağılık ve aptal bir kadın olarak resmedilmiştir) gibi dur durak bilmeden konuşmamalıyız: “Vahşi hayvanların sadece dağlarda yiyecek bir şeyin kalmadığı kışın köyü gözleyeceğini biliyorum; yazın da aynısını yapacaklarına dair hiçbir fikrim yok.” Ama aynı zamanda, defalarca vurulduktan, aşağılandıktan ve ölümün kıyısına geldikten sonra bile muzaffer olduğumuza ısrar ederek, Ah Q (Lu Xun’un romanından kurgusal bir karakter, kendini başarılı ya da diğerlerinden üstün olduğuna inandırarak kandıran biri olarak resmedilmiştir) gibi de olmamalıyız.

Hayatımızın geçmiş ve şimdiki zamanlarında, neden trajediler ve felaketler hep bireyin, ailenin, toplumun, dönemin ya da ülkenin üstüne birbiri ardına düşer? Ve neden tarihin felaketlerinin bedeli hep on binlerce sıradan insanın hayatıyla ödenmiştir? Bilmediğimiz, sormadığımız ya da sormamamız söylenen (ve itaatkârca dinlediğimiz) sayısız etken arasında bu tek etken var –insanlar, toptan insan ırkı olarak hepimiz, karınca benzeri hiç kimseler– unutkan varlıklardır.

Hatıralarımız Düzenlendi, Değiştirildi ve Silindi

Hatıralarımız düzenlendi, değiştirildi ve silindi. Başkaları bize neyi hatırlamamızı söylüyorsa onu hatırlıyoruz ve unutmamız söylenenleri unutuyoruz. İstendiğinde sessiz kalıyoruz ve emredildiğinde şarkı söylüyoruz. Hatıralar, unutmamız söylenen ya da hatırlamamız istenen kolektif ve ulusal hatıraları yaratmak için kullanılan, bir dönem aracı haline geldi.

Hayal edin: Hadi geçmişte kalmış eski tozlu kitap kapakları hakkında konuşmayalım; sadece son 20 yılda gerçekleşen en güncel olayları anımsayalım. Sizin gibi insanların, 80’lerde ve 90’larda doğan çocukların, tamamen yaşadığı ve hatırladığı olaylar -AIDS, SARS ve Covid-19 gibi ulusal felaketler- insan yapımı musibetler miydi yoksa Tangshan ve Wenchuan depremleri gibi insanların karşısında güçsüz kaldığı doğal afetler miydi? Öyleyse neden eski tip ulusal felaketlerdeki insan etkeni neredeyse aynı? Özellikle de 17 yıl önceki SARS salgını ve şimdiki Koronavirüs salgınının yükselişi, aynı tiyatro yönetmeninin elinden çıkmış işler gibi görünüyor. Aynı trajedi gözlerimizin önünde yeniden canlandırıldı. Tozdan başka bir şey olmayan insanlar olarak, ne bu yönetmenin kim olduğunu bulabiliriz ne de senaristin düşüncelerini, fikirlerini ve yaratılarını toplayıp bir araya getirmek için gerekli uzmanlığa sahibiz. Ancak bu “ölüm oyununun” bir kez daha yeniden canlandırılmasının önünde durduğumuzda, en azından kendimize bir önceki ile ilgili hatıralarımızın ne olduğunu sormamız gerekmez mi?

- Reklam -
Hatıralarımızı kim sildi ve temizledi?!

Unutkan insanlar, esasında, yollardaki ve tarlalardaki çamurdur. Bir ayakkabının tabanındaki oluklar, onların üstüne istediği gibi basabilir.

Unutkan insanlar, esasında, onlara hayat veren ağaçla bağını koparmış kütükler ve kalaslardır. Gelecekte ne olacaklarına testereler ve baltalar karar verecektir.

Yan Lianke - Corona Virüsü
Yan Lianke

Bize göre, yazma aşkı nedeniyle hayata anlam katan insanlara ve bütün hayatlarını bu Çinli karakterlere dayanarak yaşayan insanlara göre; HKBTÜ’nin şu an çevrimiçi olan yüksek lisans öğrencilerine ve elbette Çin Renmin Üniversitesi’nin yaratıcı yazarlık yüksek lisans sınıfından mezun olan veya hala orada okuyan yazarlara göre –eğer biz de dökülen kanlara ve hayata dair kendi hatıralarımızdan vazgeçersek, o zaman yazmanın anlamı nedir? Edebiyatın değeri nedir? Toplum neden yazarlara ihtiyaç duyar? Sonu gelmeyen yazımınızı ve gayretinizi ve yazdığınız birçok kitabı başkaları tarafından kontrol edilen bir kukla olmaktan farklı kılan nedir? Eğer muhabirler tanık olduklarını bildirmezse, yazarlar hatıraları ve hisleri hakkında yazmazsa; eğer toplumda konuşabilen ve nasıl konuşulacağını bilen insanlar daima saf şiirsel politik doğruculuğu anlatıyor, okuyor ve beyan ediyorsa, bu dünyada et ve kan olarak yaşamanın ne anlama geldiğini bize kim söyleyebilir?

Hayal edin: Yazar Fang Fang bugünün Wuhan’ında yaşamadı. Kişisel hatıralarını ve hislerini kaydetmedi ya da kaleme almadı. Ne de cep telefonları aracılığıyla güçlü yardım çığlıkları atacak Fang Fang gibi on binlerce insan vardı. Ne duyabilirdik? Ne görebilirdik?

Tarih, Asılsız ve İçi Boş Efsanelerin Bir Koleksiyonu Haline Geliyor

Bir dönemin büyük selleri arasında, kişinin kendi hatıraları sıklıkla dönemin sildiği veya dikkatsizce kenara attığı gereksiz köpükler, gelgitler ve gürültüymüş gibi muamele görür, sanki hiç var olmamışlar gibi seslerle ve kelimelerle susturulur. Ne yazık ki bir dönemin geçmesiyle her şey unutulmaya yüz tutar. Et ve kan, beden ve ruh gitmiştir. Her şey yolundadır ve dünyayı kaldırabilecek küçük doğru dayanağı artık yoktur. Böylece tarih, asılsız ve içi boş efsanelerin, kayıp ve hayali hikâyelerin bir koleksiyonu haline gelir.

O halde bu açıdan bakıldığında, hatırlamamız ve ne düzenlenmiş ne de silinmiş kendi hatıralarımıza sahip olmamız ne kadar da önemlidir. Biraz hakikatten bahsettiğimizde sunabileceğimiz en küçük kesinlik ve kanıt budur. Bu, yaratıcı yazarlık dersinin öğrencileri için özellikle önemlidir. Çoğumuz hayatımızı yazmaya, doğruyu aramaya ve hatıralarımız sayesinde bir insan olarak yaşamaya adadık. Eğer bizim gibi insanların bile bu acınası miktarda gerçekliği ve hatıraları kaybettiği bir gün gelirse, dünyada hala kişisel ve tarihsel gerçeklik ve doğru olacak mı?

Gerçekte, hatırlama kabiliyetimiz ve hatıralarımız dünyayı ya da gerçekliği değiştirmek için hiçbir şey yapamasa bile, en azından merkezileşmiş ve düzenlenmiş “doğrularla” yüz yüze geldiğimizde bir şeyin yanlış olduğunu fark etmemize yardımcı olabilir. İçimizdeki küçük ses diyecektir ki: “Bu doğru değil!” En azından salgının dönüm noktasının gerçek gelişinden önce, zafer ve kutlama şarkılarının sağır edici gürültüsü arasında bireylerin, ailelerin ve dışlanmışların ağıtlarını ve ağlamalarını hala duyabileceğiz ve hatırlayabileceğiz.

Hatıralar dünyayı değiştiremez, ama bize gerçek bir kalp verir.

Hatıralar bize gerçekliği değiştirecek gücü vermese de en azından bir yalanla karşılaştığımızda kalbimizde bir soru işareti yaratabilir. Eğer günün birinde bir başka Büyük İleri Atılım gelirse ve insanlar arka bahçelerindeki fırınları kullanmaya geri dönerlerse, en azından bizi kumun demire dönüşmeyeceğine ve bir mu’luk (bir ölçü birimi, yaklaşık 667 m2) ürünün 100.000 sığır ağırlığında olmayacağına ikna edebilir. En azından bunun en temel sağduyu olduğunu ve madde üreten mucizevi bir bilinç olmadığını ya da havanın yiyecek yaratmadığını bileceğiz. Eğer bir şekilde bir başka Kültür Devrimi olursa, en azından anne babalarımızı hapishaneye ya da giyotine göndermeyeceğimizi garanti edebileceğiz.

Koronavirüs Covid 19
Koronavirüs / Covid 19

Sevgili öğrencilerim, hepimiz hayatını muhtemelen dil yoluyla gerçeklikle ve hatıralarla uğraşarak geçirecek sanat öğrencileriyiz. Gelin kendi hatıralarımız dışında kolektif hatıralar, ulusal hatıralar veya etnik kökenimize ait hatıralarla ilgili konuşmayalım; tarihte, ulusal ve kolektif hatıralar daima kendi hatıralarımızı örtmüş ve değiştirmiştir. Bugün, şu anda, Covid-19’un bir hatıra olmaktan çok uzak olduğu bu zamanda, etrafımızda zafer şarkılarını ve gürültülü galibiyet çığlıklarını şimdiden duyabiliyoruz. Bu yüzden, umarım her biriniz ve yıkıcı Covid-19’u deneyimleyen hepimiz hatırlayan insanlar oluruz; hafızadan hatıralar üreten insanlar.

Yüksek Sesle Konuşamıyorsak Fısıldayalım

Tahmin edilebilir yakın gelecekte, halk Koronavirüs karşısındaki ulusal savaşta kazanılan zaferi müzikle ve şarkılarla kutlarken, umarım aynı sesleri yankılayan boş ve sahte yazarlar olmayacağız; kendi hatıralarıyla basitçe gerçekliği yaşayan insanlar olacağız. Büyük performans geldiğinde, umuyorum ki sahnedeki oyunculardan ya da anlatıcılardan ya da performansın bir parçası olmak adına alkışlayanlardan biri olmayacağız –umarım sahnenin en uzak köşesinde dikilip gözlerimizde yaşlarla sessizce izleyen vakur ve kimsesizler olacağız. Eğer yeteneğimiz, cesaretimiz ve zihinsel gücümüz bizi Fang Fang gibi bir yazara dönüştüremezse, o zaman Fang Fang’ten şüphe eden ve onunla alay eden insanlar ve sesler arasında da olmayabiliriz.

Şarkı dalgalarıyla çevriliyken nihayet sakin ve refah bir duruma döndüğümüzde, eğer Covid-19’un kaynağını ve yayılmasını yüksek sesle soramazsak yumuşakça fısıldayıp mırıldanabiliriz, çünkü bu da vicdanımızı ve cesaretimizi gösterir. Auschwitz toplama kampı döneminin ardından şiirler yazmak gerçekten barbarcaydı, ama sadece kelimelerde, konuşmalarda ve hatıralarda unutmayı seçseydik daha da barbarca olurdu –gerçekten de çok daha barbarca ve dehşet verici olurdu.

Eğer Li Wenliang gibi bir muhbir* olamıyorsak, en azından gelin o ıslığı duyan biri olalım.

Eğer yüksek sesle konuşamıyorsak, gelin fısıldayalım. Eğer fısıldayamıyorsak, gelin hatıraları olan sessiz insanlar olalım. Covid-19’un başlangıcını, saldırısını ve yayılmasını yaşayanlar olarak, gelin kalabalık kazanılan savaşın ardından bir zafer şarkısı söylemek için birleştiğinde sessizce kenarda duran insanlar olalım –kalplerinde üzerine hatıralar kazınmış mezarlar olan insanlar; hatırlayan ve bir gün bu hatıraları gelecek nesillerimize aktarabilecek insanlar.
Yazar: Yan Lianke
Çeviri: Burak Mermer
Kaynak: Lit Hub
*: Muhbirin İngilizcesi whistle-blower (ıslık üfleyen) olup bu cümlede kelime oyunu yapılmıştır.


Yan Lianke tarafından gerçekleştirilen bu konuşmayı nasıl buldunuz? Koronavirüs sonrasında nasıl bir dünya bekliyorsunuz? Yorumlarınızı Kayıp Rıhtım Forum’da bizimle paylaşabilirsiniz.

* Slavoj Zizek: Koronavirüs Kapitalizmi Bitirebilir

Burak Mermer

1993’te Sivas'ta doğdu. Yıldız Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği mezunu, ODTÜ Bilim ve Teknoloji Politikası Çalışmaları'nda yüksek lisans öğrencisi. Edebiyatı, sinemayı ve bilgisayar oyunlarını çok sever. Hayatın anlamının Radiohead şarkılarında gizli olduğuna inanmakta, başka dünyalara duyduğu tutku sayesinde yaşamayı sürdürmektedir.

9 Yorum BULUNUYOR


  1. Avatar for doyoulikepie doyoulikepie dedi ki:

    Unutmanın sorunlardan kurtulmanın en basit ve sorunsuz yolu gibi gösterildiği bu zamanlarda; kalp atış hızımı değiştirecek bir yazı yazarak bütün bu endişe ve bilgi kirliliğinde bir durup neler olacağını, olduğunu ve doğru olanı göstermeye çalışan, dikkatimiz dağınık bir şekilde koşturup durmayı değil kontrolümüzü ele almayı göstermeye çalışan değerli kişiliği ve bu yazıyı çeviren sizi takdir ediyorum.

  2. Avatar for magicalbronze magicalbronze dedi ki:

    Bu yazıyı özellikle okumanızı ve bir yazarın gözünden, sanki onun öğrencisiymişsiniz gibi algılamanızı rica ediyorum arkadaşlar. Yan Lianke gerçekten çok güzel bir taraftan bakmış. Sadece öğrencilerine değil, bize de ders olmuş.

    Bu güzel çeviri için bir teşekkür de @zehir’e gelsin :krs:

  3. Avatar for erce erce dedi ki:

    Bu yazi virusten ziyade aklima depremi getirdi. Istanbulda bugun olsa ne olur… dis yardim yok… saglikcilar yok… iki buyuk felaketle ayni anda ugrasilamaz net ama unuttuk… o kadar b.k tan bi durum ki. Sehit, deprem, kadin cinayeti dongusunde…

  4. Avatar for Ozcan_Bal Ozcan_Bal dedi ki:

    Corona nasıl ama zengin fakir demiyo herkese bulaşıyo umarım insanlar bu uçurumun farkına varır da ders alırız

  5. Avatar for anon6571210 anon6571210 dedi ki:

    Çeviri için teşekkürler. Benim aklıma gelense Kurtuluş Savaşı ve sonrası oldu. Bazı şeyleri ne kadar da unutmaya meyilli oluyoruz değil mi? Yeterince okuyup bilgilenmediğimizde sonradan söylenen safsata ve dedikodulara inanmaya başlıyoruz. Toplumsal hafıza sekteye uğramış oluyor bir nevi. O yüzden önemlidir böyle dönemlerde yaşayıp yazar olmak, olanları aktarmak.

Henüz yorum yok. Forum'a gelip sohbete katıl.

4 cevap daha var.

Zaman Çarkı Corona Virüsü

Zaman Çarkı Dizi Çekimlerine Corona Virüsü Engeli

Sinema Corona Virüsü

New York ve Los Angeles’ta Bulunan Sinemalar Corona Virüsü Nedeniyle Kapatılıyor