Ünver Alibey’in Gönülçelen serisi ilk romanı Serseri Mayın ile macerasına başlıyor. Paris Yayınları tarafından basılan kitap, bilimkurgu ve casusluk türlerini bir araya getiriyor.
Ünver Alibey’in üç kitaptan oluşan bağımsız bir seri olarak kurguladığı Gönülçelen’in ilk adımı Serseri Mayın, Londra’dan İstanbul’a uzanan aksiyon dolu bir hikâye anlatıyor. Başkarakteri, “Gönülçelen” kod adlı Müjgan olan roman, casusluk dünyasının içinde fütüristik icatlar, dünya dışı varlıklarla iletişim ve zaman yolculuğu gibi unsurları harmanlıyor.
Türkiye ile eş zamanlı olarak İtalya’da da yayımlanan eserin İngilizce çevirisinin gelecek yıl raflarda olması planlanıyor.
Bununla birlikte Serseri Mayın’ın hikâyesi, yazarın daha önceki Arda Giz serisiyle aynı evrende geçiyor. Dolayısıyla okurlar bu yeni macerada bazı tanıdık karakterlerle yeniden karşılaşma fırsatı bulacak.
Serseri Mayın – Ünver Alibey | Arka Kapak Tanıtımı
Bir şeylerin ters gittiğini nasıl anlarsınız?
Londra’da karısıyla yaşamakta olan Haluk sakin bir hayat sürmektedir. Sıradan bir adamdır ancak rüyalarında kendini bir ajan olarak görür. İstanbul’dan gelen Müjgan Haluk’u hafızasına kavuşturacak ve gerçekleri görmeye başlamasını sağlayacaktır. Zihni silinmiş olan Haluk bu sefer düşmanlarının planlarını etkisiz hale getirmek ve adını temize çıkarmak için çalışacaktır.
Serseri Mayın zekice tasarlanmış, ince ince işlenmiş ayrıntılarıyla zihninize kazınacak bir eser. Bu romanı elinizden bırakmak istemeyeceksiniz.
Toplamda 246 sayfadan oluşan eserin editörlüğünü Muammer Kıranoğlu, düzeltisini Funda Burgalak, kapak tasarımını Alessio Gherardini ve dizgisini Yeşim Ercan üstleniyor.
Serseri Mayın – Tadımlık Bölüm
Hava iyice kararmıştı ama cadde ışıl ışıldı. Susan bu şehri akşamları daha çok sevdiğinden bahsetti, bunun üzerine İşgüzar kod adlı ajan da bu şehri sadece yanında o olduğu zaman sevdiğini söyledi. Ve uzanıp kadının elini tuttu, dudaklarına götürdü. Susan kıkırdadı. Dolmabahçe’ye doğru ilerlediler. Arkalarından gelerek onları sollayan ve az ilerde kenara çekerek duran taksiye ikisi de dikkat etmedi. Taksiyi gönderdikten sonra yola fırlayarak Ferrari’nin önünü kesen kızı ise İşgüzar son anda fark ederek frene bastı.
“Ay! Ne yaptığını sanıyor bu?” diye şaşırarak sordu Susan.
İşgüzar hiçbir şey diyemeden Susan’ın camına yanaşıp açsınlar diye camı tıklatan Müjgân’a bakıyordu. Bu kız… çıldırmış mıydı, neydi?
“Bu kız… çıldırmış!” diye bağırdı Susan korkuyla. “Sakın açma!”
“Belki… başına bir şey gelmiştir…” diye durumu kurtarmaya çalıştı İşgüzar.
O sırada Susan elleriyle Müjgân’ı kışkışlıyordu.
“Aç!” diye bağırıyordu Müjgân. “Çabuk aç!”
İşgüzar hâlâ duruma bir anlam verememişti ama bir an önce bir şeyler yapmak zorunda olduğunun da farkındaydı.
Müjgân onu nasıl bulmuştu? Üstüne verici falan mı iliştirmişti?
“Sana anlatacaklarım var! Çok önemli!”
“Ne diyor?” diye sordu Susan korku içinde. Sol eliyle sıkı sıkıya İşgüzar’ın ceketinin koluna yapışmıştı.
Ayrıca neden ısrarla Susan’ın tarafındaki cama vuruyordu ki? Madem söyleyecekleri vardı, neden İşgüzar’ın tarafına gelmiyordu?
“Bu kızın gariplikleri beni öldürecek,” diye söylenerek camı açan düğmeye bastı İşgüzar.
Ve dehşetle ne yaptığına bakan Susan’ı rahatlatmak için de şöyle dedi:
“Sadece zor durumda… Hastaneye yetiştirilmesi gerekiyor.”
“Başkasını bulamaz mıydı?” diye söylendi Susan şimdi de.
Cam yavaşça aşağı doğru kayarken Müjgân’ın sol eli pardösüsünün cebinden çıktı ve daha ortalığı neden velveleye verdiğini İşgüzar’a anlatmadan bayıltıcı spreyini Susan’ın burnuna dayadı ve sıktı.
İşgüzar, “Ne? Ama? Sen?” gibi bir şeyler kekelerken ne ona kulak astı, ne de arkalarında birikmeye başlayan arabaların kornalarına ve baygın Susan’ı çekerek arabadan çıkardı. Hemen koltuğu yatırdı ve bu sefer de kadını ite kaka arka koltuğa yerleştirdi. Sonra da kadının yerine geçerek oturdu ve emniyet kemerini taktı. Bütün bu işlemler sadece bir ya da iki dakikasını almıştı.
İşgüzar bu süre zarfında hem şaşırarak, hem de eğlenerek Müjgân’ı seyrediyordu.
“Aksaray’a çek!” dedi kız saçını düzelterek. “Sana anlatacaklarım var.”
“Beni nasıl buldun?” diye sordu İşgüzar denileni yaparken.
“Çok kolay olmadı. Bankanın sistemini hack’lemek zorunda kaldım.”
“Ne yaptın?”
“Kredi kartlarını inceledim. Nerede, ne kadar harcamışsın falan…”
“Nasıl? Artık Baskabas’ta bilgisayar korsanlığı dersi de mi veriliyor?”
Müjgân bu soruyu duymazlıktan geldi.
“Sonrası kolay oldu,” diye anlattı. “Ne de olsa İstanbul’da Seyid bin Abdül Kerim adını kullanarak alışveriş yapan sadece sen varsın. Ve en çok da Çırağan Palace’ta kullanmışsın kartını… Elbette şansım da yardım etmedi değil… Seni kıl payı kaçırıyordum az kalsın…”
Ünver Alibey’in yeni romanı Serseri Mayın hakkındaki düşüncelerinizi yorumlarda veya veya Kayıp Rıhtım Forum’da paylaşabilir, kitap haberleri için bizleri Google News ve WhatsApp’tan takip edebilirsiniz.
Yazarın dili bana acemice geldi. Amerikan aksiyon romanlarını taklit ediyor. Orijinal değil.