Charlie Jane Anders’ın yeni romanı Gökteki Bütün Kuşlar, Türkçe baskısıyla okurlarını bekliyor.
Çevirisi M. Boran Evren’in imzasını taşıyan roman, kuşlarla konuşabilen cadı Patricia ve çılgın bilim adamı Laurence’ın hikayesini anlatıyor. Yurtdışında 2016 yılında Tor Books tarafından yayınlanan eser, fantezi ve bilimkurgu arasındaki sınırı aşması nedeniyle aldığı övgülerin yanı sıra pek çok saygın ödülün ağırlığını da taşıyor. “En İyi Roman” dalında Locus, Nebula ve Crawford ödüllerine layık görülen eser; dostluk, dışlanma ve yetişkinliğe geçiş gibi önemli temaları işliyor.
Romanın yaratıcısı Charlie Jane Anders, edebiyat alanında oldukça üretken bir geçmişe sahip. Bilimkurgu sitesi io9.com’un kurucu editörlerinden biri olan Anders, şimdiye dek dergilerde ve antolojilerde yayımlanan yüzden fazla kısa hikayenin yazarı. Daha önce “Six Months, Three Days” adlı uzun öyküsüyle Hugo Ödülü’nü alan Anders, edebi yönünün yanında cinsiyet ayrımcılığı ve AIDS gibi konulardaki aktivizmiyle de öne çıkıyor.
Gökteki Bütün Kuşlar | Arka Kapak Yazısı
“Tekinsizi böylesine özgürce, büyük fikirleri böylesine harikulade işleyen Rüyanın Öte Yakası ve Bulut Atlası gibi başyapıtların arasına bir yenisi daha eklendi.” – Michael Chabon
“Muhteşem bir roman. Büyü ve teknolojinin, neşe ve hüznün, romantizm ve bilgeliğin olağanüstü bir sentezi. Kesinlikle okunmalı.” – Lev Grossman
“Bilimkurgu-fantazi dünyasının her kuşağında usta bir absürdist bulunuyor. Gökteki Bütün Kuşlar’da ispat ettiği üzere, 1980 kuşağınınki de Charlie Jane Anders. Kesinlikle öneririm.” – N.K. Jemisin
Kuşlarla konuşabilen ve kendisine cadı diyen küçük bir kız ile zamanda iki saniye ileri gitmeyi sağlayan bir zaman makinesi icat eden, bambaşka diyarların hayalini kuran küçük bir oğlanın kesişen yolları; doğanın insanlarıyla bilimin insanları arasında büyük bir savaşı, insanlığın yıkımını ve nihayetinde kıyameti başlatıyor.
Patricia Delfine diğer insanlardan farklıydı. Doğanın dilini, gökyüzündeki bütün kuşların ne söylediğini anlayabiliyordu. Gençlik yılları, içindeki doğaya kaçma ve cadı olma arzusu ile bulunduğu yere ait olmadığı hissi yüzünden ailesi ve okuldaki diğer çocuklar tarafından baskı ve zorbalığa uğrayarak geçmişti. Herkes ondan uzak duruyordu, bir kişi dışında: Laurence Armstead.
Laurence Armstead yaşına göre fazla zeki bir çocuktu. İki saniyelik, hiçbir işe yaramadığını düşündüğü bir zaman makinesi icat etmiş, çocukluğu ailesi tarafından ihmal edilerek ve ergenliği de okuldaki zorbalar tarafından itilip kakılarak geçmişti. O eve, o aileye, o okula ve insanların arasına ait olmadığının farkındaydı.
Ve toplumdan dışlanmış iki sıradışı çocuğun yolları bir tesadüf sonucu kesişirken dünyanın sonunu şekillendiren kader ağlarını örmeye başlayacaktı. İşinin ehli bir suikastçı, Laurence’ın dolabının içinde yarattığı bir yapay zekâ, tek sözcükle insanları lanetleyen cadılar ve büyücüler, başka gezegenlere açılacak kapılar inşa eden biliminsanları…
Belalar ve mucizelerle dolu hikâyelerini başlatan o küçük tesadüf onları bir kere buluşturduktan sonra hayat –belki büyü belki de bilim– Patricia ve Laurence’ı tekrar tekrar karşılaştırmaya devam edecekti, onlar tek bir şeyi anlayana dek: Aralarında yok edilemez şeyler olduğunu.”
İthaki Yayınları tarafından dilimize kazandırılan eser; fantastik ve bilimkurgu türleri arasındaki sınırın kaldırıyor.
Bu eseri okuyanlar var mı aramızda? Konusuyla ilgimi çekti ancak çok karışık yorumlar almış olması ise kafamı karıştırdı. Okuyan arkadaşlar ufak da olsa bilgilendirirse çok sevinirim.
Ben 1 yıl önce yine bu zamanlar olabilir kitabı alıp okudum, şimdi siz bu başlığa yazmasanız ya da kitaplıkta gözüme çarpmazsa aklıma gelmezdi kitap. Genel anlamda hikayesi dışında kitaptan pek bir şey de anımsamıyorum
Kitap hem fantastik ögeler hem de bilim kurgu ögeleri içeriyor, bu durumda sanki hikayeye bir özgünlük katacak diye beklenti yaratıyor ama ben sevemedim belki karakterlerden dolayı, belki yazarın yazma biçiminden dolayı, belki hikayeden… bilmiyorum. Kitabı sevemedim, bitirmek için kendimi zorladım.