in

İthaki Bilimkurgu Klasikleri “İşte İnsan” İle Devam Ediyor

İthaki Bilimkurgu Klasikleri’nin 34. kitabı Michael Moorcock sevenlere geliyor.

iste insan ust
- Reklam -
- Reklam -

İsmini daha önce yarattığı Elric Destanı’yla duyduğumuz, 78 yaşındaki İngiliz yazar ve müzisyen Michael Moorcock’un kendi dilinde ortaya koyduğu pek çok kurgu eserden yalnızca biri olan “İşte İnsan“, İthaki Yayınları’nın seri bir şekilde okurlarıyla buluşturduğu Bilimkurgu Klasikleri Serisi’nin yayımlanan 34. kitabı olarak dilimize kazandırılıyor.

Müzisyen kimliği âdeta anlatım tekniğine de işleyen Moorcock, üslubunun duruluğu ve sürükleyiciliğiyle orijinal adı Behold The Man olan kitapla, Nebula Ödülü’nün de sahibi olmuştu. Daha önce Phoenix Yayınları tarafından “İşte O Adam” adıyla yayımlanan kitap, bu kez Barış Tanyeri tarafından dilimize kazandırılmış ve yeni edisyonunun editörlüğünüyse Ömer Ezer üstlenmiş.

Kitabın tanıtımıysa aşağıdaki gibi:
“Wells’in hiçbir zaman hayal edemeyeceği Zaman Makinesi’nin ta kendisi.”
Brian Aldiss

- Reklam -

Nebula En İyi Kısa Roman Ödülü

“Korku olmadan din hayatta kalamaz.”

iste insanTolkien sonrası fantastik edebiyatın öncü ve en önemli yazarlarından olan Michael Moorcock yalnızca yarattığı efsanevi karakteri Elric’le değil, Yeni Dalga akımının yükselmesine sebep olan editörlüğüyle de türün kaderini doğrudan etkilemiş ender yazarlardan. Moorcock’ın kendi sınırlarını bile zorlayıp tabuları yerle bir ettiği bilimkurgu kitabı İşte İnsan ise Jungcu psikoloji temel alınarak yazılmış en cüretkâr zaman yolculuğu romanlarından biri.

- Reklam -

Kafası sorularla dolu, problemli bir genç olan Karl Glogauer, İsa Peygamber’in son aylarına tanıklık etmek için zaman makinesiyle 1970 yılından M.S. 29 yılına yolculuk eder. Kutsal Topraklar’da Vaftizci Yahya ile karşılaşan Glogauer, bu mucizelerle dolu bölgede Nasıra’ya ulaşmak ve İsa’yı bulmak için yola çıkar.

İsa’yı bulduğunda ise hikâye oldukça çetrefilli bir hal alır zira bu tarihi figür, Nasıra’da bir marangoz dükkânının gölgelerinde saklanan ve değil peygamber olmak, hayatta kalmak için bile başkalarına ihtiyaç duyan bir insandır. Gelecekte vuku bulmuş geçmişinin peşini bırakmayan hayaletleriyle, insanlık tarihinin olması gerektiği gibi yaşanmasını sağlamak için harekete geçen Glogauer, hem yolculuğun sonuna hem de sorularının yanıtlarına adım adım yaklaşır.

Tarih değişmesin diye tarihe müdahale etmenin bedeli nedir? Fikir mi gerçekliğin sebebidir yoksa gerçeklik mi fikrin?

İnsan, yanlış sorulara verilen doğru bir cevap.
Jung’un nevrotik kişiliğini mitlerle, bilimle ve zaman olgusuyla parçalayıp yeniden yaratan Moorcock’un kitabı şu anda ön siparişte. 8 Haziran‘dan itibarense tüm fiziki ve sanal kitapçılardaki yerini alacak.

Seray Soysal

Okumayı ve yazmayı öğrendiğimden beri bir şeyler yazıyorum. Daha çok da okuyorum. Sosyoloji okuduğum için inceleme alanım bu dünyanın insanları olsa da ilgi alanım başka dünyalar olduğu için artık MSGSÜ Felsefe Bölümü'nde yüksek lisans öğrencisiyim. Bir Bellatrix, Auri kadar olmasa da ben de pek buralardan sayılmam zaten.

15 Yorum BULUNUYOR


  1. Avatar for Bay_Karamsar Bay_Karamsar dedi ki:

    Gün sayıyorum. Satışa sunulsun, sipariş edeyim.

    Moorcock’a gelirsem. “Kahramanlar, biz her ne kadar fark edemesekte ya da farkına varmak istemesekte, kaderin hükmettiğini yaşamaya mahkum kurbanlardır.” olarak tanımladığım bakış açısını ilginç buluyorum. Kadere karşı çıkarmış gibi yapan kahramanların yanında Elric’in depresif gelmesini buna bağladım.

    Moorcock’ın ünlü kahramanından kendi şahsına dönersem: Önemli işlerinden birinin, yazarı Robert A. Heinlein’a faşist yakıştırmasında bulunduğu Yıldız Gemisi Askerleri’yle aynı seride yer alması, kaderin bir cilvesi olsa gerek. Militarizm övgüsü, diyerek karşı tavır almıştı o kitaba. O konuda kendisine kırgınım. Hikâyelerinde bireysel hakları ve hürriyetleri savunurken, vatandaşın önüne engel çıkartan otoritelere diş bilemiş Heinlein’a haksızlık etmişti. Okurunun bile aklını çelebilen militarist otorite altındaki insanlık betimlemesiylen, militarizm övgüsü değil, otorite kendi varlığını nasıl onaylatır ve varlığını sürdürür anlatılmaktaydı. Kahramanın kadere mahkumiyetini sezimleyen biri olarak Elric’i yaratan Moorcock’un, ona sunulan kadere seve seve razı ettirilen Rico’nun hikâyesini baş tacı etmesi, koruyup kollaması gerekirdi aslında.

    Elric, Moorcock, Heinlein, YGA mevzusu olunca, muhakkak peşi sıra aklıma düşüverir bu mevzu.

  2. Avatar for MrSakal MrSakal dedi ki:

    Heinlein da militarist övgü olduğunu kabul eder aslında. Ama o bunu kendini kabul ettirebilecek otoritenin ve bir ütopyanın parçası olarak görür. Ucuz düşüncelerle değil gerçek bir mantık yürütmenin sonucunda varır buna. O yüzden katılsak da katılmasak da bu bakış açısını küçümsemeyi ben de doğru bulmuyorum sizin gibi.

    Elric’in hikayesinde Elric’in durumunun özünde trajik ve kimsenin istemeyeceği bir kader olduğu vurgulandı aslında. Rico ise kaderini sevgi ve övgüyle kabul eder. Bu noktada ayrılıyor iki karakter birbirinden bana kalırsa.

  3. Avatar for Bay_Karamsar Bay_Karamsar dedi ki:

    Ben de o açıklamayı “Hikâyemi anlatabilmek için militarist ütopya tasarladım.” gibi yorumlamıştım. Halk ve otorite arasındaki mutabakat hususunda en sorunsuz Heinlein evreni olmasını da buna bağlıyorum. YGA ve İkiz Yıldız haricinde okuduğum Heinlein hikâyelerinde "rıza"nın reddi ve kabulü bağlamında, birey ve otorite arası çatışma vardı. Bireylerin doğuştan gelen haklarını veya hürriyetlerini rızası dışında kısıtlayan veya yönlendiren otorite ve temsilcileri söz konusuydu. YGA’nde, yıllarca süren propaganda ve yabancı uygarlıklarla girilen savaşların getirdiği dış tehdit, halk ile otorite mercileri arasında rızanın tesisini sağlamış, gibime geliyor. Bu düzen biri bitince bir yenisi açılan savaşlar sayesinde otoritenin ayakta durduğu ve yazarının otoriteye karşı duyduğu dinmek bilmez -ve haklı- şüpheyi dikkate alınca, Heinlein’ın kendisi için bile fazla ütopik zaten.

    Değindiğiniz diğer noktada çok doğru. Rico kaderini kucaklıyor. Elric’inkiyle benzeştiği nokta, yaşadığı dünyanın şartları gereği, mevcut kaderlerde birini seçip sahiplenmek durumunda kalması. Başka bildiği ve güveneceği bir sistem olmadığı için, kendini seve seve sunmaktan başka çağresi de yok. Rico’nun çevresinde, mevcut sistemin alternatiflerine dair örnek yok, çünkü. Terran altında yaşayan insanların alternatif politikalar geliştirmesine olanak tanıyacak bir evren bile yok. Tüm insanlıkta Rico’yla aynı durumda: Eski kötü şimdi iyiydi propagandasında yetişmenşn getirisi, sorun çıktı mı, sisteme daha sıkı adapte olmaya çalışılıyor. “Daha iyi seçenek mi var?” kapsamında, tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkanı, hesabı tercihlerde bulunuluyor. Sistem Rico’ya, önüne sunulan kaderi sevmesini, yoksa değersiz/başarısız biri olacağı hissettirerek, düzene entegre olmaya rıza gösteriyor. Adı konulmasa da kendini kader gibi sunan ve toplum ihtiyaçlarını karşılarken kendi kendini var eden bir yaşam biçmi var.

    Yani sahiplenirken ki duyguları açısından değil de, onları yönlendiren kaderlerin (biri beden bulup doğrudan yöneten, diğeri, kendi kendini var eden doğal sürecin çarkları arasında yönlendirilen) mahkumları olmaları itibariylen Elric ve Rico arasında benzerlik kurmuştum. Elric, şekere kanmasa da mecburiyetten boyun eğiyor. Rico, şekeri istediğini zannederek boyun eğiyor. Netice itibariyle her ikisi de müdahale edilmezse yok olacak dünyaları için mücadele ediyorlar. İkisinin evreninde de belli başlı kurallar çerçevesinde kullanılan “caydırıcı güç” son sözü söylemekte.

    Yine uzattım…

  4. Avatar for Howl Howl dedi ki:

    Ben klasiklerde daha 7. kitapta falanım 34. kitap mı çıktı? Oooo Jesus o_O

  5. Avatar for Bay_Karamsar Bay_Karamsar dedi ki:

    Bazılarını önceden okumuşluğum olmasa, benim durumda farklı olmazdı.

Henüz yorum yok. Forum'a gelip sohbete katıl.

10 cevap daha var.

nexus ust

Ödüllü Bilimkurgu “Nexus” Artık Türkçe

turk dunyasi masal arastirmalari ust

“Türk Dünyası Masal Araştırmaları” Bizlerle