Bilimkurgu türünün geneline baktığımızda teknolojik olarak henüz mümkün olmayan birçok şeye yer verdiğini görürüz. Bu nedenle de hiçbirimiz bir bilimkurgu romanındaki olayları çıplak gözle göreceğimize inanmayız. Fakat bundan 150 sene önce, genç bir Fransız yazar 20. yüzyılın ortalarında Paris’in nasıl olacağını oldukça iyi şekilde tahmin etmişti. Jules Verne gerçek bir istisnaydı.
Yazıldığı 1863 tarihinde Verne’in yayıncısının net bir şekilde yayınlamayı reddettiği kitap, bu olaydan sonra kayıplara karıştı. Ta ki 1994’te bir kasanın içinde tekrar ortaya çıkana kadar… Bilimkurgunun dâhi yazarı henüz 35 yaşlarında genç bir adamken yayıncısı kitabın yayınlanmasını reddettiği mektubunda şu cümleleri kurmuştu:
“Sevgili Verne,
Bir peygamber olsaydınız bile, bugün kimse gelecek hakkında anlattıklarınıza inanmazdı… Halk basit bir tabirle yazdıklarınızla asla ilgilenmeyecektir.”
1960’ların Paris’inde geçen romanın asıl başarısı ise yüzyıldan uzun süre sonra içeriği tekrar okununca anlaşıldı. Alışverişin ve toplumun eğitim seviyesinin yükseldiği bir dünyada geçen eser, elektronik müziğin ve onu satmak için de kayıt şirketlerinin doğacağını ön görüyor. Yazar, iş hayatına atılan kadınları, bütün gece aydınlanan ve artık her yeri asansörlü gökdelenlerle dolu büyük şehirleri ise tam on ikiden vurmuştu. Yüksek hızlı trenler, faks makineleri, kullanması çok tehlikeli savaş silahları ve internetin çok daha ilkel bir hali olan bir iletişim ağı da yazarın parlak dehasıyla tahmin ettiği diğer şeyler…
Jules Verne romanının genelinde ön gördüğü bunca yeniliğe ve kolaylığa rağmen geleceği bir ütopya olarak çizmiyor. Hatta kullandığı dil düşünüldüğünde Jules Verne’in yirminci yüzyılda Paris’in ortasında bir distopya yarattığı da söylenebilir. Yazar kayıp eserinde otomasyon ve makineleşmenin arttığı bir ortamda kültürel olarak ölü, teknolojiye tapan bir topluma dair endişelerini de sanatsal bir dille aktarıyor. Kitap basıldıktan sonra New York Times’a yorumlarını yazan Richard Bernstein şu kelimeleri söyledi:
“20. yüzyılda gerçekte yaşanmış olanların ışığında zayıf, masumane ve köhne.”
Ayrıca Verne’in bu kitabını 2016 yılından beri Alfa Yayıncılık etiketiyle Türkçe olarak da okumak mümkün. İnternet satış platformlarında ve raflarda Yirminci Yüzyılda Paris kitabını bulabilirsiniz.
Kitabın arka kapak yazısı şöyle:
Sanayi devrimi sonrasında hızla gelişen ve makineleşen dünyada insanın kıymeti harbiyesi kalmamıştır. Tüm bu gelişmelerden Paris de nasibini almıştır. Teknolojik açıdan, bütün yenilikler bu kenti etkileyici ve büyüleyici kılmakta adeta yarış halindedirler: köprüler üzerinden giden, tamamen otomatik kent içi demiryolu hatları, sessiz kişisel otomobiller, parlaklıkta güneşle yarışan elektrikli aydınlatma sistemleri, sokakları, caddeleri, kurumları ve hatta kültürü bile bu makinalaşmış düzene ayak uydurmak üzere yeniden oluşturulmuştur. Bu yeni düzen içerisinde müziğin, resmin, heykellin kısacası sanata ve kültüre dair ne varsa hiçbirinin yeri yoktur. Sadece bir avuç insan, toplumun tüm dışlamasına rağmen bunlara değer verip yaşatmak için mücadele etmektedir.
1863’te kaleme aldığı Yirminci Yüzyılda Paris’i, yayıncısı Hetzel fazlasıyla abartılı bulup yayımlamadı. Bir tarafa atılan bu müsveddeler ancak 1994’te bulunup yayımlanabildi. Bir tek bu kitaba bakarak bile günün bilimsel ve teknolojik gelişmelerinden hareketle yüz yıl sonraki gelişmelere ilişkin kestirimlerde bulunmakta Jules Verne’nin dünyada bir eşinin daha olmadığı görülür.
Okuduğunuzda bizimle de yorumlarınızı paylaşmayı unutmayın.
Kaynak: Open Culture
Forum üzerinden yorum yapıp sohbete katılmak için tıkla!