Zaman uğraşmamıza gerek kalmadan ileriye doğru akmayı sürdürürken geride kalanı, yani geçmişi elde tutabilmek için bir hayli çaba sarf etmek gerek. Hatırlamak ve hatırlatmak için hem bireyselinde hem de genelinde uğraş verilmeli ve bununla da yetinmeyip, düzenli aralıklarla o uğraşıların tekrarlanması şart.
Haberimiz, zamanın unutturucu yan etkisini ve buna karşı gelme çabasına bir örnek. Kenan Hulusi Koray (1906-1943) ve onun korku edebiyatımıza yapmış olduğu katkılar sadece meraklısının bilebileceği türden. Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında ortaya çıkan Yedi Meşaleciler edebiyat topluluğunun üyesi olan Hulusi Koray, tıpkı Edgar Allan Poe gibi ölüm fikri üzerine giderek korku hikâyeleri kaleme almıştır. Kendisiyle ilgili daha fazla bilgiye ulaşmak için buradaki yazımızı muhakkak okuyun.
Farklı tarzlardaki korku örnekleriyle haşır neşir olabildiğimiz günümüzde Hulusi Koray’ın benimsediği tarzın ve kaleme aldığı o bir avuç öykünün değeri hemen anlaşılamayabilir. Yazarının döneminde korku yazını için dini ve folklorik öğelere dayanan doğaüstü dış tehditler neredeyse olmazsa olmazken, ölüm karşısındaki çaresizlikle yüzleşilen o bir avuç hikâyenin önemi daha iyi anlaşılacaktır.
Ama hikâyemizin bundan sonrasında zaman ve onun unutturma etkisi devreye giriyor ne yazık ki. Kenan Hulusi Koray, daha sonraki çalışmalarında gerçekçi akıma uyan hikâyeler kaleme alarak korku türünden uzaklaşmış ve tifüs sebebiyle erken yaşta hayata gözlerini yummuştur. Kendi tarzında sağlam kurgularıyla bilinen yazarın eserlerinin günümüze kadar ulaşabilmesinde, kendisini takdir edenlerin çabaları büyük. Bunun en bilinen örneği, yazarın tek romanı olan, 1904 Osmanlı’sındaki Balkanları anlattığı Osmanoflar. 1938’de Vakit Gazetesi’nde tefrika halinde yayınlanan roman, ancak ve ancak yıllar sonra, Prof. Dr. İnci Enginün’ün çabalarıyla basılabilmişti.
Laputa Kitap da Güzel ve Esrarengiz adlı bir derlemeyle yazara ait korku hikâyelerinden bazılarını bize sunarak, değerlerimizi hatırlatma vazifesinde payına düşeni yapıyor. Derlemenin arka kapak yazısı ve tanıtım bülteniyse şöyle:
“Beyşehir’le Konya arasında uzanan Erenler dağı biter bitmez birbiri ardı sıra küçük Kavaklıkoz tepeleri gözükmeye başlar.
İki dağ silsilesi arasında yazın yapacağınız bir seyahatin çok kolay geçeceğinden şüphe etmeyiniz. En tehlikeli bulduğunuz bir ağaç altında geceleyebilir. Bir ırmak başında yüzünüzü yıkadıktan sonra rahatça uyuyabilirsiniz. Ne bir domuz yavrusu, ne de koca bir ayı burnunu uzatarak toprağı koklaya koklaya yanınıza kadar yaklaşır ve bilinmez birtakım vasıtalarla uğursuzluğu kulağınıza gelen Kavaklıkoz hanında korkulu bir gece geçirmektense, açık havada hünnap kokuları arasında, belki de yıldızları birer birer sayarak uyumayı tercih edersiniz.”
– Kavaklıkoz Hanı’nda Bir Vaka
Kenan Hulusi, Baudelaire’a ek olarak, yerli edebiyattan Ömer Seyfettin, İngiliz Edebiyatından Hugh Walpole ve Aldous Huxley’i beğendiğini söylemiştir. Walpole, yani “Otoronto Şatosu”nun yazarı; Gotik’in yaratıcısı… Böylelikle Kenan Hulusi’nin üstlendiği miras belirlenmiş oluyor. Yalnızca bir rastlantı değil O’nun öykülerindeki korku temaları.
– A. Ömer Türkeş
Bu minik derlemeyi yerli edebiyatımızın gölgede kalmış bir yazarını tanımak isteyenlere, yerli korku-gerilim edebiyatımızı merak edenlere ve bir sebeple merakı uyanan herkese tavsiye eder, şimdiden keyifli okumalar dileriz.
Laputa’nın bu serisini herkese tavsiye ederim. Takip ettiğim bir seri olmakla beraber güzel kitaplar yer alıyor. Henüz birkaç tanesini okudum ve memnun kaldım. Çatıdaki Şey ve Tuzak güzeldi. Ufak tefek yazım yanlışları var ama her kitapta oluyor bu yanlışlar. Çok fazla rahatsız edecek türden değil.
Hem @Bay_Karamsar’ın incelemesinden hem de sizin yorumunuzdan sonra Çatıdaki Şey’i edindim ben de geçenlerde
Laputa ilgi çekici işlere imza atıyor gerçekten. Bu çizgilerini korumaları dileğiyle.
Kitabı bugün edindim. İçerisinde yedi öykü mevcut. 76 sayfa.
Bu baskının Laputa için özel bir yanı da var; yayınevinin logosu. Ouroborosun (kendi kuyruğunu ısıran yılan imgesi) ejderhalı versiyonu. Öncekinden de şikayetim yoktu. Bunu da beğendim.
@Agape,
Laputa iyi gidiyor, iyi. Büyük yazarlara ait küçük kitapçıklar politikası umarım karşılığını alıyordur. Ebatlarına ters oranla yarattıkları “Alıp, okuyayım.” hissiyatı kuvvetli. Yolda ya da kısa bir şey okuma ihtiyacına birebir.
@mit,
Robert E. Howard bu, efendim; inceleme-yorum beklemeden davranmanız gerek. Ne demişler, kısmetinde harcanmak olan para, cüzdanda durmaz
Elimi çabuk tutsaydım, o yazı da kitapta olabilirdi. Åu an ikinci yazı için ‘‘Kenan Hulusi Koray’ın Hikayeler’’ kitabını okuyorum. Orada olmayan hikayeler var mı bakmak için bu baskıyı da alacaÄım sanırım