in ,

KR Kitap Kulübü #10 Italo Calvino – Görünmez Kentler

Kayıp Rıhtım Kitap Kulübü onuncu etkinliğiyle hız kesmeden devam ediyor. Bu sefer İtalyan edebiyatının usta kalemi Italo Calvino’yu “Görünmez Kentler” adlı eseriyle ağırlayacağız. Kitabı 28 Temmuz’dan itibaren forumda tartışmaya başlayacağız. Sizi de bekliyoruz!

Görünmez Kentler
- Reklam -
- Reklam -

KR Kitap Kulübü’nde sıra 10. etkinlikte. Bu sefer İtalyan edebiyatının önde gelen kalemi Italo Calvino’yu 1972 tarihli “Görünmez Kentler” (Le città invisibili) romanıyla ağırlıyoruz.

Yapı Kredi Yayınları’ndan Işıl Saatçıoğlu çevirisiyle çıkan eserin tanıtım bülteni şu şekilde:

Modern dünyanın masal anlatıcısı Italo Calvino’nun Türkçede uzun süredir görünmeyen kitabı Görünmez Kentler, tekrar elimizin altında… Kubilay Han’ın atlasında yolculuk eden Marco Polo… Batının doğuyu gören gözünün kurduğu hayaller bir yanda, modern kentin içinden çıkılmazlığı ve geleceği öte yanda…

“Kitap bir alan; okur içine girmeli, dolanmalı, belki kendini kaybetmeli, ama belli bir noktada bir çıkış hatta birçok çıkış bulmalı. Kitap, dışarı çıkabilmek için bir yola koyulma olanağı.”

- Reklam -

Okur, kitabı eline aldığında, yazarın kentleri arasında dolanacağından, önüne altın harflerle sunulan olasılıkları yutacağından, sonunda okuduklarını kendi zihnindeki ideal kentlere ekleyeceğinden emin olmalı. Okur, kitabı, mümkünse, büyük bir caddenin kenarına dizilmiş kahve masalarından birine ilişerek, okumalı; göz önündeki gerçekle, göz önündeki kurguyu daha iyi görebilmek için…

“Belki de kent yaşamının kriz noktasına yaklaşmaktayız ve Görünmez Kentler, yaşanmaz hale gelen kentlerin kalbinden doğan bir rüya.”

Görünmez Kentler

Önemli Not: Kitabın tartışması 28 Temmuz’da bu başlıkta başlayacaktır.

- Reklam -

Romanla ilgili sitemizde yayımlanan incelemeye de buradan ulaşabilirsiniz.


Son olarak etkinlikler hakkındaki gelişmeleri takip edebileceğiniz Kayıp Rıhtım Kitap Kulübü’nün ana başlığına hepinizi bekleriz.

Şimdiye kadar yaptığımız tüm etkinliklere buradan (eski etkinlikler her zaman tartışmaya açık) bakabilirsiniz. Aynı zamanda etkinlikleri Goodreads’ten takip etmek için KR Kitap Kulübü’nün grubunu ve Kayıp Rıhtım’ın ana hesabını takip etmeyi unutmayın.

Şimdiden keyifli okumalar dileriz. Etkinlik başlangıcında başlığa uğramayı unutmayın.

Cem Altınışık

1993 yılında Ankara’da doğdu. Çocukluğunun bir kısmını İzmir’de geçirdi ve şu an İstanbul'da yaşamakta. Psikoloji bölümünde eğitim gördü. Edebiyat, sinema, bilgisayar oyunları, müzik ilgisi ve bunları paylaşma sevgisiyle çeşitli kültür-sanat sitelerinde yazdı.

5 Yorum BULUNUYOR


  1. Avatar for Lightsky Lightsky dedi ki:

    Herkese merhaba,

    Italo Calvino’nun Görünmez Kentler kitabını, 1990 yılı Remzi Kitabevi basımı nüshadan okudum. (Çağdaş Edebiyat Dizisi no:2 Çilek amblemli Murathan Mungan seçkisi)
    Çok keyifli bir okuma ve değerlendirme süreci oldu benim için.

    Kitabın çevirmeni Işıl Saatçioğlu’yu kutluyorum. Oldukça zorlu geçen bir çeviri sürecinde titizlikle çalışarak Calvino’nun kullandığı bütün metaforları ve şiirselliğini dilimizde yeniden kurmuş.

    Edebiyat eleştirmeni ya da Calvino uzmanı değilim. Görünmez Kentler kitabı hakkındaki düşüncülerimi sadece bir okur olarak ortaya koyduğumu belirterek söze başlıyorum.

    Anlatılan hikâye ne olursa olsun, nasıl anlatılırsa anlatılsın, her kulak sonuçta kendi -bildiğini- istediğini duyar. (Sf.143)

    Calvino da zaten, çok katmanlı kurgusu ve anlatımıyla en sığından en derinine kadar birçok okuma yapma olanağı veriyor okura.

    Kitap, dokuz bölümden oluşan uzun bir şiir benim için. Ayrıca bana Kavafis’in Şehir adlı şiirini hatırlattı. (Mario Levi’nin Bir Şehre Gidememek adlı kitabı da geldi aklıma sonradan.)

    Görünmez Kentler kitabında gezgin Marco Polo, Tatar İmparatoru Kubilay Han’a, her biri bir kadın adı taşıyan, hemen hepsi hayal ürünü ve Marko Polo’nın zihnindeki Venedik şehrinin imgelerini taşıyan şehirleri anlatıyor.

    Öncelikle kitabın kurgusunu değerlendirmek istiyorum. Çünkü Calvino, kitabın kurgusuyla, bence başlı başına olağanüstü bir durum yaratmış, okuru bu kurguya dahil ederek, oyun arkadaşı kılmış.

    Kitap, tekrar eden başlıklar taşıyan bölümler halinde kurgulanmış.

    Bölümler arasında Marco Polo ile Kubilay Han’ın karşılıklı konuşmaları serpiştirilmiş. Bu konuşmalarda Calvino, önermelerini (sorularını) Polo aracılığıyla dile getiriyor.

    (Kitabın şifrelerini kendi adıma-ne kadar becerebildiğimi bilememekle birlikte -bu bölümlerdeki diyaloglar sayesinde çözebildim.)

    Kitabı hiç okumadan dahi-veya okumadan önce- başlıkları incelemek bile heyecan verici. İnsan bir oyunun içine çekildiğini hissediyor. Yazarın kurgusundaki hareketlilik, bir merdivenin basamakları -ya da oyun- hemen göze çarpıyor.

    Bölüm adlarındaki ortak sözcük: Kentler.

    Devamında gelen ve tekrar eden sözcükler:

    (Kentler ve…)

    Anı, arzu , göstergeler , takas , gözler , ölüler , gökyüzü , ad , sürekli kentler, ince kentler ve gizli kentler.

    Bu sözcüklerin her biri beşer kere tekrar edilmiş.

    Kitabın her bir bölümünde, Marko Polo ile Kubilay Han’ın diyaloglarının bulunduğu ilk ve son parçalar başlıksız.

    Kentler ve anı başlığı, 1., 2. Bölümlerde,

    Kentler ve arzu başlığı, 1.,2., ve 3. Bölümlerde,

    Kentler ve göstergeler başlığı, 1.,2.,3., ve 4. Bölümlerde tekrar edilmiş.

    Kentler ve takas başlığı, 2.,3.,4.,5., ve 6. Bölümlerin,

    Kentler ve gözler , 3.,4.,5.,6., ve 7. Bölümlerin,

    Kentler ve ad , 4.,5.,6.,7. ve 8. Bölümlerin,

    Kentler ve ölüler , 5.,6.,7.,8. ve 9. Bölümlerin,

    Kentler ve gökyüzü , 6., 7.,8.,9. Bölümlerin başlığı olarak yer almış.

    7.Bölümde, sondan iki önceki parça Kentler ve gökyüzü başlığını, birinci bölümün-sondan bir önceki-parçası İnce Kentler başlığını taşıyor.

    Sonraki bölümde İnce Kentler başlığı daha önce olduğu yerden bir basamak yukarı doğru çıkarak yerini yeni bir başlığa bırakıyor.

    Yani ikinci bölümde sondan bir önceki parçanın başlığı Kentler ve takas ve fakat İnce Kentler başlığı onun bir üstündeki parçanın adı olarak yer alıyor.

    Ondan sonra gelen parçanın başlığı Sürekli Kentler ve daha önceki bölümlerde olduğu gibi bölümün son parçası başlıksız.

    8.Bölümde Sürekli kentler başlığını taşıyan parça sondan üçüncü. Ondan sonra gelen parçada yeni bir başlıkla karşılaşıyoruz: Gizli Kentler.

    Kitabın 9. ve son bölümünde diğerleri gibi, ilk parça başlıksız.

    Daha sonraki bölümler:

    Kentler ve ölüler ,

    Kentler ve gökyüzü , (iki kez tekrarlanmış)

    Sürekli kentler, (üç kez tekrarlanmış)

    Gizli kentler, (dört kere tekrarlanmış)

    Son parça başlıksız. (Diğer bölümlerde olduğu gibi)

    Her bölümde sonraki başlıksız parçadan bir önde duran başlık, daha sonraki bölümlerde bir basamak yukarı doğru çıkıyor.

    Örneğin, 1. Bölümde sondan bir önceki bölümün başlığı İnce Kentler her bölümde bir basamak yukarı doğru tırmanarak, 5. Bölümde baştan ikinci sıraya yerleşiyor.

    Kentler ve takas , 2. Bölümde sondan bir önceki yerini alıp, 6.Bölümde baştan ikinci sıraya yerleşiyor.

    Kentler ve gözler , 3.Bölümde başladığı tırmanışını 7.Bölümde bitiriyor.

    Kentler ve ad , 4.Bölümde sahnede, 8.bölümde baştan ikinci basamakta.

    Kentler ve ölüler ise 5.Bölümden 9. Bölüme kadar tırmanışını sürdürüyor.

    “Şimdi sıkı dur”, dedim kendime ve üşenmeyip, bütün bölümlerdeki parçaları saydım.

    Sonuç, tahmin ettiğim gibi çıktı.

    Kitabın 1. (birinci) ve ilk bölümüyle, 9. (dokuzuncu) ve son bölümü 11 (on bir) parça.

    Aradaki bölümlerin her biri 7 (yedi) parçadan oluşuyor.

    Kitabın İtalyanca versiyonunda, her bölüm ve dahi parçadaki sözcük sayısını da merak etmedim değil hani.

    Kitabın kurgusundaki oyunu sezinlediğimde, belli belirsiz bir heyecana kapılmıştım. Ancak emin olduğumda, yazarla gerçek bir bağ kurduğumu fark ederek mutlulukla titredim. Calvino’nun bir yerlerden beni gözlediğini ve muzipçe gülümsediğini hissettim. Büyü gibi, muhteşem bir andı.

    Sadece bu kurgu bile-yukarıda da belirttiğim gibi- okura birçok okuma yapma olanağı veriyor.

    Mesela bir kentin basamaklarını teker teker çıktığımızı, adım adım dolaştığımızı düşünebiliyoruz.

    Ya da bir kenti -kentleri-tepeden tırnağa, kaldırımından gökyüzüne, geçmişten geleceğe; kısacası her şeyiyle teneffüs ediyor olabiliriz.

    Ancak, okumaya başlarken her bir bölümün ve parçanın, taşıdıkları başlık ve içerikle ele alındığında, milföy hamuru gibi kabarıp bin kata ayrılacağını ve içinden binlerce anlamın döküleceğini tahmin etmek o kadar da zor olmasa gerek.

    Ben kitabın kurgusunu satranç oyununa, parça adlarındaki yer değiştirmeleri ise taşların hareketine benzettim. Kitabın sekizinci bölümünün başındaki ve sonundaki Polo ile Kubilay arasında geçen diyalog bu düşüncemi destekliyor.

    Bölüm ve parçaları bir satranç oyununun taşları gibi düşünürsek, her taşın hareketlerini adım adım izleyebiliyoruz. Ya da o hareketleri birer olasılık gibi ele alıp, satranç oyununu kendimiz kurabiliyoruz.

    Çok katmanlı romanın katmanlarını teker teker ele almak, her birini başka bir roman gibi okumak mümkün. Sonsuz olasılıklar içeren satranç oyununda olduğu gibi.

    Önce aynı başlıkları taşıyan parçaları arka arkaya okuyabilirsiniz. (Ben öyle yaptım.)

    Marko Polo ve Kubilay Han’ın diyaloglarını seçip arka arkaya okuyabilirsiniz. (Öyle yaptım)

    Ya da kitabı baştan sona okuyabilirsiniz. (İkinci okumamı da öyle yaptım.)

    Her seferinde, başka bir lezzet, başka anlamlar ve derinlikler bulabiliyor insan. Ve kitap okurun oyuna katılmasıyla yeniden ve yeniden kurgulanıyor.

    Peki, parçaların başlıklarını düşününce, aklıma ne geldi?

    Kentler ve anı ne ifade ediyor?

    Kentler ve arzu ne demek? Ya diğer parçaların başlıkları?

    Kitabın adı: Görünmez Kentler. Yazar neden böyle bir isim vermiş?

    Kitabın her katmanında sözünü etmemiz gereken birçok şey var.

    Önce göz önünde duran ilk katmandan başlayalım.

    Kitabın bölümlerinin her birinde Marco Polo, Kubilay’a bir kenti anlatıyor.

    Şehrazat’ın Şehriyar’a her gece bir masal anlatmasını hatırladım.

    Şehrazat, Şehriyar’ın ertesi sabah onu öldürmesini engellemek; dolayısıyla ona karşı bir üstünlük elde etmek için, masalı bitirmez ve başka bir yere bağlayarak yarıda keser. Böylece Şehriyar’ın merakını uyandırır, sarmal içinde sarmal hale giren masalları sürdürerek hayatta kalır. (Şah’a karşı üstünlük sağlar.)

    Marco Polo’nun Kubilay karşısındaki üstünlüğü, hayalindeki imgeleri Kubilay’ın imgeleminde yeniden yaratabilmesini sağlayabilecek şekilde anlatabilmesi. Dolayısıyla hiç görmediği kentleri gezmiş görmüş biri gibi anlatabildiği için Kubilay-bunu fark etmesine rağmen; onun her söylediğine inanmasa bile-dinlemeye devam ediyor.

    Bölümleri birbirine bağlayan ara bölümlerde ise Marco Polo ve Kubilay, geçmiş ve gelecek üzerine sohbet ediyorlar. Daha doğru bir ifadeyle, yazar Marco Polo’nun ağzından önermelerini sıralıyor.

    Benim okuyabildiklerim ise şunlar:

    Bir metafor olarak ele aldığımızda; kent neyi ifade olabilir?

    Öncelikle bir geçmiş. Ev. Bizi var eden şey. Dış çeperimiz. Bizim dışımızda; ama bizi var eden şey.

    Hareket ederken, seyahat halindeyken, daha kestirme bir deyimle yaşarken zaman zaman konaklarız. Bir kentte, bir insanda duraklarız. Her durak bir yaşam kurma, keşfetme, dokunma ve temastır. Ancak, baktığımızda gördüğümüz şey, aslında geçmişimizdir. Aslında her şeyde geçmişimizin imgelerini görürüz. Bir başka deyişle baktığımız her şeyde (yaşadığımız her kentte) geçmişimizi kurarız. (8.Bölüm. Sf.132 ve 135.)

    Bir kente, bir insana, yeni bir duruma, adımımızı attığımız andan itibaren, onda geçmişimizdeki göstergelerin izlerini ararız. O şey, her ne ise, geride bıraktığımız adımlar sebebiyle çoktan anı olmuştur. Ve her durumda biz, “an”ı değil, anıları; onu değil, geçmişte kalmış şeyin göstergelerini zihnimizde canlandırır, o göstergelerle geçmişin imgesinin aynısını yeniden ve yeniden kurarız. (6.Bölüm. Sf.96.)

    An, kendinden itibaren geçmiş olmaya başlar. Kafamızdaki geçmiş nedeniyle hiçbir yerde gerçek anlamda bulunamayız, şimdide ve burada bulunamayız.

    Belki de gerçek dediğimiz şey hayal, her şey kafamızın içindeki kurgudan ibarettir.

    Çevirmen Işıl Saatçioğlu son sözde, Calvino’nun Görünmez Kentler ile, insan-nesne rekabetini anlattığını belirtiyor.

    Kitabın kurgusu bu yorumu destekliyor. Adı da: Görünmez Kentler.

    Bu yorumdan, kitabın adından ve bölüm başlıklarından hareketle, bu rekabet, -bu satranç oyunu- sonucu insan nesneleri alt edemiyor sanırım. İnsanın şeyleri alt ettiğini, onlara sahip olduğunu sanması bir yanılsama. Elde edilen şey, görünmez oluyor.

    Bir insana âşık oluyor, onu elde ettiğimizi düşündüğümüz anda önemini yitiriyor, onu görmez oluyoruz.

    Kitap satranç oyunundaki son; yani mat gibi bitiyor.

    Peki mat olan kim ya da ne?

    Bir şeyi fethettiğimiz-yendiğimiz-anda, o şey görünmez oluyor, biz de sabit (durağan) hale geliyoruz. Bir şeyi ne kadar sahiplenirsek, bilirsek-bildiğimizi zannederken- o kadar görünmez kılıyoruz.

    Kentlerin her birinin farklı bir kadın adı taşımalarını iki açıdan değerlendiriyorum.

    İlki şu: Her kent, bir kadın gibidir, her kadın gibi birbirlerinden farklı, çok renkli, çok katmanlıdır. Seyyahlar için, bir süre sonra bütün kentler nasıl aynı hale geliyorsa, kadınlar da -tanıdıkça görülür ki- nihayetinde birbirlerinin aynısıdır. Kentleri-kadınları- tanımak için, sokaklarında yürümeli, havasını teneffüs etmeli, özelliklerini bilmeli, keyfini sürmeli, ekmeğini yiyip, suyundan içmeli, onunla bir zaman geçirmelisiniz. Ama yine de bilmeniz mümkün olmayacak, değişirken aynı kalacak ve ellerinizden kayıp gidecektir.

    İkincisi: Her erkeğin kafasında geçmişe ait bir kadın imgesi-anne; ilk gerçek sevgili, aşk- vardır. Erkekler karşılaştıkları, hayatlarına giren kadınlarda o geçmiş kadın imgesini anımsar, o imgenin anılarını taşır, o imgeyi ararlar. Erkeklerin kadınlarla olan ilişkilerini geçmiş kadının imgesi belirler.

    Ancak ne kentleri ne kadınları ele geçirebilirsiniz. Onlara sahip olduğunuzu düşündüğünüz anda-sizin için önemlerini de kaybetmişlerdir artık ama çoktan- görünmez olmuşlardır.

    Not: Kitabın son bölümünü okurken, Çinlilerin, Avusturya’da bulunan ve Unesco Dünya Mirası kapsamında olan Hallstad köyünün tıpatıp aynısını Çin’de inşa etmelerini hatırladım.

    Hallstattlılar bu kopyalamadan hiç hoşlanmamışlardı.

    Aklıma birçok soru takıldı.

    İnsan bir köyü kopyalayıp, aynısını başka bir yerde neden inşa etmek ister?

    Bu fikri ortaya atanlar ve gerçekleştirenler Görünmez Kentler’i okumuşlar mıdır?

    Calvino, bu haberi duysaydı ne düşünürdü acaba?

    Siz ne düşündünüz? Çin’deki kopyası Halltsatt ruhunu yaşatıyor mudur sizce?

  2. Avatar for Zeynushka Zeynushka dedi ki:

    Harika bir yorum olmus "Lightsky"in yorumu…Kitap gercekten sonsuz kez okunabilecek bir kitap. Ben henuz Kitap kulubu sayesinde ilk okumami yaptim ama elimden birakir birakmaz "beni tekrar oku’ diyor bana. Zor bir metin tercume edilmek icin ama Saatcioglu cok iyi ustesinden gelmis fakat yine de orjinal dilini bilmek ve orjinal haliyle okuyabilmek isterdim. Tam bir edebiyat soleni. Ben daha okuyacagim ve okutacagim. Ortaokul caginda cocuklarim var, onlarla beraber “gorunmez Kentler” workshop’i yapmayi planliyorum. Onlarin hayalleri ve yorumlariyla daha farkli tadlar bulacagim eminim kitapta. Iyi ki yasamis ve yazmis Calvino ve tabii ki tesekkurler Kayiprihtim…

  3. Avatar for Nemo Nemo dedi ki:

    Öncelikle ben de Işıl Saatçıoğlu’na saygı duruşuyla başlamak istiyorum. Başka bir çevirmenin elinde bu eser dilimize kazandırılırken kaybolabilirdi. Tadını kaybederdi. Böyle zor ve şiirsel bir kitabın orijinalindeki anlamı/üslubu iyi kavrayabilen ve onu Türkçeye yetkin şekilde geçirebilecek birisi lazım. Saatçıoğlu bunu harikulade biçimde başarmış. Ne kadar tebrik ve teşekkür etsek az.

    Calvino’nun yazın hâkimiyeti gerçekten ‘büyüleyici’. Bunu en iyi tanımlayan kelime bu olur sanırım. Çünkü sadece kelime haznesi, edebiyat bilgisi ve bunu metne dökmedeki ustalığıyla yazarı anlatmak için sınırlayıcı olur. En önemlisi tüm bunlarla birlikte oluşturulan satırların okuyucuyu büyüleyecek bir şiirsellikte kurgulanmış olması.

    Görünmez Kentler’in okuması özellikle iki açıdan ilgimi çekti. İlki açıkça görüldüğü üzere Marco Polo üzerinden hayal gücüyle donatılmış birbirinden ilginç ve tuhaf kentleri merakla okuyoruz. Asıl önemli olan ikincisiyse hayal edilen üzerinden, okuyucu olarak aktif katılım göstererek ‘hayal edilebilecekleri’ araştırmaya çıkıyoruz. Bu da bize her kentte uçsuz bucaksız farklı yeni deneyimler vadediyor. Zaten kitabın tekrar tekrar ziyaret edilebilir olmasının arkasındaki en büyük sebep de bu.

    Kentlerden özellikle ‘ince kentler’ ve ‘kentler ve ölüm teması’ ilk okuyuşumda en çok ilgimi çekenler oldu. Bakalım bir sonrakinde benim için öne çıkanlar hangileri olacak, beni özellikle hangileri kendine çekecek? Veya ben hangilerini kendime çekeceğim. Çünkü bu kitapta yaratıcılarından birisi de yazar kadar okur. Ben ne yaratırsam onu alıyorum.

    Ayrıca şöyle bir çalışmaya denk geldim. Merak edenler olursa bakabilir. Bu da hayal gücünün çizimlere yansıması.

  4. Avatar for Zeynushka Zeynushka dedi ki:

    Cok guzel bir link cok tesekkur ederiz…

  5. Avatar for royem royem dedi ki:

    Kitap geç elime geçti ve ancak okuyabildim. Kitapları filmlerden ve dizilerden ayıran en güzel özellik okuyucuya daha geniş bir hayal dünyası sunmasıdır bence. Görünmez Kentler ise bu hayal dünyasını en üst noktaya kadar taşımasıdır. Şiirsel anlatımı ile yaratıcılığa kapı aralamasıyla saygıyı sonuna kadar hak eden bir kitap.

Henüz yorum yok. Forum'a gelip sohbete katıl.

David Fincher

David Fincher, Gary Oldman’lı Netflix Filmi “Mank”in Başına Geçti

Zeplin - Karin Tidbeck

Karin Tidbeck’in Tuhaf Öyküleri Zeplin ile Yeniden Bizlerle