Orhan Pamuk, podcast programı Kısa Dalga’da Ahmet Orhan’a konuk oldu. Nobel ödüllü yazar katıldığı yayında son romanı Veba Geceleri başta olmak üzere, geleceğe dair hayallerinden, sıradaki roman projesinden ve eski kitaplarından bahsetti. Yazar aynı zamanda “birinci tekil şahısla bir kadın karakteri anlattığı” bir roman yazmayı çok istediğine de değindi.
Mart 2021 tarihinde okurlarla buluşan Veba Geceleri, kısa zamanda çokça gündeme gelmeye başladı. Kitap hakkında olumlu olumsuz pek çok eleştiri yayımlandı. Elbette işin edebiyat dışı kısımları da sıklıkla gündem oldu. Eserde geçen kurmaca bir karakter hakkında, Atatürk’le alay ettiği hakkında köşe yazıları yazıldı. Pamuk’un konuya cevabı ise net oldu.
Neticede uzun süren bir tanıtım kampanyasından sonra yeni bir Orhan Pamuk söyleşisi daha gerçekleştirildi. Kısa Dalga adlı podcast haber sitesinde Ahmet Orhan’ın hazırladığı programda, ünlü yazar merak edilen sorulara yanıt verdi.
Orhan Pamuk, “Veba Geceleri” Romanının Salgına Denk Gelmesi Üzerine Görüşlerini Paylaştı
Yazarın henüz ortada Koronavirüs salgını yokken yazmaya başladığı eser, Minger adlı kurmaca bir kasabada yaşanan veba salgınını konu alınca kitabın gündeme denk gelişi de ayrı bir tartışma konusu oldu. Pamuk, konu hakkında şunları ifade ediyor:
“Bir kısım insan da ‘Ne talihlisin’ falan dedi. Bu kadar insan ölüyor, ne talihi. Korkuyorum da ben. Yaşım 70’e yaklaşıyor. Romanımı bitirmeye karar verdim. Şöyle düşündüm, ‘Ne yapalım kapandık, evden çıkmıyoruz. Romanı bitiririm, salgın da geçince romanı yayınlarım.’ Ama şunu da düşünüyorum, savaştan sonra savaş romanları okumak istemez kimse. Çünkü savaştan bezmişlerdir. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Hemingway de savaştan bezmenin romanı yazmıştır. Fransa’da savaştan sonra egzistansiyalizm çıktı.
“Ben de öyle düşündüm. Bu salgın geçtikten sonra kimse salgını bile hatırlamak istemeyecek. Böyle düşüncelerle sonunda romanı bitirdim.
“‘Romanım bitecek, salgın da bitecek, yayınlayacağım, herkes okuyacak’ derken salgın bir türlü bitmedi ama romanım bitti. ‘Ne yapalım yayınlayalım’ dedik.”
Orhan Pamuk, Gelecekte Birinci Tekil Şahısla Bir Kadın Romanı Yazmak İstiyor
Veba Geceleri, kadın bir anlatıcının (Mina Mingerli) ağzından anlatılmış olmasına rağmen, Pamuk’a göre “romanın anlatıcısı ile esas kahramanı” arasında önemli farklar var. Pamuk, ileri bir tarihte birinci tekil şahıslı anlatılmış 500 sayfalık bir kadın romanı yazmayı istediğini tam da bu noktada dile getiriyor:
“Bir ‘ben anlatıcı’ vardır, ama o esas kahraman değildir. İkincil kahraman da değildir. Ancak üçüncü, dördüncü kahramandır. Ama o bütün olayları görmüştür, duymuştur. Ben Mina Mingerli’yi, romandaki anlatıcımı böyle kurguladım.
“Olayların içinde, belki romanın sonuna doğru kahramanlara yaşı yetişiyor ve onlarla tanışıyor. Olaylar sırasında orada olmayan biri ve o anlatıyor. Sonra da kenardan olaylara da karışıyor. Yani bir romanın anlatıcısı illaki esas kahramanı olmadığı gibi o anlatıcının da duyarlılığını da yazar kullanır zaman zaman.
“Şunu demek istiyorum, Mina Mingerli’yi anlatıcı yapmak ile bir kadını temel kahraman yapıp onun bütün günlük hayatını, her şeyini anlatmak aynı şey değil.
“Mina Mingerli’nin kişiliğini çok fazla görmüyoruz. Bir tarih kitabından yazarının kişiliğini çıkarabileceğimiz kadar çıkarıyoruz. Yani aslında sorunuz şu; ‘Ey Orhan Pamuk, sen erkeksin bir de tutmuş bir kadınla özdeşleşerek onun ağzından roman yazıyorsun.
“Ama diyorum ki ben de ’Yazıyorum ama onun kadınlığını, kadının günlük hayatını çok fazla görmüyorum.’ Duygularını görüyoruz, tarihçi olarak duygularını görüyoruz. Bütün bunları söyledikten sonra hayatta en büyük arzularımdan biri birincil tekil şahısla 500 sayfa bir kadın romanı yazmaktır.”
Veba Geceleri’ni Kar romanına benzettiğini açıklayan Pamuk, eserinin tarihi roman olma yanı ve anlatım teknikleri açısından böyle bir bağlantı kurduğunu açıklıyor. Öte yandan Pamuk bu kitapla birlikte “bir daha tarihi roman yazmamayı düşündüğünü” de belirtiyor.
Yerli – Yabancı Okur Ayrımına Dair
Okura bilgi vermenin ayıp olmadığının altını çizen Pamuk, yerli – yabancı okur ayrımının yapılmasının da yanlış olduğunu öne sürdü:
“Kayserili yazar, Kayseri’deki çeşmenin bütün dünya tarafından bilinmediğini anlar. Eğer Kayserili yazar yalnızca Kayserililer’in anlayacağı bir roman yazıyorsa ‘Kayseri’nin ünlü meydan’ı demez, Türkiye’nin okumasını istiyorsa ‘Kayseri’nin ünlü meydanı’ der, bütün dünyanın okumasını istiyorsa o meydanın Kayseri’nin en büyük meydanı olduğunu söyler. Okura bilgi vermek ayıp değil, okurun bilgi alması için romanınızı ona göre düzenlemeniz ayıp değil . Okuru yerli okur, yabancı okur diye ayırmak bence asıl en büyük yanlış bu.”
Yazarın Yeni Kitabı Bir Ressamı Anlatacak
Yeni kitabında kendisine benzer bir karakter yaratmak istediğini duyuran Pamuk, bir ressamın hikâyesini anlatacağını açıkladı. Kendisinin de zamanında ressam olmak istediğini belirten yazar, bu defa günümüzde yaşayan bir karakteri işleyeceğini de belirtti.
“İstanbul’da yaşayan ve hayatı da pek çok bakımdan benimkine benzeyen ama benim gibi romancı değil ressam olan -ben de ressam olmak istemiştim – bir kahramanın hikayesini anlatmak istiyorum. Türk okurların bile Türk resim galeri tarihini bilirler mi? Taksim Sanat Galerisi vardı. Ben 18 yaşındayken benim üzerimde çok büyük bir etkisi vardır. Liseli öğrenci olarak bütün sergilere giderdim. Ama Türkiye’de İstanbul’da açılmış sayılı galerilerden biriydi. Fransa’da yüz yıl evvel onun gibi bir sürü galeri vardı. Şimdi bu bilgiyi böyle bir roman yazarken bu bilgileri vermek durumundayız. Türkler’in de böyle bir galeri olduğundan haberi yok. Bu bilgileri de paylaşmak durumundasınız.
Söyleşinin tamamına buradan ulaşabilirsiniz.
Orhan Pamuk açıklamaları hakkındaki görüşlerinizi bizimle Kayıp Rıhtım Forum’da paylaşmayı unutmayın.
Kaynak: Kısa Dalga
Forum üzerinden yorum yapıp sohbete katılmak için tıkla!