I
Geçenlerde bir arkadaşım (sosyal medya hesabında) birkaç yılını henüz okumamış olduğu Enis Batur kitaplarına hasredeceğini söylüyordu. Ki Enis Batur’a “sıfırdan” başlayacaklar için bu sürenin biraz daha uzun olacağını kestirmek güç değil. Bu yazının konusu ise Batur’un (an itibarıyla ve bildiğim kadarıyla) son kitabı olan Yumurtalarını Kollamak hakkında.
II
Bilmiyorsanız da ilk kısımdan anlamışsınızdır: Enis Batur bizim edebiyatımızın en üretken ve yaratıcı (yekten velûd mu demeli) yazarlarından biridir. Bir efsane/destan başlangıcı gibidir: Yayımlanan kitaplarının sayısını kendisinin de bilmediği söylenir.
III
Yazarların nasıl çalıştıkları –sabah mı gece mi, sessiz ortamda mı müzikle mi, elle mi yazdıkları (eskiden daktilo) bilgisayarla mı– sadık okurları için merak konusudur. Ben Enis Batur metinlerini okuduğumda şu resim canlanıyor gözümde: Hiç uyumayan, uyumaya yattığında bile yataktan kalkıp kalkıp devasa kütüphanesinin önünde dikilen, sabahlara kadar çalışıp sürekli notlar alan, durmadan cigara tüttüren, (teşbihte hata olmaz) filmlerde dizilerde resmedilen hafif çılgın profesör tavrıyla masasının üstündeki kitap yığınının içinde kaybolmuş bir bilge yazar.
Oysa benim karikatürümsü Enis Batur imgemin doğru olmadığını Ömer Erdem’le yaptıkları söyleşiden bile anlayabiliriz.
IV
İki gözüm Salâh Birsel, Yapıştırma Bıyık’ta şöyle der:
“Giderek, deneme bir de biçem demektir. Biçem, yani üslup yoksa, deneme de yoktur.”
Enis Batur’un üslubu ise yüz metre uzaktan –Yüz metre mi? Daha öteden, daha öteden!– belli eder kendini.
V
Enis Batur’un Yumurtalarını Kollamak kitabının türü elbette ve evvela denemedir. Nedir, başka yazarlarda da görüldüğü üzre ve deneme’nin akrabaları olması hasebiyle, anı’yla ve günlük’le içiçedir. Enis Bey’in bu kıpkısa denemeler toplamını böyle (de) okuyabiliriz.
VI
“Aktarımlar” başlıklı bölümde, Fikret Adil’e temas ettikten birkaç sayfa sonra, sözün yolunu Tevfik Fikret’in ölüm maskesine uğratır (Fikret Adil’in adını, babasının hayranlığından dolayı Tevfik Fikret’ten alması, olasıdır ki Enis Batur’da çağrışımlardan oluşan bir kısayol çekmiştir bu ikili arasında). Ölüm maskelerinden açıp kısa bir tarihçe verdikten sonra da birkaç yazarın adını daha anarken “Ben ne çok şey bilmiyorum” der.
Şahikasını Sokrates’te gördüğümüz kadim bir bilgeliktir bu: “Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir.” İşte bu yüzden, doğrudur, Enis Batur “ne çok şey bilmeyenimizdir”, giderek “en çok (şey) bilmeyenimizdir” de denebilir onun için.
VII
Enis Batur, kıpkısalarının birinde John Cleves Symmes adında bir zattan açıyor. Bu muhterem, “yerkürenin içinin boş olduğunu ve oradaki yatay çemberlerde yaşanabileceğini” savunmuş 1818’lerde. Güney ve Kuzey kutuplarını birleştiren bir deliğin varlığına inanıyormuş Bay Symmes. Biz Enis Batur’un yalancısıyız.
Peki, sosyal medyada sürüp giden “dünya düzdür” tartışmalarına ne demeli?
Enis Bey ne der bilmem ama yayın yönetmeni olduğu yayınevinden çıkan Ambrose Bierce’in “Epigramlar ve Şeytanın Sözlüğü’nden Okkalı Maddeler” başlıklı mini cüsseli dev kitabında (ki çevirmeni de Armağan Ekici’dir) yer alan şu epigramla cevap vermemize, en azından, Şeytan’ın itirazı olmayacaktır:
“Dünya, insanlar birbirlerini itekleyip kıyısından düşürmesin diye küre biçiminde yaratılmıştır, fakat ev sahibi denizi düşünüp gülümser.”
VIII
Yumurtalarını Kollamak‘ta, yansıma sözcüklerin peşine düştüğü “Alfabetik Yansımalar Sözlüğü”nden tutun, otomobili a’dan z’ye kuşattığı “Çarpışan Otomobiller İçin Bir Elifba Denemesi”ne kadar birçok ara başlık kullanmış Enis Batur.
Bu başlıklar altında peşine düşülecek birçok isimden, sanatçıdan, düşünce uçlarından dem vuruyor ve meraklı okurun toprağına nüveler ekiyor Enis Batur. Bazen de yazma heveslileri için (ser)levha gibi bir cümle konduruveriyor:
“Yazmaktan zoru: Seçmek, azaltmak, seyreltmeksizin azaltmak.”
IX
“Lisan-ı Münasip” başlıklı bölümde argo sözcüklere çengel atsa da, başlıktaki ironiden öte, gerçekten de lisan-ı münasiple yapıyor bunu Enis Batur. Söz gelimi, Fenasi Bey‘in soyadını zikretmiyor!
Bu bölüm, şimdi edebiyat tarihçileri düşünsün, Ece Ayhan’a dair bir anekdot da içeriyor. “Büzük” başlıklı kıpkısadan aktarıyorum:
Bir defasında, oturmuş konuşuyorduk, Ece, “tüzüklerle çarpışarak büyüdük” dizesinin bir dizgi yanlışı sonucu öyle çıktığını, elyazmasındaki “büzüklerle”yi sonradan düzeltmemeyi yeğlediğini söylemişti. (s. 166)
X
Yumurtalarını Kollamak (2018) kitabının alt başlığı Yeni Dalgınlık Kursları. Dalgınlık kursları serisinden iki tane daha varmış meğer: Bekçi-Eski Dalgınlık Kursları (2017) ve Dalgınlık Kursları (2014). Demek ben bu dalgınlık dolu kıpkısaları ters kronolojiyle okuyacağım.
Enis Batur, istediğimiz sayfasından rastgele açıp okuyabileceğimiz büyük bir kitap. “Yumurtalarını Kollamak” da Enis Batur adlı büyük kitabın sayfalarından biri. Belki de öyle değil de ben ne çok bilmeyişimden böyle konuşuyorum.
Kim bilir? Enis Batur bilir.
Okurken tebessüm ettiren, güzel ve bilgilendirici bir inceleme olmuş. İncelemeyi yazan Onur Çalı’ya kolaylıklar diliyorum.