in ,

KR Kitap Kulübü #13 Yukio Mişima – Bir Maskenin İtirafları

Kayıp Rıhtım Kitap Kulübü yeni etkinliğiyle karşınızda. Yukio Mişima’nın “Bir Maskenin İtirafları” kitabını ağırlıyoruz. Tartışmalar 25 Ocak’ta başlıyor!

KR Kitap Kulübü #13 Yukio Mişima - Bir Maskenin İtirafları
- Reklam -
- Reklam -

KR Kitap Kulübü’nde sıra 13. etkinlikte. Bu sefer konuğumuz 1949 tarihli “Bir Maskenin İtirafları” (Kamen no Kokuhaku) kitabıyla Yukio Mişima!

25 Ocak’ta bizlere katılmak için Kayıp Rıhtım Forum‘a uğramayı unutmayın.

Can Yayınları’ndan Zeyyat Selimoğlu çevirisiyle çıkan eserin tanıtım bülteni şu şekilde:

Yukio Mişima - Bir Maskenin İtiraflarıYukio Mişima, yalnızca Japon edebiyatının değil, dünya edebiyatının da en önemli, üzerinde en çok tartışılmış yazarlarından biri. Her yapıtıyla Japon ruhunu, bir yandan ürkütücü acımasızlığı, öte yandan sonsuz kırılganlığıyla dile getirmiş, müthiş gözlem gücüyle, derin, evrensel bir eser yaratmıştır. Bir Maskenin İtirafları, bu “uçurum yazar”ın en ünlü romanlarından, otobiyografik özellikler taşıyan bir kült metin.

- Reklam -

Mişima, bir ergenin kendi bedeni üzerinden giriştiği yaşam ve ölümle hesaplaşma sürecini, insan zihninin en uçlardaki serüvenlerinden birine dönüştürüyor. Ölüm, kan ve intihar saplantısı, modern yaşamın reddi, eşcinsellik gibi temalar üzerinde yoğunlaşıyor, her satırıyla ürpertici bir yolculuğa çıkarıyor okurunu.
Önemli Not: Kitabın tartışması 25 Ocak‘ta bu başlıkta başlayacaktır.

Ayrıca forumumuzdaki yazar için açılan başlığa uğramayı da unutmayın: Yukio Mişima Kitaplığı


Son olarak etkinlikler hakkındaki gelişmeleri takip edebileceğiniz Kayıp Rıhtım Kitap Kulübü’nün ana başlığına hepinizi bekleriz.

- Reklam -

Şimdiye kadar yaptığımız tüm etkinliklere buradan (eski etkinlikler her zaman tartışmaya açık) bakabilirsiniz. Aynı zamanda etkinlikleri Goodreads’ten takip etmek için KR Kitap Kulübü’nün grubunu ve Kayıp Rıhtım’ın ana hesabını takip etmeyi unutmayın.

Şimdiden keyifli okumalar dileriz. Etkinlik başlangıcında başlığa uğramayı unutmayın.


* Doğu Yücel: “Sadece Hikâyeye Kulak Veriyorum ve Onun Götürdüğü Yere Gidiyorum”

Cem Altınışık

1993 yılında Ankara’da doğdu. Çocukluğunun bir kısmını İzmir’de geçirdi ve şu an İstanbul'da yaşamakta. Psikoloji bölümünde eğitim gördü. Edebiyat, sinema, bilgisayar oyunları, müzik ilgisi ve bunları paylaşma sevgisiyle çeşitli kültür-sanat sitelerinde yazdı.

10 Yorum BULUNUYOR


  1. Avatar for Firtinakiran Firtinakiran dedi ki:

    2020 başladığından beri aldığım iki güzel haber de bu kulübe ait. Önce Mişima etkinliği yapacak olmamız ve sonra bu kitabın seçilmesi beni inanılmaz mutlu etti.

    Şu ara kitap okuyamıyordum, bir şekilde kafamı veremiyorum. Ama Bir Maskenin itirafları ile 2020’nin okuma açılışını güzel yapmış olacağım :slight_smile:

  2. Avatar for Nemo Nemo dedi ki:

    Çok sevindirici. :slight_smile: Gerçekten Mişima kulübün amaçlarıyla da çok uyumlu bir etkinlik olacak. Umarım katılımı bol olur ve keyifli geçer.

    Ben öyle dönemlerde çizgi roman veya kolay ve sürükleyici okunan kitapları tercih ediyorum. Ama tabii ki sıra geldi Mişima’ya. Kronolojik açıdan ilk kitabını seçmemiz de güzel oldu. Bu vesileyle yazarı sevenler yolculuğuna devam eder.

  3. Avatar for Agape Agape dedi ki:

    Zaman zaman otobiyografi okusam da sanırım izlemek benim daha tercih ettiğim bir yöntem çünkü otobiyografiler bir noktada çok sıkıcı bir hal alabiliyor benim için. Yazarı hiç tanımadığım ve tarzına dair en ufak bir fikrim olmadığı için kafamda da oluşan hiçbir şey yoktu. Biraz okuduktan sonra sevgili @Firtinakiran’ın yazarın hayatına bir bakın notunu hatırlayınca kitabı bir kenara bırakıp hayatıyla ilgili bulabildiğim detayları okudum. Bu noktadan sonra kitap biraz anlam kazandı. İlk başta bir hikaye olarak yaklaştığım ve içimin şiştiği durumları artık otobiyografi olarak ele alınca daha iyi kavradım.

    Kitap varoluşundan beri eşcinsel hislere sahip olan yazarın kendini çözümlemeye ve anlamaya çalışmasını anlatıyor. Bir eşcinseli anlamak olarak yaklaşılmalı diye düşünüyorum. Bu konuda ön yargısı olan kişiler muhtemelen kitabı pek beğenmeyeceklerdir. Öncelikle yazarı böyle şeyleri söyleyebildiği için tebrik etmek gerekir. Bir insanın kendisini kabul etmesi ve bunları dürüstçe yazabilmesi gerçekten çok büyük bir şey. Kolay kolay yapılabilecek bir şey değil. Öyle yerler var ki insan irkilmeden edemiyor. Bunları anlatmak kolay bir şey değil gerçekten. İlk önce bunları yazdıktan sonra kendisini öldürdüğünü filan düşündüm ama öyle değilmiş. Bu kitabıyla epey ün sahibi olmuş.

    Diğer yandan yaşadığı bu durum çağın yenilenmesini ve insanlar tarafından kabul görmesi veya anlaşılması ya da saygı duyulmasını gerektiren bir şey olmasına rağmen kadınlar hakkındaki tutucu fikirlerini ben zamanında kendisinin yaşadığı baskılar yüzünden oluştuğunu düşünüyorum. Bir çeşit etki-tepki durumu olarak bakıyorum veya öyle yorumladım.

    Bütün bunlar bir yana anlatım gerçekten çok sıkıcıydı. Zaman zaman konudan konuya geçmesi, yaptığı detaylı betimlemeler konudan bağımsız gibi duruyordu. Sürekli “Ne zaman bitecek?” diyerek sayfa sayarak okudum. Bu da çok sıkıldığımın bir kanıtı. Anlatım dili olarak akıcı bulamadım ya da kullandığı tarz bana pek hitap etmedi diyebiliriz. Ölüme veya öldürmeye olan takıntısını da anlayabiliyorum sanırım ama bu konuya pek girmeyeceğim. Benim tek rahatsız olduğum ve sıkan yönü diliydi. Ciddi ciddi bunaldım ve bittiğinde üstümden koca bir yük kalktı. Boğuldukça boğuldum ve kitabın sonunda kendisini ifade edebileceği birisi çıksın diye bekledim ama bir türlü olmadı, bu da bütün sıkılganlığıma tuz biber ekti.

    Bir otobiyografiyi yazarın diğer eserleriyle bir tutmanın doğru olmadığını düşünüyorum. Gözüme takılan bir dörtlemesi var. Şu an her sitede satışı yok ama o dörtlemeyi de okumayı düşünüyorum. En azından yazarın kendisini artık çok iyi tanıdığım için yazdığı eserlerde neyleri gerçekçi olarak ele almış daha net kavrayabilirim. Eğer yine bana sıkıcı gelen bir anlatımı olduğunu düşünürsem kendisiyle aynı frekansta olmadığımızı düşünerek okumamayı seçeceğim.

    Uzun zaman sonra ilk defa bir kitabı yarıda bırakmayı düşündüm. En son 2015 yılında bir kitabı yarım bırakmıştım. Kitap Kulübü olmasaydı muhtemelen yarım bırakırdım.

  4. Avatar for syl syl dedi ki:

    Hiç bilmediğim bir yazarı daha heybeme kitap kulübü ile eklemiş bulunmaktayım, en azından 1-2 kitabını daha okuyacağım yazarın, anlatımını ve duyguları okura geçirme becerisini sevdim. Otobiyografi olduğundan olsa gerek kitap kopuk kopuktu. bir sayfasında savaştan bahsederken, bir sonraki sayfasında bambaşka konulara geçiyordu. Aslında kitap boyunca yazarın ölüm konusunu daha fazla irdelemesini bekledim ama her zaman eşcinsellik daha ön plandaydı. Bu benim kitaba olan motivasyonumu düşüren faktörlerden biriydi.

    Kitap boyunca ‘sevgi’ asla hissedemediğim bir duyguydu, ne Omi’ye karşı, ne Sonoko’ya karşı ne de ailesine karşı, ne vatanına karşı… Yazarın kendisini sevmediği de ortadaydı bana kalırsa, en azından benim kitap boyunca hissettiğim buydu. Sevgi yoktu ama özlem o kadar güzel anlatılmıştı ki belki de karaktere en yakın hissettiğim zamanlar bu zamanlardı. O özlemi hissettiğim, karakter özlediklerini elde edebilsin diye hissettiğim anlardı. Yazar öyle bir anlatmıştı ki kendi eşcinselliğini bende anlayış gibi duygular uyandırmadı, aksine acıma baskındı.

    İntiharın tanımlarından biri saldırganlığın kişinin kendine yönlendirmesidir. Kitabı okurken bu tanımı düşünüp durdum, Koçan’ın o kana, ölüme olan tutkusu ve durup durup ölmek istediğini dile getirmesi ya da çevresindeki insanların öldüğünü düşünmesi… İlk kitabında bunlara duyduğu özlemi anlatması ama bir türlü bunu yapamaması bende son kitabına yönelik bir merak uyandırdı. Kitap boyunca ölmesini bekledim ama olmadı. Çocukluğundan beri özlem duyduğu ölüme bile kavuşamadı karakterimiz.

    Çocukluğu bambaşka bir konuydu, anne-babası bir alem, büyükannesi ayrı bir alem arada kalan zavallı bir çocuk… Bir yerde dedi ya Koçan, babam geç olsa da onlarla yaşamamın daha iyi olduğunu karar kıldı diye, orada çok üzüldüm işte. Kaç anne-baba kaç çocuğun hayatını böyle mahvediyor acaba diye… Birde anneannesinin odasını ve ölüm kokusunu anlatırken bir dejavu yaşadım, kesinlikle bir yerlerde aynı satırları okumuş ya da duymuş gibi, eğer böyle bir sahne bilen varsa ve bana söylerse çok makbule geçer, çünkü o sayfaları okuduğumdan beri düşünüyorum.

  5. Avatar for royem royem dedi ki:

    Merhaba. Kitabı beğenip beğenmediğim konusunda net bir fikrim yok. Anlatım biçimi birincil tekil kişi, tercih ettiğim bir anlatım biçimi değil. Bir kişinin düşünsel dünyasıyla yetinemiyorum. Bu da yetmiyormuş gibi sürekli ölüm konusunun işlenmesi daha bir karartıcı hal aldı. Bunlar dışında bir dünya savaşını bu kadar umursamaz tarzda anlatması bilemiyorum hele hele atom bombalarına bile değinmemesi beni çok rahatsız etti. Tabi bunlar yazarın bir tarzı olarak nitelenebilir.
    Kitabı akıcı bulduğumu söyleyebilirim. Bir varoluş kitabı olması bakımından kendisini okutuyor. Afili cümlelerin olması keyifli okumalar sağlıyor. Japon halkının 1940 lardaki yaşayışı hakkında az çok bir bilgi sahibi oluyorsun.

Henüz yorum yok. Forum'a gelip sohbete katıl.

5 cevap daha var.

warner bros

Warner Bros. Film Projelerinde Yapay Zekâdan Faydalanacak

Prison Break 6. Sezon

Prison Break 6. Sezon 2020 İçinde Yayınlanmayacak