CD Project Red Witcher evrenini bilgisayarlarımıza taşıyalı ve Geralt’ı bizim kontrolümüze bırakalı on iki yıl olmak üzere. 2007 yılında piyasaya sürülen Witcher, CD Project Red oyun stüdyosunun isminin tüm dünyaya yayılmasına vesile oldu desek yanılmış olmayız. Andrzej Sapkowski’nin romanlarında ve öykülerinde hayat verdiği başına buyruk karakteri Rivialı Geralt’ın kavuştuğu ün hepimizin malumu. Öykü ve romanlar Witcher’ın dünya çapında tanınmasına vesile olmuş olsa da, asıl patlamanın CD Project Red’in oyunlarının başarısının ardından geldiğini kabul etmek gerekiyor.
Yakın zamanda, Witcher’ın oyun dünyasındaki yolculuğunu başlatan ilk oyununu çıkışından on iki yıl sonra oynayıp bitirme fırsatına nail oldum. Geç oldu, enteresandır güç de oldu. Bunda oyunun aşağıda değineceğim belli başlı sıkıntılarının payı çok büyüktü. Elbette bu sıkıntıları göz ardı etmeme ve hayatımın altmış saatini bu oyuna vermeme sebep olan asıl nedenler de önemli.
Bu kısa girişin ardından, ilk Witcher oyununda öne çıkan olumlu ve olumsuz beş detaya değinmeye geçebiliriz. İşte başlıyoruz!
1. Sürükleyici Hikâye
Sanırım bu noktada herkes hemfikir olacaktır: Witcher’ın en güçlü olduğu yönü sürükleyici ve tutarlı senaryosudur. CD Project Red yazarları, elindeki teknolojinin limitlerine rağmen oldukça merak uyandırıcı ve tatmin eden bir hikâye yazmayı başarmış. Geralt’ın yazılı eserlerinden tanıdığımız, tasvir edilen karakterlerin ve mekanların arasında dolaşmak, onlarla etkileşime girmek gerçekten büyük bir keyif. Senaryonun derinliği ve uygulamadaki başarılar oyunun can sıkan detaylarını göz ardı edebilmemizin bir numaralı sebebini oluşturmuş.
2. İlgi Çekici Karakterler
Bir oyunda görmeyi en çok isteyeceğiniz şeylerden birisi etkileşime girdiğiniz karakterlerin gerçekçi ve ilgi çekici kişiliklerinin olmasıdır. Eğer oyun rol yapma oyunuysa bu belki de en önemli noktalardan birisi haline gelir. Karşınızda olaylardan bağımsız olarak son derece tutarsız ve sıradan bir karakter görürseniz oyunun sizi içine soktuğu evrenden kopuverirsiniz. Karşınızdakinin bir karakterden çok alt alta sıralanmış kodlardan oluştuğunu hissettiğiniz anda o oyun için fiş çekilmiştir. Witcher, gerek Geralt üzerinde gerekse de olay örgüsü içerisinde yer alan karakterlerinin kişilikleri üzerinde son derece başarılı bir oyun. Witcher eserlerinde görmeye alışık olduğumuz karakterler oyunda karşımıza çıktığında onlarla konuşup geçmişi kurcalamak oldukça keyifli. Merak uyandıran karakterleri Witcher oyununun iyi yaşlanmamasına rağmen hâlâ keyif veren bir oyun olmasındaki altın sebeplerden birisidir.
3. Şahane Atmosfer
İşte oyunun çok başarılı olduğu bir nokta daha: Witcher’ın atmosferi gerçekten enfes.
Eğer çağın gerisinde kalmış oyun motorunu (bu acı konuya az sonra değineceğiz) göz ardı etmeyi başarabilirseniz oldukça güzel tasarlanmış Witcher evrenine kendinizi kaptırmanız işten bile değil. Gece gündüz döngüleri, saat kavramı, şehirleri, yolları müzikleri ve (zaman zaman) sesleri ile kendinizi Witcher evreninde dolaşırken hayal etmeniz çok kolay. Oyun bu anlamda kısıtlı grafik, animasyon ve oyun mekaniklerine rağmen vakit geçirmesi keyifli bir dünyanın kapılarını açmayı başarmış.
4. Vasat Oyun Mekanikleri
Şimdi gelelim oyunun can alıcı eksilerine. Maalesef dördüncü ve beşinci maddede değineceğimiz sıkıntılar oynanabilirliğe o kadar çok etki ediyor ki, birçok oyuncunun daha en başta pes etmesine neden oluyor. İlk olarak oyunun açık dünya yapısına tezat kısıtlı mekaniklerinden başlayalım.
Oyun tasarımcıları çok iyi bilir; bir oyun yapmayı planlıyorsanız ilk olarak mekaniklerden başlamanız gerekir. Kafanızdaki mekanikleri uygun tasarım ve hikâye ile birleştirir ve ortaya çıkan oyun üzerinde detaylara inmeye başlarsınız. Mekanik bir oyunun temelidir. İyi mekanik oyunu yüceltme potansiyeline sahipken, kötü mekanik tüm emeği heba etme gücünü içinde barındırır. Maalesef CD Project Red, The Witcher’da son derece kısıtlı bir oyun motoru kullanarak açık dünya temalı bir oyunda oyuncuya hayal ettiklerini gerçekleştirme fırsatı verememiş. Bu sorunun ilerleyen yıllarda gelecek Witcher oyunlarında büyük oranda çözüldüğünü biliyoruz. Ama ilk oyun bu anlamda çok sıkıntılı bir yapımdır. Eğer CD Project Red hatalarından ders alıp seriyi bu şekilde devam ettirmeseydi bugün belki de bir Witcher dizisinden bahsedemezdik.
5. Saç Baş Yoldurtan Dövüş Mekaniği ve Envanter Yönetimi
İşte birçokları için The Witcher’ın en sıkıntılı yanı: Dövüş mekanikleri.
Olayı olabildiğince sade anlatmaya çabalayacağım: Geralt’ın iki kılıcı ve beş tane Sign olarak adlandırılan büyüsü vardır. Kılıçlardan birisi yaratıklara karşı kullandığı gümüş kılıç, diğeri de insanlara karşı kullandığı çelik kılıçtır. Kılıçların üçer tane stili vardır. Bunlar güçlü, hızlı ve grup stilleridir. Karşınızdaki düşmana ve düşmanların sayısına göre kılıç tipi ve dövüş stili seçmeniz gerekir. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi bir de her başarılı darbe sonrası doğru zamanda doğru düşmana bir kez daha tıklamanız gerekir. Düşmanlarınıza hasar vermeye devam etmenin tek yolu budur. Eğer bu tıklama kombinasyonlarının bir yerinde hata yaparsanız, düşmanla etkileşiminiz sıfırlanır ve hasar verebilmek için kombinasyonu tekrarlamanız gerekir. Bunun üzerine bir de Sign kullanmaya, size fayda sağlayacak iksir içmeye, kılıcınıza yağ sürmeye ya da bomba atmaya çalışırsanız vay halinize…
Maalesef açık dünya temalı bir aksiyon rol yapma oyununda bu kadar karışık bir dövüş stili kullanmak birçok oyuncu açısından kabul edilemezdir. Neticede bu sistem Witcher 2’de terk edildi ama ilk oyunun unutulmaz bir detayı olarak kaldı.
Witcher oynamaya niyetlenecek kişilere tavsiyem, dövüş mekaniğine olabildiğince sabır göstermeleri olacaktır. Oyun ilerledikçe ve Geralt kuvvetlendikçe dövüş mekaniğini eksiklikleri kabul edilebilir bir seviyeye ulaştığından, mekanikler yüzünden pes etmeyin ve kendinizi oyunun sürükleyici senaryosuna bırakın… Pişman olmayacaksınız.
Sizin ilk Witcher oyunundan aklınızda hangi anılar kaldı? Oyunun hangi kısımları hoşunuza gitmişti? Kayıp Rıhtım Forum’a gelip görüşlerinizi paylaşmayı unutmayın.
Witcher 1’in ilk başlarında birtakım görevler yaptıktan sonra Reverend’ın yüzüğü gerekiyor ana hikâyede ilerleyebilmek için. Ben normal şekilde görevleri yaptım, Reverend’e gittim ve görevi tamamladım. Envantere de bakmıyorum, doğal olarak sanıyorum ki yüzük envanterimde. Sonra yan görevleri yaptım. Yan görev kalmayınca yüzükle ana hikâyede ilerlemeye karar verdim. Ama yüzük yok. Bakıyorum, ediyorum envanterimde yüzük yok. Reverend’e gidiyorum başından savıyor. Hikâyede de ilerleyemiyorum. Sonra fark ettim ki envanter doluyken görevi tamamlayınca ödül olarak verilen item “ufacık bir uyarıyla birlikte” yere düşüyormuş. Ben fark etmediğim için yüzük de kaybolup gitmiş. Kalakaldım. Ama Witcher 1 neyseki alternatif yollar da sunmuş. Oyunda sürekli dolaşan bir teyze var. Oğlu için para istemiş, para alamayınca yüzüğünü çalmış. Onu bulup yüzüğü aldım ve ilerledim. Envanter problemini fark etmeyip onu da kaçırırsanız umarım save yaptığınız yerler çok eskide kalmamıştır.
Beni oyunda en çok sıkan şey oyunda görevlerin çok fazla geriye dönme şeklinde tasarlanmış olması. Oyunda çok uzun bir zamanı iki görev arasında koşup dururken geçiriyoruz, o da ilerleyen bölümlerde iyice can sıkıcı olmaya başlıyor. CD Projekt RED’in nasıl bir bütçesi olduğunu bilmediğimden özel karakterlerle npclerin bile zaman zaman aynı modelleme olması gibi şeyleri eleştirmeyeceğim ama bu tarz hatalar ufak kodlama ve oynamalarla değiştirilebilirdi. Neyseki modlar var. Geralt’ı hızlandırabiliyoruz.
Envanter yönetimindeki sıkıntının oyunun geneline yansıdığı bu şekilde çok an var gerçekten. Ben de bir çok kez görev eşyalarını sattığımı çok sonra fark ettim. Eğer özel bir item değilse çantayı boşaltmak için toplu satış yaparken unutuyorsunuz ve satıyorsunuz. Çözüm olarak oyunu oynarken not defteri ile notlar tuttum. Bu yöntemle başlarda yaptığım hataları minimize etmeyi başardım.
Görevler için sürekli gidip gelme konusu beni rahatsız etmedi açıkçası. On üç yılı aşkın süredir World of Warcraft oynuyor olmamdan dolayı olabilir.
Witcher 1 envanter malzemeleri cidden sıkıntı. Bir de oyundaki yiyecek içecek eğer ki simyada falan kullanılmıyorsa kesinikle yer israfı. Yiyince çok bir etkisi de olmuyor, arada görev gelirse kullanırsın anca.
Witcher 1’in müzikleri iyidir. 2. oyuna geçişte o üflemelileri arıyor insan. 2. oyunun müzikleri çoğunlukla heybetli epik müziklerden oluşuyor, bunlar da insanı yoruyor. Özellikle believe temalı müzikleri arıyor insanın kulağı. Neyse ki 3. oyun ost konusunda güzel bir denge tutturmayı başarmış, believe temalı Kaer Morhen isimli müziğimiz mesela. 3’ü daha oynamadım ama ostleri çok iyi arada dinlerim.
Aynen öyle. Oyun bittiÄinde hancıya emanet ettiÄim valizimde bir orduya yetecek kadar üzüm, çilek, ekmek, balık vs. vardı. Hepsi de bozulmuÅtur artık. Hancıda kalan yüzükleri hanımlara vereydim keÅke… Hancı onların üzerine yatmıÅtır kesin…
Çok doÄru tespit. Atmosferin baÅarısında müziklerin de payı büyük.
Aynen öyle. Sürekli “Witcher oynuyorsun delikanlı ona göre adabını bil” temalı epik müzikler var fonda. Oturup iki nefes alamıyorsun. Witcher 1 bu konuda gerçekten baÅarılıydı.
Benim dövüş mekanikleri konusunda bir sıkıntım olmamıştı ama envanter sıkıntısını bende çektim.
Beni en çok rahatsız eden şey bazı bazı görevlerin tamamlanabilmesi için bir iki bölümün geçmesinin gerekiyor olması, boşuna oradan oraya koşturdum. Üstünden çok geçince de ne yaptığımı unutuyordum.