Türk Dil Kurumu, pek çok defa Güncel Türkçe Sözlüğü‘nde yer alan cinsiyetçi ya da ayrımcı kelime karşılıklarıyla gündeme gelmişti. Cinsiyetçilik içeren kelimelerin kaldırılması için 2015’te Halkevleri Eş Genel Başkanı Dilşat Aktaş tarafından mahkemeye başvuruldu. Yollu, taze, kadın, serbest, müsait, hizmetçi, kirli, kötüleşmiş ve kötü yola düşmüş gibi kelimelerin sözlükte yer verilen anlamlarının cinsiyet ayrımcılığı içerdiğini belirtiliyordu.
Kurum ise kendini bu kelimelerin bahsi geçen anlamlarının da halk arasında kullanıldığını ve sözlükçülük ilkelerine bağlı olarak da bu kullanımların ek bir katkı yapılmadan, objektif bir şekilde bilgilendirme amacıyla sözlüklere eklendiğini belirterek kendini savunmuştu. Mahkeme savunmayı dikkate alarak talebi reddetti. Ancak ret işleminin iptali istenince Ankara 6’ncı İdare Mahkemesi geçtiğimiz günlerde TDK’nın kararını iptal etti. Bu da Türk Dil Kurumu’nun hem internet sitesinde yer alan Güncel Türkçe Sözlük‘ten hem de basılı sözlüklerinden cinsiyetçi olduğu söylenen kelimeleri kaldırabileceği anlamına geliyor. Tabii ki yeni bir karar gelmezse! TDK konuyla ilgili henüz bir basın açıklaması yapmış değil.
Türk Dil Kurumu aynı zamanda çeşitli yörelerin ağızlarından kelimeleri derlediği Derleme Sözlüğü‘nde “vazalak” kelimesinin karşılığında “1. Alevi, 2. Müslüman olmayıp öyle görünen, 3.Oruç yiyen” anlamlarını verdiği anlaşılınca mezhep ayrımcılığı da suçlanmış ve kurum internet sitesi üzerinden suçlamalara yanıt vermişti. TDK’nın açıklamasına buraya tıklayarak erişebilirsiniz.
Şimdi herkes sözlüklere ve Güncel Türkçe Sözlük‘e ne olacağını, TDK’nın yeni açıklamasını merak ediyor. Peki siz TDK’nın bu sözlüklerde yer verdiği kelimelerin anlamları konusunda cinsiyet ya da mezhep ayrımcılığı yaptığını mı düşünüyorsunuz? Yoksa kurumun sadece ve sadece bilimsel sözlükçülük ilkelerine bağlı kalarak kullanılan sözcükleri mi sözlüğe eklediğini düşünüyorsunuz?
Yorumlarınızı bizlerle paylaşmayı unutmayın!
İlginç bir tartışma olmakla beraber, bence TDK haklı. Bir kelimenin sözlükte geçmemesi, onun kullanılmayacağı veya farklı bir şekilde kullanılacağı anlamına gelmeyeceği gibi; sözlük hazırlarken bir dilin tüm kelime varlığını değerlendirmek esastır. Bu tarz kelimeler “Argo Sözlüğü” adı altında başka bir yayında toplanmasının talep edilmesi çok daha doğru olur bence. Yoksa her fırsatta işini yapmadığından dem vurduğumuz TDK, insanlar ne düşünür acaba şeklindeki sorularla meşgul edilerek, sözlük dahi basamaz duruma gelecektir…
Nasıl bir ülkede yaşıyoruz hâlâ aklım almıyor. Argo bir dilin zenginliğini gösterir. Ve hatta hatta küfürler bile… Açıp o kelimeleri okuyup üstüne alınırsan hafsalandan şüphe ederler. İşleri güçleri yok milletin nelerle uğraşıyorlar. Toplumda o anlamda kullanılıyorsa kelime TDK ne yapsın? Bilimsellikten uzaklaşıp bir kısım insanı memnun edebilmek için dili, kilitli sandığa tıkayıp iyice yok olmasını mı sağlasın? Garip, gerçekten garip…
Haberi yazarken benim gibi düşünen birileri var mıdır acaba demiştim, Varmış. Ortada olan bir zihniyet meselesi iken kalkıp yüzeysel pürüzlere takılıyoruz. Madem TDK sözlüklerinden böyle sözcükler kaldırılıyor. Biri Orhan Veli’ye söylesin de bari Istanbul’u Dinliyorum şiirinde geçen “Yosma” yerine yeni bir tabir bulsun Yoksa birileri çıkıp ona da dava açar.
Öte yandan kurum da masum değil. Alenen bir mezhepçilik var. Vazalak sözcüğü için Niğde ağzından Alevi tanımı alındığını söylediği halde çoğu yörede Sünni için kullanılan Yezit tanımına sözlüklerde yer verilmiyor. Yezit için sadece anlam olarak “Sevilmeyen, nefret edilen kişilere kullanılan bir söz” deniyor. Taraflı bir sözlükçülük var, ayıklıyorlar.
Argo sözlükte toplanmasına katılmıyorum. Çünkü argo bile olsa söz konusu olan Güncel Türkçe Sözlük yani bir bakıma bütün dağarcığa sahip olması gereken bir sözlük. Argo Sözlüğü ayrıdan yapılabilir ama buna ikame olarak değil.
TDK haklı mı değil mi bunu anlamak için onun misyonuna bakmalıyız. TDK’nin misyonu iyisiyle kötüsüyle her türlü sözcüğü ve kuralı derlemekse evet TDK haklı. Fakat TDK’nin görevi her zaman bunun ötesine geçmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren Türkçeyi yenilemek, geliştirmek, herkese doğrusunu öğretmek çabası ortaya çıkmıştır. Bu amaçla da atılan adımlardan biri Türk Dil Kurumu’nu kurmaktı.
TDK bir noktaya kadar kendisine verilen bu görevi başarıyla yerine getirmişti. Hem Türkçe üzerine araştırmalar yapmış, hem Türkçenin dilbilgisini ve söz varlığını geliştirmiş hem de halka Türkçenin doğru kullanımını öğretmek için çaba sarf etmiştir. Türkçenin son yüzyıldaki evriminde TDK merkezî bir rol oynamıştır. Ne yazık ki günümüzdeki durum öyle değil.
TDK bu açıdan bence haksızdır. Çünkü;
TDK’nın görevi dile bir şekil vermek, işin doğrusunu öğretmek ve Türkçeyi güzelleştirmektir. Cinsiyetçi, mezhepçi, ırkçı ifadeleri dilden temizlemek gerekir. Yanlışı ortadan kaldırmak gerekir. Yaygın kullanılıyor diye yanlışı Türkçeye kabul edeceklerse yarın da yazım ve dilbilgisi kuralları yanlış kullanılıyor diye onları da yürürlükten kaldırabilirler. Soru ekini ayrı yazamayan bir sürü insan var diye soru ekinin ayrı yazılması kuralını yürürlükten kaldırıyor muyuz?
TDK’nin görevi sadece bilimsel araştırma ve derleme olsaydı dahi TDK yine haksız olurdu. Çünkü bilimsel bir bakış, sadece bu sözcüklerin var olduğunu ortaya koyup onları sözlüğe almak değildir. Bilimsel yöntem bu sözcüklerin nereden ve neden türediğini ve kullanıldığını da göstermelidir. TDK bunu yapmıyor. Hâlbuki yapılması gereken bu. Öyleyse biz soralım. Halkın dilinde yaygın olarak kullanılan bu hoş olmayan ifadeler nereden geliyor?
İşte bu da bizi Türkçenin özünü konuşma noktasına getirmeli. Dikkatli bir gözle incelenirse Türkçe özünde cinsiyetçi bir dil değil. Biz onu sonradan bu hâle getirdik. Özünde Türkçe, cinsiyet ayrımcılığının olmadığı bir dildir. Hatta bu konuda İngilizce, Fransızca gibi Hint-Avrupa dillerinden daha iyi bir noktada. Zamirleri örnek verebiliriz. Hint-Avrupa dillerinde üçüncü şahıs zamirleri cinsiyetçi ve türcüdür. Bu dillerde cinsiyet ayrımı çok önemlidir. Örneğin İngilizcede erkekler için “he”, kadınlar için “she” ve diğer varlıklar için “it” kullanılır. Aynı aileden gelen diğer pek çok dilde de bu durum gözlenir. Kadınlara hitap şekli de onların evlilik durumuna göre değişir. Böylece onları evlilik durumuna göre kategorize ederek kadınlara belirli bir toplumsal rolü inceden dayatır. İngilizcede evli kadınlara Mrs. bekar kadınlara ise Miss diye hitap edilir. Fransızca evli kadınlara Madam, bekar kadınlara ise Matmazel diye hitap edilir. Hint-Avrupa dillerin Latin kolu (İtalyanca, Rumence, Fransızca, İspanyolca, Portekizce vs.) cinsiyet konusunu kafaya daha da çok takmıştır. Onlarda sözcüklerin eril ve dişi hâlleri vardır. Aynı sözcüğü söyleyen kişi bir erkekse ayrı, bir kadınsa ayrı telaffuz etmek ve yazmak zorundadır. Örneğin Fransızcada üzgün anlamına gelen sözcük erkekler tarafından desole diye söylenirken kadınlar tarafından desolee diye söylenir. Türkçede ise çok eski zamanlarda bunların hiçbiri yoktu. Bazıları hâlâ yok. Örneğin üçüncü tekil şahıs zamiri cinsiyete ve türe göre değişmez. Hepsine O denir. Sözcüklerin eril ve dişi hâlleri yoktur.
Çünkü Türklerin yüzyıllar önce Orta Asya’da yaşadığı dönemlerde yerleşik bir hayata geçilmemiş, sınıflar ortaya çıkmamış veya sınıf ayrımları keskinleşmemişti. O dönemde kadın ve erkeğe verilen roller arasındaki fark çok büyük değildi. Kadınlar toplumsal hayatta kendilerini gösterebiliyorlar, yer yer savaşçı olabiliyorlar, şaman denilen din görevlisi olabiliyorlar ve hatta devlet yönetiminde etkin rol alabiliyorlardı.
O dönemde var olmayan ya da daha az olan cinsiyet ayrımı nedeniyle Türkçe de cinsiyetçi bir dil olmamıştır. Fakat zaman içinde farklı topraklara göç etmek, yerleşik hayata geçmek, yabancı kültür ve yaşam tarzlarından etkilenmek, sınıfsal ve ekonomik yaşamın değişime uğraması gibi nedenlerle cinsiyetlere verilen roller değişmiş ve kelimenin tam anlamıyla ataerkil bir kültüre dönüşmüşüz. Kadına belirli bir rol dayatılmış ve bir erkek, kafasındaki kalıba uymayan kadına hakaret eder olmuş.
Özellikle de son elli yılda eğitimin yetersiz kalması, kalitesinin düşmesi, kültürel yozlaşma gibi nedenlerle halkın dili erozyona uğramış; bırakın eğitimsiz çoğunluğu, eğitimli azınlık bile Türkçeyi doğru düzgün kullanamaz olmuştur.
Kısacası, olaya bilimsel çerçeveden bakılacaksa eğer bu cinsiyetçi ve mezhepçi sözcüklerin nereden geldiğine de bakmak gerekir ve bence (yukarıda özetlediğim gibi) bu sözcüklerin Türkçede yeri yoktur ve Türkçenin ayrımcı olmayan doğasına da aykırıdır. Türkiye’deki kültürel ve ahlaki yozlaşmanın sonucudur. TDK’nin görevi, dili bu yozlaşmaya karşı korumak olmalıdır, yozlaşmayı dile dâhil etmek değil. Bu açıdan bu konuda TDK haksız, çünkü kendi görevinden bihaberdir.
Avrupa’da ise tam tersine bilinçlenme var. Onlar kendi dillerini cinsiyetçi olmayan bir hâle getirmeye çalışıyorlar. Fransa’da kadınlara hitap şekillerinin evlilik durumuna göre belirlenmesine son verilmesi için Feministler kampanyalar yapıyorlardı. ABD ve İngiltere’de ise cinsiyete dayalı zamirlerin, farklı cinsel kimliğe sahip kişileri temsil etmediği için ortadan kaldırılması konuşuluyor. He ve she zamirlerinin kaldırılıp yerine cinsiyet belirtmeyen ze kullanılması öneriliyor.
Bu politik doğruculuk öyle bir kanser ki; din, dil, ırk, mezhep tanımadan yuvalanabileceği her coğrafyaya yerleşiyor.
Ne güzel öngörmüşsün bu yılları reis, ve iyi ki bu yılları görmeden göçüp gitmişsin, zira şu an bize “doğru” diye sunulan ve gırtlağımıza kadar sokulan zırvalıklar tam bir “shitshow”.