“Bence dünya var oldukça, iyi ile kötünün, zayıf ile güçlünün mücadelesi hep devam edecek. Bu yüzden iyiler ya da mazlumlar her zaman cesur olmak durumunda.” – Soner Canözer
Soner Canözer, müzisyenlik kariyerinin 20. yılını devirmek üzere olan bir sanatçı. Onu çoğunuz, Almora adındaki Senfonik Rock grubunun kurucusu olarak bilir, kısa süre öncesine kadar ben de öyle bilirdim. Fakat artık kendisi yazarlığa da soyunmuş bulunmakta. Albatros Süvarisi adlı fantastik kitabı geçtiğimiz aylarda raflardaki yerini aldı.
Kısaca Müzik Kariyeri
1994’te profesyonel müzik hayatına başlayan Soner Canözer, yurtiçi ve yurtdışında eş zamanlı olarak birçok başarıya imza attı. Albatros Süvarisi dahil olmak üzere toplamda 8 albüm ve 3 adet de single’ı mevcuttur. Bunlardan bazıları Meksika ve Japonya gibi ülkelerde de yayınlanmıştır.
Özgün bir müzik anlayışına sahip olan Canözer, giriştiği her yeni projede bir öncekinin üzerine koyarak ilerlemeyi başarmış ve bununla beraber de birçok platformda ülkemizi çok güzel bir şekilde temsil etmiştir. 2001 yılında Almora’yı kurduktan sonra belirli bir ivme kazanan başarısı, 2009’da kariyerinin 15.yılında Prag Flarmoni Orkestrası ortaklığı ile çıkardığı, “Masalcı’nın On Beş Yılı” adlı albümüyle doruk noktasına ulaşmıştır.
Bestelerini Türkiye’den Cem Adrian, Hayko Cepkin, Umut Akyürek, Nazlı Deniz Boran, Özge Fişkin, Hakan Aysev gibi sanatçılar seslendirmiştir.
Müzik anlamında böylesine yetenekli sanatçılara ülke olarak gerçekten ihtiyacımız var sanıyorum. Bu ihtiyacımızın belirli bir kısmını gideren Soner Canözer’e de kendi adıma teşekkür etmiş olayım buradan.
“Kişinin inandığı şey, onu büyük bir savaşçıya da dönüştürebilir, bir zavallıya da.”
Yazarlığa İlk Adım: Albatros Süvarisi
Canözer’i takip edenler, müzikleriyle bizlere bir şeyler anlatmak istediğini fark edeceklerdir. Sanki zihninde bir dünya kurmuş ve bunu yazarak değil de, müziklerle dışa vuruyormuş gibi hissetmemizi sağlıyor. Ama artık zihnindekilerin kağıda dökülme vakti gelmiş olacak ki, bu sefer sevenlerini bir kitapla selamlıyor: Albatros Süvarisi.
Masalsı bir atmosferin hakim olduğu fantastik bir dünya yaratmış Soner Canözer. Kitap eşliğinde müzikler de dinlenildiğinde, tadına doyum olmayan bir lezzet çıkıyor ortaya. Müzikler demişken, bilmeyenler için hemen bir parantez açalım. Kitapla aynı ada sahip senfonik bir albüme daha imza atmış Canözer. 9 adet şarkının bulunduğu bu albümü dinlerken kendinizi başka diyarlarda bulmanız işten bile değil. Unutmadan şunu da ekleyeyim hemen: Bu albüm, Türkiye’de bir ilk. Yani şöyle ki, bir kitap için bestelenen ilk albüm bu ülkemizde. Şaşırdık mı? Hayır. Çünkü Soner Canözer yapılmayanı yapmayı seven bir sanatçı.
“Adalet için çarpan yürekleri kimse yenemeyecektir.” –Denizler Hanı
Albümdeki besteler, Peter Illenyi yönetimindeki Avrupa’nın önemli ve önde gelen orkestralarından, Budapeşte Senfoni Orkestrası tarafından, Macar Radyo Stüdyoları’nda kaydedilmiştir. Albümde yer alan parçaların isimleri ise sırasıyla şöyledir: Denizler Hanı, Karayel, Kızıl Okyanus, Göç, Dokuzkanat, Albatros Süvarisi, Rüzgarbeyi, Düş Ören, Ak Ayas.
Albümün yanı sıra görsel anlamda da dolu bir kitap var önümüzde. Kitaptaki her bölümün başında, o bölümün önemli bir olayının resmedildiği şahane çizimler karşılıyor bizi. Çizimlerin sahibi ise Taylandlı ressam Chaichan Artwichai.
“…Aşırı güven, kibirden ileri gelir ve kibir denilen elbise ise zifiri karanlıktan dokunmuştur. O elbiseyi giren biri, onu üzerinden çıkarmadıkça gün ışığını ve dahi gerçeği göremez.” –Kızıl Baykuş
Şimdi biraz da kitabın içeriğinden bahsetmek gerek.
Denizlerle kaplı bir diyarda, Yıldızuykusu adındaki bir köyde başlıyor hikaye. İsminin Yıldızuykusu olmasının sebebi ise, gökyüzündeki yıldızların geceleri denize yansıyarak uyuyor hissi uyandırması.
Bu köyde, Günrüzgarı isimli kocasını denizde gerçekleşen bir fırtına yüzünden kaybeden Yıldızyeli adında bir kadın yaşamaktadır. Çocuğunu Alcalar’a (kitapta yer alan uçan fantastik yaratıklardan biri) kaptıran Yıldızyeli, kocasını ve çocuğunu kaybetmiş olmanın acısıyla yaşar çok uzun bir süre boyunca ve tek bir kere bile gülmez. Bir süre sonra oğlundan da ümidi keser fakat oğlu Albatros adlı bir kuş türü tarafından, vahşi Alcaların pençelerinden kurtarılır ve bu küçük bebek gençlik yıllarına dek Albatroslar’ın yanında yaşar. Günün birinde de “Albatros Süvarisi Gök” olup çıkar.
Gök’ün büyüme hikayesi kısaca budur. Annesinden ve köyünden uzakta, Albatroslar’ın yanında hayata tutunur Gök, en yakın arkadaşı ise Dokuzkanat isimli bir Albatros’tur. Zaman zaman Dokuzkanat ile gezintilere çıkan Gök, günün birinde Denizler Hanı’nın Gök Süvariler’i ile karşılaşır ve bu sayede Denizler Hanı ile de tanışmış olur. Hatta ilk defa bir ölümlü bu süvarilerin arasına kabul edilir, o da Gök’tür. İşte bu huzurlu ve yaşanması keyif veren günler kısa sürede yerini karanlık ve kasvetli bir havaya bırakacaktır. Alacakaranlık Beyi’nin açtığı savaş hem Gök Ülke’yi hem de Deniz Ülke’yi büyük bir yıkımın eşiğine getirecektir.
“Biz Gök Süvariler, intikam için değil adalet için savaşırız. Bir yaşamı değerli kılan gaye, öç değil adalettir.” –Denizler Hanı
Soner Canözer’in kitap boyunca vurguladığı en önemli şey ise adalet. Kısaca, kitabın temel noktası ve okura empoze edilmek istenen şey bu. Adaletin bulunmadığı bir yerde nasıl da düzenin alt üst olduğuna şahit oluyoruz. Adaletin, yaşamda değerli olan tek şey olduğunu söyleyen Canözer, kurguladığı dünyayı bunun üzerine inşa etmiş. Kitabı okuyup bitirdikten sonra, içerisinde bulunduğumuz bu kasvetli günlerde adalete ne denli ihtiyacımız olduğunun bir kez daha farkına varıyoruz. Bu hususu bizlere böylesine tatlı bir macera eşliğind hatırlattığı için de Canözer’e bir kez daha teşekkür etmek gerekiyor.
“Albatros Süvarisi’ni iki yıl önce yazmaya başladığımda, aklımda bozkır kültüründen beslenen epik bir öykü oluşturmak vardı,” diyor kitabın yazarı Soner Canözer ve devam ediyor: “Kendimi bildim bileli, destanlar ve masallar ilgimi çekmiştir. Bence masallar, söylenceler, destanlar ve mitoloji halk kültürünün en önemli öğeleridir. İnsanlar çağlar boyunca üstesinden gelemedikleri haksızlıkları, acıları, destanlar ve masallar yoluyla dile getirmiştir. İyilerin kazandığı bir dünya hayaline sığınmıştır insanoğlu. Bu şekilde düşüncelerine güç, yüreğine umut vermiştir. Ben de kitabı yazmaya başlarken bu çizgide bir hikaye üretmek ve bunu insanlarla paylaşmak isteğindeydim. Çünkü yaşadığımız toplum ve dönem, adaletsizliklerle dolu ve bu yüzden bu çağda da hala destanlara ve iyilerin kazandığı öykülere ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.”
Yukarıdaki paragraftan da anlaşıldığı üzere, kitabın ortaya çıkış hikayesi kısaca budur. Okuduktan sonra yazarın bu düşüncelerini başarılı bir şekilde ortaya koyduğuna şahit olacaksınız.
Son Söz
Bir ilk kitaba göre oldukça başarılı olduğunu söyleyebilirim ve devamının yazılması gerektiğini düşünüyorum. Bir üçleme olsa çok güzel olabilir, eş zamanlı olarak albümlere de devam edilir ve ortaya muhteşem bir dünya çıkar. Böylelikle de buradan yazara mesajımızı göndermiş olay(l)ım. Hoş, devamı gelmese bile, yeni kitaplar bekleriz biz bundan böyle. Zaten fantastik dalda yazan az yazarımız var, Soner Canözer’i de kaçırmak istemeyiz.
Özetle: “Adalet” temasının başarılı bir şekilde işlendiği, iyi ve kötünün destansı savaşının masalsı bir şekilde anlatıldığı, çizimleri ve müzikleriyle de içeriğinin zenginleştirildiği, usta bir sanatçının elinden çıkma keyifli bir okumalık: Albatros Süvarisi.
İyi okumalar dilerim.
“Yaşamınızda kıymetli bir şey varsa o da adalettir.“
Forum üzerinden yorum yapıp sohbete katılmak için tıkla!