Kendimi bildim bileli sıkı bir Batman hayranıyımdır. Şimdiye dek yayınlanmış belli başlı bütün çizgi romanlarını okumuş, neredeyse tüm film ve oyunlarını hatmetmişimdir. Geriye dönüp baktığımda, kahramanımızın karanlık ve kasvetli öykülerini daha çok sevdiğimi görüyorum. Yani yetişkinler için yazılmış maceralarını… O yüzden Batman: Lanet (Batman: Damned) ilk duyurulduğunda fena hâlde ilgimi çekmişti.
Bir kere “DC Black” etiketiyle basılacaktı; yani karakterlerin iyilik timsali olmakla uğraşmayacağı, küfrün ve şiddetin serbest olduğu yeni bir dizi kapsamında. İkincisiyse, “Joker” çizgi romanının arkasındaki ikili olan Brian Azzarello ve Lee Bermejo tarafından yazılıp çizilecekti. Bundan daha cezbedici ne olabilirdi, değil mi? Ben söyleyeyim: Söz konusu macerayı Türkçe olarak okumak… Ve şimdi, ne mutlu ki JBC Yayıncılık’ın özenli baskıları sayesinde bu ayrıcalığa sahibiz.
Batman: Lanet – Sonların Da Bir Başlangıcı Vardır
Batman: Lanet iki deli, ışıktan bir yol ve düşmekle ilgili “aşırı tanıdık” bir fıkradan bahsederek yapıyor açılışı. Fark ettiğimiz ilk şey, çizgi romanlarda görmeye alışık olduğumuz düşünce kutularının yerinde yeller estiği. Onun yerine sayfalarda gezinen, tekinsiz harflerle yapılıyor anlatım. Üstelik konuşan her kimse bayağı esprili biri…
Hemen akabinde aldığı bir bıçak yarasından ölmek üzere olan Batman’le karşılaşıyoruz. Kendisi bilincini kaybetmiştir ve bir ambulansla hastaneye kaldırılmaktadır. Ama tam maskesini çıkaracaklarken kendine gelir ve sağlık görevlilerini can havliyle pataklayıp oradan kaçar. Gel gelelim fazla uzaklaşamaz ve ara sokaklardaki çöp birikintilerinden birinin üstüne yığılıp kalır. İşte tam o sırada sahneye tanıdık bir isim, John Constantine giriyor ve biz de bu sayede ilk sayfalardan beri bizimle kinayeli bir şekilde konuşan anlatıcının kim olduğunu anlıyoruz.
Constantine, Batman’i güvenli bir yere götürüyor, sonra da büyük haberi patlatıyor: Joker ölmüştür. Cesedi nehrin sularından çıkarılmış, televizyon kameraları tarafından çekilmiştir. Peki ama bu nasıl olabilir? Ve onu kim öldürmüştür? Batman’in hatırladığı son şey köprüde onunla dövüştüğü, sonrasında da ölümcül bir bıçak yarası alıp nehrin sularına düştüğüdür. Gerisi muğlak bir karanlık…
Eğer yine JBC’den çıkan “Joker”i okuduysanız kahramanımızın bahsettiği köprü dövüşünü bir bakışta tanımanız olası. Çünkü o maceranın son sayfalarında, Batman ile Joker arasında yaşanan dövüşten bahsediliyor burada. Yani o maceranın sonu, bu serüvenin başını oluşturuyor. Tabii bu da insanın içinde hafif bir heyecan kıpırtısı yaratıyor. Peki ama o köprüden düşen Jonny Frost değil miydi? Görünüşe göre hayır… Çünkü Batman öyle hatırlamıyor; ona göre düşen kişi kendisiydi. Peki o zaman Joker’in cesedi nasıl sudan çıkarılabilirdi? Kesinlikle tuhaf bir şeyler vardır bu olayda. Böylece Batman aklında deli sorularla en büyük düşmanının ölümünü araştırmaya koyuluyor.
Kontrol Bir Yanılsamadır
Batman: Lanet’in konusu aşağı yukarı bundan ibaret. Daha fazla detaya girmiyorum ki tadınız kaçmasın. Kahramanımız soruşturması boyunca Spectre, Etrigan, Deadman, Zatanna ve Swamp Thing gibi pek çok Justice League Dark karakteriyle karşılaşıyor. Ancak bunlar alıştığımızın dışında kişiliklere ve çizimlere sahipler. Örneğin Etrigan bu dünyada siyahî, asabi bir rap şarkıcısı olarak çıkıyor karşımıza. Deadman kontrol ettiği vücutlarda birkaç dakikadan fazla kalamıyor gibi gibi… Bu karakterlerin hiçbirisi bir cevap sunmuyor kahramanımıza. Aksine, daha fazla soru işaretine neden oluyorlar.
Dahası, olup olmadık anlarda Enchantress’ı görüyor Batman. Halka filminden fırlamış, siyah saçlı ve korkutucu bir kız görünümündeki Enchantress ona vaktin geldiğini, anlaşmanın üzerine düşen tarafını gerçekleştirmesi gerektiğini söylüyor. Bu da yetmiyormuş gibi arada sırada çocukluğuna dair bazı kesitler hatırlıyor Bruce. Böyle anlarda annesiyle babasının aslında anlatıldığı kadar sorunsuz bir çift olmadığına şahit oluyoruz.
Batman soruşturma boyunca gerçekte neler olup bittiğini bir türlü anlayamıyor ve tabiri caizse bir yaprak gibi oradan oraya savruluyor. Alıştığımız, her şeye hazırlıklı kahramandan çok uzak bir görüntü çiziyor. Constantine’in alaycı ve güvenilmez yorumlarının da kendisine pek yardımı olmuyor doğrusu. Azzarello ve Bermejo verdikleri bir röportajda bunu kasten yaptıklarını, Batman’in kusursuz imajını bozup ona insancıl bir görünüm kazandırmayı amaçladıklarını söylemişler.
Gözü Kara İçin Gözü Yaşsız
Batman: Lanet iyi başlayan, güzel giden, gizem unsurunu son ana kadar götüren ama (bana göre) sonunu iyi bağlayamayan bir çizgi roman olmuş. Bir yanda muhteşem ötesi çizimler (cidden muazzamlar), karanlık ve merak uyandırıcı bir öykü, havalı bir anlatım tekniği ve Constantine gibi güvenilmez ve esprili bir anlatıcı var. Batman’in başından geçen tuhaf olaylar ilginizi sürekli uyanık tutmayı başarıyor.
Diğer yandaysa muğlak, anlaşılması zor bir hikâye bulunuyor. Üç cilt boyunca neler olup bittiğini bir türlü tam olarak kavrayamıyorsunuz. Son sayfayı çevirdiğinizdeyse yoruma fazlasıyla açık bir son karşılıyor sizi. Hiçbir şey tam olarak açıklanmıyor. Sanırım şöyle oldu diye tahminde bulunurken sonraki sayfada bunu boşa çıkarabilecek bir şeyle karşılaşabiliyorsunuz.
Yanlış anlaşılmasın; dolambaçlı, insanı düşündüren hikâyeleri severim. Fakat Batman: Lanet’in sonu kendi iyiliği için biraz fazla muğlak kalıyor. Ama belki de amaç budur. Belki de, tıpkı kâbuslarımızdaki gibi, her şeyin belli bir müphemliği olmasını istemiştir senarist.
Tabii bunun bir diğer sebebi de üçüncü cildin sürekli ertelenmesi, bir türlü basılamaması olabilir. Eğer ciltlerin yayımlanma tarihlerine bakarsanız birinci sayının Eylül 2018’de, ikincisinin de Aralık 2018’de basıldığını görebilirsiniz. Ancak daha sonrasında DC bünyesinde işler iyice karıştı. Çünkü Damned’in ilk sayısında şu meşhur “penis olayı” patlak vermişti. Bir sahnede Batman’in cinsel aleti şöyle ucundan görülüyordu. Ama bu durum bazı kesimler tarafından çok büyük eleştiri aldı. Hatta yarasa-penis, çizgi romanın bile önüne geçti. Ve en nihayetinde Batman: Lanet’in üçüncü sayısının yayımlanması neredeyse 1 sene ertelendi. Penis sahnesi de sansürlendi (bizdeki baskısında yok mesela).
Çok büyük ihtimalle Batman: Lanet, penisin lanetine uğradı ve ertelenme aşamasına geldi. Okurken Azzarello ve Bermejo’nun anlatmak istediği daha fazla şey olduğunu açıkça hissedebiliyorsunuz. Özellikle de ikinci cildin sonunda… Batman ile Harley Quinn’i kapışırken bırakmamıza rağmen üçüncü cildin başında tamamen farklı bir yerde buluyoruz kendimizi. Harley’den görünürde eser yok. Dahası, Batman’in oraya nasıl geldiğini de bilmiyoruz. Sonrasında hızlı bir şekilde son savaşa ve açıklamalara geçiyoruz. Yani ortada bir sorun olduğu açık.
Çeviri, Editörlük ve Diğerleri
Batman: Lanet’in JBC mutfağında son yıllarda iyi bir ikili oluşturan Hasan Süpürgeci ve Aslı Dağlı var. Her zamanki gibi ortaya hatasız, son derece temiz ve okuması keyifli bir çeviri çıkarmışlar. Buna ek olarak çevrilmesi zor şeylere buldukları çözümleri de epey sevdim.
Mesela çizgi romanın hemen başlarında yaralı vaziyetteki Batman Alfred’e ulaşmaya çalışıyor. Ama başaramıyor. Onun yerine Constantine çıkageliyor. “Sen Alfred değilsin,” diyor Batman. Constantine de karşılık olarak, “No sir, seems the butler took the Knight off,” diyor. Yani, “görünüşe göre kâhya bu gece izinli” diyor ama “gece” (night) sözcüğünü “şövalye” (knight) ile değiştirip kelime oyunu yapıyor. Bizim baskıdaysa bu kelime oyunu çok başarılı bir şekilde, “Hayır bayım, görünüşe göre kâhya bu gece kendi keyfine kâhyalık ediyor,” şeklinde çevrilmiş. Çok da güzel olmuş.
Çevirisini çok beğendiğim bir diğer kısımsa Etrigan’ın rap şarkısı oldu. Bu bölümde, şarkı sözleri kafiyeyi hiç bozmayacak şekilde tercüme edilmiş. Öyle ki okurken sahiden de bir rap parçası dinliyormuş gibi hissediyorsunuz kendisi. Daha da güzeli ne, biliyor musunuz? Anlamının neredeyse hiç bozulmaması… Açıp orijinalinden baktım ve Etrigan’ın sözlerini aslına son derece sadık aktardıklarını gördüğümde epey keyiflendim.
Batman: Lanet, ülkemizde tıpkı yurt dışında olduğu gibi büyük boy ve kuşe kâğıt olarak basıldı. Çizgi romanı elinize aldığınızda alışık olduğumuzdan çok daha geniş boyutlara sahip olduğunu hemen fark ediyorsunuz. Bu durum Lee Bermejo’nun çizimlerinin tadını daha iyi çıkarmanıza olanak sağlıyor. Ki emin olun, neredeyse her sayfada şöyle bir duraksayıp bu görsel şölene dakikalarca bakmak isteyeceksiniz. Çizimler o kadar iyi çünkü. Bilhassa Swamp Thing yorumunu çok sevdim.
Eee, Ne Oldu Şimdi???
Bu bölümde bol bol sürprizbozan (spoiler) verip hikâyeyi daha detaylı ele almaya çalışacağım. Eğer çizgi romanı henüz okumadıysanız bu kısmı es geçmenizi tavsiye ederim.
Son sayfayı çevirip tüm bu olup bitenleri düşündüğümüzde karşımıza iki mantıklı açıklama çıkıyor. Birincisi, Batman öldü ve tüm bu süre zarfı boyunca bir tür araftaydı. Köprüde aldığı bıçak yarasından kurtulamadı ve kan kaybından can verdi. Köprüden düşenin Joker yerine kendisi olduğunu zannetmesi, sulardan çıktığında annesiyle babasının hayaletini görmesi, yarasının gizemli bir şekilde iyileşmesi buna uyuyor. Ek olarak Constantine’in ona rehberlik etmeye çalışması da yine bu durumla uyumlu. Dolayısıyla morga gidip Spectre tarafından yargılandığında, ceset dolabında gördüğü beden aslında ona ait. Spectre onu yargılayıp kahramanlık yeminini bozduğu için Batman’i cehenneme yolluyor. Ama sonrasında Joker’in köprüden düşüşten sağ kurtulduğunu görüyoruz. Batman ölüyor, Joker ise yaşamaya devam ediyor. Bu da “yeni bir başlangıç” oluyor.
İkinci mantıklı açıklamaysa tüm bunlar gerçekti. Joker o köprüde sahiden de öldü. Ama Batman maceranın sonunda, yeminini bozduğu için gerçek bir pişmanlık gösteriyor. “Keşke hayatta olsaydı,” diyor. Karşılığında da Spectre onun bu dileğini gerçekleştiriyor, Batman’i geçmişe gönderiyor, tüm o yaşananları siliyor ve Joker’i hayata döndürüyor. Hangisini tercih edeceğiniz tamamen size kalmış.
Tabii bir de Enchantress meselesi var. Bruce küçük yaşta onunla bir anlaşma yapıyor ve ona ruhunu satıyor. Bir daha asla ağlamayacak, korkusuz biri olmak istiyor. Ancak Enchantress bu dileğini Bruce’u ağlatan şeyi ortadan kaldırarak, yani annesiyle babasının ölmesini sağlayarak gerçekleştiriyor. Batman öldüğünde de anlaşma gereği ruhunu teslim almaya geliyor.
Her hâlükârda çizgi romanın hem başlangıcında hem de kapanışında Öldüren Şaka’ya açık bir gönderme yapılmasının şiirsel bir yanı olduğu inkâr edilemez. Joker’in hikâyesi bir asit tankına düşüşle başlar bildiğiniz gibi. Sonrasında da o ünlü kahkaha sahnesi yaşanır. Batman: Lanet’in sonunda da aynı sahnenin birebir gösterilmesi yine “yeni bir başlangıç” anlamına geliyor doğal olarak. Ama Batman’li ama Batman’siz…
Son Söz
Uzun lafın kısası, çizgi romanın gidişatını ve çizimleri epey sevdim. Ama maceranın sonu biraz kafamı karıştırdı. Eğer tatmin edici bir son beklerseniz, çizgi romanlarınızı bütünlüklü bir macera yaşamak için okuyorsanız bir parça hayal kırıklığı yaşamanız olası. Lâkin Batman: Lanet’in hedeflediği şey son değil, yolculuk… O yüzden arkanıza yaslanıp yolculuğun tadını çıkarmaya bakın derim.
Siz de Batman’in bu macerasına ortak olduysanız yorum ve eleştirilerinizi Kayıp Rıhtım Forum’da bizimle paylaşmayı unutmayın.
* Şamanizm ile Modern Tıbbı Kaynaştıran Çizgi Roman Kahramanları
Güzel yazı olmuş elinize sağlık.
Önümüzdeki ay Lanet’i alacaktım ama onu okumadan önce Joker’i okumam gerek galiba.
Teşekkürler Çok büyük bir bağlantı yok aslında aralarında. Joker’in sonu, Lanet’in başı oluyor. Onun bittiği noktada diğeri başlıyor yani ama konuları farklı. Öte yandan Joker de okunmayı hak ediyor
Bu 3 kitabı listeme ekledim en kısa zamanda almayı düşünüyorum. Yazı için teşekkürler.
Rica ederim, şimdiden keyifli okumalar.
Bu arada Big Boss Ertan Ergil hikayenin sonu için daha mantıklı bir açıklama sundu bana. Onu da burada paylaşayım.
Çizgi romanı okumamış olanlar bakmasın, bütün tadınız kaçar.
Aslında sonu baya basit. Hikaye “Joker” çizgi romanının bittiği noktada başlıyor. Ama Lanet’in sonunda anladığımız üzere, köprüden düşen kişi Joker’in yardımcısı Jonny Frost değil, Joker’in kendisi.
Joker düşmeden önce Batman’in ona yardım edebilme şansı doğuyor ama yediği bıçak darbesinden dolayı bunu yapmıyor ve Batman ağır yarasından dolayı Araf’a düşüyor. Sonuç olarak köprüden önce Joker, sonra Batman düşüyor.
Hikaye genel anlamda Araf’ta geçiyor, Joker burada ölü kabul ediliyor. Ama kendisi ortada yok. Batman hikaye boyunca kendi Araf’ını yaşıyor. Diğer karakterler mistik olduğu için bu yolculukta ona yardımcı oluyor fakat Batman’e aslında ölü olduğunu söylemiyorlar.
Daha sonra Batman hikayenin sonunda Joker için ‘Keşke ölmeseydi’ diyor ve bu itiraf ile Araf’tan çıkıyor. Sonrasında Joker’in aslında o düşüşte ölmediğini öğreniyoruz. Yeni bir başlangıç olayı, yeni bir maceranın daha geleceğini Öldüren Şaka tarzında müjdeliyor.
Harika inceleme için elinize sağlık. Çizgi roman dünyasına uzak biri olarak DC Black etiketini yeni duyuyorum. Anladığım kadarıyla alışık olduğumuz kahraman teması yerine daha realistik bir hava söz konusu ve karanlık havasıyla birlikte acayip ilgimi çekti. Joker ile birlikte okumak için sabırsızlanıyorum.