JBC Yayıncılık sağ olsun, çok uzun bir zamandır bizler için sadece bir hayalden ibaret olan Batman serüvenlerine artık düzenli olarak kavuşuyoruz. Bu sayede Kara Şövalye Dönüyor’dan Ailenin Ölümü’ne, İlk Yıl’dan Baykuşlar Divanı’na dek Pelerinli Süvari’nin hem yeni hem de eski maceralarını kendi dilimizde doya doya okur olduk. Ancak bunların arasında öyle bir tane var ki her çizgi roman okurunun mutlaka tecrübe etmesi gerektiğini düşünüyorum: Ölümcül Tasarım
Pekâlâ, başlıyoruz
Chip Kidd ve Dave Taylor ikilisinin yarattığı Batman: Ölümcül Tasarım, muhtemelen sizin de duymuş olabileceğiniz gibi, tamamen karakalem çizimlerden oluşan, sıra dışı bir Kara Şövalye macerası. Cildin sayfalarında yer alan her bir kare, her bir sayfa, her bir karakter ve her mimari tasarım babadan kalma yöntemlerle, siyah-beyaz olarak çizilmiş. Sadece bu bile onu eşsiz kılmaya yetiyor. Ama Ölümcül Tasarım bundan çok daha fazlası.
Her şeyden önce çizgi romanın konusunu gerçek hayatta yaşanmış iki olaya dayanıyor. Bunlardan ilki tarihi Pennsylvania İstasyon Binası’nın yıkılması. İkincisiyse Manhattan’da meydana gelen korkunç bir vinç kazası. “Bu iki kaza bir şekilde bağlantılı olsaydı ne olurdu? Ya da Gotham Şehri’nde, altın bir çağda gerçekleşmiş olsalardı?” diye soruyor senarist Chip Kidd bize, maceranın hemen başında. Ve tam olarak bunu yapıyor ve her ikisini de zekice bir senaryoyla birleştirmeyi başarıyor. Üstelik tıpkı vadettiği gibi, Gotham’ın “Altın Çağı”nda yapıyor bunu…
Ölümcül Tasarım’da karşımıza çıkan çizimler 1950-60’lı yıllardaki görsel tasarımları, çizgi romanların “altın çağını” yaşadığı yılları anımsatacak bir şekilde tasarlanmış. Baş karakterimiz Batman son yıllardaki modern hâliyle değil de en eski kostümlerinden biriyle, göğsünde eski sembolü ve maskesiyle çıkıyor karşımıza. Aynı şekilde aletleri, mağarası, arabası, bilgisayarı… hepsi o yılların izini, “Na-na-na Batman!” jeneriğiyle gönlümüzde ayrı bir yer eden televizyon dizisindeki görünümlerini taşıyor.
Dahası çizgi romanın sayfaları arasında karşılaştığımız diğer teknolojik ve mimari şeyler de yine bilimkurgunun altın çağında hayal edilen, Uzay Yolu gibi dizilerde sık sık gördüğümüz çok ışıklı, bol düğmeli tasarımlara sahip. Ama bu sizi yanıltmasın, çünkü hiç de neşeli ve olayları hafife alan bir macera yok karşımızda. Aksine okurken gayet keyif veren, güzel bir dedektiflik hikâyesi sunuyor bizlere Ölümcül Tasarım.
Şüphelerim var, ama umutlarım da…
Hikâyemiz Bruce Wayne’in eski Gotham Merkez İstasyonu’nu yıkmak ve yerine daha modern bir tanesini dikmek istemesiyle başlıyor. Ancak bu iş hiç de sandığı kadar kolay olmayacaktır. İstasyon babası tarafından, şehrin simgelerinden biri olmak üzere inşa ettirilmiştir; bu yüzden başta Cyndia Syl adlı gayet hoş bir bayan olmak üzere pek çok kişi bu projeye soğuk bakmaktadır. Richard Frank adlı mimari bir eleştirmen çalıştığı gazeteye vinç kazasıyla ilgili yazdığı bir makale sonu kendini ister istemez bu soruşturmanın ortasında bulur. Kötü şöhretli sendika başkanı Bart Loar gazetecinin bu işe burnunu sokmasından pek memnun kalmaz ve onu ortadan kaldırmaya niyetlenir. Öte yandan Exacto adlı gizemli bir adam da Loar’ın peşindedir. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi işin içine bir de Joker dahil oluyor ve işler hepten karışıyor.
Hikâyenin en sevdiğim yanlarından biri tüm bu ayrıntıları başarıyla bir araya getirip ortaya okuması gayet keyifli bir macera çıkarması oldu. Takdir ettiğim bir diğer yanıysa okuyucuya büyük resmi vermekten kaçınmaması ve farklı bir açıyla olayları ele almasına izin vermesi. Örneğin Exacto’nun “kim” olduğunu sizden saklamıyor, ama Batman ve diğer karakterler bunu bilmiyor. Bu da gerçekte karşılarında kim olduğunu bilmeden kurdukları diyalogları okurken farklı bir haz almanızı sağlıyor. Katilin kim olduğunu bildiğiniz, başarılı bir polisiye dizisi izlemek gibi…
Ölümcül Tasarım, bu merak uyandırıcı dedektiflik macerasının yanı sıra bizlere eski mimari yapıların yıkılıp yerlerine yenilerinin yapılması, tarihin korunması gibi konularda da çaktırmadan yerinde eleştirilerde bulunuyor. Sevdiğim diğer yanlarından biri de “Şüphelerim var, ama umutlarım da. Her zamanki gibi,” ya da “Pekâlâ, başlıyoruz,” gibi cümleleri birkaç yerde, aslında iki ciltten oluşan maceranın başlarında ve sonunda tekrar tekrar kullanmasıyla işin içine bir nevi şiirsellik katması oldu.
Her zamanki gibi
Hikâye sizi ne kadar içine alırsa alsın bu cildin başrol oyuncusu kesinlikle karakalem çizimler. Shadow of the Bat serisinden tanıdığımız Dave Taylor her sayfada sizi kendisine hayran bırakacak, şahane kareler koymuş ortaya. Çoğunlukla siyah-beyaz olan sayfalara arada hafif bir mavi veya altın sarısı ton katılması da bu görsel şöleni bir kat daha yukarı taşımış.
Yine de sevmediğim yanları da yok değil. Örneğin çizerin Joker yorumundan pek memnun kalmadım. Karakteri de çizimi de aslını pek yansıtmıyor benim gözümde. Varlığı biraz zorlama olmuş gibi…
Bunun dışında arada sırada bir karakterin, mesela Bruce Wayne’in bir karede harika görünürken bir diğerinde tam çizilemediğine, bazen yüzlerinin birbirini tam olarak tutmadığına da şahit oluyorsunuz. Karakalem çizim yaptıysanız ne demek istediğimi bilirsiniz; o yüz bir türlü bir öncekiyle tamamen aynı olmaz. İşte o durum Ölümcül Tasarım’ın sayfalarında da çıkıyor karşınıza ve okurken az da olsa canınız sıkılıyor. Ama ne zaman ki son sayfaya gelip de çizerin yazdığı şu satırları okudum, o zaman esere olan hayranlığım hepten tavan yaptı:
“Bu kitaptaki bütün çalışmalar babadan kalma karakalem usulüyle ortaya çıkarıldı. Önce maviler, ardındansa grafitle ‘çinileme.’ Silgiyle hiç düzeltme yapmadım; ne çizdiysem yayınlandı. Gölgelemeyi ve renkleri bilgisayarda yerleştirdim. Bu benim ‘dürüst’ işim!”
Silgiyle hiç düzeltme yapmaması… Ve buna rağmen böylesine muazzam çizimler ortaya koyabilmesi. İşte bu kelimenin tam anlamıyla muazzam bir şey!
Takdiri en az bir o kadar hak eden bir şey varsa o da Emre Taşkıran’ın çevirisi ve Aslı Dağlı’nın düzeltisi hiç şüphesiz. Ölümcül Tasarım normal çizgi romanlara nazaran diyalog açısından biraz daha zengin, uzun paragraflarla ve cümlelerle dolu bir çalışma. Buna rağmen okurken bir kez olsun bile dönüp aynı cümleyi baştan okumam gerekmedi. O uzun paragrafların biri bile anlaşılmaz gelmedi. Ne de sırıtan bir kelimeyle karşılaştım. Ne derler bilirsiniz: “İyi bir çevirmen ninja gibidir; eğer varlığını hissetmezseniz işini iyi yapıyor demektir.” O yüzden bir tebrik de bu ikiliye ve JBC Yayıncılık’a gelsin.
Ölümcül Tasarım çizgi roman okurları için kaçırılmaması gereken, eşsiz bir tecrübe. Ne yapın edin, bu cildi mutlaka okuyun.