in ,

Bayan Peregrine’in Tuhaf Çocukları: Herkes Gibi Olmayanların Filmi

Ayrıksılık, bulunduğu yere ait olmama hissi ve hayatında farklı bir şeyler yapma isteği günden güne artan, fakat bunun için yapabilecekleri sınırlı olan bizleri anlayanlar da var neyse ki.

miss peregrine ust
- Reklam -
- Reklam -

Kariyerinin başından beri bu tip, toplumla uyuşmayan karakterleri (Batman dâhil) konu edinen, saçları her daim çalı süpürgesinden hallice olan sevdiğimiz tuhaflardan Tim Burton, bu kez tam da ona göre biçilmiş kaftan olan yeni projesi Miss Peregrine’s Home for Peciluar Children (Bayan Peregrine’in Tuhaf Çocukları) ile sinemalara dönüş yaptı.

Her gün yürüyüp arşınladığımız sokakların, selam verdiğimiz insanların ve hatta kenardan köşeden bize ürkekçe bakan kedilerin bile rutinleştiği, sıradanlaştığı, “ben” öznesinin silinerek yok olduğu ve “herkes”e dönüştüğü yaşamlarımızda acaba en son ne zaman “özel” hissettiğinizi hatırlıyor musunuz? Ayrıksılık, bulunduğu yere ait olmama hissi ve hayatında farklı bir şeyler yapma isteği günden güne artan, fakat bunun için yapabilecekleri sınırlı olan bizleri anlayanlar da var neyse ki. Kariyerinin başından beri bu tip, toplumla uyuşmayan karakterleri (Batman dâhil) konu edinen, saçları her daim çalı süpürgesinden hallice olan sevdiğimiz tuhaflardan Tim Burton, bu kez tam da ona göre biçilmiş kaftan olan yeni projesi Miss Peregrine’s Home for Peculiar Children (Bayan Peregrine’in Tuhaf Çocukları) ile sinemalara dönüş yaptı.

Ransom Riggs’in aynı adlı romanından uyarlanan yapım için net bir şekilde diyebilirim ki, Sweeney Todd’dan beri yönetmenin en iyi filmi. Böyle de çok düz oldu, ama şöyle bir filmi deştiğinizde karşınızda klasik Burton temalarının geri dönüştürülmüş hallerini görmek tuhaf bir şekilde “evde” hissettiriyor. Burada Beter Böcek’in iflah olmaz hınzırlıklarını bulacaksınız; Big Fish’in dışlanmışlara karşı olan hassaslığını hissedip, Edward Makaseller’in yalnızlığına döneceksiniz. Peki, film ne anlatıyor?

- Reklam -

miss-peregrine-orta

Ömrü boyunca normal yaşamış, dışarıdan bakıldığında da öyle pek bir özelliği varmış gibi görünmeyen Jake, dedesinin gizemli ölümüyle başa çıkmaya çalışırken onun Jake’e çocukken anlattığı hikâyelerin hiç de hayal ürünü olmadığını öğrenecektir. Galler’in ücra bir adasında bulunan Bayan Peregrine’in yetimhanesinde hem kendi geçmişiyle yüzleşecek, hem de buranın geleceğinde önemli bir rol üstlenecektir. Bu geçmiş ve gelecek meselesi sadece Jake için değil, yetimhanenin sakinleri için de epey önemli bir mevzu ve hikâyenin ana omurgasını oluşturuyor. Şöyle ki, Bayan Peregrine’in okulundaki öğrencilerin her birinin özel bir gücü mevcut: Kimisi çok güçlü, kimisi elinden ateş çıkarıyor, birisi görünmez olabiliyor şeklinde bu çocuklar. Hani bir nevi X-Men malikânesi kafasında burası. Peregrine’in kendisi ise zamanı başa sarma kabiliyetine sahip. Bu sayede 1943 yılının bir gününü sonsuz bir döngü haline getirmiş ve sonsuza kadar aynı günün içinde yaşıyor çocuklarıyla birlikte. Bu döngünün yaratılmasının sebebi, karanlık ve kötücül varlıklardan saklanmak. Görünmez olan bu yaratıkları görmek ayrı bir yetenek gerektiriyor. Jake’in gelişi ise ebediyetin içinde sıkışıp kalmış ve tozlu raflardaki bir kitap misali unutulmuş bu grubun rutin yaşamını bir anda değiştirecek katalizör görevini görüyor.

Filmin üzerine sinmiş nostalji hissi, Burton’ın filmografisine göndermelerle dolu. Hatta stop-motion tekniğiyle canlandırılmış, izlerken aşırı zevk aldığım bir sahne bile mevcut. Onun farklı espri anlayışı, korkunçla-komik arasında gidip gelen tonu ve her daim yaratıcı tasarımları burada bir sergi gibi önünüze dizilmiş. Evet, bunlar haricinde filmde çok da yeni bir şey yok. Hatta akışta bazı aksaklıklar, bariz boşluklar, aceleye gelmiş bir final ve havada kalan durumlar da var. Ama bunlar izlerken beni rahatsız etti mi? Açıkçası hayır. Zira film eğlenceli, bir derdi var ve bu derdini seyirciye düzgün bir şekilde de aktarabiliyor. E harika oyuncuları da seçmişler rollere (özellikle çocuklar çok başarılı), daha ne isteyeyim ki?

Oyuncular demişken, özellikle başroldeki Asa Butterfield biraz kalas kalmış (ama belki de çevresinde çok fazla yetenekli ve tuhaf rolde insan olduğundan öyle gelmiştir); Eva Green yine bildiğiniz gibi, son derece klas ve karizmatik. Yan rollerde az da olsa görünen Judi Dench ve Terence Stamp ise filmin ağırlık merkezlerini oluşturuyorlar.

- Reklam -

miss-peregrine-orta-2

Görsel olarak Bayan Peregrine tabii ki çok zengin ve bu sefer mümkün olduğunca gerçek setlerde yapılan çekimler gayet keyifli bir seyirlik yaratmış. Sonlara doğru biraz artan görsel efekt kullanımı ise çok üzmüyor neyse ki; hatta yaratıkların başarılı tasarımları ihtiyaç olan gerilim dozunu sağlayıp grubun karşısında güçlü bir tehdit olduğunu hissettirebiliyor. Uzun zamandır Burton filmlerinin akıllara kazınan ve ona eşdeğer tuhaflıkta olan Danny Elfman’ı aratmayan gizemli müzikler ise Michael Higham ve Matthew Margeson imzalı.

Sadede gelme çabalarım bir karşılık bulacaksa diyebilirim ki, bu film “iyi”. Ama sadece iyi, şaşırtıcı, şaheser, şahane veya ş harfiyle başlayan başka bir beğeni ifadesi telaffuz ettirecek kadar da iyi değil. Ama bu ‘iyi’nin içinde Burton’ın 35 yıllık kariyerinin yansımalarıyla ve hayaletleriyle dolu sisli mağaralar, renkli lunaparklar ve eski püskü malikâneler var. Yönetmenin sinemasal eğilimlerinin bir özeti gibi olan yapım yalnızlara, anlaşılmamışlara, ayrıksılara ve tuhaflara ithaf edilmiş. Zaten filmi en anlayacak ve içselleştirecek olanlar da onlardır diye düşünüyorum.

Herkese iyi seyirler.

Eren Eryürekli

1984'ün karlı bir gününde doğan yazar, bir yandan da yoğun olarak illüstrasyon işleriyle uğraşır, bol bol oyun oynayıp, manga okur ve Oyungezer Dergi'de Alt-Meddya bölümünde de editörlük yapar. Yemek yapmayı da çözdü mü tam olacak.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

avenging spider man 6 7

Avenging Spider-Man 6 ve 7 Mercek Altında!

Pastoralya İncelemesi - George Saunders

Pastoralya: Kaybedenlerin Tuhaf Kulübü