in ,

Biz Gayet İyiyiz: Ya Siz?

5 hasta, 1 doktor, 1 grup terapi topluluğu. Tedaviye inanıyor musunuz? İşte bütün mesele bu.

biz gayet iyiyiz ust
- Reklam -
- Reklam -

Kitabın kapağı açılıyor ve içeri sıra sıra insanlar giriyor. 9 sandalye var ve doktoru saymazsak geri kalan 8’inin dolmasını bekliyorum. Dolmuyor. O boştaki 8 sandalyeyi 5 kişi dolduruyor. Fakat kitabı bitirince fark ediyorum ki, sanki geride kalan o 3 sandalye bilerek, yazar tarafından boş bırakılmış. Sanki her şey ortaya saçılıp döküldüğünde, bu “gayet iyi” olan travmatik ve doğaüstü deneyimler yaşamış, birbirinden garip hastalar anlatacaklarını tamamladıklarında o 3 boş sandalyenin de neden bırakıldığını anladım ben. Eh, bu kavrayış kesinlikle spoiler içermemekle birlikte, incelemenin kapanışına daha çok yakışacak.

biz gayet iyiyizİnsanlar gerçek hayatın acımasızlığı ve insanoğlunun doğal zalimliği altında hayal gücünü zorlayan işkencelere maruz kalıyor. Hatta öyle ki, bu zalimliklerin birçoğu kurgu kitaplarda yazanları solda sıfır bırakacak cinsten iğrenç şeyler. İşte, kitabımızın 5 kahramanı da yakın ya da uzak geçmişte bu tür işkencelere maruz kalmış birer hayatta kalanlar. Onlar, doğaüstü güçlerin gölgesinde bu korkunç eziyetleri yaşamış, şu andaysa pek de hasta gibi durmayan bireyler. Onları bir araya getirense bir doktor. Grup terapi için bir araya gelecek bu doğaüstü ve kötücül güçlerle yüz yüze gelmiş, acı çekmiş, ama şu an “gayet iyi” hastaların anlattıklarına diğer doktorlar pek inanmıyor. Oysa Doktor Jan’in onlara inanmak için geçerli nedenleri var. Dahası, yazarın da tüm olayları aktarışında bir mizah, alttan alta kıs kıs gülen bir anlatımı.

Açık konuşacağım, bu kitap bir korku romanı gibi dursa da şehir fantastiği türüyle tuhaf kurgunun güzel bir harmanı bence. Korkudan çok tuhaf kurgu ve şehir fantastiğinin arasında gidip gelerek bize melez bir tür oluşturuyor. Yazar Daryl Gregory de farklı türleri bir arada kullanmasıyla meşhur ve bu kısa romanı da bu sözü doğrular nitelikte.

- Reklam -

Yazarımız bize bu sıra dışı, tek bir türe kesinlikle girmeyen, korkunun önemli ödülü Shirley Jackson Ödülü ve fantazya dünyasının hatırı sayılır ödülü Dünya Fantazi Ödül’nü aynı anda kucaklamış kısa romanında daha önce eşi benzerine rastlamadığım bir şeye de işaret ediyor. Klasik anlatıdaki meşhur arketip olan “kahramanın yolculuğu”nu kurbanlar üzerinden sürdürüyor. Biliyorsunuz işte, daha önce hiç kimse olan birinin kahraman olabilmesi için önce yola çıkması, sonra yoldaki tüm zorlukları aşması, hele bir de yolda orman varsa ormanı aşarak erginlenme sembolünü tamamlaması ve bir erkek/kadın olarak yolu sonlandırması gerekir. Ardından “kahraman” doğar. Ve işte diyorum ki, Daryl Gregory “kahramanın yolculuğu”nu kurbanlara yaptırmış. Kurbanlar, o acıyarak baktığımız, gözlerimizi kaçırdığımız, korkunç şeylere maruz kalmış insanları bu kutlu yolda “kahraman”ın ta kendisi yaparak kurbanlardan dünya kurtarıcıları inşa etmiş. Nasıl mı? Ona da geleceğiz.

5 hasta, 1 doktor, 1 grup terapi topluluğu. Tedaviye inanıyor musunuz? İşte bütün mesele bu.

Tedaviye İnanıyorum!

Karakterlerimizi tanıyalım hadi:

Stan: Tekerlekli sandalyede, oksijen tüpüyle yaşayan ve vücudunun birçok uzvu yamyam bir aile tarafından yenmiş yaşlı bir adam. 70’lerde birçok çocukla birlikte Weaver adındaki yamyam bir ailenin mezbahasında kalmış bir kurban. Çeşitli uzuvları günlerce, bu aileye yemek olmak için kesilmiş. Sonrasında kurtarıldığında o kabusun sağ kurtulan tek kurbanı olmuş. Yıllar yılı bu efsanenin yaşayan tek kanıtı. Çok konuşkan, grup terapisinde odak noktası olamadığı zamanlarda içten içe öfke doluyor.

Barbara: Şu ana dek beni en dehşete düşüren korkunç vahşetin kurbanı. Çok sakin, evli ve iki çocuklu bir kadın. Şu ana kadar içinde büyük bir merhamet taşıdığını gösterdi, ama ileride ne olur bilinmez. Kendisi kemik gravürü denilen ve genelde balina kemiklerine uygulanan tekniği canlı canlı yaşamış. Bir Oymacı tarafından yarı bayıltılarak, 1 gün ve 1 gece boyunca uzun kemiklerine gravürler yapılmış. Korkunç değil mi yahu! O kemiklere işlenmiş gravürlerin neye benzediğini ne kendisi, ne de başka biri biliyor. X-ray’de bile görünmüyor bu şekiller. O nedenle görünür yaralar taşıyan insanları kendine göre şanslı sayıyor.

Greta: Barbara’nın koruyucu bakışları altında genç ve utangaç bir kız. Şimdiye kadar oldukça ürkek ve çekingen yaklaşımlar sergiledi. Gotik tarzda giyiniyor ve uzun kollu tişörtünün yenlerini hep çekiştiriyor. Vücudunun her yerinde korkunç izler var. Ve bu izlerin her biri rastgele değil, belli şekillerden oluşuyor. O, bir zamanlar bir kadınlar topluluğunun acılar kraliçesiydi. Fakat sonra işler beklediği gibi gitmedi. Dahası, kendi hakkında hiçbir şey anlatmasa da, Martin’in onunla ilgili ciddi bir iddiası var.

Martin: Siyahi bir genç, Greta yaşlarında. Hiç çıkarmadığı ve çıkarmamasından dolayı grup içinde sürekli tartışma yaratan teknolojik gözlükleri var. Google Glass gibi düşünebilirsiniz. Grup sık sık onun gözlükleriyle konuşmaları kayıt altına aldığından şüpheleniyor. Martin bu gözlüklerin bağımlısı. Dahası, bu gözlükleri kullananların şimdiye dek görmediği bir şeyler gördüğünden bahsediyor. O şeyler yakınındakilere bir şeyler de yaptı. Ayrıca, Greta’ya dair bir iddiası var.

Harrison: Bir çocuk macera kitabına ilham kaynağı olmuş eski bir kurban. Yoksa bir dedektif mi? O, ünlü bir canavar dedektifi ve şu sıralar emekli olmuş durumda. Öte tarafa gitmiş ve dehşetle yüzleşmiş. Dünyayı kötülüklerden kurtarmış.insane

Doktor Jan: Grup terapisti. Genelde akışa pek müdahale etmeyip hastalarının konuşmaları kendilerinin yönlendirmesine izin veriyor. Hastalarına karşı daima pozitif ve her daim sakin. İlginç olansa hastalarının anlattıklarına gerçekten inanıyor olması. Neden mi? Nedenlerle ilgili tüm sorularınızın cevapları gerçekten tahminlerin çok ötesinde. Benden söylemesi.

Bu birbirinden hem kesim, hem de yaşanan dehşetler bakımından oldukça farklı terapi grubunu, üçüncü şahıs anlatımıyla her birinin perspektifinden görüyoruz. Ancak bir de yalnızca bölüm başlarında çıkan bir birinci tekil anlatım var.

Anlatıcı kim? Kimsin sen?! Ben uzun süre onun Harrison olduğunu düşünmüştüm, çünkü o adeta kitapta bir rock yıldızıydı. O bir avcıydı. Dehşetengiz şeylerin kalbine yolculuk etmiş ve geri dönmüş, kısmen dünyayı kurtarmıştı. Ama hayır, Harrison değil. Bu arada bir ortaya çıkan ve sonra akışa karışan birinci tekil anlatıcı aslında kitabın sonlarında büyük resmi de gözler önüne seren kişi olacak.

Tam da bu noktada kitabın çıkışına değinmek gerek. Yazarın da açıkça belirttiği gibi, kendisi Irvin Yalom’un grup terapisi üzerine olan eserlerinden ve bir psikolog olan eşinden fazlasıyla ilham ve örnek almıştır. Yani yazarımız “tedaviye” hepimizden daha çok inanıyor. Üstelik psikiyatri tedavi yöntemlerinin günümüzde bu kadar tartışma konusu olduğu bir ortamda bunu haykırıyor.Tıpkı Doktor Jan gibi. Tıpkı diğer meslektaşları inanmazken onun tüm bu tuhaf hastalarının anlattıklarına inanıyor olması gibi.

- Reklam -

Yazarın Gör Dediği

Hastalarımızın karşılaştığı doğaüstü güçler de, varlıklar da, olaylar da birbirinden çok farklı. Ancak en dışta kocaman bir “büyük resim” var. Orada bir yerde, içlerinden birinde, ona edilen kötülüklerin altında da bu büyük resme işaret eden bir şey gizli. Kötülüğün altına gizlenmiş, işkenceyle kamufle edilmiş bir kehanet adeta.

Her karakterin aynı zincirin bir parçası olması bir okur olarak beni oldukça keyiflendirdi. Dahası, bilindik doğaüstü etmenlerini şehir-fantazyasıyla harmanlayıp günümüze uyarlaması da yazarın takdir edilesi bir yanı. Spoiler olmasın diye şöyle örnek vereyim: Martin’in o Google Glass benzeri gözlükleri, çok bilindik bir kurmaca unsurunun ne tarzda bir çağdaşlaştırılmış hali olduğunu görünce inanın şaşıracak ve keyifleneceksiniz.

Yazar tedaviye inanıyor demiştik, değil mi? İnandığı gibi bizi de inandırıyor. Bu grup terapi olmasa belki de asla ortaya çıkamayacak, kötülükle gizlenmiş kehaneti ortaya atamayacağız. Ama yapıyoruz.

Çeviri ve Editörlük

we-are-all-completely-fineAslıhan Kuzucan’ın çevirdiği ve Burcu Uluçay’ın editörlüğünü üstlendiği kitapta bir de son okumayı gerçekleştiren Ömer Ezer yer alıyor. Açıkçası son okuma bizlerin uzun yıllardır inatla savunduğu ve her kitapta görmek istediğimiz bir adım. Bu bakımdan böyle bir kitapta düzeltmen adı görmek içimi ferahlattı. Fakat güzel başlayan bu kısa romanın ilerleyen yerlerinde yanlış ek almış kelimeler karşıma çıkmaya başladı. Dahası, sadece düzeltmen değil, editör ve çevirmene de belirtmek istediğim üzere, bir yerde olay akışında karakterlerden birinin adı yanlış yazılmış. Martin olması gereken yerde birden Harrison yazınca okur olarak durumu kavramanız birkaç saniyelik kafa karışıklığına neden oluyor.

Bir de şöyle bir şey gördüm: TDk tarafından “vadedilen” olarak doğrusu belirtilen fiilin “vaat edilen” şeklinde kitapta yazılmış olması. Bu çok sık yapılan bir karıştırma; ama ben bir kitapta bunu TDK’nın belirttiği şekliyle kullanıldığını görmek isterdim doğrusu.

Çeviri ve çevirinin editörlüğü alanında Aslıhan Kuzucan ve Burcu Uluçay’ın ellerine sağlık. Özellikle We Are All Completely Fine gibi bir adı Biz Gayet İyiyiz diyerek ve “tamamen” yerine “gayet” kelimesini tercih ederek çevirdikleri için sonsuz teşekkürler. Bu çok daha iyi bir isim. Aynı zamanda da güzel bir Türkçeleştirme örneği.

Eleştireceğim noktaysa üstte de bahsettiğim şu zaman zaman birinci tekile dönen anlatımda yaşanan sıkıntıya dair. Bölüm başlarında birinci tekille başlayan anlatım birdenbire üçüncü tekile dönüyor. Bu pek çok kez olunca da okuma zevkiniz baltalanıyor. Keşke dedim okurken, birinci tekil anlatımın bittiği yerde hemen bir *** işareti konulsaydı da birinci tekilden üçüncüye ne ara geçtik, ne oluyor, nerede bu devlet, benim pijamalarım durumunu yaşamasaydık. En büyük eleştirim bu kısma olacak.

Üç Boş Koltuk ve Tedavinin Gücü Adına!

Daryl Gregory, Lovecraft türünde bir konuyu bu denli eğlenceli anlatması ve böylesine dehşet verici eziyetler görmüş insanları bu derece farklı biçimde karşımıza getirmesiyle benden takdiri kazanan bir yazar oldu. Dahası, yine yazının başında da dediğim gibi, kahramanın yolculuğu ve kahraman arketipini kalkıp da kurbanlar üzerinden işlemesi benim gibi alt metne tutkun okurlar için biçilmiş kaftan. Düşünsenize, bu adam bu metin aracılığıyla diyor ki, o acıdığınız her kurban da birer kahramandır. Onlarınki de kahramanın katettiği yoldur ve sonunda nasıl hayatta kalanlar olarak manşetlere çıkıyorlarsa, aynı şekilde hayatta kalanlar olarak yolun sonunda dönüşümünü tamamlamış kahramanlardır da.

Bu dediğimi daha iyi şekilde kavrayabilmeniz için kitabın sonunu okumanız gerekecek. Spoiler olmasın diye hiiiiç girmeyeceğim, ama kitabın o son kısımlarını okuduktan sonra demek istediğimin kafalarda daha net bir biçimde canlanacağını düşünüyorum.

Bir de dedim ki, odada toplam 9 sandalye var, ama 3’ü boş. Yazarın burada klasik masal unsuruna gönderme yaparak gökten düşen 3 elmayı temsilen o koltukları boş bıraktığını düşünüyorum. Ama belki de hiçbir amacı yok? Yazarın alt metnini okuma esnasında didiklerken kendisinde o potansiyeli gördüm. Yine de bu tamamıyla benim iddiam.

Darly Gregory, psikoloji ve tedavi yöntemlerinin hâlen daha büyük tartışma konusu olduğu çağımıza inat tedaviye inanıyor. Tedavilerin gücünü de böylesine doğaüstü güçlerin elinde acı çekmiş kimseler üzerinden irdeleyerek bize mistik bir mesaj veriyor.

Ee, ne dersiniz? Onlar gayet iyi. Ben de gayet iyiyim hani. Peki ya siz?

Hazal Çamur

2009 yılında Kayıp Rıhtım'a elimi verdim, sonra da ruhumu kaptırdım. Bu yolun devamında çeşitli gazetelerin kitap eklerinde kitap incelemelerim, TRT Radyo 1'de canlı yayın konuğu olarak katılıp kurgu edebiyatını anlattığım 2 yayın, 5 yıldır süren Kahramanın Yol Türküsü adlı kendi edebiyat temalı radyo yayınım, kitap inceleme videoları serim Kayıp Rıhtım İnceliyor ve bir de bonus olarak Oyungezer Dergisi'nin kültür sanat sayfalarında düzenli yazarlığım oldu. Tüm bunların yanı sıra, gerçek hayatın sıkıcılığında, bir bilgisayar mühendisi olarak yaşıyorum. Ama biz ona Clark Kent kimliğim diyelim.

4 Yorum

Yorum Yap

Fırtınakıran için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

zaman makinesi h g wells

Bilimkurgu Klasikleri’nde Yeni Kitap Belli Oldu: Zaman Makinesi

piksel ust

Seçkide Seksen Yedinci Ay