Borderlands incelemesi ile sizlerleyiz. Video oyunları dünyasında büyük bir hayran kitlesine sahip olan seri, sonunda beyaz perdeye uyarlanarak izleyicilerin karşısına çıkıyor. Fakat sinema tarihinin en zorlayıcı alanlarından biri olan oyun uyarlamaları, maalesef bir kez daha beklentilerin altında kalıyor. Oyunun renkli ve kaotik atmosferini yansıtmayı hedefleyen yapım, ne yazık ki karakter derinliği, senaryo yapısı ve duygusal bağ açısından zayıf kalıyor.
Bu inceleme yazısında Borderlands filminin sunduğu görsel şölenin arkasındaki eksikliklere ve oyunun ruhunu yansıtma konusunda yaşanan zorluklara odaklanacağız. Ana karakterlerin beyaz perdeye nasıl taşındığını, diyalogların yapmacıklığını ve hikâyenin oyun serisinin hayranlarını nasıl hayal kırıklığına uğrattığını ayrıntılı bir şekilde ele alacağız. Bakalım Borderlands sinema uyarlaması olarak ne kadar başarılı bir iş çıkarabilmiş?
Borderlands İncelemesi: Film Ne Anlatıyor?
Filmin yönetmenliğini Soysuzlar Çetesi’nin Donny Donnowitz’i Eli Roth üstleniyor. Roth, yönetmenliğini yaptığı ve önceki yıl vizyona giren Thanksgiving (Kara Cuma) filmiyle de biliniyor.
Borderlands filmi boyunca çok sayıda tehlike ve talihsizlikle yüzleşecek karakterleri canlandıran oyuncular arasında Cate Blanchett, Jack Black, Kevin Hart, Ariana Greenblatt, Florian Munteanu, Jamie Lee Curtis gibi yıldız isimler bulunuyor. Çok satan video oyunu serisinden uyarlanan Borderlands, tahayyül etmesi zor bir gücün (Vault) anahtarını elinde bulundurduğuna inanılan kayıp bir kızı kurtarmak için harekete geçen ve bir şekilde yolları kesişen uyumsuz bir çetenin başından geçenleri konu ediniyor.
Film, gizemli bir geçmişi olan kötü şöhretli ödül avcısı Lillith’in (Blanchett), isteksizce galaksinin en tekinsiz gezegeni ve kendisinin de evi olan Pandora’ya geri dönmesiyle başlıyor. Görevi, evrenin en güçlü adamı Atlas’ın kayıp kızını bulmak olan Lillith’in, görev esnasında tuhaf bir grupla umulmadık bir ittifak kurmasıyla olaylar gelişiyor. deneyimli bir paralı asker olan Roland (Hart); patlayıcı tavşanlar konusunda uzman olan Tiny Tina (Greenblatt); Tina’nın bir “psycho” olan kaslı dostu Krieg (Munteanu); tuhaf bilim insanı Tannis (Curtis) ve ukala robot Claptrap’tan (Black) oluşan ekip, hep birlikte Pandora gezegeninin en büyük gizlerinden birini çözmek için Atlas’ın orduları ve tehlikeli haydutlarla savaşmak zorunda kalıyor.
Evrenin kaderi onların elinde olabilir, fakat çıktıkları yolculuk esnasına uğruna savaşacak çok daha önemli bir şeye sahip olduklarını fark ediyorlar: birbirlerine.
Pandora’nın Kutusunda Sizleri Ne Bekliyor?
Yapımcı stüdyonun da belirttiği üzere doğrudan bir oyun uyarlaması olmayıp Borderlands evreninde geçen bağımsız bir anlatı sunan film, alışıldık senaryo matematiğine oldukça -hatta belki haddinden fazla- sadık kalıyor. Hikâye, eğer bu türde izleyeceğiniz ilk film değilse, seyirciyi şaşırtan detaylar ve ters köşeler sunmakta kötü bir performans sergiliyor.
Ayrıca hatırlatmadan geçmeyeyim, yazıda seyir zevkine balta vuracak bir spoiler bulunmuyor. Yine de hiçbir şey bilmeden gitmek istiyorum diyorsanız, buradan sonrası filmi izledikten sonra okumanız gereken kısımlar.
Bu duruma yol açan sebeplerin başında, karakterlerin izleyiciye yeterince tanıtılmaması ve bunun bir sonucu olarak seyircinin karakterlerle bağ kuramaması geliyor. Hem karakterlerin geçmişleri hakkında yeterli bilgi sunulmaması hem de film boyunca yaşadıkları duygu geçişleri ve düşünüş biçimlerindeki değişimler seyirciyi ikna etmekten uzak, bir “oldubitti” havasında sunuluyor. İki karakterin karşılaştıktan hemen sonraki sahnede birbirleriyle can ciğer olmaları ya da hayatı boyunca travma olarak sırtında taşıdığı olayların gerçek yüzünü öğrenen bir karakterin bunu anında sindirebilmesi gibi birçok tutarsızlık söz konusu. Karakterlerin doğasını bir kenara bırakacak olursak, diyalogların da son derece yapmacık hissettirdiğini ve anlatı içerisinde zorlama durduğunu söylemeden geçemeyeceğim.
Bu durumun oyunların dünyasına yabancı izleyicilere özgü olduğunu düşünebilirsiniz; fakat işler sizin için de pek iç açıcı değil. Karakterlerin oyundaki tasvirleri, beyaz perdeye yansıtılan hâlleriyle gerek görünüş gerek kişilik özellikleri açısından uyumlu değil. Bu durum, oyun serisinin hayranlarını pek mutlu etmeyecektir. Özellikle Tannis ve Lillith karakterlerine can veren aktrislerin, bu karakterlerin oyun serisindeki yaşlarına kıyasla bir hayli büyük olmaları, oyuncuları endişelendiren bir seçim olarak göze çarpıyor.
Yapımda en tutarlı ve komik bulduğum karakterin, serinin hayranlarının oyunlardan aşina olduğu Claptrap adlı ukala ve şapşal robot olduğunu söyleyebilirim. Her ne kadar seslendirmen tercihiyle oyuncu kitlesinin beklentilerini karşılamamış olsa da her ekran süresinde yüzümüzü güldürmeyi başaran ve filmi biraz daha keyifli kılan bir unsur olmayı başarıyor. Her söylenene bir cevabı olan, bir türlü ölmeyi başaramayan ve tabiri caizse aklı kısa devre yapmış bir robotu kim sevmez ki zaten?
Görsel Efektler ve “Keşke Görseydik”ler
Yapımın en güçlü ve seyirciyi cezbedecek yanının görsel efektleri olduğunu söyleyebiliriz. Öyle ki izlerken üstüm başım görsel efekt oldu. Fakat bu, her şeyin güllük gülistanlık olduğu anlamına gelmiyor.
Film bana Borderlands evreninin kaotik ve çılgın havasını yaşatmayı maalesef başaramadı. Albenisi yüksek görsel efektler sayesinde bu “havalı” dünyanın içine girmeye bir adım yaklaşıyor olsak da film, Pandora’nın yaşayan bir gezegen olduğunu hissettirmiyor. Karakterlerimiz koca gezegeni bir baştan diğerine kat ediyorlar; ancak yapım, bu yolculuğu heyecanlı kılacak gerilim noktaları yaratamıyor. Başroller haricinde akılda yer edecek daha fazla yan karakterin bulunması (bu anlamda aklıma gelen tek karakter Moxxi) bu dengeyi değiştirebilirdi.
Filmde oyun dünyasının çizgi romansı havasını görmek de güzel olabilirdi. Fakat böylesi bir sanatsal dokunuşu yalnızca açılış sahnesi ve jenerik ekranında görebiliyoruz. Oysa karakterlerin ilk defa sahne aldığı anlarda onları oyunun görselliğine benzer bir ekranla görmek veya daha “cafcaflı”, “kaboom” ve “bang” efektlerinin etrafa saçıldığı çatışma/patlama sekansları izlemek, filmin izlenebilirliğini bir nebze olsun artırabilirdi.
Ayrıca oyun dünyasında sık sık savaşmak zorunda kaldığımız, Pandora’yı habitat edinmiş yaratıkları bir iki sahnede öylesine bir görüyor olsak da karakterlerimiz yolculukları esnasında bu canlılarla karşı karşıya gelmiyorlar. Akılsız, güçlü canavarlarla başrollerimizin birbirine girdiği bir çatışma sahnesi izlemek, filmi izlemeye giderken beklentilerim arasındaydı. Pandora’nın neden tehlikeli bir yer olduğunu da daha net görmemizi sağlayabilecek böylesi bir sahnenin eksikliği hissediliyordu kanaatimce.
Son olarak yapımda oyun dünyasından Brick, Handsome Jack ve Mordecai gibi sevilen karakterlere hiç yer verilmemiş olması da serinin hayranlarını hayal kırıklığına uğratabilecek bir tercih. Ancak gişede başarı yakaladığı takdirde sinematik bir evrene kapı aralayacak bir giriş filmi olması planlanan yapımın -her ne kadar biz buna pek ihtimal vermesek de- devam filmlerinde bu sevilen karakterlerle ve daha fazlasıyla karşılaşmamız söz konusu olabilir.
Ne Komik Ne Kaotik: “Borderlands”
102 dakika süren, oyun dünyasının tekinsiz ve mizah dozu yüksek yapısını perdeye aktarmakta her ne kadar beklentilerin altında kalmış olsa da “bana ne karakter gelişiminden” düşüncesinde olup vurdulu-kırdılı yapımlar izlemeyi seven ve beklentisini yüksek tutmayan izleyicilere hitap edecek türden bir reklam filmi Borderlands.
Ancak klişe diyaloglar, içi boş kalmış karakterler, tahmin edilebilir bir olaylar dizisi ve saç baş yoldurtacak cinsten mantık hataları (senaryo tercihleri de denilebilir) size göre değilse, listenizden başka bir film ile yolunuza devam etmenizi şiddetle öneririm.
Sizler Borderlands filmi hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorum ve eleştirilerinizi Kayıp Rıhtım Forum’da paylaşabilir, daha fazlası için bizleri Google News’ten takibe alabilirsiniz.
Forum üzerinden yorum yapıp sohbete katılmak için tıkla!