Deniz Eldam’ın Kirli Gerçekçilik akımını kılavuz alan, kadını ve kadının mücadelesini merkeze koyan, kimi zaman ironik kimi zaman sınırlarda dolaşan, yerinde bir erotizmle beslediği hikâyelerden oluşan Bunu Kimseye Anlatma adlı ilk kitabını inceledik.
Deniz Eldam’ın ilk kitabı, Temmuz 2022’de Notos Kitap etiketiyle çıktı. On beş öyküden oluşan Bunu Kimseye Anlatma’daki hikâyelerin on üçünün ana karakterleri kadınlar.
2021 AltKitap Öykü Ödülü’ne layık görülen Deniz Eldam, 1975 Ankara doğumlu. Öyküleri bugüne dek Notos, Sözcükler, Öykü Gazetesi, Trendeki Yabancı ve Oggito gibi mecralarda yayımlandı. Yıldız Teknik Üniversitesi Kimya bölümünden mezun olan yazarın belki de bu mesleki yetkinlikle kurmaca üzerinde başarılı deneysel çalışmalara imza attığını da belirtelim.
Bunu Kimseye Anlatma: Dilde Anlatılamayanların Bedenlerden Dökülüşü
Yazar bize kitabın adında susmamızı öğütlerken, Zeynep Selvi Çarmıklı’nın Pembe Fili Düşünme’de yaptığı gibi başarılı bir reveransla aslında tam aksini işaret ediyor. Gelin, biz de tam da bu yüzden bu hikâyeleri konuşalım:
Ana karakterlerin yaşadıkları travmaların bedenlerine tezahürlerini gördüğümüz on beş hikâyeden oluşan Bunu Kimseye Anlatma’da, bugünün ve bugünden sonrasının, geçmişin öfkesiyle inşa edilişini ve karakterlerin şimdiki varoluşlarını reddetmeden ancak şimdinin sebeplerini irdeleyerek, travmalarını zafere dönüştürmek için birbirlerinden farklı ve kusursuz yollar arayışlarını okuyoruz.
Her birinde farklı bir katmanı aralayıp çekirdekte daima ve değişmez biçimde aileyi bulduğumuz Bunu Kimseye Anlatma’daki hikâyeler ve karakterler, duygusal açmazlarının dışında -ojeler, rujlar, kızıl saçlar haricinde- birbirlerinden tamamen bağımsızlar.
Hikâyelere Kısa Bir Bakış
Kitabın ilk hikâyesi Geride Kalan Ayaklar’da, yazar okuru morgun soğukluğunda karşılıyor. Birbirinden ayrılmış iki ebeveynin kızlarının soğuk bedeni karşısında başlayan ve gittikçe tırmanan derin yaralarını, bize geri dönüşlerle ancak geçmişi tamamen açık etmeden veriyor.
İkinci öykü Bon Jovi Posteri Sende Kalsın’da ise lösemi hastası kız kardeşin hikâyesini farklı bir pencereden, sağlıklı olan diğer kız kardeşin annesi tarafından ötekileştirildiği yerden gösteriyor ve yazar bize aslında burada, buna bir de böyle bakın diyor. Sonraki öykü On İki Dakika’da, yazar bizi ikiz kız kardeşlerin birbirinden farklı şekillerde süregelmiş hayatlarının tam ortasına düşürüyor ve aralarında on iki dakika olan kız kardeşlerin görünmez bağlarının koptuğu o ilk âna kadar götürüyor. Dördüncü öykü Neon Tanrılar Karanlık Köşeleri Sever’de ise trafik kazası geçirmiş ve kazada bacağını kaybetmiş bir adamın eşiyle ve kendisinin eski haliyle sonu gelmez bir savaşa giriştiğini gösteriyor. Beşinci öykü Kertenkele’de ise yazar, karakterin travmasına giden yolu usul usul yürütürken onun bedenindeki izleri sakınmadan, kanatarak ve çokça düşündürerek anlatıyor. Öykünün sonunda işaret ettiği noktayla da derin bir soluk aldırıp orada bir müddet kalmanızı sağlıyor.
Sonraki öyküler Annen Sana Nasıl Seslenirdi, Şimdi “Felicità” Çalsa Herkes Mutlu Olur, Ece, Kapı, İki Kutu Ateş Kızılı Saç Boyası, İyi Bir Koca, İki Tuğla, Pembe Battaniye ve Memelerim, Yağlı Ballı Bir Dilim Ekmek, Musa’nın Eli ve Misafir’de aynı Kirli Gerçekçiliği sürdürüyor ve bizleri karanlık sularda ölçülü, ironik ve düşündürücü biçimde gezdiriyor.
Kitapta Öne Çıkan ve Geride Kalan Hikâyeler
Kitapta öne çıkan hikâyelerden bazıları Neon Tanrılar Karanlık Köşeleri Sever, Kertenkele, On iki Dakika. Yazar bu hikâyelerde bize karakterlerin içsel çelişkilerini mükemmel manipülasyonu ile fantastik öğeler şeklinde gösteriyor. AltKitap ödülüne layık görülen ve mutlaka okunmaya değen Musa’nın Eli’nde ise rahatsız edici, tuhaf, spekülatif bir yolculuğa çıkarıyor. Başkaldıran; değişime, görülmeye, var olduğunu hissetmeye ihtiyaç duyan bu hikâyelerin karakterleri, kitabın diğer öykü kahramanları ile aynı yoldan yürüseler de daha fazla fark edilmeyi hak ediyorlar.
Diğer öykülerin gölgesinde kalan ve belki bir gün iyileştirilip mükemmelleştirilmesi mümkün olan hikâyeler ise; Kapı ve Misafir. Özellikle Misafir, yeteri kadar örtülü olmayan ve belki de yeteri düzeyde okura güvenmeyen bir öykü olarak karşımıza çıkıyor. Bu noktada Deniz Eldam’ın yazım sürecindeki ilk öykülerden biri olduğunu düşünmek mümkün.
Bunu Kimseye Anlatma Neden Okunmalı
Bunu Kimseye Anlatma, gerçek hayatta var olmaları olası karakterin ve hikâyelerin, çoğunlukla imgesel yaklaşımlarla harmanlandığı, Amerikanvari bir ilk kitap. Akılda kalıcı ve rahatsız edici protest yanlarıyla öne çıkmaya ve hatta önde bir müddet kalmaya kararlı bu ilk kitap, yüksek perdeden konuşanlara değil, sesini kısmak zorunda bırakılanlara bakmanızı size fısıldıyor.
Kitaptan Alıntılanan Cümleler
Kertenkele isimli öykünün özeti olan şu cümleyi buraya bırakalım:
“Geçen yıl prensestim, bu yıl kertenkele oldum.”
Geride Kalan Ayaklar’ın birkaç sert cümlesi ile devam edelim:
“Örtünün örtemediği bir çift ayak. Kanı çekilince daha da beyaz, ak mermerden yontulmuş gibi pürüzsüz. Tırnakları kırmızı ojeli.”
Kapı öyküsünde öne çıkan cümleler işe şöyle:
“Çeyizim için dokumuş. Tam iki bin yüz altmış düğüm. Neredeyse ruhumdakilere denk.”
Musa’nın Eli’nde referans alacağımız ve bu bölümü kapatacağımız son cümleler ise şunlar:
“Aynı güneşi gören, aynı suyu çeken, aynı toprakta büyüyen iki kardeş kök. Musa’yla Rıza. Kökleri birbirinden ayırdım. Kapı çaldı.”
Son Söz
Notos Kitap etiketiyle Mehmet Zeytin editörlüğünde çıkan, son okumasını Tuğba Eriş’in, kapak tasarımını Virginia Elena Patrone’in üstlendiği ve teknik hazırlığını ise Duygu Şentuna’nın yaptığı Bunu Kimseye Anlatma, okunması gereken bir kitap.
Deniz Eldam’ın daha önce herhangi bir öyküsünü okudunuz mu? Yazar ve ilk kitabı Bunu Kimseye Anlatma hakkındaki yorumlarınızı Kayıp Rıhtım Forum üzerinden bizimle paylaşabilirsiniz.
Henüz yorum yok. Forum'a gelip sohbete katıl.