in ,

Captain Marvel’ın Takdire Şayan İnce SJW Dokunuşları (Bol Spoiler’lı)

Marvel Sinematik Evreni’nin çiçeği burnunda filmi “Captain Marvel”a farklı bir yönüyle baktığımız spoiler’lı incelemesi sizlerle.

captain marvel spoiler inceleme
- Reklam -
- Reklam -

Captain Marvel şahane bir film değildi ama çok güzeldi. Eksikleri olsa da filmi iyi okuduğunuzda beğenmemek için sebep bulmak güç. Kendi türü içinde ve rakipleri arasında düşününce kesinlikle aradan sıyrılan bir film. Infinity War, Winter Soldier ve Civil War’u yukarıda tutarsak, MCU’da Captain Marvel’dan iyi kaç film sayabiliriz ki?

Dünyayı düşmandan birkaç binanın koruduğu, içeri girip sağı solu kırıp dağıtınca binanın düşmüş sayılıp korumanın kalktığı, düşmanı başının etini yiyerek yendiğimiz Doctor Strange mi?

Tony’nin çağırabileceği daha bir sürü gizli zırhı olmasına rağmen her şeyini kaybetmiş, anksiyete krizleri geçiren bir evsiz gibi sokaklarda dolaştığı ama filmin sonunda hiç de çaresiz olmadığını, daha bir sürü zırhı olduğunu, film boyunca girdiği triplerin resmen haybeye olduğunu öğrendiğimiz, yine tırt bir “Başkanı kaçırma-kurtarma” hikayesine dönüşen Iron Man 3 mü?

- Reklam -

Komiklik uğruna yıldırımların şimşeklerin tanrısının elektrikli ağlar kullanılarak yakalandığı, hilebazlık tanrısının hile ile kandırıldığı, bir Flash Gordon bölümü olsa çok eğlenceli bir uzay macerası olabilecekken Thor hikayesi olduğu için gaz verici ama saçma olan Ragnarok mu?

Captain Marvel için karakterlerin işlenişi biraz yüzeysel kalmış bir film denilebilir. Sebebi bile unutulmuş çok uzun bir savaşta, taraflar arası çatışmanın sebepleri net değil denilebilir. Ama Captain Marvel eğlenceli olmasına rağmen kendini eğlence uğruna pek feda etmemiş, onun yerine komedisini dönemden çıkarmış bir film.

captain marvel 2

Bunun sert bir istisnası, hem komiklik olsun hem de öyle güçlü bir karakter baş kahramandan rol çalmasın diye Nick Fury’nin 1995 yılı için haddinden fazla çaylak olması. Soğuk Savaş görmüş, asker, casus Nick Fury komedi için bu kadar feda edilmeli miydi denilebilir. Adamın göz hikayesi böyle mi harcanmalıydı denilebilir. Bunlar sahiden de söylenebilir şeyler. Ancak hayatında ilk kez uzaylılarla karşılaşmış, ellerinden çıkardığı ışıklarla binaları havaya uçurabilen biriyle bir seyahate çıkmış birini izliyor olduğumuzu da unutmamalıyız. Fury kendi ortamında güçlü. Bu hikayeyi de çok daha ciddi işlemek mümkün mü? Tabii ki mümkündü. Peki Marvel filmleri böyle filmler mi? Hayır, değil. 25984 film sonra MCU filmlerini halen “ciddi değiller” diye eleştirmeyi artık yersiz buluyorum, ben onları böyle kabul ettim. Aradan Winter Soldier gibi bir istisna çıktı ki zaten bu sayede her zaman yeri ayrı olmuştur. Infinity War’un dahi zaman zaman ciddiyeti fazlaca elden bıraktığı sahneleri vardır ama arada gerilim kırıcı olarak gerekli görüldüğü söylenebilir. Civil War keza görece ciddi ve diğerlerinden ayrılan bir filmdir. Bence Captain Marvel da onlara çok uzak bir film değil. En azından onların altında bir yeri hak ediyor.

Buna sebep de konusu ve alışılmışı kıran işlenişi.

Jude Law sırf kötülük olsun diye etrafa ateş edebilecek gibi duran düz bir “kötü.” Ancak bu yüzünü bir nezaketle, ağır çatışmalar atlatmış bir askerin bilgeliğiyle kapamış. Bu sebeptendir ki film süresince şüphelenseniz de gerçek yüzü sonuna kadar gizli kalabiliyor. Filmlerde çirkin uzaylıların kötüler olmasına biz alışmışızdır, bu bizim için artık sıkmış bir klişedir. Orada iyi rolünde fıstık gibi Jude Law dururken çirkin yeşil uzaylıların kötü olmadığını düşünmek, henüz fazla izleme deneyimi olmayan bir kitle içinse zor. Güzel Kree’lerin kötü, çirkin Skrull’ların ise iyi çıkması bu jeneriği kıran bir twist olarak bir MCU filmi içinde özellikle kıymetli.

Bir de bu filmlerin esas hitap ettiği güncel yaş kitlesi olan gençler var.

Eski izleyiciler yıllarca çirkin uzaylıların kötü olduğu filmleri izledikten sonra aslında iyi çıktıkları kurgular görünce şaşırmışlar ve etkilenmişlerdi. Bu filmlerle büyüyen gençler ise dış görünüşün bunda bir payı olmadığı fikriyle yetişecekler. Dış görünüşe dayalı bir iyilik kötülük konsepti hiç kafalarına yerleşmemiş olacak. Çünkü sahiden de yaşadığımız evren bunun için fazla geniş. Bu filmlerin gerçek değeri aslında sosyal hayata yaptıkları böyle küçük dokunuşlarda açığa çıkıyor ve bence aslında başka bir amaçları da yok. Stan Lee’nin idealindeki gibi eğlenceli bir kurmaca içinde önyargıları küçük küçük kırmak.

SJW, bilmeyenler için Social Justice Warrior’ın kısaltmasıdır ve sosyal adaletsizlikler konusunda kendi kişisel maddi menfaati için mücadele veren kişilere ecnebi memleketlerinde takılan, genellikle küçümseyici isimdir. Ancak biz bu yazıda bu ismi küçümseyici anlamda kullanmayacağız. Bir ayrımcılık mevzubahis olduğunda tetiklenip internette yorum yazan kullanıcılara onlara uyuz olan, onları abartılı ve komik bulan ya da onların görüşlerinden rahatsız olan insanlar tarafından anında yapıştırılan etikettir aynı zamanda. İşte biz bu insanlardan bahsediyor olacağız. Bu insanlar zaman zaman işi sahiden de abartıp komik olabilirler ancak ayrıma uğrayan insanların daha rahat bir yaşama kavuşması için mücadele eden, aralarında bunun için kendi ayrıcalıklı yaşamlarından, konforlarından vazgeçebilecek düzeyde aktivist olanları bulunan insanlardır. Mücadelelerini genellikle kadın hakları, eserlerde kadınların ve eşcinsellerin, farklı ırklardan insanların, siyahilerin, göçmenlerin temsil edilmesi, sosyal yaşamda görünür kılınmaları, yok sayılmamaları gibi konularda sürdürürler. Bu insanlar kurdukları örgütlerle bu mücadelede ciddi kazanımlar da elde ettiler. Şu an bir bilgisayar oyununda, bir dizide, bir filmde onların savunduğu insanlara ayrımcılık uygulanamıyorsa, uygulandığında ortalık karışıyorsa bu onların sayesindedir.

captain marvel 3

Öte yandan ya onların hışmından sakınmak için ya da rüzgara uyup onların beğenisini kazanarak prim yapmak, daha çok kazanmak için direkt olarak onlara oynayan, çok kalıp bir biçimde oyunlar, filmler, diziler, kampanyalar, eserler üreten gruplar da mevcut. Bir diğer yandan, bu politik gücü paraya çevirmek için ortada ayrımcılık arayan, insanların bu yüzden uyuz olduğu SJW örgütleri de mevcut. İşte bu gibi insanlara ne deseniz yaranamazsınız. Derdinizi de anlatamazsınız. Aslında çok iyi anladıkları halde anlamamazlıktan gelirler. Her dediğinize tetiklenip sosyal adaletsizlik çıkarmanın bir yolunu bulurlar. Tartışmak manasızdır. Amaçları bir şeyleri çözmek değil bir şeylere alınmaktır çünkü. Ekmek teknesi olmuş bir nevi. Ayrıştırıcı, toksik bir dil kullanırlar çünkü bütünleşmeden, normalleşmeden ziyade ayrışmak, marjinalleşmek ekmeklerinin kesilmemesi açısından daha kârlıdır. Çünkü para odaklı bir dünyada yaşıyoruz. Her şeyin illa onu kişisel çıkarı için sağmaya çalışan bir kesimi de ortaya çıkar.

Eserler yaratan ve elinde büyük bir güç tutan grupların sosyal hayatta değişiklikler, umuyorum ki iyileştirmeler, yapmak gibi bir ajandalarının olmasını elbette anlarım. Ancak SJW kaygıların para ya da ödül ya da itibar kazanma hırsıyla bilinçsizce eserin önüne geçtiği, bir kurgunun içine zorla ittirildiği eserler oldukça tatsız oluyorlar ve tepki çekiyorlar. Captain Marvel ise bu işin nasıl doğru yapılacağını gösteriyor. İyiyi küçük dokunuşlarla, hayatın doğal akışı içerisine yerleştirmek. İki küçük çocuktan birinin diğerine “Gözlerin zaten çok güzel, değiştirmene hiç gerek yok!” demesi. İşte bu kadar. Ya da bir Marvel eseri olmayan ve benim bazı açılardan pek de beğenmediğim bir film olan Alita’da iki gencin birbiri arasındaki diyaloğu: “Ama onlar bizim zamanında savaştığımız düşmanımız! / Pff, kimin umurunda, 300 yıl önce olup bitmiş şeyler…”

Bir de bunun toksik bir şekilde yapılanı var. Kendi doğrusunu kurgu yoluyla izleyicinin keşfetmesine izin vermek yerine direkt olarak seyirciye “Biz kadın siyahi ve eşcinsel olduğumuz için çok cool’uz! Doğrusu budur, bu şekilde düşüneceksiniz, yoksa aptal kadın düşmanı faşist homofobik cahillersiniz!” denmesi. Yani mesajın izleyicinin boğazından aşağı zorla ittirilmesi. Bu doğru bir düşünce olsa bile iletilme yöntemi böyle çirkin bir didaktizm olduğunda haklı olarak “hikâye böyle anlatılmaz” gibi tepkilerin doğmasına sebep oluyor çünkü sahiden de hikaye böyle anlatılmaz.

Seyircinin görüşünün neden kötü olduğunu drama yoluyla gösterme zahmetine bile katlanmadan onu sürekli küçümseyip kötülemek ve bunların hep lafta kalması. Sanırım böyle kötü bir SJW örneği olarak Doctor Who’nun 10 ve 11. sezonlarını gösterebiliriz. Bir sosyal mesaj olarak karakterlerin her fırsatta kendini övüp diğerlerini kötüleyen siyahi, eşcinsel ve kadınlar olması, bir bilimkurgu olarak da peşlerinde onlara ateş eden çirkin uzaylının ya da robotun olması. Bu bir sosyal mesaj olarak da yeterli değil, bir bilimkurgu olarak da yeterli değil. Doctor Who çok daha masalsı bir yapım olmasına rağmen zaman zaman çok sağlam bilimkurgu temalarını konu etmiştir. Bu ise her bakımdan yüzeysel, izleyene hiçbir şey sorgulatmayan, jenerik, sadece hedef kitlenin basıncını almaya yönelik, başka kimseye de hitap etmeyecek saçma sapan bir iş.

Oysa aynı dizinin ilk sezonunda erkek Doctor ve erkek companion’ı vedalaşırken öpüşüyor, serinin yan dizisi olan Torchwood’da iki eşcinsel erkek yanak yanağa dans ediyordu. Kimse de buna laf etmiyordu. Dizinin reklamları da prim kasmak için hiç bununla yapılmamıştı çünkü bunlar reklamı yapılacak yeni bir şey değil, hayattaki diğer her şey gibi sıradan, normal şeylerdi. Toplumsal gerçeklik, dizide de aynen hayatın içinde olduğu gibi öylece günlük yaşantının içine bırakılıvermişti, çünkü normal olan buydu. İyi yazarlıkla kötü yazarlık arasındaki fark da işte budur. Adını koyamasanız bile izlerken o acı tadı hissedersiniz.

Kötü hikâye anlatımına eleştiri getirmek de o eserde yanlış bir yöntemle verilmeye çalışılan mesaja karşı olmak demek değildir, kadın, siyahi ya da eşcinsel karşıtı olmak demek ise hiç değildir. Gerçi bir kısmının öyle olduğunu biliyoruz. Aramızda halen öyle manyaklar dolaşıyor. Onların suratına ne olduklarını kırk farklı şekilde de anlatsak düzeltebileceğimizi sanmıyorum. Öte yandan kötü hikaye anlatımına laf eden herkese de aynı öfkeli tepkileri verenleri ve kötü filmine gelen eleştirilerden kaçınmak için SJW kalkanının arkasına saklananları pek masum bulmuyorum. Neticede para odaklı bir dünyada yaşıyoruz. Hak savunuculuğu yapılan hiçbir konu yok ki bu işi paraya çevirmeye çalışan, ayrımdan ekmek yiyen, bu yüzden sorunu çözmekten ziyade ayrımı körükleyen, tarafları uçlara iten söylemlerde bulunan, mesleği Profesyonel Mazlumluk olan tipler içine karışmamış olsun. Politik doğruculuk, önceki dönemlerde TV ve Sinema eserlerindeki farklı kesimlerden insanların temsil zayıflığı sorununa bir esneme getirerek ortaya stereotiplerden uzak işlerin çıkmasını sağladığı kadar bunu paraya çevirmeye çalışan ve bu yüzden şartların normalleşmemesinden beslenen tipleri de doğurdu kaçınılmaz olarak.

- Reklam -

captain marvel 4

ABD toplumu gibi karma toplumlarda politik doğruculuğun bir gereklilik olduğunu anlamak da zor değil. Yoksa hala siyahi karakterin ancak beyaz baş karakterin komik yancısı olabildiği filmler izliyor olabilirdik. (Fury’nin bu filmdeki komikliği biraz da bunun son örneklerini temsil ediyor. Ama salt komedi amacıyla yapılmadığı için Ragnarok’taki durumdan daha değerli.) Bu tür ayrımlar zaman içinde kırılabilmişse politik doğruculuk mücadelesi veren SJW’ler sayesindedir, hakkını vermek gerek.

İşte bu yüzden Captain Marvel’ı iyi yazarlarla çalıştığı için övmeliyim. O dönem kadın pilotların uçmasına izin verilmediğinden bahsediyor ve bu laf orada kalıyor. Bu konuda ne hissedeceğini izleyiciye bırakıyor. Ne düşünmesi gerektiğini söylemiyor, doğru cevabı kafasına vurmuyor, geçmişte olan şeyler için bugünkü seyirciyi dövmüyor. Dönemimizin rüzgarına kapılıp prim kasmak için çok kolay bir şekilde bir slogana, bir pankarta, plastik bir vitrin mankenine dönüşebilecekken, bu işten iyi de çıkar sağlayabilecekken, hayatın içinde iyi, güzel, ön yargılardan uzak olan ne ise o olmayı gösteren bir film olmayı seçiyor. Captain Marvel topluma kadınlar hakkında bir şey ispatlama, süper olduğunu kanıtlama kaygısıyla çekilmiş bir film değil. Captain Marvel sırf espri olsun diye boş bir şekilde kendini övüp, kendini inşa etmek için kadın, siyahi ve eşcinsel olmayanlara hakaret eden bir film değil. Captain Marvel sadece baş karakteri bir kadın olan bir süper kahraman filmi, hepsi o.

Bu filmleri izleyerek büyüyen genç yetişkinler de filmde komiklik diye hep kendisini övüp diğerlerini kötüleyen, herkese öfkeli toksik SJW tipler yerine, birbirini anlayan, birbirlerini farklılıklarıyla kucaklayan kendi kuşaklarını görecekler. Haklılığına tartışmasız inandıkları kendi güler yüzlü, tatlı dilli, sakin amirlerine karşı olarak, kendilerine bin türlü manipülasyonla yıllarca çirkin düşman olarak tanıtılan karşı tarafı da birinci ağızdan dinleyebileceklerini, dertlerini öğrenebileceklerini, sorunları diyaloglara çözebileceklerini izleyecekler. Tüm dünyaya pazarlanan bu filmler farklı kültürler arasındaki ilişkilere de böylece hoş bir katkıda bulunmuş oluyor. Bence Stan Lee bu filmi görse çok mutlu olurdu. Bu sadece MCU filmleri arasında değil tüm günümüz popüler sineması içinde de kayda değer bir başarıdır. Marvel’ın bu konuda başarılı olduğunu Agent Carter gibi başka bir diziden de biliyoruz.

Son olarak, Nick Fury’nin uzaylının penisini merak edip örtüyü kaldırarak bakması, penis üzerine kurulu ataerkil kültüre ince bir göndermedir. O sahnede gülüp geçebilirsiniz de, bu “merak” üzerine düşünüp bu sahnenin sırf komiklik olsun diye oraya yerleştirilmediğini anlayabilirsiniz de. Film seyirciyi birden fazla katmanda yakalamaya açık. Bunu yapmak yerine “beyaz erkeklere küçük penis esprisi” yaparak siyah ırkı yüceltmeyi seçebilirdi de ve hiçbir halta derman olmaz, aynı arızalı kültürü yeniden üretir, hiçbir şey düşündürmez, sadece gülünüp geçilirdi.

Filmin çok basit bir yapısı var. Bir tarafta Kree ekibi ve Carol Denvers, diğer tarafta Skrull grubu, bir yanda da Nick Fury. Hepsi bu. Filmin plotu da son derece basit. Ama filmin kendisi o kadar basit bir film değil. Kree ekibindeki baş kahramanımız “Vers” bir görev sırasında Skrull’ların peşindeyken onlardan birkaçıyla birlikte Dünya’ya düşer. Burada Nick Fury ile karşılaşır. Birlikte Skrull’ların Dünya’da neyin peşinde olduğunu arar ve onların izini sürerken kendisinin de aslında Dünya gezegeninden “Carol Denvers” olduğunu ve bu olayla yakından ilgisi olduğunu keşfeder. Bu aldatmacaya sebep olan üstlerinin, verdikleri savaştaki haklılıkları konusunda şüpheye düşer ve kalbinin sesini dinleyerek mevzuyu bir de düşman olduğu öğretilmiş tarafın ağzından dinlemeyi kabul eder. Böylece her şeyin kendisine anlatılmış olandan çok farklı olduğunu, Skrull’ların sadece kendilerine çok uzakta başka bir gezegen arayışında olduklarını öğrenir. Captain Marvel olmasına sebep olan güçlerini nasıl kazandığını, o güçleri kazanmasına sebep olan olayı yaşadığı noktaya hayat boyu hangi aşamalardan geçerek geldiğini kafasında çakan flashbackler yoluyla öğreniriz. Carol Danvers farklı yaşlarda, filmde aynı sahnede, benzer durumlarda defalarca ayağa kalkmış birisidir. Yıllarca dostu sandığı kişiler tarafından güçlerinden faydalanmak için manipüle edilmiştir. Potansiyeli kendisinden gizlenmiş, korkulmuş ve kısıtlanmıştır. Gerçekleri öğrendiğinde kendisini baskılayan şeyi fırlatıp atar ve bunca zaman onu baskılamış olanlara postasını koyar. Skrull’lara yardım ettikten sonra dönüp bu düzeni de bitirecektir. İşte bu dibine kadar bir kadın hikayesidir. Benim eril gözlerim bunu ilk bakışta seçememişken dişil bakışıyla filmi benim için aydınlatan Coşku Türkay’a da buradan teşekkür etmem gerek.

Captain Marvel ölümün değil yaşamın yanında olan bir film. Skrull’ları kurtararak savaşı bitirmek gayretindeki kadın savaşı devam ettirmekten başka bir şey düşünmeyen Kree’ler tarafından öldürülüyor. Filmde zayiat verilen yan karakterler harici de ölüm yok. Captain Marvel onca zarar vermiş düşmanını da öldürmeyip geri gönderiyor. Onu değil onu yaratan düzeni yok edeceğinin mesajını veriyor.

Yalnızca geçmişini en başından dümdüz bir şekilde sırasıyla öğrenmemiş, sadece kısacık flashback sahneleriyle görmüş olmamız, bize karakterin iyi anlatılmadığı hissiyatını verebilir ama karakterin çocukken zorbalığa maruz kaldığı, taa Big Bang’den başlayan sıkıcı orijin hikayesi formülünden zaten baymamış mıydık? Elimizde mis gibi farklı bir iş var. Ortada başlangıçlardan uzakta, olaya ortasından giren bir orijin hikayesi var.

Kendi başına da çok keyifli bir film olması haricinde Captain Marvel Endgame’e daha hızlı bir giriş yapmak için de bir gaza basma filmi aynı zamanda. Bunca yıl Avengers karakterlerinin her sorunu çözmesini izlemişken, şimdi son filme bir kala ortaya yeni bir karakterin çıkıp bu rolü onlardan çalacağını düşünerek endişeleniyordum. Bu filmle bu endişem de giderilmiş oldu. Düşününce Avengers ekibi Captain Marvel olmadan da Thanos’u bir şekilde yenebilir miydi? Zorlardık, yavan mavan olurdu ama olurdu. Ama bu kadar büyük kozmik olaylarla yine bizimkilerin mücadele etmesi ve bunun da üstesinden gelmeleri ne kadar tatmin edici olurdu? Captain Marvel bir kozmik kahraman olarak Endgame’de ortaya çıktığında savaşa onun da güçlerinin kombine edilecek olması fikri bu filmden sonra gözüme çok daha keyifli görünüyor. Credits aktıktan sonraki Endgame sahnesinde bunca yıldır izlediğimiz Steve, Natasha ve Bruce’un yanında yepyeni bir şekilde belirivermesiyle salonda kopan alkış da bunun bir alametiydi.

Bir Marvel filmi olmasaydı, yani Marvel evrenini devam ettirmekle ilgili tüm yükler filmin içinden çıkarılmış, kalan boşluklara da şu ana kadar konuştuğumuz gibi başka ögeler eklenmiş olsaydı, Captain Marvel tüm potansiyeliyle sinema tarihinde kendine çok daha iyi bir yer edinirdi kesinlikle. Şu haliyle de son derece eğlenceli bir seyirlik.

captain marvel 1

Filmin sırtını yasladığı 90’lar dönemi yaşamına ait küçük teknolojik komiklikler, ilkel grafik arayüzler, internet bağlantı sorunları, bitmek bilmeyen yükleme ekranları, eski bilgisayarlar, özellikle o dönemi yaşamış insanlar için çok keyifli sahneler. Bunlar Fury için nasıl normal şeylerse, çok daha gelişmiş bir uzaylı için bir o kadar yabancı. Hem Kree hem de Skrull’ların dünyaya dair pek bir şey bilmemeleri, yaptıkları küçük hatalar, Jude Law’un karakterinin kırık künyesine bakarak Carol’a çok düşünmeden “Verse” deyip geçmesi, Skrull’a sorulan “dolaba dönüşebiliyor musun mesela?” gibi geek sorular, Carol’ın otopark güvenlikçisiyle girdiği diyaloglar bir Marvel filmini keyifli yapan diğer küçük detaylar.

Neticede bir Infinity Stone’lardan Uzay Taşı’nı barındıran Tesseract’ı yutmuş olan Goose’un arada kaybolup orada burada belirmesini de bir ara beklemedim değil.

Şimdi tekrar adamımız Stan’e dönüyoruz. Kendisini kaybetmemizin ardından çıkan ilk MCU filmi bu olduğu için filmin Marvel introsunun tamamının Stan Lee’ye ayrılmış olduğunu görünce insanın kalbi eriyiveriyor, itiraf etmeliyim. Hiç bu amaçla yapılmamış olsa da ben de önyargılarla geldiğim filme bu sayede duygusal olarak açık bir halde başlamış oldum. Teşekkürler Stan Lee. Çıkıp “benim hatrım için bir dene” diyerek kaşıkla uzatsan en sevmediğim yemeğin bile tadına bir bakarım. Teşekkürler ihtiyar.

Bir de Brie Larson’dan bahsetmek gerek tabii ki. Pek çok insan için daha film çıkmadan filmin en zayıf yönü olarak görülüyordu. Filmden önce ben de fragmanlarda kendisini çok neşesiz, enerjisiz, asık suratlı bulduğum için bu role uygun olup olmadığı konusunda şüpheliydim. Açıkçası sırf kendisi yüzünden film için hiç de hevesli değildim. Endgame sonrası grubun liderliğini kendisi devralırsa MCU izlemeye devam etmeyi de pek düşünmüyordum. Sonra filmi izledim. Şimdi ise Captain Marvel’ı tekrar görmek için sabırsızlanıyorum diyebilirim. Filmdeki karakterin durumunu düşününce öyle görünmesinin çok normal olduğunu insan anlıyor. Hafızasını kaybetmiş, geçmişini hatırlamayan, kozmik güçlere sahip, Dünya’ya yabancı bir karakteri başarıyla canlandırmış Larson. Dünyada geçen sahnelerine eklenmiş grunge tarzının ve 90’lar müziklerinin de (Nirvana beybi!) hem kendisine hem filme aşırı yakıştığını söylemeliyim.

Daha bahsetmediğim bir sürü konu kalmış olduğunu hissediyorum ama birisi bunlardan da bahsetmeliydi. Daha fazlasını istiyorsanız, filmin hemen ardından çevirdiğimiz bol geyikli ve spoiler’lı Captain Marvel sohbetimiz 8 Mart Cuma günü Kayıp Rıhtım YouTube kanalında olacak.

YouTube video

Şimdiden iyi seyirler.

Atakan Uçar

1990 İstanbul doğumlu tiyatro insanı, yazar ve çizer. Hoşnutsuz kişi. Dedektiflik ve bilimkurgu sever.

8 Yorum BULUNUYOR


  1. Avatar for veliokulan veliokulan dedi ki:

    Bence de iron man 3 çok saçma. İlk sahnede bütün bir sürü gizli zırhı ile ortaya çıkıp 3. Dakkada kötü adamı yenmeliydi. Yoksa bize ne starkın hezeyanlarından. Zaten cap marvel 20 senedir varmış neden fury onu infinty war da çaatmadı herkes öldü?

  2. Avatar for Everfever Everfever dedi ki:

    SJW’ler 2000’lerin başında var olsaydı, Yüzüklerin Efendisi’nde Gimli ile Legolas eşcinsel, Frodo da zenci olurdu.

  3. Avatar for LordKratos LordKratos dedi ki:

    Dünyayı kötülerden bina değil, içindeki büyücüler koruyor. O büyücüler düştükten sonra bina ele geçiyor. Onlar sadece; koruma noktaları. Ayrıca, o düşman “Dormammu.” Kendi evreninde sınırsız bir güce sahip. Evrendeki tüm kara büyü güçlerinin de kaynağı. Sonsuz bir döngü içerisinde hapsolduğunu bildiği için bıraktı. Buna yenmek denemez. Bu film için bu eleştiri sanki biraz sert olmuş. Keza çok beğendiğim bir filmdir. Marvel’ın bu atmosferde başka bir filmi yok. Diğer film eleştirilerine katılıyorm.

  4. Avatar for Esme_G_G_Squalor Esme_G_G_Squalor dedi ki:

    Komik olan şey Dormammu’yu birden bire loop’a sokup delirtip alt edicek denli küçük gösteren bir film olması. Dormammu ya, baya baya her şeyi mahvedebilecek kudrette. Tek filmde harcamak oldukça yanlış. Bugüne dek kimse akıl edemedi mi yani?

    Ha bir de binalar koruma noktaları ama gereğinden fazla ‘bina’ kavramına saplanmışlık vardı. Yoksa keyifli bir film ama Marvel’ın en iyilerinden değil kesinlikle.

  5. Avatar for LordKratos LordKratos dedi ki:

    Orada; Dormammu küçük gösterilmedi ki, tam aksine dünyayı yok edecek kudrette olduğunu gördük. Dr. Strange zaman taşını kullanmasa idi, Dormammu’yu sonsuz döngüye hapsetmese idi, bunu başaramazdı. Ki, Dormammu hala kendi evreninde. Ve, Dr. Strange ve zaman taşı yok. Şu anda Avengers’in büyük bölümü de yok. Verdiği sözü unutup tekrar saldırabilir. Orijinde, Dr. Strange kendi evreninde yeniyordu Dormammu’yu. Filmde yine yüceltmişler. End Game filminde konuşulan büyük düşmanlardan biri zaten; Mikaboshi, Galactus ve Dormammu. Ki bana göre, kozmik evrene giriş olacaksa; LT veya Beyonder’de olabilir. Malum, Eternals filmine ve dolayısiyle kozmik MCU evrenine bir giriş olacak bu film.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarlarının Kaleminden: Yüksek Doz Çürüyüş

Yazarlarının Kaleminden: Yüksek Doz Çürüyüş

spider gwen 1 ust

Spider-Gwen’in Maceraları “Daha Büyük Güç” ile Devam Ediyor