Daredevil 3. Sezon: Karanlık Sadece Karanlığa Cevap Verir

Daredevil’ın ilk sezonu çıktığında o kadar etkilendik ki aklımıza tek bir soru geldi: “Dizi ne zaman bozacak?” Çünkü hiçbir şey bu kadar güzel devam edemezdi, mutlaka bir şekilde bozacaktı. İkinci sezon çıktı ve bize mükemmel bir Punisher sundu, ama biz yine, “Dizi bir şekilde bozacak, güzel olan her şey gibi bir gün kötü olacak,” dedik. Sonunda üçüncü sezon, geçtiğimiz günlerde yayınlandı ve size şunu üzülerek söylemeliyim ki; dizi yine bozmadı, hatta o çok sevdiğimiz ilk sezonu bile geride bıraktı.

Daredevil 2015 yılının Nisan ayında çıktığında elimizde mükemmel çizgi romanlar ve berbat bir film uyarlaması vardı. Marvel beyaz perdeyi kasıp kavuruyor ama televizyonda Agents of Shield’ın sempatik başarısından başka bir şeyi yoktu. Daredevil başladığında ise yer yerinden oynadı. Artık herkes Charlie Cox’un oyunculuğundan, Vincent D’Onofrio’un Kingpin’inden, tek çekim koridor sahnelerinden, Foggy’den, Karen Page’den, Stick’den bahsetmeye başlamıştı. Daredevil’ın bu başarısı Marvel ve Netflix’in daha fazla dizi için ağzını sulandırmış, rakiplerin ise dikkatini çekmişti. Her şey harika başlamıştı ve ikinci sezon Punisher’ın gelmesiyle daha da iyiye gitmişti. Jon Bernthal o kadar iyi bir iş çıkarmıştı ki hiç planda olmayan bir Punisher dizisine kavuşmuştuk. Her ne kadar ikinci sezona Hand dahil olduktan sonraki bölümlerinde tadımız hafiften kaçsa da bu bile bizim diziyi sevmemiz ve üçüncü sezonu büyük bir heyecanla beklememize engel olmadı. Ve beklediğimiz gün gelip çattı, dizinin üçüncü sezonu çıktı biz de inceledik. Bu yazıda bahsedeceğim konuların geçtiğimiz iki sezonu ve Defenders dizisinden hafif sürprizbozanlar (spoiler) barındıracağını söylemekte fayda var.

Üçüncü sezonun başlangıcının Defenders dizisinin bittiği yerden başlıyor. Matt geçirdiği kazadan sonra bir sahilde ağır yaralı şekilde bulunur. Aldığı yenilgilerden ve kaybettiği dostlardan dolayı artık Tanrı’ya olan inancını yitirmiş ve sezon başlangıcındaki afişlerde oldukça sözü geçtiği üzere “Karanlık sadece karanlığa cevap verir” bakış açısına kavuşur. Geçirdiği kaza yüzünden bir kulağı sağır olan Matt’in duyuları eskisi gibi kuvvetli değildir ve deyim yerindeyse yeniden kör olmuştur. Büyüdüğü kilisenin altında Rahibe Maggie’nin yardımları sayesinde iyileşmeye çalışır ama bu sırada Wilson Fisk şehri ele geçirmek için planlarını çoktan devreye koymuştur.

Diziyi övmeye dizimizin kötüsü Wilson Fisk’ten başlamak istiyorum zira sezonun ana temelleri tamamen ilk sezonda başlayan Fisk-Murdock gerilimi üzerinde yükseliyor. Tony Stark deyince aklınıza Robert Downey JR, Wolverine denilince akla Hugh Jackman geliyorsa artık Kingpin denilince aklımıza Vincent D’Onofrio gelecek bundan eminiz. Wilson Fisk’in yakın dövüşteki caydırıcı cüssesini yansıtması bir yana, oyunculuğuyla Kingpin’in zekice planlarını yansıtmakta inanılmaz derecede başarılı. O, karşısında haklı argümanınızı bile savunurken düşüncelerinizin doğruluğunu sorgulatacak kadar sizi etkileyebilen biri. Kendisine karşı protesto yapan kızgın kalabalığın önüne çıkıp onları bastırıp,  pankartlarını indirmesini sağlayabilecek kadar büyük bir otorite sahibi.  Sezonun başından beri planlarını yavaş yavaş, ağır ağır yaparken aynı zamanda size planın ne kadar iyi tasarlanmış ve engellenemez olduğunu hissettiriyor. Kingpin son yıllarda gördüğümüz çizgi roman uyarlamalarından kaynak materyale uygun, harika diyalogları ve karakterizasyonu ile en iyi şekilde ekrana yansıtılan kötü adam.

Bu sezon gördüğümüz Matt artık kanunların çok zengin insanlara dokunamadığına inanan, hatta eğer Wilson Fisk kadar güçlüyseniz kanunları kendi koruyucumuz olarak kullanabileceğinizi düşünen, sisteme ve Tanrı’ya olan inancını yitiren biri olarak karşınıza çıkıyor. Sezonun başarabildiği en iyi şeylerden biri Matt Murdock’ın karanlığa teslim etmiş halinin bütün hayatı boyunca üzerine kurduğu doğrularla çekişmesini başarıyla yansıtmasıydı. Artık adalete güvenmeyen Matthew’in kendi adaletini sağlamak ve öldürmeme kuralını çiğnememek arasında gidip gelen halleri yazarlar tarafından oldukça sağlam ve bir o kadar da ince yazılmıştı. Matt Murdock sağlam temellerle yazılan bir karakterin, başından ne kadar olay geçerse geçsin tutarlılığını hiç bozmayacağının canlı bir kanıtı.

Bu sezonun sürpriz kötüsü ise aramıza yeni katılan Bullseye oldu. Eline geçirdiği her türlü şeyi bir silaha dönüştürebilen kötü adamımızın, beşinci bölüm olan “Mükemmel Bir Maç” bölümünde karakterini sadece sağlam temeller üzerine kurmakla kalmadı; bunu yaparken sinematografik açıdan başarılı bir şekilde yaptı. Bullseye’ın, Bullseye olma hikâyesi ana hikâyenin odak noktasında olmasa da çok düzgün ve güzel anlatıldı. Bullseye’ın histerik krizleri sırasında kullanılan yüzlerce sinek sesi ise karakterin nasıl bir ruh halinde olduğunu yansıtmada başarılı bir yoldu. Böylece dizinin gelecek sezonu iyi kurgulanmış ve potansiyeli yüksek bir kötü adama daha tanıklık edeceği kesinleşmiş oldu.

İkinci sezonun sonunda artık iyice kopan Nelson ve Murdock’ın arası ise bu sezon Foggy’nin büyük çabaları sonucu iyileşti. Foggy ve Karen’ın bu sezonki destekleyici tavırları, Fisk sorununa kendi çözümleri ile yaklaşmaları, Matt’i içindeki karanlığa düşmekten korumaları diziyi olumlu yönde etkileyen bir diğer faktördü. Foggy’i her zaman ki gibi sempatik, mükemmel dost ve esprili bir avukat olarak izliyoruz. Wilson Fisk’i bu sezon en çok zorlayanlardan biri olarak birçok kez diğer arkadaşları kurtarıp yıkılan arkadaşlıklarını yeniden inşa etmede çok büyük rol oynadı.

Bu sezon diziye yeni katılan Nadeem karakterine de ayrı bir parantez açmamız gerekiyor. Wilson Fisk’in kanunu nasıl manipüle ettiğini ve kanun adamlarını nasıl parmağında oynattığını Nadeem’in gözünden görüyoruz. Ayrıca Matthew’in iyi ve kötü arasında verdiği savaşta ona belki de farkında olmadan doğru yolu gösteren Nadeem’in savaşıydı. Bütün amacı ailesini korumak olan Nadeem kaçınılmaz bir şekilde Fisk’in eline düştü, şantaj yapıldı, ölümle karşı karşıya geldi. Ama tüm bunlara rağmen bu sezon belki de Fisk’e en büyük darbeyi vurarak sezonun kahramanlarından biri oldu.

Daredevil’dan bahsederken dizinin alamet-i farikası olan tek çekim koridor sahnelerinden bahsetmemek olmaz. Dizinin ilk sezonunda ilk defa tanıştığımız koridor sahnesini ağzımızın suyu aka aka izlemiştik. İkinci sezon başlarken yapımcıların “İlk sezondaki koridor sahnesini hatırlıyor musunuz? Sanırım onun daha iyisini çektik.” demeciyle beklentilerimizi yükseltmiş ve beklediğimiz kadar iyi bir sahne vermişlerdi bize. Ama üçüncü sezon hakkında ketum davrandılar ve bizi hazırlıksız yakaladılar. Daredevil’ın 3. sezonunda tamı tamına 10 dakikalık tek çekim aksiyon sahnesi var. Sahne ile ilgili pek bir şey söyleyip tadınızı kaçırmak istemiyorum ama söz konusu sahneyi nefesinizi tutarak izleyeceğinizden oldukça eminim.

Daredevil hiçbir zaman sadece birilerini pataklayan süper kahramanın hikâyesini anlatan bir dizi olmamıştır. Hikâyesini anlatırken aynı zamanda sinematografi, ses atmosferi, müzikler gibi kaliteli bir yapımda dikkat edilmesi gereken her şeye ayrı bir ilgi gösteriyor. Bu sezon yine sizi ekran görüntüsü alma istediği uyandıracak sahneler bekliyor. Ayrıca kulağı sağırken Matt’in duyularının nasıl bozulduğunu boğulmuşsunuz hissi veren seslerle veya daha önce bahsettiğim gibi Bullseye’ın krizlerini size yüzlerce sinek sesiyle anlatmayı, empati kurdurmayı başarıyor.

Başından sonuna kadar hiç temposunu kesmeyen, kalitesinden ödün vermeyen Daredevil’ın bu sezonunu da geride bıraktık. Dizinin son sezonu hakkındaki düşüncelerimiz böyle, peki siz nasıl buldunuz?