in ,

Doctor Who 11. Sezon 2. Bölüm İncelemesi: Eksikler Gideriliyor

Joddie Whittaker’ın başrolünü oynadığı, Chris Chibnall’ın ise baş yazarlığını yaptığı Doctor Who sezonu tüm hızıyla devam ederken eksikler gideriliyor, boşluklar dolduruluyor. Biz de incelemeye devam ediyor, fikirlerimizi paylaşıyoruz.

doctor who 11 2 ust
- Reklam -
- Reklam -

11. sezonun 2. bölümüyle yeni Doctor’umuzun nasıl bir karaktere sahip olduğuna, dizinin yeni sezondaki gidişatına dair yeni yeni fikirler edindik, taşlar hafif hafif yerine oturmaya başladı. Bol bol koşuşturma, yeni bir uzaylı medeniyeti, ilginç uzay adetleri falan gözlemledik. Özetlemek gerekirse bölüm tam da Doctor Who’ya yakışır bir mahiyette kendini gösterdi.

Uyarı: Yazımızın bundan sonrası bölüme dair süprizbozan (spoiler) içerecektir. Süprizbozan hassas bünyelerde yapımdan alınan zevki azaltabilir, seyir sürecinin etkisini bozabilir.

doctor who s11e2 1

- Reklam -

Öncelikle geçen bölümde eksikliği en çok hissedilen şeylerden biri olan başlangıç jeneriğinin geri dönüşüyle başlamak gerek fikrindeyim. Yeni jenerik müzik olarak da görsellik olarak da ziyadesiyle tatlı geldi bana. Doctor Who’nun yeni görsel lisanına uygun olmakla beraber, dizinin geçmişten bugüne taşıdığı hava ile de çelişmiyor. Kanımca tek sıkıntı jenerikte hiç TARDIS gözükmüyor oluşu. İlk bölümde jeneriğin hiç olmadığını hesaba katar ve ikinci bölümün de bir TARDIS arama bölümü olduğunu düşünürsek bu konuda ufak da olsa bir umut taşıyabiliriz belki de.

Chris Chibnall kendine özgü senaristlik yeteneklerini Doctor Who bünyesinde göstermeye devam ediyor. Ufak detaylarla karakter derinleştirme konusunda gayet başarılı olduğunu daha önce de belirttiğimiz Chibnall, bu bölümde de yeteneklerini konuşturuyor. Epzo ve Angstrom karakterlerinin yaratımı ve arka planları gayet başarılı gözüküyor. İkilinin arasındaki dinamik de gayet organik, gayet inandırıcı bir şekilde ilerliyor bölüm boyunca. Moffat döneminde sıklıkla karşılaşılan derinliksiz tek bölümlük karakterlerin aksine bu sezon tek bölümlük karakterlerde bile bir derinlik bulacağız gibi duruyor.

Bölümün ana hikayesi ise ilk bölümün hikayesinden kat kat iyi duruyordu naçizane fikrimce. Gezegenler boyu devam eden ve yarışmacıların ölümüne sebep olan bir ralli fikri Hollywood yapımcılarının elinde altı film, üç spin off içeren bir “Xyz Universe” haline getirilebilecekken Doctor Who tarafından tek bölümde değerlendirilmiş maşallah. Karakterlerimizin tam kendisini uzay boşluğunda bulduğu anda Epzo ve Angstrom‘ın gemilerinin yardıma koşması bir miktar Otostopçunun Galaksi Rehberini hatırlattı, roman serisinin okuyucuları için tatlı anlara vesile oldu.

doctor who s11e2 2

Geçen bölümün incelemesinde de değindiğimiz üzere, dizinin görsel lisan açısından ilerleyişi de hız kesmeksizin devam ediyor. Ekibin indiği gezegenin çöl atmosferi olsun, uzay gemilerinin tasarımı olsun eskiye nazaran ziyadesiyle başarılı ve gerçekçi gözüküyor. Murray Gold’un gidişi tüm Doctor Who hayranlarını ince ince üzse de yeni müzikler de ziyadesiyle iyi, atmosfere uygun bir şekilde ilerliyor şimdilik.

Doctor’un elli küsur yıldır vazgeçmediği silahsızlık felsefesinin izlerini bu bölümde tekrar görüyoruz. Silaha karşı aklı tavsiye eden Doctor bu tezini bölüm içerisinde iki noktada gayet Macgyver hareketler yaparak ispatlıyor. Şahsen çocukluğu Macgyver izleyip hayran olmakla geçen birisi olarak bu tarz hareketlerden ziyadesiyle memnun oluyor, daha fazlasını da görmeyi sabırsızlıkla bekliyorum.

- Reklam -

Sanıyoruz ki değinmek gereken konulardan biri de yeni Doctor’umuzda meydana gelen karakter değişimleri, ilk bölümün sonunda cümle alem tarafından David Tennant‘ın Doctor’una benzetilen karakterimiz ikinci bölümde de beklentilerle çelişmiyor. Peter Capaldi’nin karanlık, meraklı ve pek de nazik olmayan karakterinin aksine meraklılığını muhafaza ederek daha nazik, daha insancıl bir portre çiziyor. Bölüm boyunca “Bu gezegende birileri yaşıyormuş zamanında işte. N’olmuş o kişilere?” şeklinde nidalarla oradan oraya dolaşması karakterin David Tennant’ın Doctor’una ne kadar benzediğinin bir diğer işareti olarak kendini gösteriyor.

doctor who s11e2 3

Companionlar arasındaki dinamik ise bölüm boyunca Ryan ve Graham karakterleri üzerine yüklenmiş gibiydi ki şahsi kanaatimce bölümün en zayıf noktalarından birisi buydu. Az buçuk dramatik anlatı bilen herkesin nereye gideceğini sezdiği bu öykü geçmiş birkaç sezona göre gayet özgün bir şekilde ilerleyen dizinin hem temposunu düşürüyor hem de özgünlüğünü zedeliyor.

Bölümün sonlarında doğru, her birimize göz kırpan bir ana hikayeyle de karşılaşmış olduk bu hafta. İlk bölümde karşımıza çıkan Stenza‘ların tekrar belirmesi ileride de belireceklerinin işareti olarak kabul edilebilir. Savaşçılığı ve onuru ön planda tuttuklarını bildiğimiz Stenzalar Doctor Who‘da daha evvelce de rastladığımız bir konsepte sahipler fakat iyi işlenirse niçin Doctor Who tarihine damga vurmasınlar.

Bölüm sonunda Doctor’un TARDIS’e kavuşma anı sanıyorum tüm Whovianları duygulandırmış, gözlerinin dolmasına sebep olmuştur. Dizinin seneler boyunca oluşturduğu mitosunun en önemli parçalarından biri olan TARDIS kendini yenilemiş hatta dekorasyonunu da değiştirmiş olarak yeni yolculuklara hazır görünüyor.

Peki siz ne diyorsunuz? Yeni yolculuklardan, yeni öykülerden memnun musunuz? Yorumlarınızı bekleriz.

Doctor Who 11. Sezon İlk Bölüm İncelemesi: Yeni Doctor, Yeni Senarist, Yeni Heyecanlar

Uğur Uçkıran

1991 yılında Manisa'da doğdu, Ege Üniversitesi'nde Türk Dili ve Edebiyatı okudu. Halen orada yüksek lisans yapıyor. Öyküler yazdı, öyküler yayınladı. Bilgisayarında iki öykü kitabı dosyası var. Bir ayağı Arthur C. Clarke'ta bir ayağı Ahmet H. Tanpınar'da. Bir gözü Tarkovski'de Bergman'da bir gözü Christopher Nolan'da.

5 Yorum BULUNUYOR


  1. Avatar for Kont_Olaf Kont_Olaf dedi ki:

    Seveceğimi umduğum kadar sevemiyorum ve bu beni üzüyor.
    Bir yanda büyük gelişmeler var, örneğin karakterlerin çizgi film karakteri gibi olmadığı, gerçek insanlar izlenimi verdiği, yeni, ciddi anlatım üslubu güzel, yeni intro ve müziği güzel, prodüksiyon kalitesi almış başını gitmiş. Jodie Whittaker harika. Hatta Whittaker daha ilk andan itibaren Doktor olarak görüp, sevip, benimsediğim ilk oyuncu oldu. Öncekilerin hepsine alışmam uzun sürmüştü. Her şey güzel, bir tek hikayeler hala Moffat dönemindekiler kadar berbat. Gerçekten, Doctor Who gibi içine evrenin sığabildiği bir yapıma hikaye diye bu kadar hayal gücü yoksunu, basit, ucuz şeylerin reva görüldüğünü, bunlar üzerinde anlaşıldığını, herkesin bunları hikaye diye ciddiye alıp çektiğini görmek üzücü.

    Bana bu bölümde Doktor biraz çevresine söz geçiremiyor, insanları ikna edemiyor gibi geldi.
    Gemi düşüyor olsa önceki Doktorlar gemi kaptanına filan yalvarıp yakarmaz hemen işi kendileri devralır kablolarla filan oynar gemiyi kurtarırlar böylece güven kazanırlardı. 2. bölüm itibariyle Doktor kendini umursatamadı bile kimseye, dinletemedi, sözünü de geçiremedi. Niye böyle yazmışlar anlamadım. “GADIN DİYE” cevabını yapıştırmak için hazır bekleyen aptalların ağzına laf vermişler yok yere.

    Bu kadın gökyüzünden cepleri boş halde düşmedi mi? Mağazadan yeni kıyafetler aldı sonra. Cebinden Audrey Hepburn’ün gözlüğü nereden çıktı??
    Adamı felç eden o hareketi hangi ara nereden öğrendi?? Gökyüzünden düşerken mi gitti bu maceraları yaşadı geldi? Anılar önceki Doktorlara ait idiyse, madem böyle bir gücü vardı neden daha önce kullanmadı?? Gözlük önceki Doktorlara ait eşyalardansa gökten cepleri boş halde düşmüşken nereden ortaya çıktı? Bu tür saçmalıkları Moffat döneminde bıraktığımızı zannediyordum. Artı, bu kadın o düşüşten nasıl kurtuldu ki zaten?? Hepimiz eyvah nasıl kurtulacak deyip bunu görmeyi beklemiştik. Çünkü Doktor bile olsan bir planın yoksa eğer o kadar yüksekten düşünce hayatta kalamazsın. Ee, ne yaptı da kurtuldu o zaman? O kısmı atladılar resmen. Hani düştü, kendinden geçti ama yeni rejenerasyon geçirmiş olduğu için hemen iyileşti filan deseler inanacağım. Ama hiçbir açıklama yapılmadı.

    Direkt Chibnall’un yazdığı bir bölüm bu. Bu adam daha önce 6. Sezonda iki bölümlük plastik kopyalar bölümlerini de yazdı ki bir bilimkurgu olarak gayet iyi sayılırdı.
    Yüzlerce gezegene yayılmış, acımasızlığına oranla rakibini öldürmenin nedense yasak olduğu dev bir Hunger Games’in en zorlu final görevi bu güya. Kocaman bomboş gezegen. Havası suyu zehirli. Ama sadece tek kurşunla devrilen 3-5 tane robot çıkıyor karşına engel olarak. Bir de bikaç parça kirli sargı bezi. 15 dk’da varıyorsun yarışın bitişine. Suda et yiyen bakterilerin olması tam olarak nasıl bir engel teşkil etti? Susuzluk mu çektiler, ne oldu? Orada öyle bir şey olması öyküde neye yaradı birileri içine de düşmediğine göre? Havada gaz olması kullanıldı mesela, yaktılar, sargı bezleri yandı kaçtı. Peki ya su?

    Doktor silah kullanmaya karşı evet de, robotlara karşı silah kullanmalarına niye karşı çıkıyor, karşılarındaki canlı değil, bilinci bile olmayan robotlar? Bir de aşırı dandik robotlar üstelik. Aşırı aşırı yavaşlar ve hiçbir şeyi vuramıyorlar.

    Yarışın berabere bitmesi çözümü zaten yeterince ucuz, basit ve kolaycı bir çözüm şekliyken, bir de rakiple hiçbir çatışmaya girmeden, karakter dönüşümü olmadan, öylece berabere bitmesine karar vermeleri iyice tadını kaçırdı bölümün. Niye izledik ki biz bu yolculuğu o zaman? Hunger Games dedim hakikaten öyle çıktı. Karakterlere dair ne bir baht dönüşü gördük ne bilgisizlikten bilgiye geçiş. Hiçbir şey öğrendiklerini görmedik. Ne yani, adam sargı bezlerini çözdüler diye mi değiştirdi tüm yaşamına yayılmış hayat görüşünü? Hayatında ilk kez mi başına geliyor birileri tarafından istemese bile yardım görmek? Ne kadar yüzeysel bir karakter yazımı bu? Moffat’ın gerçek insan izlenimi bile vermeyen karakterlerinden yine iyi ama hala tam birer karakter olmaktan çok uzaklar. Geçen bölüm telefonda torunuyla konuşan, sonra da ölen yaşlı güvenlik görevlisi bile bütün 2. bölüm boyunca gördüğümüz karakterlerden daha derinlikliydi. Çünkü bu karakterleri bütün bölüm gördüğümüz halde, haklarında geçen bölüm ekranda 10 saniyeliğine gördüğümüz yaşlı adam hakkında öğrendiğimizden fazlasını öğrenemedik. Peki galaksinin bambaşka bir ucundaki canlıların yine tıpatıp insan gibi evrimleşmiş olmaları? Ne bileyim, birinin de burnu olmasın da kulağının arkasında solungaç olsun? Primattan evrimleşmemiş olsun?

    Hologram adamı yarışın berabere bittiğini ilan etmeye zorlamak için elinde hiçbir kozun yok. Sen o gezegende esirsin. Adam riske girmemek için ikinizi de o gezegende bıraksa bırakır. Ya biriniz kazanırsınız ya da ikinizi de orada bırakırım diyebilir. Elinde adamı tehdit edecek hiçbir şeyin yok. Böyle bir yarışı organize edebilen adamı neyle alt edeceksin? Eğer öyle bir gücün varsa zaten bu yarışa muhtaç olmazsın. Adam sana ödül olarak bunları sunabiliyorsa kendisi kim bilir hangi imkanlara sahiptir? Onun sana çerez parası verir gibi verdikleriyle ona ne gibi bi zarar verebilirsin? Madem o kadar güçlüsün önce aileni kurtarsaydın derler adama. Ayrıca bu ikili farklı gezegenlerden olmalarına rağmen nereden tanıyorlarmış birbirlerini, yarış sırasında mı tanışmışlar, nasıl bir yarışmış ki bu, ne kadar zaman alıyormuş? Hiçbiri yok. Bomboş altı.

    Zaten bu oyun ne? İzleyen var mı? Kimler tarafından nereden izleniyor, takip ediliyor? Hangi şartlarda, kimler tarafından, neden düzenleniyor, yani bu işin sosyolojik boyutu ne, doğru düzgün bilgi verilmediği gibi merak ettirecek bir yem de atılmadı. Altı doldurulmamış, temelsiz, içi boş bir şey olarak kaldı öyle. Yani bilimkurguyu bilimkurgu yapacak şeyler atlanıyor tam olarak. Hem de her bölüm ve ısrarla. Bütün bildiğimiz, Stenza’ların kuruttuğu eski bir gezegenken şimdi ne idüğü belirsiz bir yarışın parçasıymış orası. Bunlar da fakir diye ödül için yarışıyormuş. Ok. Geçen bölüm de işte çirkin uzaylı varmış, insan avlıyormuş. Ok.

    İlk bölüm Doktor olayın ortasına düştü, koştur koştur vakit olmadı. Bu bölüm istemsizce önce uzay boşluğuna düştüler sonra gezegene, yine koştur koştur, baştan sona panik telaş, yine vakit olmadı. Artık şu companion’lar kimmiş neymiş bir tanıyalım. Nasıl insanlarmış, neden Doktor ile seyahat etmeye devam etmeye karar verecekler, henüz bundan zevk almış, buna ilgi duymuş, bunu ilginç bulmuş gibi görünmedikleri gibi başka herhangi bir emare gösterecek vakitleri de olmadı. Bradley Walsh dışında kalan ikisi etkisiz eleman zaten. Çocuk eline silah milah aldı ama kız hiç varlık bile gösteremedi. Bunlar gibi çok temel şeyler 3. bölüme kaldı ve gelecek hafta 10 bölümün üçü geçmiş olacak.

    Tardis’in orada olduğunu, görünüp kaybolduğunu biliyorsun. Niye burada takılı kaldık, sizi hayal kırıklığına uğrattım filan diye drama yapıyosun ki? Biraz bekle gelecek işte? Gelene kadar çok geç olacağını mı düşünüyor anlamadım. En azından bir beklersin, gece olmuşken görürüz, sargı bezleri yaklaşmaya başlar, baktın hala Tardis gelmiyor o zaman umutsuzluğa kapılırsın. Seyirci zaten biliyor birazdan Tardis gözükecek, kim burada yapılan dramadan etkilenir duygulanır ki? Ne gerek var böyle bir dramaya? Seyirci için ikna edici değil.

    Her sezon 10 bölüm, her bölüm de 1 saat olacak dendi, bu bölüm ise jenerik ve credits dahil 48 dk çıktı. geri kalan 15 dk nerede?
    Sezon arkı olmayacak dendi ama ilk bölümde yüzüne diş saplayan Stenza ismini bu bölümde yine işittik. Sargı bezleri Doktor’un çocukluğundan bahsetti. Klasik Seride Zaman Lordları bir noktadan sonra yapay yollardan bile üreyemedikleri için Doktor Zaman Lordu tanrılarından birinden bir parça taşıyor. Bu tanrılardan birkaç tane var ve birini daha önce gördük, Rassilon. O konulara mı girecekler bilmiyorum.

    Yeni Tardis’i de sevmedim, çekim açısını kapatan öküz kadar kristaller yüzünden aşırı kalabalık, sıkışık ve küçük. Karanlık, sisli puslu Tardislerden de bıktım biraz. Yeni Doktor’un giysileri gibi daha iç açıcı, aydınlık, klasik Tardis’i andıran bir şeyler bekliyordum. Bir de Tardis’e girince kutunun iki yanındaki duvarları da görüyorsun. Sanki Tardis kutunun içi dışından daha büyük kendisi değilmiş de, kutunun ilerisindeki başka bir kutuymuş gibi görünüyor. YouTube’da yeni tasarımı yapan adamı izledim, adam Doctor Who’yu düpedüz bilmiyor. “Hee işte bu da güç gaynaa, onu da buraya kodum.” diye alakasız bir şeyi gösteriyor.

    Lütfen şu senaryoların başına bilimkurgu temalarından anlayan birileri geçsin artık. Herhangi bir temanın içine uzay ve robot koyunca bilimkurgu olmuş olmuyor. Doctor Who eskiden bir macera yaşatırken bir şeyler sorgulatırdı. Uzun yıllardır ise basbayağı ciddiye alamayacağım kadar kötü bir dizi. Resmen insan zekasına hakaret ve mutsuz edici. Facebook sayfasındaki toksik hayran yorumlarının zeka seviyesi de keder verici. Ama hala hem alışkanlıktan hem de bir umut izlemeye devam ediyorum işte.

  2. Avatar for Shuis Shuis dedi ki:

    Ne düşünüyorsam aynısını yazmışsın teşekkür ederim. :smiley: Diğer bölümlerde daha iyi performans bekliyoruz.

  3. Avatar for Lik Lik dedi ki:

    Yeni doktoru gerçekten aşırı sevsem de, yeni sezondan nefret ettim. Özellikle bu bölümde hiçbir duygu kırıntısı bile olmayan oyunculuklar… Sürekli bir diyalog var ardı arkası kesilmeyen, hiçbir duygunun olayın işlemesine izin vermeden sürekli konuşmaları dinliyoruz bölüm bitiyor. Yeni Tardis’in Yerebatan Sarnıcı olması :d Ama zaten doktorumuz oldschool şeyleri sevdiğini her fırsatta söylüyordu. Yeni sonikle de birlikte pekişmişti. Güzel yani, biraz kadınsı bir iç de olmuş. Ya bilmiyorum ben doctor who evrenini seviyorum o değişmiyor da, bu senaryolar ve yan karakterleri alışamıyorum

  4. Avatar for SJack SJack dedi ki:

    Yahu sezonlar ilerledikçe bu diziler neden böyle oluyor anlamış değilim. 2. bölüm de bitti ve kardeşime dediğim tek şey ‘yok eski tadı vermiyor’ oldu. Biz Doctor Who fanları olarak kadın doktora da tamam dedik. Severek de izliyoruz. -çoğu yazılanlara bakarsak- Amma karşılığını alamıyoruz. Bakalım diğer bölümler nasıl olacak.

    Son sözüm; 10 bölümlük sezonun hiç değilse 5 bölümü geçmişte olsun. Özledik vallahi Van Gogh gibi bölümleri.

  5. Avatar for deeepreader deeepreader dedi ki:

    Blok-alıntı[quote=“Kont_Olaf, post:2, topic:6228”]
    Ama hala hem alışkanlıktan hem de bir umut izlemeye devam ediyorum işte.
    [/quote]

    İşte tam da öyle…
    Yorumun her bir cümlesine katılmadan edemiyorum :clap:

Henüz yorum yok. Forum'a gelip sohbete katıl.

Promare

Promare’in İlk Fragmanı Görücüye Çıktı

turk kulturunde isimler

Kim Olduğunu Bilirsin Sen: Türk Kültüründe İsim Koyma Ritüelleri