in ,

Düttürü Dünya: 80’lerden Günümüze Seslenen Bir Sinema Anlatısı

Düttürü Dünya incelemesi. Başrolünde Kemal Sunal’ın yer aldığı, Zeki Ökten imzalı Yeşilçam klasiği hakkında detaylı bir değerlendirme sizleri bekliyor.

Düttürü Dünya İncelemesi - Kemal Sunal
- Reklam -
- Reklam -

Zeki Ökten’in yönetmenliğini üstlendiği Yeşilçam klasiği Düttürü Dünya incelemesi ile karşınızdayız.

Yapıtlarıyla Yeşilçam’a damga vuran Zeki Ökten’in yönetmenliğini üstlendiği Düttürü Dünya, 80’li yılların insanına, toplumuna ve siyasetine adeta ışık tutuyor. Ancak filmin verdikleri bu kadarla sınırlı değil. Aradan geçen yirmi bir yıla rağmen, yapım seyirciyi hayrete düşürecek şekilde günümüz toplumsal ve siyasal yaşamından izler taşıyor. İşlediği konular bakımından güncelliğini koruyan Düttürü Dünya, 80’li yılları sinemanın gözünden ortaya koyan başarılı bir örnek.

Düttürü Dünya – Her Film Döneminden İzler Taşır

60’lar, 70’ler, 80’ler Türk siyasal yaşamı ve Türk toplumu üzerinde derin izler bırakan yıllar. Bu dönemlerin ortak noktası ve onları mühim kılan yan darbe yılları olmasından kaynaklanır. Bilindiği üzere, bir ülke yönetimine darbe yoluyla el konulması, o ülkede siyasal ve toplumsal dönüşümü beraberinde getirir. Her sektör ve alan gibi, sinemanın da yaşanan siyasal ve toplumsal dönüşümlerden nasibini aldığı rahatlıkla söylenebilir. Nasıl ki sanat, felsefe, bilim içinde bulunulan dönemin siyasal ve toplumsal yapısına uygun olarak dönüşüm geçiriyorsa, aynı şekilde sinemada bu değişim ve dönüşümü gözlemlemek mümkün.

- Reklam -

Düttürü Dünya İncelemesi - Kemal Sunal Yeşilçam

Özellikle Türkiye’de 60’lı, 70’li 80’li yılların sinema anlatılarına bakıldığında, dönemin ruhuna uygun temaların işlendiği söylenebilir. Örneğin, 60 darbesi ve akabinde 61 Anayasasıyla kazanılan özgürlükler “eleştirel düşünce”ye olanak tanımış. Bu olanağa bağlı olarak 60’larda sinemada “göç”, “gecekondulaşma”, “sendikalaşma” gibi temalar eleştirel bir tavırda işlenmiş. Buradan hareketle, 1988 yapımı Düttürü Dünya filmini anlamak için, ilk olarak 80’li yılların siyasal yaşamına göz atmakta fayda var.

Düttürü Dünya Filminin Arka Planı

Türkiye’de gündelik, kültürel ve dolayısıyla toplumsal yaşam 80’lerden sonra hızlı bir değişim gösterir. “Bu dönüşüme yol açan en önemli unsurlardan biri 1980 askeri darbesi, diğeri ise ANAP iktidarı tarafından uygulanmaya başlanan, yeni liberal ekonomik politikalardır.”[1] Darbe sonrası seçimlerde Turgut Özal’ın liderliğini yaptığı Anavatan Partisi zafer kazanarak iktidar koltuğuna oturur.

Özal aşırı açık kapitalist yarışa inanmış, fakat bu yarış yer yer yolsuzluklara sebebiyet vermiş. Bunun sonucunda, “Özal ailesi, özel televizyondan havayollarına ve jaguar otomobillerin ithaline kadar sıralanan iş faaliyetlerinde, yakınlarının kayırılması ve yolsuzluklardan dolayı artan şekilde eleştirildi.”[2] Yine bu dönemde liberal politikalar benimsenerek toplumun değil, bireyin çıkarlarına yönelik tutumlar ön planda yer aldığı gözlemlenebilir. “Böylece iş hayatında başarı, köşe dönme, kolay yoldan zengin olma gibi anlayışlar gündeme gelmiş, toplum yerine bireyin çıkarlarına yönelik faydacı bir tutum benimsenmiştir.”[3] Bu faydacı tutum, toplumda kendini tüketim üzerinden var eden bireylerin doğuşuyla sonuçlanır.

Öte yandan 70’lerde doğan arabeskin, 80’li yıllarla beraber toplumsal yapı üzerindeki etkisi belirgin hale geldiği söylenebilir. Bu dönemde ‘arabesk bir uyumsuzluk kültürü olmaktan çok, kente uyum çabası olarak görülür.’[4] T. Özal, taşradan gelip kendi çabalarıyla başarılı olmuş bir kişi olduğundan köylülerin, gecekonduda yaşayanların, esnafın ve serbest meslek sahibi diğer kişilerin umut ve yükselme hırslarının somutlaşmış bir ifadesiydi.[5] Bu kesime Özal, ‘Orta Direk’ diye hitap etmekteydi. Böylece 80’lerde arabeskin kültürel alandan siyasi alana taşındığı ve bu alanda bir araç olarak kullanıldığı görülür.

klarnetçi kemal sunal

Akabinde 70’leri simgeleyen Orhan Gencebay, yerini 80’lerde İbrahim Tatlıses’e bırakır. Bu iki dönem arasındaki fark, arabeskin toplumsal anlamının değişmeye başlaması olarak yorumlanabilir.[6] Buna göre, Orhan Gencebay adalet isteyen mazlumları temsil etmiş, dünyevi olandan vazgeçip çileci bir tutum sergilemiştir. Ona karşın, İbrahim Tatlıses özgürlük isteyenleri temsil etmiş ve taşralı birinin parayı bulduğunda neler yapabileceğini halka göstermiş olur. Buradan hareketle, 70’li ve 80’li yıllarda sinemada arabesk unsurların ön plana çıktığı söylenebilir.

Düttürü Dünya Nasıl Bir Film?

İşte Zeki Ökten’in yönetmenliğini üstlendiği ve başrolde Kemal Sunal’ın yer aldığı Düttürü Dünya (1988), yalnızca klarnet çalarak yaşamını devam ettirmeye çalışan bir adamın hikâyesinden öte, 80’li yılların toplumuna ışık tutan ve sahnelerin çoğunda içimizden “o günden bugüne değişen pek bir şey yok”, diye iç geçirip bizleri günümüz problemleriyle yüzleştiren bir film.

Asıl umudu bir gün bestelerine kaset yapmak olan ve bu nedenle “keşfedilmeyen bir sanatçı” kimliğine bürünen Dütdüt Mehmet geceleri Ankara’nın ücra köşelerinden birinde bulunan pavyonda çalışır. Onu hayata bağlayan, bir gün keşfedileceğine dair taşıdığı umuttur. Onun ev sahibi ve kardeşinin eşi olan Osman evini yıkması için müteahhide verir. Evinden kısa bir süre içinde çıkarılacağı için, Mehmet para biriktirmek ve bir şekilde yaşamını devam ettirmek zorunda olduğunun farkında ama bu gerçekle bir türlü yüzleşememekte.

Açılış: “Kimsede Para Yok”

Film Mehmet’in çalıştığı pavyonda başlar. Ankara’nın karanlık yüzünü gözler önüne seren pavyondan sabaha karşı çıkan Rıfat ve Mehmet yolda Cabbar’la karşılaşır. Bu sahnede onların aralarında geçen diyalog oldukça dikkat çekici.

Mehmet’in dert temalı şarkısını söylemesi üzerine Cabbar, “Bu kaset satar!” der. Mehmet’in, “Bu milleti ağlatacaksın,” cevabı dönemin arabeske duyduğu ilgiyi ve insanların artık her an acıya hazırlıklı olup bu durumun halk tarafından normalleştirildiğine ve hatta kanıksandığına işaret ediyor gibi görünür. Yine bu sahnede Mehmet’in Rıfat’a, “Kimsede para yok,” söylemi aslında dönemin ekonomisine ilişkin atıf ve bu söylem içinde dönemin toplumsal sitemini taşır.

Yoksulluk, Yalnızlık, Arabesk

İş dönüşü Mehmet evine gelir, bu sahnede onun eşi Gülsüm ve çocuklarıyla tanışırız. Aynı zamanda, yaşadıkları ev dönemin yaşam koşullarına ilişkin seyirciye ipuçları verir. Odaların küçük oluşu ve içinde az eşyanın bulunuşu, yoksulluğun birer görünümleri olarak düşünülebilir.

Diğer bir yandan Mehmet eve gelir gelmez, eşi Gülsüm’ün evin soğukluğundan şikâyet etmesi üzerine Mehmet bir kere olsun güler yüzle karşılanmadığından yakınır. Gülsüm, Mehmet’e, “Sabaha kadar karılarla vur patlasın çal oynasın!” diye cevap verir. Bu diyalog Mehmet’in yalnızlaştığı, karısının bile onun işini ciddiye almadığını ve onun hovardalık yaptığına inandığını gösterir.

düttürü dünya 1988 yeşilçam

Aynı sahnenin devamında, Mehmet’in odasının duvarında İbrahim Tatlıses posterinin bulunduğunu görürüz. Dönemin arabesk ruhu, bu detayla bir kez daha gözler önüne serilmesinin yanında, Mehmet’in sürekli olarak neden ‘dert’ temalı şarkılar bestelediğine yönelik ipucu verir.

Yolsuzluk

Ertesi gün Dütdüt Mehmet, kayınbiraderinin geleceği haberini alır ve onunla karşılaşmamak için işe erkenden gider. Mehmet işe gittiğinde pavyonun alabildiğine kalabalık olduğunu görürüz. Aynı sahnede, kadınların eşlik ettiği, güzelce donatılmış olan ön masa Mehmet ve Rıfat’ın dikkatini çeker. Bu sahnede, ”bunlar belediyeci, belli iyi götürmüşler” gibi söylemler altında siyasi göndermelerin yattığını gözlemek mümkündür. Buna göre, bahsi geçen diyalog temelde dönemin yolsuzluklarına sembolik bir gönderme yapar.

“Bu zamanda tek işle karın doymuyor”

Mehmet’i evde bulamayan Osman, akşam pavyona gelir. Bakanlıklardan birinde odacı olarak çalışan Osman filmde sahtekâr, fırsatçı ve bencil karakteriyle ön plana çıkar. O, bu yönleriyle dönemin bürokrasisini temsil eder. Osman, kardeşinin ve yeğenlerinin yaşadığı evi onlara hiç acımadan müteahhide vererek, dönemin kapitalist ruhuna uygun düşen çıkarcı bireyi gözler önüne koyar. Bu sahnede “rekabetin bencil bireyi doğurduğu” olgusunun, Osman karakteriyle vücut bulduğu söylenebilir.

- Reklam -

Fırsatçı kayın birader Mehmet’e çakmak tamirciliği işi bulduğunu söylemek için pavyona gelir. Bunun üzerine ‘pehlivan’ lakaplı vestiyerin, “Bu zamanda tek işle karın doymuyor,” ifadesi 80’li yılların sonunda özelde Ankara’daki, genelde ise Türkiye’deki yoksulluğun bir göstergesi olarak düşünülebilir.

“Herkes Birlik Olsa Hayat Ucuzlar”

Pavyondan sonra çakmakçılık işi yapan Mehmet, günlerini kendine hiç vakit ayırmadan geçirir. Mehmet aynı zamanda yaşamı yalnızca ‘para kazanma’ odaklı insanın durumunu çarpıcı bir şekilde yansıtır. Bunun yanında, çakmağını tamir ettirmeye gelen bir müşteri Mehmet’e, “O çakmağa dikkat et, o kimin çakmağı biliyor musun? Müdür beyin, hediye geldi,” demesi üzerine Mehmet’in, “Rüşvet yani?” demesi, siyasi alandan toplumsal yaşama sızan ve normalleşen yolsuzluğun bir ifadesi olarak değerlendirilebilir. Bir diğer örnek de ilerleyen sahnelerde Mehmet’in yerine hemşerisini koyan çakmak tezgâhı sahibinin, Mehmet’i ‘götürdüğü’ gerekçesiyle işten çıkarmasıdır.

Çakmak tamirciliğindeki son günün işlendiği sahnede, Mehmet’in tezgâhına ellerinde tencere ve kaşıklarla kadınlar gelir. Mehmet durumu anlamaz ve ne yaptıklarını sorar. Mehmet’in sorusu üzerine kadınlardan biri “Senin tencere iyi kaynıyor herhalde?” diye yanıt verir. “Boş tencereler çalsın, hayat ucuzlasın!” sloganı atan kadınların, filmde yoksulluğa başkaldırıyı simgelediği dikkatlerden kaçmaz. Fakat hülyalarda yaşayan ve bir türlü gerçekliğiyle yüzleşemeyen Mehmet’in kayıtsız kalması üzerine kadınlardan biri, “Herkes birlik olsa hayat ucuzlar!” der. Bu sahne, her ne kadar toplumsal bilincin ve uyanışın ifadesi gibi görünüyor olsa da ne yazık ki çoğunluk hülyalarda yaşayıp içinde bulundukları durumu sessizce kabullenir.

İlerleyen sahnelerde Osman, Mehmet’in çakmak tamirciliğinden çıkması üzerine, “Sana çal dedikse hepsini götür demedik” deyişi, bu dönemde her insana hırsız gözüyle bakıldığına, belirli bir oranda hırsızlığın toplumun belli bir kesimi tarafından meşru görüldüğüne ve bunun sanki çok da normal bir şeymiş gibi kabul edilmesine örnek teşkil eder.

(Yazının devamı Düttürü Dünya filminin finali hakkında sürpriz bozan -spoiler- içerir.)

Kapanış: Gerçekle Yüzleşme

Filmin sonlarına doğru artık Mehmet gerçekle karşı karşıya kalır. Sabah dozer erkenden gelir ve evlerini yıkar. Mahallelinin toplandığı, Osman’ın da aralarında olduğu bu sahnede Mehmet’in ev yıkıldığında yüzünde beliren tebessüm yaşamdan vazgeçmiş bir insanın akli dengesini yitirişinin göstergesi olarak değerlendirilebilir. Evi yıkıldıktan sonra Mehmet bir anda klarnetini çalmaya başlar. Onun dışavurumunun yanında mahallelinin, dozer evi yıktıktan sonra bu olayı alkışlaması adeta kan donduruyor. Bu sahne, toplumun bir başkasının acısı karşısında adeta duyarsızlığını ortaya koyuyor. Dolayısıyla, akıl sağlığını yitirmiş olan yalnızca Mehmet değil, duyarsızlığın doruklarına ulaşan, her şeye kayıtsız kalan bu insanlar da yozlaşmış ve adeta sağlıksız bir toplumun görünümü.

Yapımın sonunda zekâ geriliği olan oğlunu yanına alan Mehmet, pavyondan sonra Ankara sokaklarına çıkar ve çalmaya(!) devam eder. Özetle, klarnetin sesi, bu sahnede tüm umutları yok olmuş bir adamın çığlığı olarak sokaklarda yankılanır.

Sonuç Yerine Değerlendirme: “Kimimiz Dütdüt Mehmet, Kimimiz Osman, Kimimiz Mehtap”

Düttürü Dünya, 80’li yılların siyasal ve toplumsal durumunu Ankara kentinden yola çıkarak tüm çıplaklığıyla seyirciye sunuyor. Filmde, dönemin siyasi ortamının toplumsal alana yansıması Dütdüt Mehmet’in hikâyesi üzerinden ele alınmış. 80’li yıllarda Türkiye’de siyaset ve toplumsal yaşamın incelendiği bölümde Özal’ın adının bazı yolsuzluklara karıştığını belirtmiştik. Siyasetten toplumsal alana taşınan yolsuzluk, rekabet ve çıkar ilişkileri; sahtekâr, fırsatçı ve acımasız bireyleri doğurarak bu unsurlar filmde Osman, patron Necip gibi karakterler ile vücut kazanır.

Düttürü Dünya İncelemesi - Kemal Sunal

Farklı bir detay ise, filmde Mehmet’in odasında asılı olan İbrahim Tatlıses posteri ile Mehmet’in adalet değil, özgürlük istediği ve dolayısıyla parayı kazandıktan sonra filmde, her defasında birçok şeyin değişeceğini söylemesi, Tatlıses’in toplum içindeki temsiliyetini gözler önüne serer.

Ayrıca Mehmet’in pek çok farklı meslek grubu üzerinden yaratılabilecek bir karakter olmasına rağmen, klarnet çalması(!) üzerinden mizahi bir mizansen oluşturulduğu görünüyor. Her ne kadar Mehmet klarnet çalsa da, filmin çalma vurgusu, klarnete yönelik değil. Ankara’nın karanlık yönünü simgeleyen pavyonda Mehmet’in, solist şarkı söylerken ve insanlar eğlenirken klarnetinden ara ara çıkardığı ‘düt düt’ sesi içinde bulunulan duruma ilişkin bir çığlık gibi. Bu bağlamda Mehmet aslında gerçeklerin farkında olan ama hülyalarda yaşamayı daha uygun bulan biri olarak karşımızda.

Filmi izledikten sonra akıllara şu soru düşüyor: O günden bugüne değişen nedir?

Öyle görünüyor ki bugün kimimiz bir ‘Dütdüt Mehmet’, kimimiz ‘Osman’, kimimiz ‘Mehtap’, kimimiz ‘Gülsüm’üz.

Birçoğumuz da dozeri izleyerek, sıra kendimizde olmadığı için başkalarının acılarını normalleştiren ve alkışlayanlardan değil miyiz?

Siz de yapım hakkındaki görüşlerinizi bizimle Kayıp Rıhtım Forum üzerinden paylaşabilirsiniz.


Notlar:

[1] Sinem Evren Yüksel, Yavuz Turgul Sineması, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, 2003, s.19
[2] Erik Jan Zürcher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, İletişim Yayınları 2004, s.412
[3] Sinem Evren Yüksel, a.g.e., s. 22.
[4]A.g.e, s.25
[5] Erik Jan Zürcher, a.g.e., s.408
[6] Sinem Evren Yüksel, a.g.e., s.31

Kaynakça:

  • YÜKSEL Sinem, Yavuz Turgul Sineması, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2003.
  • ZÜRCHER Erik Jan, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, 30B, Çev. Yasemin SANER, İstanbul: İletişim Yayınları, 2015.

Ahsen Kurtuluş

27 yaşındayım. Uludağ Üniversitesi Felsefe Bölümü ve Sosyoloji Bölümü mezunuyum. Yüksek Lisansımı Felsefe Bölümünde politika-etik alanı üzerine tamamladım. Halihazırda Felsefe Bölümü Doktora öğrencisiyim. Felsefe başta olmak üzere; sosyoloji, sinema, sanat ve psikoloji üzerine hem okumalar yapmak hem de onlar hakkında yazılar kaleme almak vazgeçilmezlerim arasında.

3 Yorum BULUNUYOR


  1. Avatar for erce erce dedi ki:

    Efsane bir filmdir. Bazen canım sıkkınken, ders çalışırken filan arkada açarım. Böyle Takva gibi bunun gibi bazı filmler var o ses arka planda hiç rahatsız etmiyor.Film komik bir film değil, aksine acıklı ve eleştirel bir film. En çok da eski Ankara’yı görüyor olmak hoşuma gidiyor.

  2. Avatar for doktorant doktorant dedi ki:

    Retro Ankara’yı görmek benim de çok hoşuma gitmişti filmde. Ama İbrahim Tatlıses posteri detaylarını kaçırmışım. Poster vurgusu üzerinden filmin mekan ve metaforları bu kadar yerinde kullanması takdirlikmiş. Çok iyi bir analiz olmuş. Eline sağlık.

  3. Avatar for azizhayri azizhayri dedi ki:

    İyi bir inceleme olmuş. Kemal Sunal’ın en ciddi komik filmlerinden biridir Düttürü Dünya. Bir diğeri de Yoksul du. Rahat günlerimden birinde oturup tekrar izleyeceğim.

Henüz yorum yok. Forum'a gelip sohbete katıl.

LED Işık Uçmak

Uçan Halılar Gerçek Olabilir: Yalnızca LED Işık Kullanarak Bir Cismin Havalanmasını Sağladılar

Bizim Zamanımız - Sinem Sal

Sinem Sal Yeni Romanı Bizim Zamanımız ile Okuru 90’lı Yıllara Davet Ediyor