in ,

I’m Thinking of Ending Things İncelemesi: Cesur ve Beklenmedik

I’m Thinking of Ending Things incelemesi sizlerle. Tür tanımlarının, sinema normlarının ve coğrafi sınırların ötesindeki Charlie Kaufman filmi nasıldı?

I'm Thinking of Ending Things İncelemesi
- Reklam -
- Reklam -

Düzgün bir sinema anlatısı veya kapalı döngü hikayelerle ilgilenmeyen yönetmenimizin yeni filmi Her Şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum nasıl olmuş? Cüretkâr ve boğulma anındaki paniği hissettiren I’m Thinking of Ending Things incelemesi sizlerle.

“Her şeyi bitirmeyi düşünüyorum.” Iain Reid’in aynı isimli 2016 yılında yayınlanan kitabından uyarlanan Charlie Kaufman’ın yeni filmi Netflix’de yayında. Ele avuca sığmayan ve basit bir sınıflandırmaya sokulamayan film temelinde karlı bir akşamda erkek arkadaşının ailesiyle tanışmaya giden ve ilişkisi hakkında endişeler taşıyan bir kadının basit hikayesi. Ama tabii ki bu hikâyenin yalnızca yüzeyde uzanan kısmı. Kaufman bu filmde bizim bilinmeyen bir hikâye karşısındaki arayış ve sorgularımızı beklemiyor. O, korkunç ve gerici bir şekilde etkileme işini üstleniyor. Ne hissettiğimizi bildiğimiz ancak neden bu şekilde hissettiğimizi bilmediğimiz bu ürpertici eserde sanki kapana kısılmış gibiyiz. Ana kahramanlarımızdan birinin ta kendisi gibi.

Türkçeye Hep Kitap tarafından çıkış yılında Her Şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum adıyla tercüme de edilen kitabı sitemizde incelemiştik. Bu kasvetli kitabın uyarlaması olan filmin odaklandığı çiftten Jake’i Jesse Plemons (The Irishman, Game Night, Battleship, The Master) isimsiz kız arkadaşı ise Jessie Buckley (Wil Rose, Beast, Judy, Taboo) canlandırıyor. Kadroda ayrıca Toni Collette, Jason Ralph, David Thewlis, Colby Minifie ve Guy Boyd gibi tanıdık isimler yer alıyor

- Reklam -

Sanatın Her Türü Farklı Bir Şekilde Yorumlanabilir

I'm Thinking of Ending Things İnceleme

Her türdeki sanat eseri tek bir amaç taşımak ve sonuç sunmak zorunda değildir. Tam tersi olarak sanat, çoğu zaman birçok şeyi içinde taşır ve birçok şekilde yorumlanabilir. I’m Thinking of Ending Things de tam olarak böyle bir film. Kendi içinde katlanan ve neyin ne olduğunu anlamlandıramadığımız birçok şeyin üstümüzden süzülürken duygu bombardımanına uğramamız bu filmin (ve biraz da Kaufman’ın) kişiliğinde var.

Yönetmen, filmin başından sonuna kadar olan bu deneyimde bizden öylece oturup neler oluyor diye sormamızdan daha fazla şey istiyor. Filme katılmamızı ve ona bir şeyler katmamızı istiyor. Eser oldukça kapalı ve merak dolu, ayrıca bir o kadar da anlamsız bir şekilde rahatsız edici. Kendi içinde katlanıp arkasını göremediğimiz bir bulanık camı oluşurken bizim o camı sürekli ovalayıp arkasında görebilecek olduğumuz korkunçlukla yüzleşmemiz gerekiyor. Bir nevi Schrödinger’in Kedisi mantığı taşıyor.

Girdaba Yavaş Yavaş Çekilirken

İsmini öğrenemediğimiz ancak entelektüel kişiliğinin farkına vardığımız kadının altı haftadır birlikte olduğu erkek arkadaşının ailesiyle tanışmak üzeredir. Film de onların taşradaki evlerine yolculuklarıyla başlıyor. Bu yolculuk en başta gayet doğal ve normal olsa da, aslında fiziksel ve zihinsel katmanlarda gerçekleşen bir yolculuk.

Baş kahramanımız olan kadın kendi bilincinde her şeyi bitirme fikrinde derinlere ilerlerken aynı zamanda sevgilisi Jake ile de ikili diyaloglara girmiş durumda. Bu diyaloglarda ikinin ne kadar garip ve tabiri caizse gereksiz bir ilişkinin içine sürüklendiklerini öğrenirken; karakterimizin zihninin derinliklerinde de karanlık ve karmaşık bir yapıyla karşılaşıyoruz. Charlie Kaufman’ın bu karmaşık yapıyı bir arada tutarken, anlatıyı sürekli farklı disiplinlerden referanslarla genişletmesi ve bir noktadan sonra anlatı kalıplarını reddetmesi, filmin başarısının en temel noktası belki de.

Jake’in aile evine gelen çiftimiz ve Jake’in ailesi hayat hakkında birçok yönden karmaşık, sıkıcı ve garip olan birçok konuşma geçiriyorlar. Bu konuşmalar bir yandan sanata ve çeşitliliğine yönelirken bir yandan da tüm film boyunca bir döngüye gireceğini bize çaktırmadan yansıtıyor. Arka planda ise kadının zihninde sessizce gömülen çukurda sürekli olarak aynı şey yankılanıyor: “I’m thinking of ending things.

Her Şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum İnceleme

Filmin en başında dinlediğimiz monoloğun sesinin yukarıda ismini öğrenemediğimiz kadına ait olduğunu öğreniyoruz. Jessie Buckley’in hayat verdiği bu karakterinizin ismi en başta Lucy oluyor. Fakat eser içerisinde ve aynı zamanda bu karakterinizin zihninde ilerledikçe karakterimizi ismi Lucy’den Louisa’ya, Louisa’dan Yvonne’a, kapanışta ise tüm karakterizasyonu çöpe fırlatarak “genç kadın”a dönüşüyor.

Anlatımın başında isimsiz olarak tanıdığımız karakterin adını sürekli değiştirerek ve sonunda da yeniden isimsiz bırakarak anlatımını inşa eden Kaufman, gayet sıradan görünen bir hikâyede gayet sıradan görünen bir kadının oldukça karmaşık ve anlam yüklü tarafına geçişimizi sağlıyor. Bu geçiş girdaba düşen birinin dehşetiyle de olsa gayet başarılı oluyor.

Bu bölümden sonra SPOILER içeren bir incelemeyle devam edeceğiz.

- Reklam -

Jake’in Sanrısı: Geçmişin Acıları

Film boyunca sürekli olarak sahne bir hademeye dönüyor. Filmde arada kalan her şey gibi onu da anlayamıyoruz. Çevresinde olup bitenlere tamamen kapalı olan bu yaşlı adamı filmin sonunda tekrardan ele alıp düşündüğümüzde onun aslında Jake’in ta kendisi olduğunun farkına varıyoruz. Bu noktada birçok teori ortaya çıkıyor; başta da dediğimiz gibi bir yumak olmuş hikâyede tüm iplikler izleyicilerin seçmesi için birer seçenek. Hangisini seçersek seçelim ve hangi sonuç ile mutlu olursak olalım burada amaç kesinlikle bir iplik seçmeniz değil.

Bence Jake’in hayali evrende yaşayan bir hademe olduğu açıkça görülüyor. Geçmişinde olan ve olabilecek şeyleri düşleyen, her zaman seveceği ve tam olarak kendisi gibi olan bir kadının varlığını isteyen birisi. Annesinin anlatımları ve övmesi ile yermesi belli olmayan konuşmaları, babasının ilgisiz ve kapalılığı ile tam olarak bir aile trajedisi içinde büyüyen bir evlat. Bu hikâye ise bize şunu veriyor: Jake yıllar önce bir barda, hikâyesinde küçük bir değişiklik yapsa ve gördüğü kadınla sohbet kurup bunu ilerletse neler olurdu?

Tabii ki bunu kendisi de bilmediğinden tasarlıyor. Sıkışıp kaldığı okulda işlerini idame ederken hayalinde; sevdiği şairleri ve şiirleri okuyan, sevdiği konu ve sanatlarla ilgilenen bir kadını yaratıyor. Bu iç dünyada; zihnin derinliklerinde kapana kısılmış olan kahramanımız “genç kadın” da kendi içerisinde ve zihninde çöküyor. Eser boyunca sektelere uğruyor, Jake’in bilinçaltında olan dondurma satıcısı gibi bireylerle iletişime geçerek olduğu yaratımı, yalan dünyayı bir nevi yıkmaya çalışıyor.

I'm Thinking of Ending Things İncelemesi

En başta araba sahnesinde bol bol bize verilen foreshadowing ögeleri filmin ilerleyen bölümlerinde bu bağlamda sürekli olarak sunulmakta. Bize bu küçüklü büyüklü ögeler “Aaaaa o yüzden bu oldu/bu söylendi,” şeklinde ifadeler verdirtmese de oldukça önemliler. Bir hademe olan Jake’in zihnindeki öğelerin ta kendisiler çünkü. Oklahoma müziğinin(?) aslında dolandığı koridorlarda dans eden iki gencin (ki film sonunda bir döngüye giriyor ve o iki genç kendisi ve hayali olan sevgilisi oluyor) ta kendisi olması, Lucy’nin yazmış olduğu parçanın Jake’in evinde bir kitaptan parça oluşu vb. örneklerle sunulan bilinçaltı kurulumu aslında ne olduğunu anlayamayan bizlere en sonunda bir şeyler anlatabilmek için oluyor.

Değişken Sinema Kimliği

Filmde esasında en başından beri rastladığımız ama sonlara gidildikçe sürekli artarak büyüyen bir kimlik değişimi var. Charlie Kaufman’ı cesur olarak gördüğüm kısım tam da burası. Eser tüm dehşetiyle ilerlerken 1.33:1 ekran oranının etkisiyle güçlenen klostrofobik atmosferin üstüne bir de tür değişikliği atıyor. Bir anda animasyon öğelerini izleyebilirken iki dakika sonra bir müzikale dönüşüyor film. Bu sürekli olan ve bir geçiş bile diyemediğim anlatım zaten şaşkın halde filmi izlemeye devam eden beni beklenmedik şekilde son bir kez daha şaşırtıyor. Adeta hayran bırakıyor.

Final

Charlie Kaufman inceleme

En sonda ise bu fantazi dünyasının tepesine ulaşıyoruz. Jake Oklahoma müzikalinin ardından dev bir oditoryum önünde yükseliyor ve bir ödülü kabul ediyor. Herkes onu muazzam bir alkışlamayla karşılarken o artık sonuna yaklaşıyor. Gerçekten delirmiş olan yalnız bir adam. Düşünüldüğünde koca bir klişe son da olsa güzel olduğunu bizlere kabul ettiriyor yönetmenimiz. Ayrıca başlangıcından beri süregelen o ürperti hissini atmak ve sonucunda tüm bu duyguları tam olarak neden yaşadığımızı anlamamız da (ya da olabildiğince azalması) muhteşem bir hissi daha bizlere katıyor.

Sonucunda cüretkâr ve beklenmedik bir eser I’m Thinking of Ending Things. Tuhaf, cesur, gerçeküstü, tıpkı yansıttığı zihin gibi karmaşık, kapkaranlık ve biraz da yalnız. Kaufman’ın tam sevdiği gibi!

Siz I’m Thinking of Ending Things’i izlediniz mi? Aşağıda yorumlar kısmında bizlerle görüşlerinizi paylaşabilir, Kayıp Rıhtım Forum’da bu değişik hikâyeyi yorumlayabilir ve tartışabilirsiniz.


* Tenet İncelemesi: Sinemanın Altın Çocuğu Sizi Kuantum Soğuk Savaşına Çağırıyor

Ömer Faruk Avcı

19 yaşında, Eskişehir doğumlu. Hayallerim oldukça sayısal işlerde olsa da edebiyata ve yazarlığa tutku ve sevgiyle bağlı biriyim. Her alanda herkesten bir şeyler öğrenmeyi ve kendime bir şeyler katmayı çok seviyorum. Devam ettirmekte olduğum bir fantastik serim olmakla beraber aklımdan geçen her konuda içerik üretmeyi seviyorum ve bunları paylaşmak için her zaman can atıyorum. Ayrıca tam bir kahve aşığıyım.

Henüz yorum yok. Forum'a gelip sohbete katıl.

Yeni Avatar: The Last Airbender Videosu Zuko ve Azula

Yeni Avatar: The Last Airbender Videosu, Zuko ve Azula Dövüşünün Nasıl Hazırlandığını Gösteriyor

Ottomania - Erim Şişman

Ottomania: Erim Şişman’dan Ottopunk Türünün İlk Örneği