İnsandan Öte incelemesi ile Amerikalı spekülatif kurgu yazarı Theodore Sturgeon’ın ünlü bilimkurgu eserine derinlemesine bir bakış atıyoruz.
İnsandan Öte’nin kendi dilinde yayım tarihi 1953. Ama Theodore Sturgeon romandan önce, Baby is Three (Bebek Üç Yaşında) adında, bugünkü romanın ikinci bölümünü oluşturan bir novella yazıyor. Novella Galaxy dergisinin Ekim 1952 sayısında yayımlanıyor. Sturgeon daha sonra ilk bölüm olarak The Fabulous Idiot’ı (Muhteşem Aptal) ve son bölüm niyetine Morality’i (Ahlak) yazarak İnsandan Öte’yi tamamlıyor.
Her bir bölüme yakından bakarak romanın amacını rahatlıkla görebiliriz.
İnsandan Öte İncelemesi
Muhteşem Aptal
“Aptal, açlığın beyaz şimşeği ve korkunun tiz kahkahalarıyla bölünen, siyah ve gri bir dünyada yaşardı. Giysileri eskiydi ve delik deşikti. Bazen soğuk bir keski kadar sivri bir kaval kemiği aradan başını gösterir bazen de kaburgaları bir yumruğun parmakları gibi görünürdü yırtık paltosunun altından. Bedeni uzun ve düzdü. Gözleri durgun, yüzü ruhsuzdu.” (İthaki, Ocak 2024, s. 9)
Herkesin hislerini bir bakışta anlayabilen ve istediği an insanların düşüncelerini yönlendirebilen bu genç adam, muhteşem yetilerle donanmış. Ama o aynı zamanda, bu yetenekleri, karnını doyurabilmek için bile zar zor kullanabilen bir aptal. Oradan oraya yuvarlanan kir pas içinde değerli bir taş.
Bu muhteşem aptal bir gün bir çağrı duyuyor. Bu telepatik çağrının peşinden gidiyor ve kendisi kadar yalnız genç bir kadınla tanışıyor. Evelyn, gerçek dünyanın ne olduğunu bilmeyen, bir bebek kadar saf bir varlık. O kadar saf ve temiz ki yalnızlığını dindirmek için gönderdiği bilinçsiz çağrı hiçbir engelle karşılaşmadan muhteşem aptala ulaşıyor. Derin bir yalnızlığın içinde kıvranan iki saf varlık buluşuyor ve bu her şeyin sonu ve her şeyin başlangıcı oluyor.
Kitabın ilk kısmı öylesine yoğun ve şiirsel ki bölüm bittiğinde yeniden okudum. Yannız’ın o dipsiz yalnızlığını okumak içimi parçaladı. Aslında Yannız zihinsel olarak yalnızlığı tanımlayacak yapıda değil ama Evelyn ile tanıştığında ikisi arasında bir erkek ile bir kadının yaşayabileceklerinin ötesinde bir bağ kuruluyor. Bu bağ Yannız’ın hayvanca yaşayan bir aptal olmaktan çıkıp insan olmak için attığı ilk adım.
Dolayısıyla bu bağın vahşice koparılması, Yannız’ın içinde onun daha önce hissetmediği bir boşluk yaratıyor.
Sturgeon muhteşem aptalı, Evelyn’i, onun ablası Alicia’yı, zalim babasını anlatırken bizi büyülü bir masalın içine çekiyor. Bu masalın içinde çok acı var. Hatırladıkça gözlerimi buğulandıran keskin ve derin acılar. Ama umut da var bu ilk bölümde. Çünkü muhteşem aptal, acılarını bir nebze dindirecek bir aile ile tanışıyor: Proddlar. Orada büyüyor, gelişiyor, kendi varlığı üzerine düşünüyor ve bir isim sahibi oluyor: Yannız (özgün metinde Lone).
Yannız, bir bağ kurmanın eşsiz güzelliğini tattığı için kendisine bir aile kurmak istiyor. Bu yolda karşısına telepatik ve telekinetik Janie, teleportasyon yetisine sahip ikizler, zihni süper-bilgisayar gibi işleyen bir bebek ve zihin okuyabilen, yönlendirebilen Gerry çıkıyor. Her birinin grubun içinde mühim bir görevi var.
Bebek Üç Yaşında
Romanın doğmasına sebep olan ikinci bölüm, Bebek Üç Yaşında’nın tamamı bir terapi seansını aktarıyor bize. Gerry terapiste bu tuhaf grubun üyelerini ve onlara nasıl katıldığını anlatıyor. Bu kısım bugünden bakıldığında fazla klişe ve gerçek bir terapi seansının öğelerinden yoksun. Ama yazıldığı dönem için gerçekçi bir etki sunduğu kesin. Bu bölümde Gerry/Gerard on beş yaşında ve birinci tekil anlatıcı sesiyle tüm seansı bize aktarıyor. Terapisti özenle kendisi seçti. Bu Gerry’nin zeka ve olgunluğunda biri için çok sıradan bir şey. Kitabın ilk kısmında Gerry’den şöyle bahsediliyor:
“Nefret yeryüzünde sıcak olan, kesin olan tek şeydi. İnsan, kesin olan şeylere tutunur, özellikle de elinde kesin olan tek bir şey olduğu zaman; özellikle de altı yaşındaysa. Gerry de altı yaşında fazlasıyla insandı -sırf acının yokluğundan doğan o gri hazzın kıymetini yetişkin bir insan gibi biliyordu en azından…” (s. 35)
Böylesi bir insanın on beş yaşında düşünebildiklerini tahmin edersiniz. Terapi seansı sırasında Gerry sürekli doktoru deniyor, onun kendisini gerçekten sağaltıp sağaltamayacağını merak ediyor. Doktor onu geçmişe götürüyor ve biz de onun zihnine girip geçmişte neler olduğunu öğrenmeye başlıyoruz. Yetimhaneden kaçan, acı ve yalnızlık içinde öfkeli bir çocuk Gerry. Yannız onu buluyor ve ailenin içine dahil ediyor. Gerry yeni ailesinin tuhaf üyelerini tanımaya başlıyor.
Anlıyoruz ki Gerry bu ailenin yeni reisi olacak. Tüm aileyi koruyup kollayacak. Aile bir şekilde, kitabın ilk bölümünde bahsedilen Alicia’nın yanına taşınıyor. Uzun süre bir mağarada yaşayan, sıradan insanların sosyal kuralları hakkında zerre bilgileri ve ilgileri olmayan bu üstün yetenekli ailenin üyeleri ile “Bayan” Alicia’nın arasında sürekli bir çatışma oluyor ve her seferinde Gerry sert müdahalelerde bulunuyor.
Gerry’nin zihni üzerinden Yannız’ın yaşadıklarını ve Yannız’ın daha evvel zihnine girdiği Alicia’nın anılarını okuyoruz. Gerry bize Yannız ve Alicia arasındaki tuhaf bağı aktarıyor. Alicia, Yannız için çeşitli kitaplar okuyor, Yannız da Alicia’nın zihninden bu kitapların özünü alıyor. Tüm bu veri aktarımı, Yannız ve diğer aile üyelerinin birlikte insandan öteye başka bir varlık biçimine doğru nasıl yöneldiğini anlayabilmemiz için. İşte burada kitabın mühim meselelerinden birine geliyoruz: Homo Gestalt.
Türkçeye bütüncül olarak çevrilebilecek gestalt ifadesi, psikolojik bir kuramı tanımlamak için kullanılır. Bu kurama göre bütün, parçaların toplamından farklı bir anlam ifade eder ve birey bütünü parçalarına ayrıştırarak değil, bütünlük içinde algılar.
Romanın baş kişisi diyebileceğimiz Yannız, grubun diğer üyeleri ile oluşturduğu bütünü tanımlamaya çalışırken bu sözcüğe denk gelir ve oluşturdukları bütünsel varlığa bu ismi verir. Bir başka lider konumundaki karakter Gerry ise bu ismi Homo Gestalt olarak geliştirir. Gerry’ye göre bu başka bir yaşam biçimidir. Homo Sapiens’in ötesine geçen insandan öte bir yaşam biçimi.
Ahlak
Üçüncü ve son kısım olan Ahlak’ta adının imlediği üzere Homo Gestalt için ahlaki temel arayışına giriliyor. Çünkü böylesine üstün bir varlığın ahlaki bir özden yoksun olması insanlığın felaketi demek.
Bu kısımda Hip (Hipokrat’ın kısaltılmışı olabilir mi?) Barrows’un hikâyesini ve onun Homo Gestalt’e katkısını okuyoruz. Hip’le ilk kısımda tanışmıştık aslında:
“Küçük Hip Barrows zeki ve güzel bir çocuktu. … Her şey çok kolaydı onun için, merakını dizginlemek dışında – ve bu “her şeye” doktor olan babasının yaptığı o soğuk doğruluk iğneleri de dahildi; kendisi başarılı, ahlaklı, kariyerini emin ve haklı olmak üzerine kurmuş bir adamdı. … Yetenekleri bir delikanlının isteyebileceği her şeyi sağlarken aldığı terbiyenin tekrar eden tenkitleri onun bir tür hırsız olduğunu, emek vermediği şeyleri hak etmediğini söylüyordu ona; çünkü her şey için çok çaba gösteren doktor babasının felsefesi buydu.” (s. 36)
Hip Barrows’un hiçbir özel gücü yok. Onun çocukluktan itibaren yaşadıkları, babasından bağımsız olarak kendini var etmek için girdiği mücadele onu Homo Gestalt için mühim kılıyor. Hip “etik denen bir sezgiye sahip olan, bunu ahlak denen bir alışkanlığa” çevirebilen özel biri.
Çok hırslı ve yetenekli olan Hip, birçok konuda usta. Girdiği her alanda kendini gösteriyor. Hava Kuvvetleri’ne de girmek istiyor. Orada aradığını bulamıyor ama bir görev sırasında tuhaf bir şeyle karşılaşıyor: Bir tarlanın ortasında terkedilmiş bir kamyonet. Bu kamyonet Hip ile Homo Gestalt’in yollarını kesiştiriyor. Kamyonetin içinde insanlığı bambaşka bir seviyeye getirecek bir şey var. Hip bunu anlıyor. Gerry’ye göre Hip’in bildikleri Homo Gestalt’in tehlikeye atabilir. Gerry her zamanki koruma içgüdüsü ile Hip’i saf dışı bırakmaya çalışıyor.
Biz bu bölümde, büyüyüp yetişkin bir kadın olmuş Janie’nin Hip’e yardım edişini okuyoruz. Janie sabırla, tamamen çökmüş olan Hip’i ayağa kaldırıyor ve onu, Gerry’nin etik değerlerden yoksun bir Homo Gestalt yaratmasına engel olması için ikna etmeye çabalıyor.
“İnsandan Öte” Romanının Özü
İnsandan Öte, her biri farklı ve olağanüstü bir özelliğe sahip beş kişinin ve ilkeleri olan bir adamın hikâyesi. Bu üstün özellikli insanlar, birbirlerini bulana kadar eksik ve yaralı hissediyorlar. Onları ana karakter diyebileceğimiz Yannız (Lone) bir araya getiriyor. Sancılı bir buluşma sürecinden sonra (ki bu da bir nevi doğum) yeni bir yaşam biçimi oluşturduklarını ve bunun insan evriminde bir sonraki adım olabileceğini fark etmeye başlıyorlar.
Bu şekilde özetlenebilir bu harika roman. Süper kahramanlara alışmış çağımız insanının yukarıdaki özeti okuyunca bol “aksiyonlu” bir hikâye bekleyebileceğini öngörüyorum ama İnsandan Öte bunu okura vermiyor. O başka bir şeyin peşinde.
Her bir karakterin kendini duygusal olarak çok eksik hissetmesi romanın en belirgin özelliği. Hepsi yaralı ve kırılgan. Sahip oldukları yetenekler onlara ne huzur ne mutluluk getirmiş. Bir araya geldiklerinde huzura ve mutluluğa erişiyorlar çünkü oldukları gibi kabul edildikleri yeni bir aile bu.
Roman kişilerinden bu üstün özellikleri çıkardığınızda birbirine kol kanat geren ve birlikte huzur içinde yaşamayı öğrenmiş insanlar görüyorsunuz. Telepati, telekinezi, teleportasyon ya da düşünce yönlendirme gibi “süper” özellikler aralarındaki muhteşem bağın kurulmasını kolaylaştıran, hızlandıran, o bağı kuvvetlendiren öğeler. Bu üstün özellikler her bir karakterin yalnızlığını da derinleştiriyor. Onlar sıradan insanların hissettiği yalnızlığın ötesinde bir duyguyla mücadele ediyorlar. Dolayısıyla “bir” olmanın açlığını daha çok hissediyorlar. Her birinin arayışı onları bir araya getiriyor. Birbirlerini çekiyorlar. Romanın özü bu.
“Yalnızlık ve dışlanmışlık” üzerine böylesi bir yaratıcılıkla değinen Sturgeon, bunu müthiş bir üslupla yapıyor. Bu romanı harika yapan özelliklerin başında dil var. Neredeyse şiirsel bir dil bu. Şu satırlara bakalım:
“Mevsim bahardı, bitkilerin çiçek açması sona ermiş, kurumuş öz damarların ve reçineyle mühürlenmiş filizlerin içinde biriken basınç gitmişti; bütün dünya bir güzelleşme telaşı içindeydi. Hava ağır ve tatlıydı; dudakların üstüne konup aralanmalarını, zorlayıp gülümsemelerini, cesur bir hamleyle içlerine girip boğazlarının ikinci bir kalp gibi atmasını sağlıyordu. Bu hava bir muammaydı; durgun, rüyaların renkleriyle dolu ve kıpırtısızdı ama telaşlı bir yanı da vardı. Durgunluk ile telaş canlı ve birbirlerine bağlıydı, peki bu nasıl mümkündü? Muamma buydu işte.” (s. 15)
Özgün metin:
“It was spring, the part of spring where the bursting is done, the held-in pressures of desiccated sap-veins and gum-sealed buds are gone, and all the world’s in a rush to be beautiful. The air was heavy and sweet; it lay upon lips until they parted, pressed them until they smiled, entered boldly to beat in the throat like a second heart. It was air with a puzzle to it, for it was still and full of the colors of dreams, all motionless; yet it had a hurry to it. The stillness and the hurry were alive and laced together, and how could that be? That was the puzzle.”
Bu şiirselliğin yanı sıra okurdan çok şey bekleyen bir anlatım tercih etmiş Sturgeon. Her şeyi açık açık anlatmıyor. Boşlukları tamamlayıp sizin çözmenizi istiyor. Böyle bakınca, bu ekonomik anlatım tercihi de onun dilini şiire yaklaştıran bir etken gibi duruyor. Sonuç olarak İnsandan Öte ikinci okuyuşta gerçek cevheri ortaya çıkacak muhteşem romanlardan. Bir hazine.
“İnsandan Öte” – Çeviri, Editörlük ve Kapak
Çevirmen Sanem Erdem, Brautigan gibi, Richard Powers gibi “zor” yazarları çevirmiş yetkin bir isim. Erdem, Sturgeon’ın şiirsel dilini, yoğunluğuna çok halel getirmeden aktarmayı başarmış.
Yayıma hazırlayanlar Berna Ece Gündüz ve Engin Çağlar’ın ellerine sağlık. Tertemiz bir okuma sunmuşlar bize.
Kapak, İthaki Bilimkurgu Klasikleri’nin nişanesi olduğu üzere minimal. Kapak illüstrasyonu Yağız Eyiişleyen’e ait. Açıkçası Vitruvius Adamı’nın kitabın içeriğiyle hiçbir ilgisi yok. Bence biraz kolaya kaçılmış ama diğer yandan özgün dilinde de iyi bir kapakla yayımlanmamış bu harika kitap. Sanırım en yakışanı Gollancz’a bağlı SF Gateway yayınevi tarafından yayımlanan SF Masterworks kapağı.
Theodore Sturgeon’ın İnsandan Öte romanı hakkındaki yorum ve eleştirilerinizi Kayıp Rıhtım Forum’da paylaşabilir, Kayıp Rıhtım’ı Google News’ten takibe alabilirsiniz.
Forum üzerinden yorum yapıp sohbete katılmak için tıkla!