in ,

Uzak Doğu’dan Gelen Bir Derleme: Japon Öykü Seçkisi

Dr. Okan Haluk Akbay’ın derlediği Japon Öykü Seçkisi’nin 2012 baskısındaki yazarlara ve onların ilginç öykülerine sizler için göz attık. İçlerinde Akira Kurosawa’nın sinemaya uyarladığı Rashōmon’u da barındıran bu seçki bir hayli ilgi çekici!

japon oyku seckisi ust
- Reklam -
- Reklam -

Japon edebiyatının dünyadaki yeri oldukça önemli. Popüler kültürde gördüğümüz çalışmaların azımsanmayacak kadar büyük bir bölümü de bu edebiyattan yararlanmaktadır. 2012’de Konya Japon Kültür Merkezi Derneği Kültür Sanat Yayınları tarafından basılan bu baskıda, Dr. Okan Haluk Akbay bize ünlü Japon yazarların öykülerini sunuyor.

İçerik

Kitapta on dört yazarın birer öyküsüne yer verilmiş. İçindekiler sayfasını incelediğimizde yazarların özenle seçildiğini anlıyoruz zira Akutagawa Ryūnosuke, Natsume Sōseki, Dazai Osamu ve Mori Ōgai gibi dünyaca ünlü isimler de var. Ayrıca bu yazarlar, Japon edebiyatının Batı’dan etkilendiği dönemlerde ortaya çalışmalar koymuş kişiler. Bu açıdan, derlemenin Japon edebiyatının bir dönemini belgesel misali yansıttığı da söylenebilir. Söz konusu öyküler, Japon edebiyatının o dönemde bireyin “modernleşme” çağına ayak uydurma ve hayallere ulaşma çabasını da resmediyor aynı zamanda.

Bizi karşılayan ilk öykü, Mori Ōgai tarafından kaleme alınan Takase Sandalı oluyor ki şahsen bu derlemede en sevdiğim öykünün bu olduğunu söyleyebilirim. Belki de kitapta yer alan en ünlü öykü olan Rashōmon (Akutagawa Ryūnosuke) ise tam anlamıyla Japon edebiyatının muğlak ve esrarengiz yapısını göstererek bizi Kyoto’nun güney kapısına yığılmış cesetlerin arasına bırakıyor. Bu öykü aynı zamanda 1950 yılında Akira Kurosawa tarafından sinemaya da uyarlanmıştı.

- Reklam -

2012 baskısında yer alan öykülerse sırasıyla şöyle: Takase Sandalı (Mori Ōgai), Garip Ses (Natsume Sōseki), Bakıcının Evi (Itō Sachio), Beden (Tokuda Shūsei), Kahvaltı (Shimazaki Tōson), Üzgün Baba (Kasai Zenzō), Terfi (Kikuchi Kan), Rashōmon (Akutagawa Ryūnosuke), Kırmızı Kimono (Yokomitsu Riichi), Karanlığın Resimli Romanı (Kajii Motocirō), Pencere (Hori Tatsuo), Bir Serserinin Anıları (Sakaguchi Ango), Karlı Bir Gecenin Hikâyesi (Dazai Osamu) ve Sangetsuki (Nakajima Atsushi).

Öyküler

İlk öykü olan Takase Sandalı’ndan başlayacak olursak öyküde, sürgün cezasına çarptırılan suçluların yakınlarıyla vedalaştıktan sonra sandalla başka bir şehre götürülmelerinden bahsediliyor. Takase Sandalı, Japon kurgularındaki gizemli atmosferi daha ilk hikâyeden hissettiriyor bize. Yazar bizi sandala bindirdiği andan itibaren Kisuke adında bir suçlu ve ona eşlik eden görevli Shōbei arasında geçen konuşmaya tanık oluyoruz. Aynı zamanda bir asker olan yazar Mori Ōgai, belki de görev hayatı boyunca karşılaştığı “masum” ve “suçlu” psikolojisini sorguluyor.

Sōseki’nin Garip Ses’i, Japon edebiyatında sıkça görülen kahraman bakış açısıyla japon oykuleri seckisiaktarılıyor. Daha ilk satırlardan ana karakterimizin duyduğu garip sesle uyanıyoruz o dünyaya. Hastanede olduğunu fark eden adam, tuhaf sesin peşinden giderek odalardaki hastaların ölüm kalım mücadelesine konuk olurken bir yandan da kendini bu savaşın içinde buluyor. Kısa ancak etkili olan Garip Ses, son sözcüğünü okuduktan sonra bile zihnimizde yer tutmaya devam edecek bir öykü.

Bakıcının Evi’nde bir adamın, dört yaşında yılbaşına üç gün kala başından geçen bir olayı okuyoruz. Öykü, size tam anlamıyla bir Japon’un kaleminden çıktığını hissettirecek türden. Japon ailenin evine girip ev işleriyle bizzat uğraşıyormuş gibi hissederek ana karakterimizin, bakıcısı Ōmatsu hakkındaki düşüncelerini ve ona olan özlemini öğreniyoruz. Hayattan kesitleri çok sık gördüğümüz Japon edebiyatı, Bakıcı’nın Evi’nde de bu tarzını devam ettiriyor.

Askeri Baskılar

Derlemede toplanan öykülerin yazıldığı zaman, aynı zamanda Japonya’nın askeri olarak baskınlık kurmaya başladığı dönem. Dolayısıyla, yazarların aynı zamanda bir asker olması ya da öykülerde askeri konulardan bahsedilmesi son derece normal bir durum. Tokuda Shūsei’nin yazdığı Beden de böyle bir öykü. Bir kadınla bir ihtiyarın arasında geçen konuşma, kadının asker oğlunun henüz cepheye bile gitmeden hayatını nasıl kaybettiğini anlatıyor bize.

Kahvaltı oldukça tatlı ve masum bir hikâye. Gözlemevinde teknisyen olarak çalışan bir adamın, bir çocuğa kahvaltı ısmarlamasını anlatıyor. Türlü nasihatler veren adamın, çocuğun üzerinde etki bırakmasını beklerken aslında çocuktan ne kadar etkilendiğini görüyoruz. Yüzünüze ufak bir tebessüm konduracak türden bir öykü.

Çağa ayak uydurmaya ve hatta onu geçmeye çalışan Japonya, büyüdükçe içlerinde kara bir delik oluşan kentler… Bu kara delik tarafından yutulmak üzere olan bir adamı okuyoruz Üzgün Baba’da. Ailesinden uzakta, pansiyonda yaşayan babanın yalnızlığı hayattan kesitlerle bize anlatılıyor.

Kikuchi Kan, Terfi’de bize büyük şehre üniversite için gelmiş ve mezuniyetinden sonra ailesi tarafından “para göndermesi” beklenen bir adamı anlatıyor. Ana karakterimiz Cōkichi, uzun zamandır uğramadığı kütüphane gittiğinde son birkaç yılda yaşadıklarını hatırlıyor. Kıt kanaat geçinen bir ailenin, üniversiteye yolladığı çocukları üzerinde kurduğu baskının o dönemlerde de insanı nasıl bir bunalıma sürüklediğini görüyoruz. Aynı zamanda öyküde, bazı Batı kitaplarının adı da geçmekte. Bu tür küçük ayrıntılar, Japon edebiyatının bir “değişim” döneminden geçmiş olduğunun da ipuçlarını veriyor.

- Reklam -

“Açlıktan ölmeyi mi yoksa hırsız olmayı mı yeğlersin?”

Rashomon Akira Kurosawa
Kurosawa’nın Rashōmon uyarlamasından (1950)

Bir sonraki öyküyse Akutagawa Ryūnosuke’nin Rashōmon’u. Oldukça ünlü olan bir öykü, popüler kültürde gördüğümüz birçok çalışmaya da ilham olmuş. Kyoto’nun güney kapısı olan Rashōmon yıkık dökük haline ve yanında biriken cesetlere tanık oluyoruz. O gün orada bulunan bir hizmetkârın gözünden, Kyoto’yu harap eden doğal afetlerin henüz sarılmamış yaraları gösteriliyor. Harabe içinde ölülerden bir şey çalmanın da hırsızlık olup olmadığını düşünüyor, öykünün içinde de geçen “Açlıktan ölmeyi mi yoksa hırsız olmayı mı yeğlersin?” sorusunu soruyoruz kendimize.

Kırmızı Kimono kısa bir öykü. Küçük bir çocuk olan Kyū’nun annesiyle yaşadığı günlük hayattan tatlı diyaloglarla okuyor, onlarla yağmurda yürüyoruz. Sonunda sizi gerçekten etkileyeceğini söylemeden geçmek istiyorum.

Karanlığın Resimli Romanı’nın derleme içindeki en ilginç isme sahip öykü olduğunu söyleyebilirim. Tokyo’da yakalanan bir hırsızın, karanlıkta bile bir değnek sayesinde rahatça koşabildiğini anlatmasından bahsederek başlıyor öykü. Böylelikle başlangıçtan itibaren yazarla birlikte, bizim de karanlıkla ilgili düşüncelerimiz sıralanıyor zihnimizde.

Japon edebiyatında, özellikle kahraman bakış açısıyla yazılmış öykülerde ana karakter veya diğerlerinin adının belirtilmediğini görmek pek de nadir bir durum değil. Hori Tatsuo’nun Perencere’si de böyle bir öykü. Kahramanımızın, Bayan A’nın villasını ziyaret ettiğinde konuştukları konuları okuyoruz. Bu sırada Bay X’ten ve yakında düzenlenecek olan sergisinden bahsediliyor.

Kavuşamayan Sevgililerin İntihar Ettiği Dönem

Bir Serserinin Anıları, adından da anlaşılacağı üzere arkadaşları tarafından “serseri” denen birinin anılarını anlatıyor. Serserimiz bize içkilerden, esrarlardan, böcek toplama maceralarından bahsettikten sonra ilginç bir şekilde “intihar” kavramını sorgulamaya başlıyor. Öykünün bu kısmında “birlikte intihar etme” kavramının da ana karakterimizin aklını meşgul ettiğini görüyoruz. Japonya, kavuşamayan sevgililerin birlikte intihar ettiği bir dönemden geçmişti. Toplu intiharlar öylesine artmıştı ki tiyatroda bu durumu işleyen oyunlar ya yasaklanmış ya da sansürlenmişti. Öyküde bunun sorgulanmış olmasının bu eserin yalnızca yazıldığı dönemi değil, çok daha öncesinin etkilerini de yansıttığı söylenebilir.

Sakaguchi ango
Sakaguchi Ango

Karlı Bir Gecenin Hikâyesi, yengesi hamile olan bir adamın, ona yemek götürmesini anlatıyor bizlere. Kahramanımız eve vardığında bu üç kişilik ailenin sofrasına konuk oluyoruz ve ağabeyle kardeşin tatlı atışmasını okuyoruz.

Derlemenin son öyküsü Sangetsuki, şiirler yazan fakat şair olarak başarı elde edememiş bir adamı tanıtıyor. Çağı yakalama çabasındaki devlet ve hayallerine ulaşmaya çalışan bireyler yansıtılıyor bize. Japon öykülerinde yazar olma çabasındaki insanlar genelde başarısız ve parasız olarak yansıtılır. Kahramanımız da bu durumdan nasibini alıyor ve onun hayaline ortak olurken bazı tatlı dizelerini de okuyoruz.

Editör, Çeviri ve Kapak

Öykülerin çevirisi, öyküleri derleyip bize sunan Dr. Okan Haluk Akbay tarafından yapılmış. Redaksiyon görevini Ayşe Arpacı üstlenmiş. Kitabın 2012 ve 2019 olmak üzere iki farklı baskısı bulunmakta. Raflarda yerini 2019 Mart’ta almış olan yeni baskıysa birkaç öykü daha eklenerek genişletilmiş. Bu incelemede ele alınan 2012 baskısının kapağı ise oldukça gizemli ve hoş görünüyor.

Son Olarak

“Japonya” dendiğinde ejderhalar ya da etrafta uçuşan kiraz çiçeği ağacı yaprakları gibi kalıplaşmış şeyler belirir zihnimizde. Ancak bu derlemedeki öyküler, Japon insanının o dönemdeki hayat mücadelesini yansıtarak bizi “gerçek” bir dünyanın ortasına koyuyor.

Peren Ercan

1995 Çanakkale doğumlu, hayali olan yazarlığın peşinden koşan bir üniversite mezunuyum. Üniversitede beş yılımı geçirdiğim Japonca Öğretmenliği bölümünün bana kattığı kültürel farkındalıkla beraber yeni diller öğrenmeye olan açlığım devam ediyor. Bazıları ödüllü olmak üzere kısa öykü ve roman çalışmalarım var. Büyülü gerçekçiliğin cazibesine yazdıkça kapıldım. O kadar kapıldım ki gerçek hayatta da büyüyü aramaya başladım.

2 Yorum BULUNUYOR


  1. Avatar for Bay_Karamsar Bay_Karamsar dedi ki:

    Dr. Okan Haluk Akbay ve Japonya bir aradaysa okunmaz mı? Okunur :+1:

  2. Avatar for kitapkurduizmir kitapkurduizmir dedi ki:

    Bir eseri , anadilden yapılmış çevirilerden okumaya bayılırım.
    Tagore’u doğrudan Bengalce, Mişimayı Japonca, Dostoyevski yi rusça çeviriden okumak isterim.Araya başka dil girince işin tadı kaçıyor.
    Teşekkürler Dr.Akbay…

Henüz yorum yok. Forum'a gelip sohbete katıl.

game of thrones winterfell savasi

Avustralya Polisi Şikâyetçi: “Game of Thrones’taki Ölümler İçin Bizi Aramayın”

edirne sokak kutuphanesi

Edirne Yeni “Sokak Kütüphaneleri” ile Daha Güzel!