Netflix Türkiye’nin yeni filmi Kâğıttan Hayatlar incelemesi ile karşınızdayız. Başrolünde Çağatay Ulusoy’un yer aldığı, yönetmenliğini Can Ulkay’ın üstlendiği yapım hakkındaki ilk yorumlarımız sizlerle.
Ayla, Türk İşi Dondurma ve ünlü klip, film yönetmeni Ketche ile birlikte çektiği Müslüm filmlerinden tanıdığımız Can Ulkay yeni filmi Kâğıttan Hayatlar ile 12 Mart Cuma günü Netflix’te karşımıza çıktı.
Kâğıttan Hayatlar’ın hikâyesi Can Ulkay’ın daha önceki filmlerinden de bildiğimiz gibi yine bir melodram ve psikolojik dram üzerine kurulmuş. Ancak bu sadece kâğıt üzerinde böyle. İsmi gibi filmin tüm hikâyesinin üzerine kurulu olduğu ana karakteri, karakterin duyguları, çevresindeki hikâyeler, atmosferi yani toptan her şeyi sadece kâğıttan. Herhangi bir duygu veya deneyim yaşamak için burası tam olarak yanlış adres.
Kâğıttan Hayatlar Nasıl Bir Film?
2017’de Ayla filmi ile hayatımıza sürpriz bir giriş yapan Can Ulkay yine bir adam ve çocuk hikâyesi üzerine odaklanıyor. Hem beklentinin yüksek olması hem de Çağatay Ulusoy’un projeye dahil olması beklentiyi oldukça yükseltmiş. Üstelik Ulusoy filmde sadece oyuncu olarak yer almıyor. Kendisi aynı zamanda filmin yapımcılarından da biri. Sıradan yapım ortağı olarak da değil Creative Producer (Yaratıcı Yapımcı) görevini üstleniyor. Yani filmin yaratım sürecine de direkt dahil oluyor. Ulusoy’un oyunculuğu, popülaritesi bir yana karşımızda Hollywood standartlarında bir prodüksiyon ve görsel kalite var. Ancak gel gör ki yakıtı sadece prodüksiyon, görsellik, oyunculuk olmayan sinema fabrikası yine çalışmıyor. Çünkü bu fabrikanın asıl hammaddeleri hikâyesi, yan öyküleri, duygusu bu filmde maalesef yok.
Kâğıttan Hayatlar’ın senaryosu, Behzat Ç. ve Saygı dizilerinden tanıdığımız Ercan Mehmet Erdem tarafından yazılmış. Erdem, hem bizim Yeşilçam sinemamızda, edebiyat dünyamızda hem de özellikle batı sinemasında önemli bir yeri olan sokak çocukları, kimsesiz insanlar öğelerini kullanarak duygusal bir atmosfer kurmanın peşine düşmüş. Ancak bu konuda öyle bir külliyat var ki, duvara yeni bir taş eklemek konusunda oldukça başarısız görünüyor.
Mehmet’in Hikâyesi
Ana karakter Mehmet otuzlarında kâğıt toplayıcısı bir genç. Oldukça hasta ve ölümün kıyısında. Bir gün kâğıt toplama arabasının içinde bir çocuk buluyor. Üvey babası tarafından şiddet görmüş ve annesi onu kâğıt arabasının içine bırakmış. Çocuğun ismi Ali. Mehmet ailesine geri götürmek konusunda kararsız kaldığı Ali’yi kendi sahiplenme yoluna gidiyor. Film boyunca onu mutlu etmeye çalışıyor. Hatta Ali üzerinden kendi çocukluğunu yaşamaya başlıyor.
Bir süre sonra da annesini bulup ikisini birlikte kurtarmayı kendine amaç ediniyor. Ancak tüm hikâye Mehmet ve Ali’nin hayat akışı üzerinden bir sürpriz üzerine kurulu. Bu sürprizi burada bozmanın doğru olacağını düşünmüyorum. Filmi izlemek için tek motivasyon kaynağını da yok etmek istemem. Aslında filmin tüm hikâyesi bu. Yani yapım bir adam – çocuk hikâyesi anlatıyor.
“Kâğıttan Hayatlar”ı Film Yapan Şeyler
Hikâye üzerinde konuşmadan filmi izlenilebilir kılan unsurları özetleyelim. Yani Sezar’ın hakkı Sezar’a diyelim. İlk olarak film tamamen Çağatay Ulusoy ve onun karakteri üzerine kurulu. Yani aslında bu bir Ulusoy üzerinden yürüyelim projesi.
Hakan: Muhafız dizisiyle Türkiye’deki popülerliğinin yanında dünya da belli bir seviyede kitleye ulaşan oyuncu bu filmle neyi deniyor? Cevap basit. Aslında oyunculuk konusunda yetkinliğini ortaya koymak istiyor. Yani sadece dizilerin jönü olmadığını her rolü gerçekleştirebileceğini ortaya çıkartmak istiyor.
Filmde de gördüğümüz gibi performansının sınırlarını zorlamanın peşinde. Bu onun için takdire değer bir seçim. Zaten filmde Ulusoy ve karakteri Mehmet’ten başka bir şey yok diyebiliriz. Bu amaç uğruna onu film boyunca büyük oynarken görüyoruz. Abartılı haller ve oyunculuk gösterisi peşinde. Elinden gelen her şeyi yapıyor aslında. Hasta, sürekli inleyen, sürünen, yerlerde yatan, yağmur sularına bulanan bir oyuncu görüyoruz.
Tabii bize bir duygu geçmiyor. Ne kadar performansı için uğraşsa da bizde hiçbir karşılığı yok. Kalbimize dokunmuyor. Hollywood yapımlarından bildiğimiz gibi yıldızlar kendi oyunculuklarını kanıtlamak için bu tarz filmlerde yer alırlar. Ancak bunlar genelde bağımsız filmlerdir. Çünkü o filmlerde hem çatışmalar hem de duygular daha güçlüdür. Bu da oyunculuk performansını zorlayacak unsurlardır. Ulusoy’un da bu tarz bir yol izlemesi yani daha yenilikçi ve bağımsız yönetmenlerle çalışması daha verimli olabilir.
Prodüksiyon Kalitesi
Diğer bir unsur prodüksiyon kalitesi. Bu filme bir proje demek çok daha doğru. Netflix izleyicisi için ilk on sıralamasında birinci sıraya oynayan bir proje. İstediği yerde de duruyor. İlk planlandığı andan itibaren filmi büyük kılmak için her şey düşünülmüş. Dekor olması gerektiği gibi. Yaratılan İstanbul atmosferi gündüz ve gecelerde oldukça göz hoş görünüyor.
Dizilerde gördüğümüz drone’la gökyüzüne çıkalım ve İstanbul’un nefis manzarasını görelim planları dışında her şey çalışıyor. Bu noktada özellikle şunu belirtmek gerekiyor. Sinema güzel fotoğraf çekme sanatı değildir. Güzel fotoğrafa açıp instagram’dan da bakabilir ya da iPhone’unuzu elinize alıp siz de çekebilirsiniz. Bu büyüye kapılan yönetmenleri görmek üzücü bir durum. Ancak dediğimiz gibi bu tür projeler hem teknik alt yapı hem tasarım birikimi olarak bizim dünya standartlarında projeleri kotardığımızı gösteriyor. Dekor tarafında Vahit Yazıcı’yı takdir etmek gerekir. Sinematografi perspektifine hakim olup bunu dekor ve mimari tasarımlara dökmek hayli zor bir iş.
Nedenler, Nasıllar?
Peki neden bu film bizi duygu veya deneyim olarak kendine çekemiyor? Çünkü film sadece tribünlere oynuyor. Yani aslında eline geçirdiği hikâyeyi köpürtüp acınası bir hale getirerek gözümüzden yaşı akıtmak için elinden gelen her yolu deniyor. Burada sormak gerekiyor. Neden? Neden bunu yapmak zorundasınız? Sadece kâğıt toplama arasında bulduğu bir çocuğu mutlu etmek isteyen bir adamın hikâyesi olamaz mıydı?
Ertem Eğilmez ve Sadık Şendil gibi iki efsanenin arkasında olduğu “Canım Kardeşim” filmi örnek gösteriliyor. Canım Kardeşim’in duyguları bunlar mıydı, diye sormak gerekiyor. Üstelik sadece bu da değil Orhan Kemal gibi sefillik ve sokak hikâyelerini müthiş anlatan bir değerimiz aynı şekilde Yaşar Kemal gibi bir değerimiz ve hikâye deryamız varken bunlara hiç bakılmadı mı? Yani sadece Yeşilçamvari bir melodram yapıp sadece bunun ekmeğini yemeye çalışmak doğru bir seçenek mi?
Bunun dışında bu film bir psikolojik dram filmi. Batıda bunun süper gerçekçi örnekleri var. Charlie Chaplin’in The Kid filminden tutun, Brezilya sokak filmlerine kadar koskoca bir kütüphane var. Japonya’dan bile örnekler geliyor aklıma. Nobody Knows gibi son derece yenilikçi filmler var.
Peki bu durum ortadayken neden bize ne duygu ne de bilgi olarak hiçbir şey katmayan bu proje ortaya çıkıyor. Sadece günübirlik bir tüketim olarak ortada kalması için mi? Bunlara anlam vermek gerçekten zor.
Seyircimiz masalsı anlatı ve melodramatik yapıyı seviyor. Ancak kalkıp da şunu söylemek geliyor içimden: Ya bu melodramı yenilikçi bir üslupla, hikâyeyle, günceli yakalayarak yapın, ya batı tarzı süper gerçekçi psikolijik dram yapın (ki seyirci kitlesi ülkemizde oldukça az) ya da bu işe hiç kalkışmayın.
Son Olarak
Özetlemek gerekirse bize ne duygu ne de bilmediğimiz bir dünya deneyimini yaşatabiliyor Kâğıttan Hayatlar. Neye hizmet ediyor sorusunun cevabını top on listesinde görebilirsiniz.
Son söz olarak ülkemizde kâğıt toplayıcıları böyle mi yaşıyor, diye sormalı. Bunu meslek olarak yapan insanlar var. Hepsi annesiz kimsesiz insanlar değil. Yani yararlı bir iş yapıyorlar. Bir de oraya atılmış gibi, dışlanmış halkın sevmediği insanlara neden dönüştürüyorsunuz bu insanları?
Filmde annesi olan kimse yok herkesin annesi onu terk edip gitmiş. Bir başka yanlış ise çocuklarını bıraktıkları için suçlanan anneler. Kimsenin babadan söz ettiği yok. Bu kadınların çocuklarını terk etmelerinin sebepleri var. Erkek şiddeti var. Annelik duygusu olan her kadın çocuğunu gelip bulur, alır büyütür bakış açısı ne kadar doğru? Bütün yük neden yalnızca kadınlara yükleniyor? Bu eril bakış açısının da yapımda sağlıklı bir cevabı yok ne yazık ki.
Siz de Kâğıttan Hayatlar filmi hakkındaki yorum ve eleştirilerinizi bizimle Kayıp Rıhtım Forum’da paylaşabilirsiniz.
Forum üzerinden yorum yapıp sohbete katılmak için tıkla!