Her ne kadar Fumetti ve Frankafon gibi farklı tatlar sunan, birbirinden kıymetli alt türleri olsa da çizgi roman dendiğinde aklımıza ilk gelen şey genellikle süper kahraman maceraları oluyor. Zaten her zaman diğerlerine nazaran bir adım daha önde olan Marvel ve DC’nin son yıllarda sinema ve dizi sektörünü de arkasına alarak iyice popülerleşmesinin bunda etkisi büyük elbette.
Yine de Amerikan çizgi roman sektöründen çıkıp da farklı konularıyla kalbimizi çalan eserler de yok değil. Akla hemen her ikisi de Eisner Ödülü’nü defalarca kucaklayan Saga ve Fables geliyor mesela. Image Comics’ten çıkan Kara Bilim (Black Science) de süper kahramanları değil, halis muhlis bilimkurguyu işleyerek akranlarının arasından sıyrılanlardan biri işte. Peki onlar kadar vurucu ve bağımlılık yapıcı mı? Gelin, hep birlikte bakalım.
Kara bilim, kara yürekler
Kara Bilim konuya kelimenin tam anlamıyla bodoslama bir giriş yaparak bizleri yabancı bir dünyada bilinmeyen bir tehlikeden kaçan, tuhaf giysiler içindeki iki bilim insanıyla baş başa bırakıyor. Dikkatimizi ilk çeken şey çevre tasarımlarının muazzam olduğu. Bitki örtüsünden canlılarına, mimari yapılarından gökyüzünün rengine dek oldukça iştah açıcı bir gezegen veya boyutta olduğunuzu, daha fazlasını bilmek için can attığınızı fark ediyorsunuz.
Birkaç sayfa sonra karakterlerden birinin Grant McKay adında bir bilim adamı olduğunu öğreniyoruz. Kendisi Anarşist Bilim İnsanları denen bir topluluğun lideri ve “Sütun” adını verdikleri bir icatları sayesinde gerçeklik bariyerini yıkarak farklı boyutlara ve dünyalara geçiş yapabiliyorlar.
Ancak Grant mutsuz, hatta pişman. Dahası başına gelen tüm bu kötü şeyleri hak ettiğini düşünüyor. Ne kadar kötü bir insan, sadakatsiz bir eş ve yetersiz bir baba olduğundan yakınıyor başının üstünde beliren o küçük karelerde. Kendisiyse tüm bu zaman zarfında arkadaşıyla birlikte pekâlâ fantastik bir romandan fırlamış olabilecek mekânlarda, dehşetengiz canavarlardan kaçarak hayatını kurtarmaya çalışıyor. Derken yanındaki arkadaşı, henüz çizgi romanın ilk sayfalarında olmamıza rağmen ölüyor.
Grant zorlu birkaçışın ardından soluğu diğer ekip arkadaşlarının yanında alıyor. Tam bu noktada iki şey daha öğreniyoruz. Baş karakterimizin iki çocuğu da burada, bu tuhaf boyutta onlarla birlikte. Öğrendiğimiz ikinci şeyse Sütun’un kontrol mekanizmasının sabote edildiği. Makinenin geri sayımı tamamlanana dek o boyutta kalmak zorundalar. Bir sonraki sıçramanın nereye gerçekleşeceğini ise bilmiyorlar.
Son derece fantastik, son derece realist
İşte bu şekilde, her seferinde farklı bir boyuta, bilinmeyene sıçrayarak hayatta kalmaya ve makinelerini onarmaya çalışıyor kendine “Boyutonotlar” diyen bu grup. Sıçradıkları her boyut gerek çizimleri gerekse de çeşitlilikleri bakımından gerçekten muazzam. Kimi zaman bizimkini andıran, ama işlerin fena hâlde farklı yürüdüğü alternatif bir boyutta; kimi zaman Star Wars’tan fırlamış gibi görünen bir yerleşim yerinde; kimi zamansa tuhaf yaratıkların mesken edindiği, Lovecraft-vari yerlerde çıkıyorlar ortaya.
Tüm bu zaman zarfında kâh geçmişe giderek kâh karakterlerin arasındaki sert kavgalara şahit olarak aslında bu grubun hiç de masum olmadığını fark ediyoruz. Bir kere hepsi de oldukça gerçekçi. Gerçekçiden kastım herkesin boğazına kadar kötü huylara batmış olması. Karısını aldatanlar, birbirlerinin kuyusunu kazanlar, diğerlerine yardım etmektense kendini kurtarmayı tercih edenler… Ne ararsanız var. İşler sarpa sardıkça aldıkları riskler artmaya, verdikleri kararlar da sertleşmeye başlıyor.
İşin güzel yanı her an herkesin ölebilmesi. Yazar bu konuda hiçbir karakterine acımıyor ve en beklemediğiniz anda en beklemediğiniz kişi bir anda size veda edebiliyor. Kötü tarafıysa her biri görsel ve tasarımsal olarak çok etkileyici olan tüm o boyutları tadına tam anlamıyla varamadan geride bırakmak zorunda kalmamız. Çünkü gerek çizgi roman fasiküllerinin sayfa sayısının azlığından gerekse de Sütun’un geri sayım muhabbetinden dolayı olaylar çok ama çok hızlı gelişiyor.
Ek olarak yazar Rick Remender’in yazım tarzının ve diyaloglarının da biraz yorucu olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim. Bunun çeviriden değil de yazarın tarzından kaynaklandığı çok açık. Çeviri demişken, Sinan Ural ve Kayra Küpçü gerçekten de başarılı bir iş ortaya çıkarmışlar. Arada sırada birkaç yazım hatasına denk geldim ama o kadarı da nazar yarası olsun artık. Baskı da her zamanki Arkabahçe kalitesinde.
Sonuç olarak Kara Bilim’in süper kahraman çizgi romanlarına iyi bir alternatif olduğunu söyleyebilirim. Sizi merakta bırakmayı ve kendini okutmayı başarıyor. Üstelik bir sonraki ciltte neler olacağını düşünmenize neden olacak bir yerde bitiyor ilk cildi. Belki bir Saga değil ama farklı şeyler arayanlar için kesinlikle iyi bir tercih. Bunun henüz ilk cilt olduğunu ve sonraki sayılarda (yurtdışında dört cildi yayınlanmış ve hâlâ devam ediyor) çıkışa geçeceğini düşündüğümden sonraki sayısını şimdiden merakla beklemeye başladım bile.
Forum üzerinden yorum yapıp sohbete katılmak için tıkla!