Bilimkurgu kitapları çoğunlukla distopik bir evrende geçen ve okuyucunun gelecek hakkında korku dolu düşünceler içinde kaybolmasını hedefleyen eserlerdir. Fakat Boulle’nin bundan yarım asır önce 1963 yılında kaleme aldığı kitap okuyucuyu ürkütmeyi amaçlamıyor. Yazarın derdi bu gezegende akıl sahibi tek varlığın insan olamayacağı ihtimalinin ne kadar yüksek olduğunu okuyucuya hissettirmek. Hatta Maymunlar Gezegeni’nin (La Planète des singes) daha büyük bir amacı var: bir şekilde okuyucunun insanın kibri ve hakimiyet duygusu üzerine düşünmesine yol açarak içsel bir yolculuk yaşatmak. İşte bu yönüyle kitap, bilim kurgu tarihinin en ürkütücü ve gerçekçi eseri haline geliyor.
Bir Fransız (Pierre Boulle) tarafından yazılan eser, genellikle Amerika ve Rusya’dan çıkan bilim kurgu eserlerine bir şekilde kafa tutuyor ve başarılı da oluyor. Çıktığı günden itibaren Amerika’dan İngiltere’ye, Fransa’dan Japonya’ya birçok farklı ülkede; 9 film, 2 dizi ve sayısız çizgi romana uyarlanan eser bu şöhretine rağmen oldukça az kişi tarafından okunmuş durumda. Biz de hem okumamışlara kitabın özetini geçmek hem de okuyanlarla uzun uzun tartışmak için bir inceleme yazmaya karar verdik. Kitabın arka kapak yazısı ve özeti verildikten sonra başlayacak olan incelemede birçok sürpriz bozan olduğunu da söylemeye gerek yok sanıyoruz.
Maymunlar Gezegeni’nin Kısa Bir Özeti
Uyarı: Eğer kitabı büyük bir merak içinde okumak istiyorsanız, bu özette de sürpriz bozan bazı şeyler göreceksiniz.
Üçüncü milenyumun ortalarında geçen kitap insanlığın çok uzak galaksilere yolculuk edebildiği bir döneme denk geliyor. Samanyolu Galaksisi’nde yer alan ve Avcı Takımyıldızı’nın en parlak ikinci yıldızı olan Betelguese Sistemi’ne yolculuk yapmak için içinde üç insan bulunan bir uzay gemisi Dünyamızdan yola çıkar. Bu üç kişi baş kahramanımız gazeteci Ulysse Mérou, hayatını bu çalışmalara adayan Profesör Antelle ve genç fizikçi Arthur Levain’dır.
Dünyaya göre yaklaşık 300 yıl, kendilerine göre 1 yıl süren bu yolculuk sonucunda Betelguese Sistemi’ne ulaşırlar. Etrafı bir süre inceledikten sonra Dünyaya çok benzer bir gezegen olduğu için adını Latincede kız kardeş anlamına gelen Soror koydukları gezegene bir kapsülle iniş yaparlar. Bu gezegen her yönüyle Dünyaya çok benzemektedir fakat kahramanımızın adını Nova koyduğu bir kadın ortaya çıkınca işler değişmeye başlar. Nova görünüş olarak tam bir insandır, hatta ortalama bir insana göre çok daha güzeldir. Yine de o gezegen için konuşmaktan aciz, boğazından çıkardığı hırıltılarla anlaşan ve çıplak gezen bir hayvandır. Bu tanıdık ama yeni varlık, Dünyalı keşifçilerimiz için büyük bir şok etkisi yaratır.
Kahramanlarımızın kıyafetleriyle gezegene iniş yaptıkları kapsül Nova’nın halkı tarafından yok edilir ve onlarla yaşamak üzere ormanın derinlerine gitmek zorunda bırakılırlar. Kahramanlarımız ne yapacaklarını bilemez haldeyken Dünya’da yaşayan insanlar gibi giyinmiş goril ve şempanzeler ormana girer ve Nova’nın halkını avlamaya başlarlar. Arthur Levain bu sırada gorillerin kurşununun hedefi olur, Ulysse ise bir tuzağa düşer ve Nova ile beraber maymunların hüküm sürdüğü şehre doğru bir yolculuğa çıkar. Bu gezegende düşünme yeteneği bahşedilen yaratıklar insanlar değil, maymunlardır. İnsanlar da Dünyadaki maymunlardan farksızdır. Yani av olurlar, yakalanırlar, hayvanat bahçelerinde sergilenirler ve maymun fizyolojisine yakın olan yapıları nedeniyle de birçok deneyde kullanılırlar. Ulysse’in artık bir amacı vardır: Kendisinin düşünebilen bir varlık olduğunu tutulduğu araştırma merkezindekilere bir şekilde kanıtlamak ve insan ırkını bu esaretten kurtarmak.
Kitap Üzerine
Kitap birçok sosyolojik, bilimsel ve tarihi olguya değinse de temelinde evrimin yer aldığını söylemek yanlış olmaz. Soror’da tutulduğu araştırma merkezinde Zira adlı bir dişi şempanzeye diğer insanlardan farklı olduğunu ispat eden Ulysse, yarı özgürlüğünü bir şekilde kazanıyor ve ara sıra şehirde Zira’nın kontrolünde olan tasmasıyla gezebilmeye başlıyor. Zira’nın nişanlısı ve önemli bir bilim adamı olan Cornelius, parkta yaptıkları bir yürüyüş sırasında kahramanımıza evrimsel süreçte nasıl öne geçtiklerini anlatıyor. İnsanların dört ayaklarını rahatlıkla kullanamamaları ve problemlere çözüm getirebilme yeteneklerinin sınırlı kalması nedeniyle evrimde geride kaldıklarını öne sürüyor. Aynı şekilde de goril, şempanze ve orangutan familyalarından oluşan maymunların ise dört ayaklarına hâkim olmaları ve problemleri çözebilmeye başladıkları sırada insanlardan ayrıldıklarını, evrim sürecinde öne çıktıklarını dile getiriyor.
Bu açıklama, Ulysse’yi olduğu gibi okuyucuyu da –en azından beni- belirli bir oranda ikna edebiliyor diyebiliriz. Sonuçta evrim kendi başına bir gerçek olsa da evrim teorisi hala gelişmekte olan bir kuram ve evrimsel süreçte primat akrabalarımızdan nasıl ayrıldığımız hâlâ muamma. Bu nedenle paralel evrende, ya da çok uzakta bir gezegende, olayların maymunlar adına daha olumlu gelişmiş olabileceğini düşünmek imkânsız değil.
Kitap, maymunlar üzerinden insanın kibrine ve bencilliğine büyük darbeler indiriyor.
Kendi gelişimleri için insanları avlayıp öldüren maymunlar bize acımasız birer figür olarak gösteriliyor. Dişi gorillerin ölü avlar arasında dolaşıp insanlardan tutam tutam saçlar kesmeleri ve onları sanki kuş tüyüymüş gibi saçlarına eklemeleri bazı okuyucular için mide bulandırıcı bir etki bile yaratabilir. Bilimle uğraşan birçok gururlu ve acımasız maymun; insanlar üzerinde deney yapmanın doğalarını ve belki evrenlerini anlamak için çok mantıklı ve etik dışı olmayan bir yol olduğunu düşünmekte. Hayatta kalmayı başaran fakat denek olarak kullanılmayan avlar ise hayvanat bahçesinde çocukları eğlendirmek için ayrılıyor. Şu paragraf bile yazarın maymunlar üzerinden insanların bencilliğine ve umursamazlığına indirdiği büyük yumruğu anlatmaya yeter. Fakat ne olursa olsun, doğa böyledir değil mi? Üstün olan hükmeder, hükmeden de hükmedilene istediği gibi davranma hakkına sahiptir.
Peki ya Soror gezegeninde de her zaman üstün olan varlıklar maymunlar değildiyse? Evrimsel süreç belki de tamamen bir palavradır ve olayın altında çok daha farklı gerçekler yatıyordur… Bilim konferansında yaptığı tarihi konuşmadan sonra kısmi özgürlükten kurtulup normal bir maymun gibi yaşamaya başlayan Ulysse, Cornelius ile oldukça yakın oluyor ve yukarıda sorulan soru gün yüzüne çıkmaya başlıyor. Arkeolog orangutanların yürüttüğü bir kazı sırasında ortaya çıkan ve en az on bin yıllık gibi görünen bir yerleşim yeri, maymunların inandığı evrim sürecinin yalan olabileceği ihtimalini doğuruyor. Konuşan ve kıyafet giyen bir kız çocuğu oyuncağının ortaya çıkmasıyla Cornelius, Ulysse ve –ezbere konuşan mantıksız orangutanların aksine- birkaç akılcı şempanze durumu kavrıyorlar.
Burada kafası karışan okura durum biraz özet geçilse de aslında gayet mantıklı bir maymun olmasına rağmen Zira bile olayın üstünü kapatmak ve bu konudan konuşmak istemiyor. Ulysse’nin araştırmalardan anladığı kadarıyla maymunların evrimde insan ırkının önüne hiç geçmemiş olması olası. Maymunların ne kadar iyi birer taklitçi olduğu bilinen bir gerçektir ve Ulysse de Cornelius’a Dünya’da da bu konuda çok başarılı olduklarını anlatıyor. Bunun üzerine Cornelius iyice şüpheleniyor ve Ulysse’yi araştırmadan uzaklaştırarak nişanlısı Zira’yla bile çok konuşmamaya başlıyor.
Bu sırada Ulysse ile araştırma merkezinde aynı kafeste tutulan Nova’nın hamile olduğu ortaya çıkıyor ve bu olayı bilen birkaç şempanzeyi büyük bir korku sarıyor.
Doğacak çocuğun, babası Ulysse gibi konuşabilen ve düşünebilen bir insan olmasından korkuyorlar. Nova’nın doğumu yaklaşırken Cornelius, bir meslektaşının yürüttüğü araştırmayı göstermek için Ulysse’yi yanına çağırıyor. Oldukça kibirli bir şempanzenin yürüttüğü deneyde bir kadın ve erkeğin verilen elektrik şokları ve kimyasallarla konuşturulduğunu görüyoruz. Erkek çok fazla şey söyleyemese de kadının insan atalarının tarihi hakkında söyleyecek çok şeyi olduğu belli. Kadın sürekli farklı tonlarda konuşuyor ve birçok insanın anılarını anlatıyor. Bu anıların hepsinde birleşen ortak bir nokta var: Maymunların bir şekilde bilinç kazandıkları ve aynı Dünya’daki gibi akıl sahibi tek varlık olan insanları ormanlara sürdükleri gerçeği.
Arkeolojik çalışmalar sonrası şüpheye düşen Cornelius ve Ulysse’nin şüpheleri bu şekilde doğrulanıyor. Bundan tahminen birkaç bin yıl önce Soror’da da aynı Dünya’da olduğu gibi tek akıl sahibi yaratığın insanlar olduğu ve maymunların çıkardıkları bir isyan sonucu onların yerini aldıklarını anlıyoruz. Fakat maymunlar tam olarak bilince sahip yaratıklar değiller, sadece oldukça başarılı taklitçiler. Yakaladıkları bilinç kırıntısını kullanarak insanların yaşamlarına adapte oluyorlar, konuşmayı, giyinmeyi ve okuyup yazmayı öğreniyorlar. Fakat özgün bilinçten yoksun oldukları için de çok başarılı olamıyorlar ve Ulysse onların Dünya’nın 500 yıl önceki halinden bile daha geri bir şekilde buluyor.
Orangutanların yazdığı ve hepsi birbirinin ezberi olan sıkıcı bilimsel kitaplar, maymunların tarihi hakkında çok az bilgi olması ve son birkaç yıla kadar süren uzun karanlık çağları nedeniyle Cornelius ve Ulysse’nin şüpheleri yerini su götürmez bir gerçeğe bırakıyor. Bu gerçek ve Nova’nın doğumu Cornelius ve Zira da dahil olmak üzere -bunları bilen- tüm maymunları büyük bir korkuya sürüklüyor. Fakat diğer maymunların aksine Cornelius ve Zira Ulysse’nin Nova ve oğulları Sirius ile kaçmalarına yardım ettiğini görüyoruz. Her ne olursa olsun bazı maymunların içinde bizim dünyamızdaki gibi bir insansı vicdanın olduğunu anlıyoruz. Asıl şok ise kitabın sonunda yaşanıyor. Bir yıl kadar süren yolculuklarının sonunda Dünya’ya geri dönen Ulysse ve ailesi, bu gezegende de akıl sahibi varlıkların maymunlar olduğunu öğreniyor. Bu sırada Ulysse’nin notları biterken okuyucu da en büyük darbeyi yiyor. Kitabın en başında Ulysse’nin yazdıklarını bulan ikilinin de aslında maymun olduğunu öğreniyoruz ve hepimizin aklına kazınan o cümleleri okuyoruz:
“Aklını kullanabilen insanlar mı? Hayır, bu mümkün değil; bu noktada yazar ne yazık ki maksadını aşıyor!”
Bunun üzerine kitap bitiyor ve bizim elimizde de yaşadığımız karmaşık duygular kalıyor.
Son Söz
Birkaç komik ve enteresan anı da işin ekstrası tabi. Örneğin şempanze Zira ve Ulysse arasında bir yakınlık gelişmek üzereyken Zira’nın “Üzgünüm tatlım, ne yazık ki benim için çok çirkinsin!” demesi ve öpüşmeyi reddetmesi bir hayli komik. Bizim dünyamızda bir maymunla öpüşmek yanlış karşılanırken onların dünyasında bir insan çirkin bir hayvan olarak görülüyor. Ayrıca kitap kapağıyla bile okuyucuyu çekebilecek türde olduğunu gösteriyor. Evrim sürecinin klasik görselini alıp sonuna tasmalı insan ve ona hükmeden bir maymun eklemek gerçekten çok başarılı bir iş olmuş. Kapak tasarımcısına da buradan övgülerimizi gönderiyoruz.
Bunların yanı sıra maymunlar arasındaki –göreceli- sınıf farklılıklarının da iyi ayarlandığını söylemek gerek. Gücü ve parayı kullanan, çok akıllı olmasalar da girişimcilikleriyle dünyayı yöneten goriller hepimize oldukça tanıdık geliyor olmalı. Uzun kollarını yere sürüyerek yürüyen ve öğrendikleri ezbere bilgileri tekrarlayan, gelişime kapalı ama bir şekilde saygınlık kazanmış orangutanlar da öyle. Akılcı şempanzelerin tüm çabalarına rağmen orangutanların otoritelerini yıkamaması ve gorillerin gücüne erişilememesi ise insanlığın en büyük sorunlarından birine oldukça naif bir şekilde dokunduruyor.
Tüm bunların ışığında, S. İpek Ortaer Montanari’nin titiz çevirisiyle dilimize kazandırılan Maymunlar Gezegeni kesinlikle okunması gereken çok değerli bir bilimkurgu eseri. 208 sayfalık bu kitabı okuyanların bu uçsuz bucaksız detaylarla dolu kitap hakkında yorumlarını merak etmekle beraber, okumayanlara da şiddetle öneriyoruz!
Pierre Boulle’ye böyle bir eser verdiği için şükranlarımızı sunarak ve size keyifli okumalar dileyerek incelemeyi sonlandırıyoruz. Bilimle ve sanatla kalın!
Ulysse’nin Zira ile olan ilişkisi çok hoştu. Kitapta en sevdiğim bölümdü.
Seride en beğendiğim kitaplardan birisidir Maymunlar Gezegeni. Özellikle yazarın empati düşüncesi tamamen haklı bir sebep. Maymunları da eserinin temel taşı olarak kullanması ve bunu bilimkurguyla taçlandırması ortaya müthiş bir konu çıkmasına neden oluyor. Özellikle kitabın finali beni çok etkilemişti. Nasıl bir kitap okudum ben diye de hayretler içinde kalmıştım.
Güzel ve ayrıntılı bir yazı olmuş. Kaleminize sağlık.
Değerli yorumlarınız için çok teşekkkürler.
İncelikle düşünülmüş güzel bir detaydı, konuyu daha anlaşılır kılıyordu.
Umarım bir gün Garden on the Moon’u da görürüz bu dizide.