in ,

Kill la Kill İncelemesi: Önce Jung, Sonra Sophokles İçin Vur

Kill la Kill incelemesi sizlerle. Gerek esprili sahneleri gerekse dolu dizgin aksiyonuyla tansiyonu hiç düşmeyen bir anime!

Kill la Kill İncelemesi anime
- Reklam -
- Reklam -

Kill la Kill incelemesi sizlerle. Anime izleyicileri bir şeyin farkındadır: Her zaman gördüklerinden daha fazlası vardır. Söz konusu Japonlarsa göndermeler ve esinlenmeler kaçınılmazdır. Umulmadık yerlerde, akla gelmeyecek sanatsal semboller çıkıverir karşımıza. Bazense sanattan kopup tarihe damgasını vurmuş kişi ve olaylar vuku bulur. Siz o sembolleri yakalayamıyor olsanız bile onlar hep ordadır ve keşfedilmeyi beklerler. Her zaman daha fazlası vardır ve size anlatmak için anime seyriniz boyunca kıpırdanıp dururlar.

İşte Sophokles ve Carl Gustav Jung, Kill la Kill’e böyle dahil olur.

Not: Bu yazı, serinin tamamını izlememişler için ciddi derecede spoiler içerir.

- Reklam -

Kill la Kill: Anneyi Çağlar Boyu Öldür

Elektra trajedyasını duymuş muydunuz? Babası Agamemnon’u öldürüp sevgilisiyle hayatını sürdüren Kraliçe Klytaimnestra’nın kızıdır o. Babasının suikastını asla unutmamış ve annesinden intikamını almaya yemin etmiştir. Bu uğurda erkek kardeşi Orestes’i de intikamına ortak edecek, öldürücü darbeyi ona vurduracaktır.

Kill la Kill boyunca Kiruyin Satsuki’nin annesiyle olan tuhaf ilişkisini izledik durduk. Bir yandan son kez 5 yaşındayken gördüğü bir babaya duyulan hasret, diğer yanda tanrıçalaşmış bir anne vardı. Tam burada Jung da işe dahil oluyor ama, onu ayrı bir başlığa saklamak şimdilik daha iyi olacaktır.

Satsuki’nin annesiyle olan ilişkisinde hep bir şüphemiz vardı. Gerçekten körü körüne itaat mi ediyordu? Akademisiyle yetinmeyip, artık annesinin hükümdarlığına mı göz dikmişti? Ama merakımız hızla çözüldü ve Satsuki’nin Akademi’yi kuruşu ve annesine karşı gerçek duyguları gibi kilit noktaları çabuk öğrendik. Sonuç: Kiruyin Soichiro, Ragyou tarafından öldürülmüş ve annesi ölen kocasının ardından, deyim yerindeyse, Life Fiber ile ilişki yaşamaya başlamıştı. Öyle ki Ryuko’yu ele geçirip ona Life Fiber’ı kendi gözlerinden gösterdiği kısımda, Ryuko bir kilisede evlenmek üzere olduğunu görür. Huzur bulmuştur. Damadı smokinli bir Life Fiber yumağıdır. Ve Ragyou ona, “Şimdi anlıyorsun, değil mi?” der. Bu durumda Ragyou’nun da kendi zihninde tekrar tekrar aynı düğünü görmediğini söyleyebilir miyiz?

Kill la Kill anime İncelemesi yorum

Satsuki, Elektra rolünü tüm seri boyunca taşıdı. Hatta taşımakla kalmadı, daha sonra kardeşi olduğunu öğrendiğimiz Ryuko’yu Akademinin Elit Dörtlüsü ile savaştırarak onu annesini öldürme görevinde eğittiğini bile söylemiştir. Elektra ise kardeşi Orestes’i intikamına ortak edişiyle bilinir. Sonunda anne ölür ve kardeşler intikamını alır. Ama en büyük nefret Elektra’nın içindedir, oysa öldürücü darbe Orestes’ten gelir. Tıpkı Ryuko’nun annesini gerçekten öldüren kişi, yani küçük kardeş oluşu gibi.

Ancak trajedinin devamında Orestes’in sonu pek iyi ilerlemez. Ne olursa olsun anne katili olduğu için Erinyeler peşini bırakmaz ve çıldırma noktasına getirir. Orestes’in delirmesi ve sonrasında arınması Antik Yunan trajedyalarında oldukça önemli bir yere sahiptir.

Bu trajedyaya dair son söz de fazlaca geri plana attığımız Ryuko’ya gelsin. Trajedyada Orestes, babalarının ölümünden sonra Elektra tarafından uzaklaştırılır. Hayatı için endişe duyulur. Yedi sene sonraysa kız kardeşine alacağı intikamda katılmak için geri döner. Ryuko ve Satsuki’yi de babalarının ölümü ayırır aslında. Satsuki’nin öldü sandığı kız kardeşi animede babaları tarafından kurtarılmıştır. Ryuko babasının katilinin izini sürerken Satsuki ile karşılaştığında bir nevi annelerinden intikam alacakları yola girmiş olur. Yani başlangıçta farkında olmadan intikam yolunda kardeşinin yanındaki yerini almıştır ve animenin devam bölümlerinde de bunun bu şekilde gerçekleştiğini görürüz. Ryuko, yani Orestes, Elektra’nın (Satsuki) geçen zaman içinde kurduğu plandaki şah olarak yerini alır.

Babanın Aşkı İçin Anneyi Bir Kez Daha Öldür

Sophokles’in bir başka günümüze kadar ulaşmış trajedyası da, ne ilginçtir ki, Oedipus’tur. Aynı zamanda Freud’un tanımladığı komplekslerden birine de adını veren Oedipus ise, babasını öldürüp annesiyle evlenmiş ve ondan 4 çocuğu olmuş bir kraldır. Peki Freud onun adını ne için kullanır? Neden ortaya koyduğu tezinde ona yer vardır?

Freud’a göre, her çocuk ebeveynlerinden karşı cinste olana karşı bir ilgi ve cinsel eğilim besler. Bu durumda hemcinsi olan aile üyesi rakip konumuna geçer.
Daha çok erkek çocuklar için kullanılan Oedipus Kompleksi (Odip Kompleks) için, Carl Gustav Jung bir Elektra Kompleksi’ni ortaya atmıştır. Buna göre pekala kız çocuklar da babalarının sevgisi ve ilgisi için annelerini rakip olarak görebilir, onun için mücadele edebilirdi. Her ne kadar Freud Elektra Kompleksi ismine karşı çıkmış ve Odip Kompleks’in her iki cinsiyet için geçerli kabul etmiş olsa da, Neo Freudyen psikolojide Elektra Kompleks’i kendine iyi bir yer bulmuştur.

Şimdi gelelim Kill la Kill’de Carl Gustav Jung’un izlerini aramaya. Elektramız olarak Satsuki’yi ilan etmiştik, peki bu psikoanalizde Ryuko ile beraber nasıl bir konumda kalıyorlar?

Hem Satsuki hem de Ryuko bu dalda aynı konumdadır. Trajedide olduğu gibi biri diğerinin önüne geçmez. Çünkü bu psikoanalizde ikisi de birer kız evlattır ve babalarına düşkündür. Elbette animeyi düşündüğümüzde Satsuki’nin babasına karşı asıl düşkün olan taraf olduğu söylenebilir. Oysa Ryuko’yu yabana atmamak gerek. Kendisini uzaklaştıran babasına karşı kızgın olsa da ölümü onu derinden sarsmıştır. Öyle ki, başlarda onu utanç verici bir hale dönüştüren Senketsu’yu giymeye devam etmiş ve yoluna çıkan herkesi aynı uğurda ezip geçmiştir. Babasının katilini bulduğundaysa olayların nerelere vardığını hepimiz biliyoruz.

- Reklam -

Kiruyin Soichiro, ya da Matoi Ishin, Elektra Kompleksi’nin kilit noktasıdır. Kızları tarafından sahiplenilmiş ve anneyle paylaşılmak istenmeyen bir ebevenydir. Bu uğurda anne rakip olarak diskalifiye edilmelidir.

İşte tam bu nokrada Ryuko ile Satsuki’nin kompleksi başlar. Jung’un bu teorisini hem Elektra trajedyası hem de kompleksinden alan animeyse izleyicinin gözünde giderek yükselir. Anne düşmandır, anne babayı kızların elinden almıştır. Aynı anne, babaya en çok sahip olandır. Çünkü babanın aşkını kazanan olduğu gibi onu canı isteyince sahneden çeken de yine odur. Kızlarsa annelerinin tanrıçalığına boyun eğmemektedir. Özellikle öldü sandığı annesiyle karşılaşan Ryuko, ona karşı durmak ve saldırmakta hiç tereddüt etmez. Babaya olan ilgi ve sevgi anneye karşı duyacağı meraka baskındır.

kill la kill anime inceleme yazi

Özetle, Soichiro ya da Ishin, kızları Ryuko ile Satsuki arasında bir Jung sembolü olarak ışıldar. Hatta Ragyou’nun ışıltısını da yakalayarak beraber bu psikoanalizin dört köşesini oluştururlar.

Makaslar, Elbiseler ve Göndermeler

Kill la Kill, gerek esprili sahneleri gerekse dolu dizgin aksiyonuyla tansiyonu hiç düşürmüyordu. 24 + 1 bölüm tek bir günde bile izlenebilirdi. Başta bakıldığında nüdizm, cinsel espriler ve sıçrayan kanın hakim olduğu bir anime olarak algılanabilir. Ancak temellerini yukarıda saydığım (ve inandığım) etmenlerden alıyor, onlardan besleniyordu.

Yine de bununla da kalmıyor. Satsuki’nin ilk bölümlerde yaptığı Orwell’in 1984’üne olan göndermeleri, seri üretim ve moda kavramlarına getirdiği hicivli bakış açısı da yadsınmamalı. Ama ne yazık ki bunlar başka bir yazının konusu olmalı.

Kill

la

Kill!

Animenin 2. sezon ihtimali ise şu an için pek de mümkün görünmüyor.

Yazarın Notu: İş Bankası Kültür yayınlarından muazzam bir kaliteyle çıkan ve bu yazıda adı geçen Elektra ile Oedipus eserlerini mutlaka okumanızı tavsiye ederim.

Anime hakkındaki yorumlarınızı Kayıp Rıhtım Forum’da bizlerle paylaşabilirsiniz.

Hazal Çamur

2009 yılında Kayıp Rıhtım'a elimi verdim, sonra da ruhumu kaptırdım. Bu yolun devamında çeşitli gazetelerin kitap eklerinde kitap incelemelerim, TRT Radyo 1'de canlı yayın konuğu olarak katılıp kurgu edebiyatını anlattığım 2 yayın, 5 yıldır süren Kahramanın Yol Türküsü adlı kendi edebiyat temalı radyo yayınım, kitap inceleme videoları serim Kayıp Rıhtım İnceliyor ve bir de bonus olarak Oyungezer Dergisi'nin kültür sanat sayfalarında düzenli yazarlığım oldu. Tüm bunların yanı sıra, gerçek hayatın sıkıcılığında, bir bilgisayar mühendisi olarak yaşıyorum. Ama biz ona Clark Kent kimliğim diyelim.

Henüz yorum yok. Forum'a gelip sohbete katıl.

Devrim Kunter

Devrim Kunter Röportajı

gokteki goz inceleme

Paralel Evrenlere Bilet: Gökteki Göz