“Bu kitabı satın almak istemeyebilirsiniz,” diye giriyor söze Rothfuss. Ben de şimdi size diyorum ki, bu kitap size kelimelerden ve şeylerden başka hiçbir şey vadetmiyor.
Biz Kralkatli 3. Gün’ü bekleye duralım, Patrick Rothfuss bize büyük bir açlıkla anlatmak istediği bir karakteri sundu: Auri. O Şeyaltı’nın kraliçesi. O, cisimlere ve dünyaya verdiği tuhaf adlarla deli olduğundan şüphelendiğimiz yalnız bir kız. O, Kvothe’un arkadaşı ve öyle nazik ki, her geldiğinde ona bir ya da birkaç hediye getirmekten asla vazgeçmez.
Peki Auri bunları nasıl yapar? Dahası, Auri Şeyaltı’nda ne yapar? İşte kitap bize bunların cevabını veriyor ve tam da bu noktada bu eserin düşündüğünüz şey olmaması çok muhtemel. Çünkü Patrick Rothfuss oldukça doğru bir tespitte bulunuyor kitabıyla ilgili ve Yazarın Son Sözü’nde diyor ki:
“Bir öykünün yapması gerekenleri yapmıyor. Bir öyküde konuşma, aksiyon, çatışma olur. Bir öyküde birden fazla karakter bulunmalıdır. Ben otuz bin kelimelik bir viynet yazdım!”
Ben de üzerime düşen görevi yapıp sizleri son kez uyarıyorum. Bu kitapta Kvothe yok. Bu kitapta aksiyon yok. Bulacağınız yegane şey Auri’nin kendi evinde geçirdiği 6 gün ve o 6 gün boyunca birini beklerken yaptıkları. Üstelik bunların hepsi Nate Taylor’ın çizimleriyle de pekişiyor.
Ama eğer dikkatli bir okur olur ve sabrederseniz nesnelerle şeylerin size de konuştuğunu duyabilirsiniz.
Sessizliğin Müziği: Sessiz Şeylerin Aheste İlgisi
Kvothe enstrümanını çalar ve derinlerden bir kız çıkagelir. İnceciktir. Eti kemiklerine yapışmıştır. Kendi kadar ince saçları altın bir bulut gibi başının etrafında uçuşur.
Hediyelerle gelir bu kız. Her verdiği hediye için önce anlamını açıklar, sonrasında onu Kvothe’a takdim eder. Ancak Kvothe daima bir centilmendir ve kızı asla geri çevirmediği gibi, hiçbir zaman eli boş gelmez. Kıza “Auri” adını vermiştir Kvothe ve ne zaman Auri’ye bir şeyler verecek olsa Auri de ona aynı sayıda şey sunar.
Deli sandığımız bu kızın bunu nasıl başardığını hiç düşündünüz mü? Auri, o her şeye bir anlam, hepsine masalsı ve fantastik geçmişler biçen bu kız gerçekte ne demek istemektedir? Hiç düşündük mü?
Sessizliğin Müziği tüm bunların cevabını veriyor bize; ancak sadece sabırlı olanlarımıza. Çünkü unutmayın, bu Auri’nin kitabı. Bu kitapta yalnızca ve yalnızca o var. Nasıl ki Kvothe onunla dostluk kurmak için uzun zaman harcadı ve asla üzerine gitmediyse, şimdi biz okurları da aynı şeyi yapmalı ve ona rahat hareket edeceği bir alan tanımalıyız.
Bu kitap, kelimelerin kitabı. Auri ile 6 gün boyunca Şeyaltı’nda dolaşacağımız ve onun aslında çok benzer şeyleri yaptığına şahit olacağız. Sıkılabilirsiniz sevgili okurlar. Bunu açıkla söylüyorum size. Bu kitap aradığınız şey olmayabilir, ama sabrederseniz sonunda bazı sürprizleri var. Ben de ıncığına cıncığına kadar size onları göstermek isterim.
Sessizliğin Hanımefendisi
Auri sabah uyandığında yedi günü olduğunu bilerek uyanıyor. Yerin altında, pek çoğumuz için oldukça korkunç zifiri karanlıkta açıyor gözlerini. Ama onun korkması için bir neden yok. İnsan evinden neden korksun?
Sonrasında Foxen adındaki ışık kaynağını damlarla besliyor ve onu canlandırıyor. Foxen da Auri’nin etrafında olan her şey gibi kendi karakterine sahip.
Auri birini bekliyor. Yedi gün sonra geleceğini çevresindeki işaretlerden anladığı birini. Kim bu kişi? Adı kitap boyunca geçmiyor, ama geçmesine gerek de yok. Her geldiğinde hediyeler getiren, onu müziğiyle çağıran biri bu ve Auri’nin ona uygun hediyeyi bulmak için tam yedi günü var.
Her yeni günün bir manası var. Bir faaliyet günü, bir yapma günü, bir onarma günü… Bazen gün kötü başlıyor ve Auri’nin buna da vereceği bir mana görüyoruz. Bu kız günleri anlamlandırıyor, battaniyelere bile kişilik biçiyor ve gittiği her mekan bir ada sahip… Adı olmayan ya da adı olmasını reddeden şeyler için derin üzüntü duyuyor.
Şeylatı’nın kraliçesi sandığımızdan daha mütevazı. Neden mi? Çünkü her gününü bir şeylere doğru yeri ve yeni gelenlere doğru ismi bulmak için harcayan bu kız sadece dünyanın küçük bir parçası. Ona göre kendisi dünyanın akışını doğru biçimde sağlamak için uğraşan minik bir insan. Bunu görev edinmiş bir kız. Ama aynı zamanda tüm bunları tek başına yapmakla yükümlü. Oysa başkaları da kendi bulundukları yerdeki şeyleri doğru yerlere koysa dünya ne kadar da düzgün bir yer olacak!
Auri, kitap boyunca yepyeni nesnelere kavuşuyor. Kimi zaman ışık kaynağı Foxen’ın Auri’ye olan tepkilerini, kimi zaman yeni keşfettiği yerleri ve içindekilerinin ona yaklaşımını görüyoruz. Auri hep kibar. Daima nazik. Nesnelere ve onların isteklerine karşı her zaman sabırlı ve saygılı. Her daim her şeyi doğru yere koymakla uğraş içinde. Çünkü cisimler istedikleri yere ulaştığında dünya da kaydığı eksenine biraz daha oturuyor onun için.
Evet, işte bu tüm bunların kitabı. Ama neden bir kızın her gün cisimleri uygun yerlere koymasını, doğru yeri aramasını ya da sesi bile olmayan şeylerin put gibi dururlarkenki kişiliklerini okumak isteyelim?
Auri’den önce benim vermek istediğim bir cevap var.
Eğer bu kızı bugüne kadar deli olarak gördüyseniz fena halde yanıldığınızı söylemek isterim. Çünkü o, belki de Elodin’den sonra dünyayı anlamış yegane kişidir.
Başlarda minik bir tebessümle çocuksu oyununu izlediğimiz bu kız, daha sonraları bize sessiz şeylerin aheste fısıltısını gerçekten de duyuruyor. Foxen’ın Auri’nin saçına bağlandığında nasıl çılgınca sevindiğini, yeni keşfedilen bir odadaki tuvalet masasının küstah ve güzel sırıtışını, gaz lambasının –Foxen’ın aksine- nesnelere nasıl hain bir çarpıklık ve korkunçluk kattığını biz de görmeye başlıyoruz. İnanıyoruz. Nesnelerin kendi doğalarını Auri ile çözümülüyor ve sonlara doğru artık onların olması gerektiği her bir noktayı biz de arar oluyoruz. Çünkü Auri’nin duyduğu her anlamın bizim dünyamızda da gerçekten bir karşılığı var. Onun izlediği cisimlerin basit salınımları ya da doğalarını aslında biz de biliyoruz, fakat onlara hiç konuşma hakkı tanımadığımız için anlatmak istediklerini asla anlayamadık. Neyse ki tüm bunlar için Auri var!
“Genç kız gerçek mükemmel adını bulmak amacıyla içini yokladı.”
İşte Auri tam olarak bu.
Battaniye yere serilmekten hoşlanmadı mı? Az önc Auri’nin onu bilmeden bükmesine çok mu kızdı? Ama sakin ol battaniye! Baksana, kız sabahtır sen yeniden gül diye neler yapıyor. Ne kadar nankörsün yahu!
Auri, cisimlerin özünü anlamış bir kız. O, kulaklarını yalnızca dünyanın kalbine açmış ve onun üzerindeki her sessiz şeyin özünü kavramış biri. Aynı zamanda, simya nedir bilen, fakat dünyaya kulaklarını açtığı için onu en iyi simyacından da başarılı biçimde uygulayan bir simyacı.
Bu kız deli değil sevgili okur. Eğer Rüzgarın Adı’nı bir kızgınlık anında söylemiş Kvothe sizi çok etkilediyse, bir de Auri’yi deneyin.
Spoiler Geliyor Bu Yana
Şimdi biraz da kitabı okumuş olanlara dair bir şeyler söyleyelim mi?
Auri’nin Elodin’e denk olması mümkün olduğu gibi, Kvothe’un onu bile şaşırtan bir başarısı var. Bun yadısayamayız. Her şeye doğru yeri ve doğru adı bulan Auri’ye bu ismi, ona yazı başından beri hitap ettiğimiz adı veren kişi Kvothe. İsimlerin ve şeylerin küçük hizmetçisi, ama aslında basbayağı kraliçesi olan bu kızsa ona verilen adı müthiş biçimde benimsemiş durumda. Öyle ki, bazen o adın varlığını içinde yokluyor. Ona dokunuyor ve ismin ona nasıl da böylesine harika biçimde uyduğunu görüp mutlu oluyor.
Rüzgarın Adı’nı bir öfke anında söylemiş Kvothe, konuşturmak için aylarını harcadığı kıza bir isim bulmuştu. Ama anlaşılan çok daha fazlasını yapmış.
Peki ya Book of Secrets olarak kitap içi görsellerinde gördüğümüz kitaba ne demeli? Auri onu Kvothe olduğunu anladığımız kişiye vermeyi düşünüyor iki kez. Ama sonra ne diyor? “Henüz vakti değil.” Doğru zamanı ve sabrı Kvothe’dan çok daha iyi bilen Auri, bu kitapta neyi saklıyor? Acaba bu kitap Kralkatili 3. Gün’de Kvothe’a teslim edilirse isimlendirmenin gücünü daha iyi öğrenebilir miyiz?
Bir diğer noktaysa Auri’nin eski bir Üniversite öğrencesi olması. Başlarda, simya derslerine Şeyaltı’ndan misafir olduğunu düşünsek de, sonrasında Mandrag Hoca’nın ona doğrudan söylediği şeyleri öğreniyoruz. Fakat Auri, hocasının ötesine geçtiğini de gösteriyor. Çünkü simyayı sadece kimyasal tepkimelerle değil, dünyaya açtığı tüm benliğiyle yaparak işi birkaç basamak ötede sonlandırıyor.
Şimdi gelelim mi en önemli kısma? O Amyr askerini hepimiz fark ettik, değil mi?
İlginç olan, Auri’nin o küçük asker figürünün bir Amyr askeri olduğunu Kvothe için hediye ararken fark etmesi oldu. Bu elbette benim görüşüm, ama gelin birlikte düşünelim. Şeylerin özünü başarıyla kavradığını düşündüğüm Auri, bir çarka isim vermek için özünü yoklayabilen Auri, nasıl oldu da kendi biricik evi olan Kabuk’taki figürü daha önce dikkatle incelememişti? Evet, Auri bir bakışın bile yol açabileceklerini biliyor ve buna kitapta da değiniliyor. Ama Kabuk’a getirdiği herhangi bir askerin detaylarına hiç bakmamış olması, özüne uzanmaması oldukça düşündürücü. Bir o kadar da heyecanlandırıcı.
Ne gördü peki? Askerin kalkanında bir alev sarmalıyla sarılmış kule vardı. Amyr sembolü. Ama kollarındaki çizgileri de “ilk kez” görünce onun sıradan bir Amyr değil, Ciriade’nin ta kendisi olduğunu gördük. Sonra ne düşündü onun için?
“İçi heyecanla fokurdayan Auri onun yatağına baktı. Onun battaniyesine. Onun yatak rafına ve orada onu korumak için bekleyen minik Amyr’e.
Mükemmeldi. Doğruydu. Bir başlangıçtı. O bir gün kalabileceği bir yere ihtiyaç duyacaktı ve o yer hazırdı. O bir gün çıkagelecekti ve Auri onunla ilgilenecekti..”
Auri, gelecekte Kvothe’un başına gelecekleri hissediyor olabilir mi? Bence olabilir. Çevresindeki sessiz şeylerin hareketlerinden ona 3 hediye götürmesi gerektiğini bile anlayan ve onun da ona 3 hediyeyle geleceğini bilen bu kız için bu neden imkansız olsun. Dahası, Amry askeri Auri’yi mi yoksa Kvothe’u mu korumak için orada? Bana Kvothe gibi geliyor. Auri için olsaydı kız onun detaylarını çoktan fark etmiş olurdu.
Böylece Kralkatili 3. Gün için duyduğumuz merak, bu kitabın son sayfalarıyla birlikte doruk noktasını da aşıp uzaya ulaştı sanırım.
Sessizliğin Sonu
Orijinal adıyla The Slow Regards of Silent Things, yurtdışına açıldığı adıyla Sessizliğin Müziği kolay bir kitap değil. Önce kitabın kapağını sonra da kendinizi kitaba açmalısınız. Açın ki sessiz şeylerin aheste ilgisine mazhar olun. Açın ki, 6 gün boyunca çok benzer şeyler yapacak bir kızın gerçekte ne yapmaya çalıştığını anlayın.
Açık konuşacağım, ben de Rothfuss gibi bu kitabın herkesçe sevileceğine inanmıyorum. Hatta kendim bile zaman zaman sıkıldım, daha fazlasını aradığım yerlere geldim. Fakat aklımda hep bir soru vardı: Auri gerçekte ne yapmak istiyor?
Bu soruyu sorduğumda aslında çevremdeki her şeyi dinlemeyi bilmediğimi anladım. Auri’nin etrafında olanlar bizim gündelik hayatta her gün karşılaştığımız şeyler. Oysa biz hiç dikkat etmiyoruz. Ama o ediyor. Ediyor ve dinliyor. Bu yüzden bu kitap onun şarkısı, bizim değil. Fakat belki sözleri biz de öğrenebiliriz.
Sonuyla Kralkatili 3. Gün için ağzımıza bir damla bal çalan, son sayfalarında minik minik sinyaller yollayan bir kitap oldu Auri’nin hikayesi. Onun nasıl Şeyaltı’na indiğini, önceden neler yaptığını öğrenmemek beni üzdü. Başlangıçta beklentim buydu. Ama Rothfuss bize dürüst davranıyor neyse ki ve bunun otuz bin kelimeyle bezeli sessiz ve aheste bir şarkı olduğu konusunda uyarıyor.
Sessizliğin şarkısını dinlemek isterseniz, Auri’ye adım adım yaklaşan Kvothe kadar sabırlı olun. Eğer şarkıyı duyarsanız kitabı kapattığınızda etrafınızdaki dünya aynı olmayacak. Çünkü dünya size gülümseyecek ve siz de nereden geldiğini anlamadığınız bulutsu saç tellerinizin arasından ona gülümseyeceksiniz.
Kim bilir, belki hediyeler vereceğiniz birini bile bulursunuz. Ama o zaman gelene kadar biz yarım kalan şarkımızı tekrar söyleyebilmek için Rothfuss’u sıkıştırmaya devam edelim.
Forum üzerinden yorum yapıp sohbete katılmak için tıkla!